01 tutunamayanlar



Yüklə 1,87 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə34/43
tarix02.01.2022
ölçüsü1,87 Mb.
#37691
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   43
oc49fuz-atay-tutunamayanlar

Encyclopedie  de  France’ı  da  karıştırdım.  Bahsettiği  kelime-

nin işaret ettiği şekilde bir manasına tesadüf edemedim. Bi-

lindiği  gibi,  Sarin  civarında  kullanılan  lisanın  bazı  hususi-

yetleri vardır. Bir Parisli ‘De ja’ dediği zaman elbette başka

bir mana kasteder. Fakat Provence’lı bir köylünün de aynı

nüansla konuşacağını düşünmek, en hafif tabiriyle safdillik

olur. Ayrıca, dikkat buyurulursa, hemen iki satır sonra kah-

ramanımız: “Olur, elbette düşünürüz,” demekle yukarıdaki

sözün  manasını,  hiçbir  tefsire  mahal  vermeyecek  şekilde

izah  etmiş  bulunuyor.  Sonra,  muhterem  münekkit,  “muh-



650


tasar” kelimesini kullanmama takılmış. Ne yapacaktım ya-

ni? “Özgel” mi diyecektim?

Yaşadığı devirde, en büyük eserinin takdire mazhar olma-

masından  elem  duyan  ve  bunun  ıstırabını,  hayatının  son

senelerini geçirdiği küçük çiftlik evinde, yalnızlığın acısıyla

birlikte hisseden muharrir, ömrünün en güzel altı senesini

hasrettiği bu muazzam eserine olan itimadını hiçbir zaman

kaybetmemiştir. Küçük bir taşra kasabasının örf ve âdetleri

içinde hapsolan kahramanı büyük bir muhabbetle sevdiği-

ne  şüphe  yoktu.  Memleketi,  bu  eserin  yazıldığı  senelerde

büyük  bir  iktisadi  ve  ahlaki  tereddi  içinde  bulunuyordu.

Eserinin  gayri  ahlaki  addedilmesi  karşısında  da  hayretini

saklayamayan  muharrir,  bilakis  yüksek  bir  ahlaki  gaye  ta-

kip  ettiği  kanaatini  yakınlarına  her  zaman  izhar  etmiş  ve

şimdi  unutulan  birtakım  ikinci  sınıf  ediplerin  yanında  ih-

male uğramasını hiç affedememiştir.



5 Nisan

İki gündür daireye gidiyorum; daha doğrusu dairede görü-

nüyorum.  Üniversitede  öğrenci  olduğum  sıralarda  hocalar

bize  öğüt  verirlerdi:  dikkat  edin!  bizden  gördüğünüz  hoş-

görüyü hayatta bulamayacaksınız. Bu sözün memurluk için

söylenmediğini sanıyorum. Dairede, ortalıkta dolaşıyorum:

kapıları  yavaşça  kapatıyorum;  kimseye  görünmemeye  çalı-

şıyorum.  Koltuğuma  usulca  oturuyorum  ve  çalışmıyorum.

Projeler seriyorlar önüme: anlamıyorum. Parmaklarıyla kâ-

ğıtların üzerinde bazı yerleri işaret edip, birşeyler anlatıyor-

lar.  Sadece  başımı  sallıyorum.  Belki  yalnız  durumu  anlatı-

yorlar: o zaman mesele yok. Belki de bazı sorular soruyor-

lar, bunu nasıl çözelim, diyorlar. Kuşkuyla bakıyorum yüz-

651



lerine,  böyle  bir  durum  hissettiğim  zaman.  İşler  yürüyor

bununla birlikte.

Öğle tatilinde, yemekten boş kalan zamanda, geçen pazar

ne yaptığımı ya da aile durumumun ne merkezde olduğunu

memurlarla konuşmadığım için benimle çok ilgilenmezler;

pek fazla da sevmezler. Gençler de sevmez beni; yemekten

sonra yemekhanede kalıp masaya vurarak en son çıkan şar-

kıların  söylenmesine  katılmadığım  için.  Hastalık  ve  yor-

gunluktan  dert  yandığım  zaman  Erkan  yüzüme  kötü  kötü

bakıyor.  Hastalığımda  benim  yerime  evrakı  imzalamış.  Be-

nim  yokluğumu  duyurmadığını  söylüyor.  Durmadan  ken-

dine işler icat edip hesaplar yapıyor. Bütün teknik kitapları-

nı taşıdı evden. Başını kaldırmadan çalışıyor. Herkes onun-

la alay ediyor ama belli olmaz: benden sonra baş mühendis

olur.  Müdürün  gözüne  girmeye  çalışıyor.  Beni,  arkamdan

çekiştiriyorlar. Sonumun geldiğini o da anladı galiba. Ölür-

sem, gene konuşurlar mı arkamdan?

Bir hesap getirdiler: benim yapmam gerekiyormuş. Evde

kitapları karıştırdım. Erkan’a inat, masamın üstünü boşalt-

tım.  Yalnız  hesap  cetveli  ve  boş  kâğıtlar  duruyor  önümde.

Hesap  yapmayı  sevmiyorum.  Projenin  resimlerini  çizmeyi

tercih ederdim. Oysa, teknik ressamlar var bu iş için: benim

görevim  daha  önemliymiş.  Cansız  ve  iç  kapayıcı  sonuçlar

çıkıyor hesaptan: bir sürü demir, kum, çimento, çakıl. Mo-

ment adında bir kavram: ne otobüste çıkar karşınıza ne de

sinemada. Kimse birbirini öldürmez moment yüzünden. Bi-

zim  sınıfta  biri  vardı:  momente  inanmıyorum  diye  tuttur-

muştu.  Ben  nefret  ediyorum  momentten:  günümü  zehir

ediyor.

Müdür,  belli  etmemeye  çalışarak,  çevremde  dolanıyor:

genel  müdüre  söz  vermiş  hesabı  bir  haftada  bitiririz  diye.

Hemen inşaata geçeceklermiş. Daha beter olun! Bana söyle-

miyorlar  işin  “ivediliğini”.  Alınganlığımla  dehşet  yarattım

652



dairede. Bir keresinde, imza defterini boş bıraktım diye ça-

ğırtmıştı  beni:  defter  her  gün  imzalanacakmış.  Yarım  saat

sonra  istifamı  gönderdim  odacıyla.  Sözlerini  gereğinden

fazla ciddiye aldığımdan yakınıyor. Ne de olsa müdür; söy-

lenmek istiyor arada. Işık ailesini tanımıyor. Benim gibi bir

oyun  bozanla,  müdürlüğünün  tadını  doğru  dürüst  çıkara-

mayacağını bilemiyor. Aslında iyi bir adam ve beni seviyor.

Bununla birlikte, benden kurtulursa sevinir. Belki de sevin-

mez: hemen unutur gider. Cenazeme gelir mi acaba?


Yüklə 1,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin