Cevap:
Allah'a hamdolsun. Sözü dinlenir İslam alimlerinden hiçbiri Ali'nin,
Ebu Bekir ve Ömer'den daha alim ve fakih olduğunu
söylememiştir. Hatta sadece Ebu Bekir'den de daha alim ve fakih
olduğunu söyleyen çıkmamıştır. Bu konuda icma olduğunu iddia
eden kimse, insanların en cahili ve yalancisıdır. Aksine Ebu
Bekir'in Ali'den daha alim olduğuna dair alimlerin icmaı olduğunu
bir çok kişi belirtmiştir.
9
[9]
İbn-i Teymiyye, Ashab,ı Kiram, Tevhid yayınları: 5-6.
10
[10]
Buharı, Tefsir: 2, 7; İbn Mace, Mukaddime: 11; Ahmed: 5/112. .
11
[11]
Bu hadis kaynaklarda teshil edilememiştir.
12
[12]
İbn-i Teymiyye, Ashab,ı Kiram, Tevhid yayınları: 6.
7
Mansur İbn Abdilcabbar es-Sem'ani el-Mervezi
13[13]
bunlardandır.
Şafii'nin ashabından ve Ehl-i Sünnet imamlarından olan bu alim
"Takvimu'l-Edille AIa'1-İmam" adlı kitabında, Ebu Bekir'in Aliden
daha alim olduğuna dair Ehl-i Sünnet alimlerinin icmaı
bulunduğunu belirtmiştir. Tanınmış herhangi bir imamın buna
muhalefet ettiğini bilmiyorum.
Ebu Bekir (r.a.) nasıl daha alim olmasın? Rasulullah'ın (s.a.v.)
yanında fetva veriyor, emir ve nehiy yapıyor, hüküm veriyor ve
hitap ediyordu. Rasulullah'la beraber halkı İslam'a çağırmaya
çıktığında da bunu yapıyordu. Hicret günü, Huneyn günü ve
Rasulullah'la beraber bulunduğu başka günlerde yine Ebu Bekir
konuşuyor, Rasulullah da dinleyip tasvip ediyor ve söylediklerini
beğeniyordu. Bu mertebe başkasına nasip olmamıştır.
Rasulullah (s.a.v.) ashaptan ilim, fıkıh ve re'y sahipleriyle
danıştığında Ebu Bekir'e ve Ömer'e öncelik tanıyordu. Konuşmada
ve ilimde ikisi ashabın diğerlerinden önde gelirlerdi. Bedir esirleri
hakkındaki danışmasında olduğu gibi. Bu konuda ilk konuşan Ebu
Bekir ve Ömer'dir (r.a.). Başka konularda da böyledir.
Hadiste:
"Bir konuda ikiniz anlaşırsanız ben size muhalefet etmem.
14[14]
dendiği rivayet edilmiştir. Onun için alimlerin bir görüşüne göre,
"ikisinin görüşü" hüccettir. İmam Ahmed'den gelen iki rivayetten
biri de bu şekildedir. Ama Osman ye Ali'nin görüşü için böyle
değildir.
Sünen kitaplarında Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu
kaydedilir:
"Benden sonra Ebu Bekir ve Ömer'e uyunuz.
15[15]
Başkası için böyle söylememiştir. Şöyle dediği de sabittir:
"Benim ve benden sonra raşid halifelerin sünnetine sanlınız , azı
dişleriyle tutunuz, ortaya çıkan şeylerden sakınınız, şüphesiz her
bidat sapıklıktır.
16[16]
Raşid halifelerin sünnetine uyulmasını emretmiştir. Bu da dört
halifeyi kapsamaktadır. Ebu Bekir ve Ömer'e uyulmasını özellikle
belirtmiştir. Fiillerinde ve müslümanlara gösterdiği şeylerde
kendisine uyulan kişinin mertebesi, sadece gösterdiği şeylerde
kendisine uyutanın mertebesinden üstündür. Ashabın Rasulullah'la
13
[13]
Mansur es-Sem'anİ el-Temimi el-Mervezi ( 489/1095 ); Müfes-sir, muhaddis, mütekellim, fakİlı ve
usuküdür. El-Kavati fi Usuli'l-Fıkh, Minhacu Ehİİ's-Sünne, el-İntisar fi'! Hadis, Tefsİrü'I-Kur'an gibi eserleri
vardır. (Kehhale, 13/20)
14
[14]
Kaynaklarda bu lıadis teshir edilmemiştir.
15
[15]
Tirmizi, Menakıb: 16, 37; İbn Mace, Mukaddime: 11.
16
[16]
Ebu Davud, Sünnet: 5; Tİrmizi, İlim: 16;
İbn Mace, Mukaddime: 6; Darimi, Mukaddime: J6; Ahmed: 4/126,127.
8
beraber olduğu bir yolculukta Rasulullati'ın şöyle buyurduğu
kaydedilir:
"İnsanlar Ebu Bekir ve Ömer'e itaat ederse, doğruyu bulurlar.
17[17]
İbn Abbas'm Allah'ın Kitabı 'yla fetva verdiği bir konuda, orada
hüküm bulamamışsa Rasulullah'ın (s.a.v.) sünne-tiyle, orada da
bulamamışsa Ebu Bekir ve Ömer'in görüşüyle fetva verdiği sabit
olmuştur. Osman (r.a.) ve Ali'nin görüşüyle ise fetva vermemiştir.
Ümmetin deryası, fakihi ve ashabın en alimi olan İbn Abbas, Ebu
Bekir ve Ömer'in görüşünü öne alıyor ve görüşleriyle fetva
veriyordu. Rasulullah'ın (s.a.v.):
"Allah'ım, onu dinde fakih yap ve tevili ona öğret.
18[18]
buyurduğu
sabittir.
Sonra Ebu Bekir ve Ömer'in Rasulullah'a yakınlığı ve onunla
beraberliği başkalarının ona yakınlık ve beraberliğinden fazladır.
Özellikle Ebu Bekir'in yakınlığı ve beraberliği daha fazladır. Bütün,
gece onun yanında sohbet eder, Rasulullah ona ilim, din ve
müslümanların maslahatlarından anlatırdı. Nitekim Ebu Bekr İbn
Şeybe rivayet ederek Ebu Muaviye'nin, A'meş'ten, o da
İbrahim'den, o da Alka-me'den, Ömer'in şöyle dediğini
kaydetmektedir:
"Gece Rasulullah müslümanlarm bir işini Ebu Bekir'in yanında
görüşüyor ben de onunla beraber bulunuyordum."
Buhari ve Müslim, Abdurrahman İbn Ebi Bekr'den şunu rivayet
etmektedirler:
"Suffe ashabı fakir kimselerdi. Rasulullah onlarla ilgili şöyle
buyurdu:
"Yanında iki kişilik yiyeceği olan üç kişi götürsün yanında dört
kişilik yiyeceği olan beş veya altı kişi götürsün."
Ebu Bekir, üç kişi getirdi. Rasulullah on kişi getirdi, Ebu Bekir
akşam yemeğini Rasulullah'm (s.a.v.) yanında yedi ve yatsı
namazı kılınmcaya kadar oturdu. Sonra bir daha geldi ve
Rasulullah (s.a.v.) uyuklayıncaya kadar oturdu. Gece çok geç
vakitte evine geldi. Eşi ona:
"Niçin misafirlerine bakmadın?" dedi, o da:
"Yedirmedin mi? deyince, yemediler ve senin gelmeni beklediler,
dedi, yemek getirildi ve yenildi."
Bir rivayette de:
"Geceyekadar Rasulullah'la sohbet ederdi" denilmektedir.
19[19]
Hicret yolculuğunda Rasulullah'ın yol arkadaşı sadece Ebu Bekir'di.
17
[17]
Müslim, Mesacid: 311; Ahmed: 5/298.
18
[18]
Buhari, Vudu: 10; Müslim, Fedaiiu Sahabe, 138; Ahmed: 1/266, 314, 328, 335.
19
[19]
Buhari, Mevakit: 41; Menakıb: 35; Müslim, Eşribe: 176; Ahmed: 1/198.
9
Bedir günü de çardakda Ebu Bekir'den başka kimse kalmadı.
Rasulullah (s.a.v,) şöyle buyurmuştur:
"Sohbeti ve malıyla Ebu Bekir bize herkesten çok lütufta bulundu,
insanlardan dost edinseydim Ebu Bekir'i edinirdim.
20[20]
Sahih hadis kitaplarında bu. birçok yönden rivayet edilen en
meşhur hadislerdendir.
Buharı ve Müslim. Ebu'd-Derda'dan rivayet ediyorlar:
"RasuluHah'in yanında oturuyordum. O anda Ebu Bekir dizi
görünecek kadar eteğini çekerek çıkıp geldi. Rasulullah (s.a.v.):
"Arkadaşınız hayrı önce işledi" dedi. Ebu Bekir selam verdi ve:
'İbnu'l-Hattab'la aramızda bir durum oldu, acele davrandım, sonra
pişman oldum ve bağışlamasını istedim, kabul etmedi. Onun için
sana geldim" dedi. Rasulullah üç defa:
"Allah seni bağışlasın" dedi. Sonra Ömer pişman olmuş, Ebu
Bekir'in evine gitmiş, bulamayınca Rasulullah'a çıkıp gelmişti.
Rasulullah (s.a.v.) yüzünü asmağa ve içerlemeğe başladı. Öyle ki,
Ebu Bekir sakındı ve iki defa:
"Ben haksızlık yaptım" dedi. Rasulullah şöyle buyurdu:
"Allah beni size gönderdi. Siz yalanladınız. Ebu Bekir ise tasdik
etti, malı ve canı ile destekledi. Arkadaşımı bana bırakır mısınız?"
dedi ve bunu üç defa tekrarladı.
21[21]
O olaydan sonra eziyet
edilmedi.
Buhari ve Müslim'de İbn Abbas'tan şöyle bir rivayet yer
almaktadır:
"Ömer yatağına konuldu, kefenlendi ve kaldırılmadan Önce halk
ona dua etti, övdü ve namazını kıldı. Ben de arala-rındaydım. Bir
adam beni çok telaşlandırdı. Arkadan omuzlarımı tuttu. Dönüp
baktığımda, Ali, Ömer'e rahmet okuyor ve şöyle diyordu:
"Ameliyle Allah'ın huzuruna çıkabilecek senden daha sevimli kişi
geriye bırakmadım. Allah'a yemin olsun ki, Allah'ın seni iki
arkadaşınla beraber-kılacağını sanıyorum. Çünkü çok zaman
Rasuhillah'm şöyle dediğini duyardım:
"Ben, Ebu Bekir ve Ömer'le geldik, Ebu Bekir ve Ömer'le girdik,
Ebu Bekir ve Ömer 1e çıktık." Allah'ın seni onlarla beraber
kılmasını sanıyorum (veya umuyorum).
22[22]
Buharı, Müslim ve diğer kitaplarda şöyle kaydedilmektedir:
"Uhud günü miislümanlar başarılı olamayınca, Ebu Süf-yan:
"Muhammed aranızda mıdır?" dedi ve bunu üç defa tekrarladı.
20
[20]
Buhari, Salak 80; Menakıb Ensar: 45; Fedailıı Sahabe: 3, 5; Feraiz: 9: Müslim, Mesacid: 38; pedailu
Sahabe: 2,7; Tirmizi, Menakıb: 14, 16; İbn Mace, Mukaddime: li;
21
[21]
Buharİ, Fedailu Ashabı'n-Nebi: 5.
22
[22]
Buhari, I-edaiîu Sahabe: 6; Müslim, Fedailu Sahabe: 14; İbn Mace, Mukaddime: 11; Ahmed: 1/112.
10
Rasululİah:
"Ona cevap vermeyin" dedi.
''Aranızda Ebu Bekir (îbnu Ebu Kuhafe) var mıdır?" dedi ve bunu
üç defa tekrarladı. Rasululİah:
"Cevap vermeyiniz" dedi.
"Aranızda Ömer (İbnu'l-Hattap) var mıdır? dedi ve bunu üç defa
tekrarladı. RavSulullah:
"Cevap vermeyiniz" dedi. Ebu Sufyan arkadaşlarına:
"Bunlardan kurtuldunuz" dedi. Ömer dayanamayıp şöyle dedi:
"Yalan söylüyorsun, Allah'ın düşmanı! Saydığın kişiler yaşıyor.
Hoşlanmadıkların yaşıyor..."
Kafirlerin lideri o durumda sadece Rasulullalrı, Ebu Bekir'i ve
Ömer'i soruyor. Çünkü bunların müslümanlann liderleri olduğunu
biliyor, Rasululİah ve iki veziri!
Onun için Harun Reşid, Malik İbn Enes'ten Rasulul-lah'm
hayatında Ebu Bekir ve Ömer'in yerini sormuş, o da şöyle
demiştir:
"Rasulullah'in hayatında onların yeri. vefatından sonra ikisinin yeri
gibidir. Tam sevgi, kaynaşma, dostluk, ilim ve dinde çokça birlikte
olmak ve beraber bulunmak, ikisinin başkalarından daha çok buna
layık olmasını gerektirir. Onların durumunu bilen herkes İçin bu
apaçıktır."
Ebu Bekir'e (r.a,) gelince; başkalarının aciz kaldığı ve kendisinin
onlara açıkladığı birtakım fıkhi ve ilmi meselelerin üstesinden
gelmiş ve hassa aykırı bir görüşü tesbit edilememiştir. Bu da ne
kadar güçlü olduğunu gösterir. Başkalarının ise nassa aykırı
birtakım görüşleri olmuştur... Çünkü o nasslar kendisine
ulaşmamıştır.
Ömer'in (r.a.). nasslara tevafuk ettiği yerler, Ali'nin (r.a.) tevafuk
ettiklerinden fazladır. İlim meselelerini ve alimlerin bu meseleler
hakkındaki görüşlerini bilen kimseler bunu bilirler. Mesela, kocası
Ölen kadının nafakasında olduğu gibi. Bu konuda başkasının değil.
Ömer'in görüşü nassa uygun olmuştur. Haram mesele hakkında
da sadece onun görüşü nassa uygun olmuştur. Başkasının bu
konudaki görüşü ise, nasslara daha yakın olmuştur.
Buharı ve Müslim'de Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle dediği
kaydedilmiştir:
"Sizden önceki milletlerde muhaddesler vardı. Ümmetimden böyle
biri varsa, Ömer olur.
23[23]
Yine şöyle buyurduğu Buhari ve Müslim'de kaydedilmektedir:
23
[23]
Buhari, FedaiJu Sahabe: 6; Enhiya: 54; Ahmed: 6/55.
11
"Rüyada gördüm ki bana bir bardak süt veriliyor, ondan içiyorum
ve tırnaklarıma kadar kanıyorum, sonra artanı Ömer'e veriyorum."
Bunun sizde tevili nedir, ey Allah'ın Rasulü? denilince,
"İlimdir.
24[24]
buyurdu.
Tirmizi ve başkalarının rivayetinde:
"Ben size peygamber gönderilmeseydim, Ömer gönderilirdi.
25[25]
buyurduğu geçmektedir.
Yine, Rasulullah (s.a.v.), İslam'ın direği olan namazı kıldırmak için
yerine Ebu Bekir'i (r.a.) görevlendirmiştir, Sonra ibadet meseleleri
içinde en girift olan hac menasikini yerine getirmekle de
görevlendirmiş ve Rasulullah haccetmeden Önce, bu menasiki Ebu
Bekir yerine getirmiştir. "Bu yıldan sonra hiçbir müşrik
haccetmesin ve Kabe'yi kimse çıplak tavaf etmesin." diye ilan
etmiştir. Müşriklerle olan antlaşmaya son verildiğini bildi mı ek için
arkasından Rasulullah, Ali'yi göndermiştir. Ona yetiştiğinde Ebu
Bekir:
"Amir misin, memur musun?" demiş, o da "memur" cevabını
yermişti. Böylece Ebu Bekir, Ali'yi amir yapmıştır. Hac, yolculuk
ahkamı ve başka şeylerde Rasulullah Ali'ye, Ebu Bekir'e itaat
etmesini emretmiştir. Bu da. Rasulul-lah'ın Medine'de Ali'yi yerine
bıraktığı Tebük gazvesinden sonra İdi. Medine'de münafık, özürlü
veya suçlu dışında, erkek olarak yalnızca Ali kalmıştı. Ali,
Rasulullah'a gelerek:
"Beni çoluk çocukla beraber mi bırakıyorsun?" dedi. Rasulullah
ona:
"Musa'nın yerine Harun'un baktığı gibi benim yerime de sen
bakmak istemiyor musun?" dedi.
26[26]
Şüphesiz Rasulullah'ın Ali'yi savaşa götürmeyip Medine'de yerine
(vekil) bırakması, derecesinin düşmesini gerektirmez. Çünkü Musa
da yerine Harun'u bırakmıştı. Rasulul-iah her zaman yerine
adamlar bırakırdı. Ama Medine'de başka adamlar olurdu. Tebük
gazvesinde ise Rasulullah bütün müslüman erkekleri yanında
götürmüş ve savaştan kimsenin geri kalmasına izin vermemişti.
Çünkü yol uzun ve düşman büyüktü. Allah (c.c.) Tevbe Suresini
bu savaş münasebetiyle indirmiştir.
Ebu Bekir'in .sadakalarla ilgili talimatı en veciz ve en kapsamlıdır.
Onun için bütün fakihler onunla amel etmiştir. Başkalarının bu
konudaki talimatı ise, önce ve İîıehsuhüır. Bu da Ebu Bekir'in
nasih sünneti daha iyi bildiğini gösterir.
24
[24]
Buhari, îlim: 22; Ta'bir: 15; Müslim, Fedailu Sahabe: 16; Darimi, Rüya: 13.
25
[25]
Tirmizi Menakıb: 49.
26
[26]
îbn Mace, Mukaddime: 11.
12
Buhari ve Müslim'de Ebu Said'den şöyle rivayet edilmektedir:
"Ebu Bekir. Rasulullah'ı hepimizden daha iyi biliyordu.
27[27]
Ebu Bekir'in hilafeti zamanında da. ashab bir meselede
anlaşmazlığa düştüğünde, onu Ebu Bekir çözüme bağlar ve
anlaşmazlık biterdi. Aralarında anlaşmazlığa düşüp de onun
çözümüyle anlaşmalımın ortadan kalkmadığı hiçbir mesele yoktur.
Rasulullah'ın vefatı, defnedilmesi, mirası. Üsame ordusunun
gönderilmesi, zekat vermeyenlerle savaş gibi büyük meseleler
buna örnek olarak gösterilebilir. Ra-sululah'ın halifesi ashabın
arasında idi. onlara öğretiyor, doğruyu gösteriyor ve şüphelen
giderecek açıklama yapıyordu. Aralarında olduğu sürece ihtilaf
etmiyorlardı.
Ondan sonra hiç kimse onun ilim ve kemal derecesine eri-
şememiştir. Birtakım meselelerde, mesela dede ve kardeşlerin
mirasında, haramda, üç talak meselesinde ve Ebu Bekir
zamanında ihtilaf etmedikleri bilinen meselelerde ihtilaf etmeleri
gibi. Ashab Ömer. Osman ve Ali'nin birçok görüşlerine muhalefet
ettikleri halde Ebu Bekir'in fetva veya hüküm verdiği şeylerde ona
muhalefet etmemişlerdi.
Ebu Bekir. Rasulullah'ın halifesi oldu ve İslam'ı egemen kıldı.
İslam'ın hiçbir yönünü aksatmadı. Mürtedlerden ve başkalarından
muhaliflerin ve yan çizenlerin çokluğuna rağmen, insanları
çıktıkları kapıdan tekrar İslam'a sokmuştur. Halkın ilmi ve dini
onunla en mükemmel bir şekilde gerçekleşti ve din tümüyle,
önceden okluğu gibi egemen oklu. Ebu Bekir'i Rasulullah'm halifesi
diye anarlardı. Ondan sonra Ömer'i ve diğerlerini "Emini'I-
Mü'minin" diye anmış-lardır. Süheyli ve başka alimler şöyle
demiştir:
"Üzülme, Allah bizimle beraberdir." (Tevbe: 9/40) sözü. lafızda ve
manada Ebu Bekir'de zahir olmuştur. "Muhammed Allah'ın Rasulü.
Ebu Bekir Allah'ın Rasulü'nün halifesi" derlerdi. Ebu Bekir'in
vefatından sonra bu lafzi bağlflik kesildi ve ondan sonra kimseye
''Allah Rasulü'nün halifesi" denilmedi.
Sonra Ali (r.a.) bazı sünnetleri Ebu Bekir'den (r.a.)'öğrenmiştir.
Ebu Bekir ise böyle değildir. Yani herhangi bir sünneti Ali'den
öğrenmemiştir. Tevbe namazıyla ilgili olan ve Sünen kitaplarında
bulunan meşhur hadiste Ali (r.a.) şöyle demiştir:
"Rasulullah'tan bir hadis işittiğimde, ondan Allah'ın dilediği kadar
yararlanırdım. Başkası bir hadis naklettiğinde ona yemin ettirirdim
ve ancak yemin ederse onu tasdik ederdim. Ebu Bekir bana
27
[27]
Buhari. Salat: 80; Fedai] Ashab'i'ri-Nebi: 3; Meruıkih Ensar: 45; Tirmizi, Menakih': 15;
13
Rasulullah'm şöyle dediğini nakletti- ki Ebu Bekir doğru söyledi-;
"Bir günah işledikten sonra güzelce abdest alıp iki rekat namaz
kılan ve Allah'a istiğfar eden her müslüma-m Allah bağışlar."
Bunu gösteren şeylerden biri de, Ömer ve Ali ile beraber
bulunmuş Alkame, el-Esved, Kadı Şüreyh ve başka Küfe
alimlerinin Ömer'in (r.a.) görüşünü Ali'nin (r.a.) görüşüne tercih
etmeleridir. Mekke. Medine ve Basra'da bulunan tabiinde ise bu
daha açık ve meşhurdur. Bilindiği gibi Ali (r.a.) halifeliği boyunca
Kufe'de ikamet ettiği için. orada onun ilmi ve fıkhı yaygınlaşmıştır.
Onunla beraber bulunanlardan hiçbirinin fıkıhta, ilimde ve başka
şeylerde onu Ebu
Bekir ve Ömer'den önde tuttuğu
bilinmemektedir. Aksine onun yanında düşmanlarıyla savaşanlar
diğer müslümanların yaptığı gibi Ebu Bekir ve Ömer'i ondan önde
tutmuşlardır. Ancak Ali'nin (r.a.) kınadığı ve karşı çıktığı kişiler bu-
nun aksini yapmıştır ki, bunlar Ali (r.a.) zamanında,çok az ve
sönük kimselerdi. Bunlar üç gruptu;
Birincisi, Ali (r.a.) hakkında aşırı gidenler. Onun ilah olduğunu
iddia edenler gibi. Ali (r.a.) bunları ateşte yakmıştır.
İkincisi, Ebu Bekir'e (r.a.) kötülükle dil uzatanlardır. Bunların
başında Abdullah İbn Sebe vardı. Bu durumu Ali'ye (r.a.)
ulaştığında onu öldürmek istemiş ama İbn Sebe kaçmıştır.
Üçüncüsü. Ali'yi (r.a.) Ebu Bekir (r.a.) ve Ömer'den (r.a.) üstün
tutanlardır. Bu konuda Ali (r.a.) şöyle demiştir:
"Birinizin beni Ebu Bekir ve Ömer'den üstün tuttuğunu duyarsam,
onu müfteri cezası ile cezalandırırım."
Kufe'de cami minberinde şöyle dediği de seksenden fazla yolla
rivayet edilmiştir:
"Peygamber'den sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebu Bekir ve
Ömer'dir."
Buhari ve başka kitaplarda, bilhassa Hemedan adamlarının
rivayetiyle Ali'nin (r.a.) şöyle dediği kaydedilmiştir:
"Cennetin kapısında bir kapıcı olsaydım, Hemedan'a "selametle"
gir, derdim."
Süfyan es-Sevri"nin Münzir es-Sevri'den -ikisi de Heme-dan"lıdır-
rivayetiyle Buharı. Muhammed İbn Kesir'den rivayet etmiştir. Bize
Süfyan-ı Sevri, ona Cami İbn Seddad. ona Ebu Ya'îa Münzir es-
Sevri' Muhammed İbn el-Hanefiy-ye'den nakletmiş ve şöyle
demiştir:
"Babama, Rasulullah'tan sonra insanların en hayırlısı kimdir?"
dedim.
"Oğlum, bilmiyor musun?" dedi.
"Hayır" dedim.
14
"Ebu Bekir (r.a.)". dedi.
"Sonra kim" dedim,
"Ömer (r.a.) dedi.
28[28]
Bunu çekinmediği oğluna ve yakınlarına söylüyor ve kendisini
onlardan üstün tutanları cezalandırıyor. Alçak gönüllü bir kişinin,
hakkı söyleyen herkesi cezalandırması yahut ona müfteri demesi
caiz değildir. Faziletlerin başında ilim gelir. Peygamberlerden,
ashaptan ve başkalarından daha üstün olanlar diğerlerinden daha
alimdirler. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu?" (Zümer: 39/9)
Bunun delilleri ve alimlerin bu konuda söyledikleri çoktur.
"Kadı olarak en üstününüz Ali'dir." sözünü altı hadis kitabı
sahiplerinden, meşhur müsned sahiplerinden hiçbiri. ne Ahmed
îbn Hanbel, ne başkası, sahih veya zayıf bir se-nedle rivayet
eden,olmamiştır. Sadece Ömer (r.a.) şöyle demiştir;
"En iyi okuyanımız Übeyy. en iyi kadımız Ali'dir,"
Bunu da Ebu Bekir'in vefatından sonra söylemiştir.
Tirmizi ve başkasında RasuIuİlah'm şöyle buyurduğu kaydedilir:
"Ümmetimden haramı ve helal) en iyi Muaz İbn Cebel, feraizi de
en iyi Zeyd İbn Sabit bilir.
29[29]
Hadiste Ali'nin adı geçmemektedir. Ali (r.a.) adının geçtiği hadiste
ise, zayıf olmakla birlikte helal ve haramı en iyi Muaz İbn Cebel'in.
ferazi de en iyi Zeyd İbn Sabit'in bildiği kaydedilmektedir. Bu
hadis sahih kabul edilse bile helali ve haramı en iyi bilenin ilminin
kaza (yargı) yi en iyi bilenden daha alim olduğunu ifade
etmektedir. Çünkü yargı, anlaşmızliklan dış görünüşleriyle
çözümlemedir. Halbuki meselelerin içyüzü zahirine aykırı olabilir.
Nitekim Rasu-Iullah şöyle buyurmuştur:
"Bana muhakeme oluyorsunuz, olabilir ki biriniz delilini diğerinden
daha iyi ortaya koyabilir. Ben ancak duyduğuma göre
hükmederim. Kimin lehine kardeşinin hakkından bir şeye
hükmedersem, onu almasinn. (Çijnkü bu durumda) ona ancak
ateşten bir parça vermiş oluyorum.
30[30]
Rasulullah. yargısının haramı helal etmeyeceğini, müslümanın
başkasının hakkından, lehine hükmedilen bir şeyi almasının haram
okluğunu belirtmiştir. Helal ve haramı bilmek zahiri ve batını
kapsar. Onun helal ve haramını bilen, dini en iyi bilen olur.
Kaza (yargı) iki türlüdür:
28
[28]
Buharı, Fedailu Sahabe: 5; îbn Mace, Ahkam: 37:
29
[29]
îbn Mace, Mukaddime: 11.
30
[30]
Buhari, Şehadat: 27; Ahkam: 30; Hilye: 10; Müslim, Akdiyye: 4; Ebu Davud, Akdiyye: 7: Tirmizi, Ahkam:
1İ; Nesaİ, Kudat: 13, 33; İbn Mace, Ahkam: 5.
15
Birincisi: Hasım olan iki tarafın bir şeyi kabul etmemeleri
durumunda hüküm vermektir. Bir taraf bir şeyi iddida ederken
diğer tarafın onu yalanlaması gibi. Bu durumda delil ve ona
benzer şeylere bakılarak hüküm verilir.
İkincisi: Arada inkar edilen bir şey hakkında değil, tasdik edilen,
ama her iki tarafa ne düşeceği bilinmeyen bir şey hakkında hüküm
vermektir. Bir miras taksiminde iki tarafın ihtilaf etmesi, ya da
eşlerden herbirinin diğeri üzerindeki hakkı veya iki ortaktan
herbirine düşecek miktar konusunda ihtilaf etmeleri gibi.
Bu kısım helal ve haram konularındandır. İkisine de söylediği
şeylere razı olacaklalan bir fetva verirse, bu onlara yeterli olup ve
aralarında hüküm verecek başkasına ihtiyaçları kalmaz. Sadece
karşıklı olarak bir şeyi kabul etmemeleri duYumunda hüküm
verecek birine muhtaç olurlar. Bu da genellikle haksızlık
durumunda veya unutma halinde olur. Helal ve haram bilgisine
ise. salih ve facir herkes muhtaçtır. Ama yargıya taalluk eden
şeylere ancak salih kişilerden bir azınlık muhtaç olur.
Bunun için Ebu Bekir (r.a.). Ömer'e (r.a.) insanlar arasında hüküm
germesini emredince. Ömer (r.a.) bir yıl beklemiş, karşısına
herhangi bir konuda muhakeme olacak iki kişi çıkmamıştır.
Rasulullah'ın verdiği bu türden hükümler sayılacak olursa, ancak
on kadar olduğu görülür. Bu nerede, helal ve haram hakkında
buyurdukları nerede?! Çünkü helal ve haram İslam dininin temel
taşlarından biri olup avam ve havas herkesin bilmeye muhtaç
olduğu bir husustur.
"Hüküm vermeyi (kaza) en iyi bileniniz Ali'dir." hadisi sahih kabul
edilip delil olacaksa:
"Helal ve haf amı en iyi bileniniz Muaz'dır." hadisi, hadis
alimlerinin ittifakıyla sahih olmaya daha yakındır. Bunun senedi
ondan daha sahih ve delaleti daha açık olduğuna göre Ali'nin (r.a.)
Muaz'dan daha alim olduğu konusunda bunu delil kabul eden
kimsenin cahil olduğu anlaşılır. Bu böyleyken, Muaz'dan daha
üstün olan Ebu Bekir (r.a.) ve Ömer'den daha alim olduğuna dair
nasıl hüccet kabul edilebilir?! Kaldı ki Muaz'ın ve Zeyd'in anıldığı
hadisi bazıları "zayıf sayarken, bazıları "hasen" kabul etmektedir.
Ali'nin (r.a.) anıldığı hadis İse "zayıftır."
"Ben ilim şehriyim." hadisi ise daha zayıf ve dayanaksızdır. Tirmizi
rivayet etmişse bile, yalan ve uydurmadır. Onun için İbn el-Cevzi,
bunu mevzu hadisler arasında zikretmiş ve bütün yollarından
mevzu olduğunu söylemiştir. Bunun yalan olduğu bizzat
metninden anlaşılır ve senedine bakmaya ihtiyaç bırakmaz.
Rasulullah ilim şehri ise, bu şehrin ancak bir tek kapısı olur ki.
16
RasululIalVtan tebliği sadece bir kişinin yapmış olmasını
düşünmek caiz değildir. Aksine hazır olmayanlar için kesin ilim
ifade edecek tevatür derecesinde kişilerin ondan tebliğ yapmış
olması vaciptir. Bir kişinin rivayeti ancak başka karinelerle beraber
ilim ifade eder. Bu işaretler de ya mevcut değildir veya insanla-"
nn çoğuna gizlidir. Böylece Kur’an ve mütevatir sünnete dair
bilgileri meydana gelmemiş olur. Halbuki mütevatir nakil böyle
olmayıp ilim, avama da havassa da onunla hasıl olur.
Bu hadisi, övgü yaptığını sanan cahil veya zındık biri uy-1
durmuştur. Ashaptan sadece bir kişinin tebliğ ettiği söylenerek din
ilmini iptal etmek için zındıkların başvurduğu bir yoldur.
Sonra bu tevatürle bilinenlere aykırıdır. Şüphesiz Rasu-lullah'tan,
bütün m üs 1 uman şehirlere Ali'den (r.a.) başka yollarla ilim
ulaşmıştır. Mekke ve Medine halkı için bu apaçıktır. Şam ve Basra
halkı için de durum böyledir. Bunlar Ali'den (r.a.) ancak çok az
şey rivayet etmişlerdir. Ali'nin (r.a.) ilminin çoğu Küfe halkı
arasındaydı. Bununla beraber Kur'an'ı ve Sünnet'i, Ali'nin (r.a.)
hilafet zamanı bir yana, Osman'ın (r.a.) hilafetinden önce
öğrenmişlerdi.
Medine ehlinin en fakih ve en alimleri dini, Ömer'in (r.a.)
hilafetinde öğrenmişlerdi. Yemen'de bulunduğu süre içinde Muaz
İbn Cebel'den öğrendikleri gibi, kendisinden öğrenenler dışında
Ali'den (r.a.) daha önce kimse bir şey öğrenmemiştir. Muaz İbn
Cebel'in Yemen halkı arasında ikameti ve onlara öğretmesi, Ali'nin
(r.a.) onlar arasında ikameti ve öğretmesinden daha çoktur. Onun
için Yemen halkı Ali ve Şurayh'tan rivayet ettiklerinden çok daha
fazlasını Muaz'dan rivayet etmişlerdir. Tabiinin büyüklerinden
başkaları da fıkhı Muaz'dan öğrenmişlerdir.
Ali (r.a.) Kufe'ye geldiğinde Şurayh daha önceden orada kadı idi.
Ali'nin (r.a.) hilafetinde kadı yine Şurayh ve Ubeyde es-Selmani
olmuştur ki, ikisi de fıkhı Muaz'dan öğrenmişlerdir.
İslam ilmi Hicaz, Şam, Yemen, Horasan, Mısır ve Mağ-rip gibi
İslam şehirlerinde Ali (r.a.) Kufe'ye gelmeden önce yayılmış ve
Kufe'ye geldiğinde sahip olduğu bütün ilme başka sahabiler de
sahip olmuştur' Ali (r.a.) bir ilmi sadece kendisi tebliğ etmişse,
ondan başkaları bunun daha fazlasını tebliğ etmiştir.
Velayetle Ebu Bekir, Ömer ve Osman için hasıl olan umumi tebliğ,
Ali (r.a.) için hasıl olandan çok daha fazladır. Hususi tebliğde ise,
îbn Abbas'ın fetvaları, Ebu Hurey-re'nin de rivayetleri onunkinden
dahaçoktur. Halbuki Ali (r.a.) ikisinden de daha alimdir. Nitekim
Ebu Bekir, Ömer ve Osman da o ikisinden daha alimdir. Şüphe
yok ki Raşid halifeler, insanların daha çok muhtaç oldukları ilmin
17
umumi tebliğini, hususi ilmi tebliğ edenlerin tebliğinden daha çok
gerçekleştirmişlerdir.
Ali'nin (r.a.) ashabın tümünden ayrı olarak özel bir ilme sahip
olduğuna dair yalan ve cehalet ehlinin rivayet ettiklerinin tümü
batıldır. Sahih hadiste ona şöyle denildiği sabit olmuştur:
"Sizde Rasulullah tarafından verilen özel bir şey var mı? İnsanı
yaratan ve daneyî yaran Allah'a yemin ederim ki Allah'ın Kur'an
hakkında kuluna verdiği anlayış ve şu sayfa dışında bir şey yoktur,
dedi. O sayfada da diyetleri gerektiren, yani diyeti verilmesi
gereken deve dişleri, esirin kurtarılması, bir kafire karşılık
müslümanin öldü itilmeme s i şeyleri vardı.
31[31]
"Rasulullalrm halka vermeyip de sadece size verdiği bir şey var
mıdır? Hayır, dedi. rivayeti de vardır. Bunun dışında Rasulullah'm
(s.a.v.) sadece kendisine bir ilmi verdiğini iddia edenlerin
kendisine iftira ettiklerini ifade eden ve ondan nakledilen hadisler
çoktur,
Bazı bilgisizlerin. Ali'nin (r.a.) Ra.sulullalvin ha'sının yıkandığı
sudan içtiği, bunun da kentlisine evvelkilerin ve sonrakilerin ilmini
kazandırdığına ilişkin olarak söyledikleri sözler ise, çok saçma bir
yalandır. Zira ölünün yıkandığı suyu içmek meşru değildir ve Ali
de bunu içmemiştir. Böyle bir şey ilim kazandırmaydı, orada
bulunan herkes bu sudan içerdi. İlim ehlinden hiçbir kimse bunu
rivayet etmemiştir.
Ebu Bekir. Ömer ve başkalarından ayrı olarak gizli (batın) bir ilme
sahip olduğu iddiası da, miilhid batmilerin ve onlardan daha kafir
benzerlerinin İftirasıdır. Hatta onlarda hristiyan ve yahudilerde
bulunmayan küfür bulunmaktadır. Ali'nin (r.a.) peygamberliğine
ve ulubiyetine inananlar, Rasulullah'tan daha alim olduğu ve
batında Rasulullah'ın muallimi olduğuna ve ancak aşın küfür ve
ilhad ehlinin söyleyeceği benzeri iddialara inananlar gibi. Allahu
a'lem.
32[32]
Dostları ilə paylaş: |