A'dan Z'ye Felsefe



Yüklə 1,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə31/77
tarix20.01.2022
ölçüsü1,64 Mb.
#51440
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   77
A\'dan Z\'ye Felsefe - Alexander Moseley ( PDFDrive )

GÖRECİLİK (RÖLATİVİZM)
“Ev ayrı, âdet ayrı” sözünü söylediğimizde ahlaki görcciliğe
inandığımızı dile getirmiş oluyoruz. Benzer biçimde, “Peki,
tamam, sen böyle düşünüyorsun, ama ben farklı
düşünüyorum” dediğimizde de, ortaya yine göreci bir teori
atmış oluyoruz; yalnız bu kez konusu bilgi. Her iki durumda
da, düşüncenin sonucunun kişiye, yere ve/veya zamana göre
olduğunu varsaymış oluyoruz. Yani iyi veya doğru
kavramlarının doğası bağlama veya kişiye bağlı oluyor,
tarafsız ve nesnel değil, dolayısıyla bilimsel ya da mantıksal
olarak da türetilebilir değil.
Her evde ayrı davranmamız gerektiği türü bir yaklaşım
gerçekten de ahlaki kodumuzu çevremizdeki insanlarınkine


göre değiştirmemizi önermektedir. Bu tavrın anlamlı
nedenleri de olabilir. İyi bir konukseverliğin karşı kutbunda
iyi bir konuk olmak vardır. Bu da gittiğiniz evin kurallarını
öğrenmeyi ve onlara adapte olmayı içerir. Öte yandan, bu
kurallar kişi açısından çok büyük önem taşıyan bazı değerleri
ihlal ediyorsa, bu sefer de konukseverliğin misafiri gözetmesi
gerekir: Örneğin Müslüman bir konuğun namaz saatlerine
dikkat etmek veya vejetaryen misafire et yemeği vermemek
gibi. Ama “kişi için büyük önem taşıyan değerler” kavramı da
göreci bir koz niteliği taşır: Benim değerlerim bunlardır;
bunların kutsal kabul edilmesi gerekir; herkesin bu değerler
önünde eğilmesi gerekir. Etik burada daha öteye düşünmemizi
gerektirir. Bu tür değerler gerçekten iyi değerler midir; yani,
bir ahlaki içerikleri var mıdır; yoksa kişinin bir kapris gibi
taşıdığı ve inatla sarıldığı fikirler mi? Sonuç olarak, erkek
olsun kadın olsun, kadınlar hakkında ya da başkalarının dini
ve siyasi inançları hakkında ileri geri konuşmak olağanmış
gibi davranan ya da önüne verilen yemeği yemeyi reddeden
bir konuk hakkında ne hissederdik? Toplumsal ilişkileri
kolaylaştırıcı bir rol oynayan nezaket kurallarından oluşan
adabımuaşeret çiğnenmiş olduğundan evimize bir daha davet
etmezdik onu.
Peki ama, ''ev ayrı'' ise, insan her zaman kalabalıkların
yaptığını mı yapmalı? Romalı büyük Stoacı Seneca hiç de
öyle düşünmüyordu: Kalabalıklar rahatsız edici ve tehlikeli
etkiler yaratır; dolayısıyla bilge, akıl yürütmesinin olumsuz
etkilenmesini engellemek için onlara karşı mesafeli olmalıdır.
Aklı doğru ve yanlış konusunda evrensel kodlara erişmekte
kendisine kılavuz olacaktır. Şunu söylemek de mümkündür:
Göreciliğin kişisel ahlaki güvenilirlikten uzaklaşma


konusunda kör itaatten aşağı kalır bir yanı yoktur. “Herkesin
gerçeği kendine” sözünün, mantıksal olarak da ahlaki olarak
da savunulabilir bir tarafı yoktur. Çünkü bu ya aynı kişinin
farklı zamanlarda ya da farklı kişilerin aynı zamanda
yaptıkları birbiriyle çelişen şeylerin benzer bir değere veya
kıymete sahip olduğu anlamına gelir. Örneğin, savaşta
sivilleri hedef almanın haklı görülebileceği bir durum var
mıdır? Masum hedeflerin meşru hedef haline gelmesi ancak
tahayyül edilen bağlamın fena halde çekiştirilmesi ile
mümkün olur. Örneğin, haklı savaş etikçilerinin aşina olduğu
bir sorunu ele alalım: Kendi başlarına meşru hedefler olan
tanklara sivilleri bağlıyorsunuz. Tabii böyle bir durumda
siviller askere alınmış oluyor, böylece savaşta hedeflenmesi
haklı görülebilecek hale geliyor. Ölümleri üzücü olabilir, ama
anlaşılabilir bir nitelik taşır: Aynen, haklı görülemeyecek,
saldırgan bir işgal politikasının gönülsüz askerinin ölümünün
de olduğu gibi. Ama buradaki temel değer savaşa katılmayan
insanların hayatının askeri eylemler hakkındaki yargılarda
kullanılacak standart olmasıdır.
Aynı şey, bilginin her bir bireye veya topluluğa özgü
olduğunu iddia eden epistemolojik göreciiik için de geçerlidir.
Bu da ahlaki görecilikle aynı mantıksal sorunla karşı
karşıyadır, ama karşısında her türlü dogma veya kaprisli
düşüncenin son tahlilde önünde eğilmek zorunda olduğu
gerçeklik tarafından çok daha çabuk sarsılacaktır. Fiziksel
dünyanın benim istediğim biçime sokulabileceğine
inanıyorsam, çok kısa süre içinde düş kırıklığına uğrarım (bu
genellikle çocukken olur, ama iktidarda olan ne kadar çok
insanın kendilerine, örneğin ekonominin yasalarını veya
yükselen kitlesel hoşnutsuzluğu görmezlikten gelmelerini


sağlayacak bir mutlak güç atfetmek gibi çocukça bir
inanca kapıldıklarını görmek bazen inanılmazdır). Şunu
söylemek mümkündür: Tek bir fizik bilimi vardır, Afrika
fiziği, Japon fiziği, kadınlara özgü bir fizik veya
Hıristiyanlara özgü bir fizik yoktur. Çünkü bilimsel yaklaşım
kullanılan yöntem ve elde edilen sonuçların evrensel olmasını
gerektirir. Yani eğer bir birey veya grup bir şeyi deneysel
bakımdan ilginç bulursa, onun yöntemi tekrarlanabilir
olmalıdır.
Yine de, göreciiik aşılamaz bir ilkeyi savunur gibidir:
Bireylerin sağlığı veya ruh durumları söz konusu olduğunda
tarafsız, tesadüfi tekrarlanabilir deneyler yapılamaz. Her biri,
o bireye özgü birtakım belirtiler gösterir, çünkü birey söz
konusu olduğunda bir dizi tikel gündeme gelir: bireye özgü
bir fizyoloji, yine ona özgü bir kafa yapısı, tedaviye verilen
kişisel cevap, yemek rejimi, hayat tarzı vesaire. Ama burada
bile evrenselci “Tabii ki böyle olacaktır, evrensel açıdan
bakıldığında da her bir birey ona uyacak özgül tarzda tedavi
edilmelidir (veya eğitim görmelidir)” diyebilir.
HAKİKAT
“Hakikat nedir? Benimki seninkiyle aynı mı?” Webber ve Ri-
ce’ın Jesus Christ Superstar adlı rock operasında Pontius
Pilatus böyle geçiyordu dalgasını. Bu hakikat üzerine
tartışmaya, beyni kemiren bu tartışmaya uygun bir giriştir.
Pilatus’un kastettiği birden fazla hakikat olduğu mudur?
Herkesin hakikati ayrı mıdır? Yoksa hakikatler konusunda
inançları olduğunu, hayatta erişebileceğimiz tek şeyin bu
olduğunu, çünkü hakikatin ebediyen erişilemeyecek bir şey


olduğunu mu söylemek istiyor? Öte yandan, genel olarak
konuşurken sık sık bazı hakikatlerin varlığını varsayarız.
Örneğin iskemlenin üzerinde bir köpek var: Köpek ya vardır
ya yoktur. Bu, inançlara ilişkin bir önermeden farklıdır:
“İskemlenin üzerinde bir köpek olduğunu sanıyorum.” Bu,
konuya açıklık getirecek görüntülere ve konuyla ilgili
önermelere bağlı olarak doğrulanmaya açıktır. İnancımda
yanılıyor olabilirim (sanrı yaşıyor olabilirim, sarhoş
olabilirim, miyop olabilirim ya da algılamamda bir karışıklık
vardır - yalnızca geçerken gözümün ucuyla görmüşümdür).
İskemlenin üzerinde bir köpek olsa bile, bunun felsefi açıdan
anlamı nedir? Ağzımdan çıkan sözcükler yalnızca birer
alışkanlıktır. Dolayısıyla, önermenin hakikate uygunluğunu
sağlayan sözcüklerin kendisi değildir. Eğer dilin
yapaylığından kurtulmak istiyorsak, önerme sembolik olarak
“p doğrudur” biçiminde, hatta daha da incelikli bir önerme
isteyen olursa “p” biçiminde yazılacak bir hale getirilebilir.
Doğruluk hakkında mantıksal tartışmalarda bir çok p ve q
görürsünüz. Bunun nedeni, bu yazarların, felsefenin bazı
yönlerini matematiğe yaklaştırma çabası içinde, gereksiz ve
insanın kafasını karıştırabilecek sözcüklerden kurtularak
felsefi sorunların en dibine inmeye çalışmalarıdır. Leibniz’in
umutlarından biri buydu. Basit fikirlerin yanısıra p karmaşık
ilişkileri de içerebilir. Eğer reddedilirse o pek güzel “«p haline
gelir (yani p değil: üzerinde durmakta olduğumuz önerme ki
ona kısaca p demişizdir, aslında yanlıştır).
Bir p önermesini dile getirdikten sonra, gerçekten de doğru
mudur, yanlış mıdır, bunu hangi argümanla ortaya
koyacağımıza dair tartışma devam eder. Yoksa “p benim için


doğru” mu diyeceğiz? Bu sorunlu bir yaklaşımdır. “Benim
için” ilavesinin anlamı ne? Ya kadir-i mutlak olsaydı
Tanrı’nın yapacağı gibi benim de hakikati yarattığım
anlamına gelebilir bu, ya da “bence p doğru” anlamına. Ama
inanç ile bir şeyin öyle olup olmaması farklı şeylerdir. Felsefe
bizden daha fazlasını bekler: Eğer p gerçekten doğru ise
(önermeyi normal anlayışımız çerçevesinde, iskemlenin
üzerinde gerçekten bir köpek vardır), doğrudur
çünkü iskemlenin üzerinde bir köpek olduğu konusunda
hepimiz mutabıkızdır. Yoksa bizim mutabık kalmamızdan
bağımsız olarak mı doğrudur p?
Doğru olan şeylerin ilgili herkes için doğru olduğu itirazı
yapılabilir. Pilatus’un sübjektivizm kokan alaycı sözü
reddedilmelidir. Yoksa gerçekten de algıladığım ya da
düşündüğüm şeyler konusunda sadece ben mi konuşabilirim?
İnançlarım zihinsel malikânemde uyum içinde olduğu sürece
hakikate uygun mu sayılmalı? Yani önermemi nereye
çapalamaya çalışıyorum: Bilincimin koridorlarına mı yoksa
zihin dışı gerçekliğe mi? Eğer İkincisine ise, var olduğunu
hayal ettiğim gerçekliğin gerçekten var olduğunu nereden
biliyorum? Eğer hakikat gerçekliğe uygun olan ise, bunu
olgusal bir şeyin işareti olarak kabul eder, nesnel olarak
değerlendirilebileceğini düşünürüz. Bu hakikat
konusunda tekabüliyet teorisidir. “Köpek çamur içinde”, sözü
edilen köpeğin çamurlanmış olma niteliğine sahip olmasına
tekabül eder. Peki, “kurmaca edebiyat doğrudur”a ne
diyeceğiz? Bu küçük eğlenceli oyun paradoksaldir, insanı
derhal şaşırtır. Ama kurmaca olarak yazdığım her şey
doğrudur, çünkü kafamdaki malzemeye tekabül eder (bu
malzemenin tek tanığı da şanslı biçimde benimdir).


Kurmacayı bir kenara bırakırsak, birtakım felsefecilerin bol
bol öksürmesinden ve tükürükler saçarak konuşmasından
sonra, “köpek çamur içinde”nin “köpeğin çamur içinde”
olduğu olgusuna tekabül ettiğini söylediğimde, nihayet bir yol
kat etmiş oluyor gibi görünüyoruz -ama bu gerçekten böyle
mi? P p’dir, çünkü p p’dir. Böylece başa, yalnızca p’ye
dönüyoruz- peh peh!
Öyleyse, felsefecilerin p’nin neden gerçekten p (veya -ip)
olduğuna dair daha derin açıklamalar geliştirmesi gerekir. Bu
da bizi metafizik, ontoloji ve epistemoloji gibi başka alanlara
yöneltir. Eğer p doğru ise, o zaman p’nin inançtan, espriden,
duygulardan bağımsız olarak bir özelliği veya bizim düşünüş
tarzımızın veya sözlerimizin p’nin doğru olması gerçekliğine,
bu nasıl anlaşılırsa anlaşılsın, bir bağı olmalıdır. Ampirisder
aradaki kanalın duyular olması için yalvarırlar; rasyonalistler
ise tümdengelim kapasitemizin kritik önem taşıdığını
belirtirler; mistikler kendilerini bağıntılar konusunda
bilgilendirme işini başka doğaüstü güçlere devretmeyi tercih
ederler. Her durumda hâlâ iyi bir p’ye ihtiyacımız devam
etmektedir.

Yüklə 1,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin