Konuşma metinleri ve biLDİRİ Özetleri Kİtabi



Yüklə 6,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə71/73
tarix03.02.2017
ölçüsü6,44 Mb.
#7521
1   ...   65   66   67   68   69   70   71   72   73

Gereç ve Yöntem:
Prostat  kanseri  hücreleri  36  saat  süreyle  ZA’nın  değişen 
konsantrasyonlarıyla daha sonra, aynı hücreler 36 saat süresince 
değişen  DOC  konsantrasyonlarıyla  muamele  edildi.  Canlılık 
ölçümü 72. saatin sonunda XTT Cell Proliferation Kit (Roche) 
kullanılarak  gerçekleştirildi.  Apoptozisin  gösterilmesinde  Cell 
Death  Detection  Elisa  Plus  Kit  (Roche)  ve  Caspase-Glo  3/7 
(Invitrogen) testleri kullanıldı.
Bulgular:
Prostat kanseri hücre hatlarının her ikisinde 20 µM ZA ile ön 
muamele sonrası 10 µM DOC ilavesi DOC’un tekli kullanımına 
kıyasla sitotoksisitede artışa yol açtı.  Ayrıca DOC ile tetiklenen 
apoptozisin ZA ön muamelesiyle arttığı ve bu artışın kaspaz 3/7 
enzim aktivitesi üzerinden olduğu gösterildi.
Sonuç:
Klinikte  tedavisi  hala  tartışılmakta  olan  ilaç  dirençli  prostat 
kanseri  için  ZA/DOC  ardışık  kombinasyonunun  önemli  bir 
seçenek oluşturabileceği düşünülmektedir.
EP-348
TESTİKÜLER MATÜR TERATOM ZEMİNİNDE GELİŞEN KÜÇÜK 
HÜCRELİ KARSİNOM OLGU SUNUMU
ESMA TÜRKMEN 
1
, BÜLENT ERDOĞAN 
1
, SERNAZ 
UZUNOĞLU 
1
, NİLÜFER KILIÇ 
2
, UFUK USTA 
3
, ALAATTİN ÖZEN 
2

OSMAN TEMİZÖZ 
4
, İRFAN ÇİÇİN 
1
 
 

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI 
MEDİKAL ONKOLOJİ 

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ RADYASYON ONKOLOJİSİ 
ANABİLİMDALI 

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ PATOLOJİ ANABİLİMDALI 

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ RADYOLOJİ ANABİLİMDALI
Amaç:
Testis nöroendokrin tümörler oldukça nadir görülür. Genelde 
low-grade  (iyi  diferansiye)  veya  intermediate-grade  (az 
diferansiye) tümörlerdir. Hemen hepsi teratom komponenti ile 
ilişkilidir. Bizim bilgilerimize göre literatürde testiküler teratom 
orjinli küçük hücreli karsinom (KHK) olgusu yoktur. Bildirimizde 
testiküler  teratomdan  kaynaklanan  metastatik  KHK  vakası 
deneyimini sunduk.                                     
Bulgular:
         
54 yaşında erkek, sol testiste ağrısız kitle nedeniyle dış merkezde 
yapılan  radikal  orşiektomi  sonrası  mikst  germ  hücreli  tümör 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
299
(matür teratom ve embriyonal karsinom) tanısıyla kliniğimize 
refere edilmiş. Hastanın tüm laboratuar testleri normaldi (HCG 
0.1ng/ml,  AFP  4ng/ml,  LDH  79IU/ml).  Bilgisayarlı  tomografi 
görüntülemelerinde  akciğerde  en  büyüğü  6cm  multiple 
nodüller, batında  en büyüğü  1.5cm paraaortik lenfodenopati 
mevcuttu. Hastanın yaşının germ hücreli tümörler için nispeten 
ileri ve tümör belirteçlerinin normal olması nedeniyle patolojik 
değerlendirmesi  hastanemizde  tekrarlandı.  Hastada  teratom 
orjinli küçük hücreli karsinom saptandı. Tanı başka bir merkezde 
de doğrulandı. Hastaya germ hücre protokolune uygun 4 kür BEP 
ve sonrası küçük hücreli protokolune uygun  2 kür EP tedavisi 
verildi.  Altı  kür  kemoterapi  sonrası  paraaortik  lenfodenopati 
görüntülenmedi.  Akciğerde  en  büyüğü  2cm  olan  üç  lezyon 
görüntülendi. Üç ay sonraki PET/CT’de torakstaki lezyonlarda 
FDG  tutulumu  gözlenmedi.  Germ  hücreli  tümör  yaklaşımına 
uygun olarak teratom ve mikroskopik rezidüel hastalığa yönelik 
metastazektomi önerildi; ancak hasta cerrahiyi kabul etmedi. 
Takiplerinde 6. ayda halen progresyon yoktu. 
Sonuç:
Abbosh  ve  arkadaşlarının  teratom  zemininde  gelişmiş 
testiküler  karsinoid  tümörlü  4  hastada  yaptığı  çalışmada 
hastaların  hepsinde  karsinoid  tümörde  izokromozom  12p 
saptanmıştır.  Böylece  onlar  teratom  zemininde  ortaya  çıkan 
testiküler  karsinoid  tümörlerin  germ  hücre  orjinli  olduğunu 
göstermiştir.  Literatürde  benzer  bir  vakaya  rastlamamamıza 
rağmen  bu  veri  bize  vakamızın  germ  hücre  orjinli 
extrapulmoner KHK olabileceğini düşündürdü. Extrapulmoner 
KHK’ın  davranışlarının  kaynaklandığı  organa  göre  pulmoner 
KHK’lardan    farklı  olabileceğine  dair  veriler  bizi  klasik  KHK 
tedavisinden  ziyade  germ  hücreli  tümör  gibi  tedavi  etmeye 
yönlendirdi. Akciğer metastazlarına yönelik cerrahi yapamamış 
olmamıza  rağmen  tedavimizin  etkinliğinin  germ  hücreli 
tümörlere  benzer  olması  testis  KHK’ların  seyir  ve  tedavisinin 
germ hücreli tümörler gibi yapılabileceği fikrini oluşturdu. 
 
EP-349
İNVAZİV MESANE KANSERİNDE EŞ ZAMANLI 
KEMORADYOTERAPİ: TEK MERKEZ DENEYİMİ
UMUT DEMİRCİ 
1
, ÖMER DİZDAR 
2
, F. AYSUN ERASLAN 
3

DİDEM ŞENER DEDE 
1
, NURGÜL KIZILIRMAK 
3
, M. FAİK 
ÇETİNDAĞ 
3
, BÜLENT YALÇIN 
1
 
 

ATATÜRK EAH, MEDİKAL ONKOLOJİ KLİNİĞİ  

BAŞKENT ÜTF, MEDİKAL ONKOLOJİ BD 

ATATÜRK EAH, RADYASYON ONKOLOJİSİ KLİNİĞİ
Amaç:
Yaşlı, komorbid hastalığı olan veya rezeke edilemeyen invaziv 
mesane kanserli hastalarda tedavi tartışmalıdır.
Gereç ve Yöntem:
Atatürk EAH’de 2008-2011 yılları arasında tanı almış mesanenin 
yüksek gradlı transizyonel hücreli veya yassı hücreli karsinomlu 
12 hasta retrospektif olarak değerlendirildi.
Bulgular:
Tamamı erkek 12 hastanın ortanca yaşları 60 idi. Dokuz hastada 
performans skoru (PS) bir, 2 hastada PS 2 iken 1 hastanın PS 
3 idi. İki hastada evre 2, 6 hastada evre 3, 4 hastada evre 4 
(lenf  nodu  +)  hastalık  mevcuttu.  Beş  hastaya  TUR  sonrası 
BCG uygulanırken, iki hastaya KRT öncesi sisplatin-gemsitabin 
kemoterapisi  uygulandı.  Altı  hasta  (%50)  medikal  inoperabl, 
2 hasta (%16.7) unrezektabl iken 4 hasta (%33.3) operasyonu 
kabul etmedi. Altı hafta süre ile RT eş zamanlı olarak 9 hastaya 
gemsitabin  (100mg/hafta),  3  hastaya  sisplatin  (35mg/m
2
/
hafta)  uygulandı.  Ortanca  RT  dozu  63  Gy  (aralık  63-65  Gy) 
idi.  Tüm  grupta  ortanca  PFS  22  ay  (aralık  10.94-33.07)  olup 
ortanca  OS’ye  ulaşılamamıştır.  Gemsitabin  veya  sisplatin  eş 
zamanlı  RT  ile  PFS’de  anlamlı  farklılık  saptanmadı  (p=0.49). 
Üç  hastaya  salvage  cerrahi  uygulanırken,  üç  hastaya  nüks-
progresif hastalıkta kemoterapi uygulandı. Performans skoru, 
yaş,  önceki  BCG  uygulaması,  lenf  nodu  tutulumu,  salvage 
cerrahi ve kemoterapi çoklu değişkenli analizde PFS’de anlamlı 
bulunmadı.  En sık grad 1/2 toksisiteler; sistit (n= 7), emesis 
(n=4),  tenezm  (3),  trombositopeni  (n=2)  iken  sadece  bir 
hastada grad 3 sistit izlendi.
Sonuç:
İnvaziv  mesane  kanserinde  cerrahi  için  uygun  olmayan  veya 
cerrahiyi kabul etmeyen hasta grubunda gemsitabin eş zamanlı 
RT düşük toksisite profili ile sisplatin için uygun olmayan hasta 
grubunda sisplatin eş zamanlı RT kadar etkindir.
EP-350
METASTATİK BÖBREK HÜCRELİ KANSERDE SUNİTİNİB 
TEDAVİSİNİN ETKİNLİK VE YAN ETKİ PROFİLİNİN 
DEĞERLENDİRİLMESİ
MUHARREM KOÇAR , FAYSAL DANE , FULDEN YUMUK , 
FERHAT TELLİ , SELÇUK SEBER , METİN KANITEZ , SERDAR 
TURHAL  
 
MARMARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BD
Amaç:
Metastatik  böbrek  hücreli  karsinom  birinci  basamak 
tedavisinde sunitinibin etkinliği randomize klinik çalışmalarda 
gösterilmiştir.  Bu  çalışmada  amacımız  Marmara  Üniversitesi 
Tıbbi Onkoloji tarafından metastatik böbrek hücreli karsinom 
tanısı ile sunitinib uygulanan ve verilerine ulaşılan hastalarda 
tedavinin etkinliği ve yan etkilerinin değerlendirilmesidir.
Gereç ve Yöntem:
Sunitinib  tedavisi  uygulanan  metastatik  böbrek  hücreli 
hastalar  tedavi  yanıtı,  toksisite  ve  genel  sağkalım  açısından 
incelendi.  Hastalar  sunitinib  tedavisine  hastalık  progresyonu 
veya  tedavi  ile  düzeltilemeyen  toksisiteye  kadar  devam  etti. 
Tedavi  yanıtı  RECIST’e  göre  belirlendi,  toksisiteler  ise  CTC’ye 
göre derecelendirildi.
Bulgular:
Medyan  yaşı  59  (44-77)  olan  15’i  erkek, 5’i  kadın  toplam  20 
hasta değerlendirildi. Hastaların % 85’i berrak hücreli histolojiye 
sahipti  ve  %  80’ine  daha  önce  nefrektomi  uygulanmıştı. 
Sunitinib  5  hastaya  1.basamak,  13  hastaya  2.basamak  ve  2 
hastaya  3.basamak  tedavide  verilmişti.  Yedi  hastaya  50  mg/
gün 4 hafta tedavi 2 hafta ara, 13 hastaya 37.5 mg/gün sürekli 
tedavi  şeması  uygulandı.  Tedaviye  yanıt  değerlendirildiğinde 
9  hastada  (%45)  stabil  hastalık,  4  hastada  (%20)  kısmi  yanıt 
saptandı. Medyan hastalıksız sağkalım 7.2 ay, genel sağkalım 

300
ise  10.4  ay  idi.  Hastaların  3’ünde  (%15)  tedavi  gerektiren 
hipotiroidi  görüldü.Tedavi  ile  ilişkili  yan  etkiler  tablo-1’de 
görülmektedir. Tedavi ilişkili yan etkiler nedeniyle % 30 hastada 
doz azaltımı yapıldı, % 10 hastada ise tedaviye ara verildi.  Her 
iki  tedavi  şeması  arasında  etkinlik  ve  yan  etki  açısından  fark 
saptanmadı.
Tablo-1. Sunitinib ilişkili yan etkiler
Yan etki
Grade 1-2 (%)
Grade 3-4 (%)
Bulantı
45
5
İshal
30
15
Mukozit
50
5
El ayak sendromu 5
-
Hipertansiyon
15
5
Halsizlik
55
25
Nötropeni
5
-
Anemi
15
-
Trombositopeni
10
-
Sonuç:
Hastalarımızda literatür ile uyumlu etkinlik profili saptanmakla 
beraber  halsizlik  ve  tedavi  gerektiren  hipotiroidi  sıklığı  daha 
fazla  idi.  Daha  önce  çeşitli  çalışmalarda  da  gösterildiği  gibi 
sunitinib  uygulama  şemaları  (50  mg/gün  4  hafta  tedavi  2 
hafta ara ve 37.5 mg/gün sürekli) arasında etkinlik ve yan etki 
açısından anlamlı fark bulunmadı. Biz çalışma sonuçlarımız ve 
klinik gözlemlerimiz neticesinde tedavi uyumunun daha iyi ve 
doz değişikliğinin kolay olması nedeniyle sıklıkla 37.5 mg/gün 
sürekli şeklindeki tedavi şemasını tercih etmekteyiz.
EP-351
HEREDİTER RENAL NEOPLAZİYİ DÜŞÜNDÜREN GASTRİK 
LEİOMYOM VE RENAL HÜCRELİ KARSİNOM OLGUSU
LEVENT EMİRZEOĞLU , ALPASLAN ÖZGÜN , TOLGA TUNCEL , 
BÜLENT KARAGÖZ , OĞUZ BİLGİ , EMİN GÖKHAN KANDEMİR  
 
GATA HAYADARPAŞA TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Herediter  leiomyomatozis  renal  hücreli  karsinom  (HLRHK), 
familyal  renal  neoplazilerden  biridir.  HLRHK  da  uterin 
leiomyom, deri leiomyomu, meme kanseri ve mesane kanseri 
görülebilmektedir. Olgumuz; gastrik leiomyomu, renal hücreli 
karsinomu, deri nodülü ve uterin leiomyomu olan bir olgudur.
Gereç ve Yöntem:
64 yaşında bayan hasta. Daha önce uterin leiomyom nedeniyle 
opere edilmiş ve  sağ alt ekstremitede iki adet nodülü mevcut. 
Üst  gastrointestinal  sistem  kanaması  nedeniyle  başvurdu. 
Endoskopik  incelemede  mide  kardiasında  ülsere  polipoid 
lezyon tespit edildi. Tüm batın tomografisinde sol böbrek alt 
polde  36x47  mm  lobule  kontürlü  kitle  ve  mide  kardiasında 
33x45 mm polipoid lezyon izlendi.
Bulgular:
Sol  parsiyel  nefrektomi  uygulandı.  Patolojik  incelemesinde 
renal  hücreli  karsinom  berrak  hücreli  tip  saptandı.  Mideden 
kitle  eksizyonu  yapıldı.  Patolojik  incelemesinde  leiomyom 
saptandı.  immünhistokimya  incelemede  desmin(+),  SMA(+), 
CD34(-),  S100(-)  ve  c-kit(-)  bulundu.  PDGFR  ve  C-kit  gen 
mutasyonu  saptanmadı.  Fumarat  hidrataz  gen  defekti  için 
araştırma başlatıldı.
Sonuç:
HLRHK  otozomal  dominant  bir  hastalık  olup,  böbrek  kanseri 
tip 2 papiller varyanttır.Fumarat hidrataz gen defekti tanı için 
önemlidir. Literatür taramasında renal hücreli kanser ve gastrik 
leiomyom  birlikteliğine  rastlamadık.  Uterin  leiomyom,  cilt 
nodülleri, gastrik leiomyom ve renal hücreli kanser birlikteliği 
nedeniyle  olgumuzda  genetik  bir  özelliğin  olabileceğini 
düşünerek incelemeye başladık ve vaka olarak sunduk.
EP-352
MESANE KÜÇÜK HÜCRELİ KARSİNOMU
MUHAMMET ÖZBİLEN 
1
, DEVRİM ÇABUK 
2
, ÖZLEM ÖZKUL 
1

SÜLEYMAN TEMİZ 
2
, ÖZGÜR AÇIKGÖZ 
2
, SİNAN KARABEY 
3

KAZIM UYGUN 
2
, KÜRŞAT YILDIZ 
4
 
 

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ İÇ 
HASTALIKLARI ABD 

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ TIBBİ 
ONKOLOJİ BD 

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ RADYASYON 
ONKOLOJİSİ ABD 

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ PATOLOJİ 
ABD
Amaç: 
Mesanenin  küçük  hücreli  karsinomu  (KHK)  nadir  görülen  ve 
agresif  seyreden  az  diferansiye  bir  nöroendokrin  tümördür. 
Küçük  hücreli  akciğer  karsinomu  (KHAK)  ile  benzer  klinik 
özellikler  göstermektedir.  Ekstrapulmoner  KHK’ler  arasında 
3. sırada olmasına rağmen mesane tümörlerinin ancak %1’ini 
oluşturmaktadır.  Yapılan  çalışmalar  mesanenin  KHK’u  ile 
ürotelyal kanserin aynı klonal popülasyondan kaynaklandığını 
göstermiştir.Mesane  kaynaklı  küçük  hücreli  tümörlerin 
tedavisine ve yaklaşımına yönelik randomize klinik çalışmalar 
bulunmamaktadır. Lokalize hastalık dahil düşük prognoza sahip 
olan bu tümör için günümüzde KHAK gibi kemoterapi (KT) ve 
lokal tedavilerin (sistektomi veya radyoterapi) uygulanması ile 
uzun  dönem  sağkalım  sağlanabileceği  bildirilmiştir.  Olgumuz 
hematüri yakınmasıyla başvurmuş, KT ve radyoterapi (RT) ile 
uzak organ metastazı olmadan yaklaşık olarak 3 yıl izlenmiştir.
Olgu: 
Altmışüç  yaşında  bayan  hasta  3  yıl  önce  Ekim  2008’de  kanlı 
idrar  yakınmasıyla  bir  dış  merkeze  başvurmuş,  yapılan 
görüntülemelerde mesane ön duvarında ekzofitik kitle ve iliak 
lenfadenopati  (LAP)  tespit  edilmiş.  Trans  üretral  rezeksiyon 
ve  LAP  eksizyonu  ile  mesanenin  küçük  hücreli  karsinomu 
tanısı  konmuş.  Onkoloji  kliniğine  başvuran  hastada  uzak 
organ metastazı tespit edilmemiş, 4 kür etoposid ve sisplatin 
kemoterapisi verilmiş. KT’nin ardından mesane ile LAP lojuna 
yönelik radikal RT uygulanmış. Sistoskopi ve tomografi ile takip 
edilen  hastada  metastaz  görülmemiş,  yaklaşık  3  yıl  hastalık 
kontrol  altında  takip  edilmiştir.  Ekim  2011’de  sistoskopik 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
301
biyopsi  ile  lokal  nüks  tespit  edilmiş,  yeniden  etoposid  ve 
sisplatin rejimi başlanmıştır. Hasta uzak organ yayılımı olmadan 
lokalize hastalıkla kliniğimizde takip edilmektedir.
Sonuç:
Olgumuzda  agresif  seyreden  ve  seyrek  görülen  bu  hastalıkta 
KT  ve  RT  ile  tam  remisyon  sağlanmış,  hastalık  3  yıla  yakın 
kontrol  altında  tutulmuştur.  Kötü  prognoza  sahip  olsa  da 
mesane  KHK’de  multimodalite  tedaviler  ile  uzun  dönem 
kontrol sağlanabilmekte olup multidisipliner yaklaşımlar önem 
taşımaktadır.
EP-353
AKUT BÖBREK YETMEZLİĞİ İLE BAŞVURAN OPERE TESTİS 
TÜMÖRLÜ HASTADA EŞZAMANLI HEMODİALİZ İLE VERİLEN 
BEP KEMOTERAPİSİ: OLGU SUNUMU
İLHAN HACIBEKİROĞLU , DİLŞEN ÇOLAK , BERKANT SÖNMEZ, 
SEMİHA URVAY , G. İNANÇ İMAMOĞLU , UĞUR ERSOY , 
NAZİYET KÖSE , MUSTAFA ALTINBAŞ  
 
DIŞKAPI YILDIRIM BEYAZIT EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ / 
TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Akut  böbrek  yetmezliği(ABY)    kanserli  hastalarda  birçok 
nedene bağlı gelişen bir komplikasyon olup, artmış mortalite 
ve  morbidite  riski  ile  birliktedir.  Burada  ABY  ile  gelen, 
kemoterapisi (KT) eşzamanlı hemodializle verilen opere testis 
tümörlü hastamızı sunuyoruz.
Bulgular:
OLGU:    40  yaşında,  Erkek  hastanın  ,  1  yıldır  süren  sol 
testiküler  şişlik şikayetleri nedeniyle istenen  scrotal USG’de 
sol  testisin  tamamını  kaplayan  kitle  saptandı.    Üroloji 
ünitesinde  sol orşiektomi operasyonu yapıldı. Patoloji sonucu 
miks germ hücreli tümör (%60 endodermal sinüs tümörü+%40 
seminom)  olarak  geldi.  Batın  BT’de    multipl  paraaortik 
lenfadenopati( LAP) , heriki böbrekte multipl solid  lezyonlar 
ve sağ renal vende hipodens alan (trombus?)  saptandı. Toraks 
BT’de  heriki  akciğerde    multipl  metastatik  kitle,  mediastinal 
multipl LAP saptandı.  Hasta TNM sınıflamasına göre Evre IIIC 
miks  germinal  testis  tümörü  kabul  edildi.  GFR  değeri  9,4ml/
dk hesaplanan, oligoanürik seyreden hastaya BEP  protokolü 
planlandı. Hasta Kemoterapi(KT)  süresince  dializ programına 
alındı.  Dializabilitesi  göz  önüne  alınarak    etoposit  ve 
bleomisin  dozu  %50  azaltıldı.  Cis-Platin  tam  doz  verildi.  KT 
tamamlanması    sonrasında  dializ  programından  çıkarılarak 
izlenen hastada, renal fonksiyonlar tamamen düzeldi. Hasta 2. 
ve 3. kür BEP tedavilerini doz kısıtlamasız olarak aldı.
Sonuç:
Testis  tümörleri  ileri  evrelerde  bile  kür  şansı  taşıyan  özel  bir 
solid tümör grubudur. Hastamızda muhtemel renal metastazlar 
ve  testis  tümörlerinin  KT’ye  iyi  yanıtı  gözetilerek  potansiyel 
nefrotoksik KT eşzamanlıo hemodializle verildi. Vakamız doğru 
tedavi  basmakları  ve  uygun  zamanlama  ile,  ileri  evrelerde 
bile testis tümörlerinde yüz güldürücü sonuçlar elde etmenin 
mümkün  olduğunu  vurgulamak  açısından  dikkate  değer 
bulunmuştur.
EP-354
PROSTAT KANSERLERİNİN PRİMER TEDAVİSİNDE ROBOTİK 
RADYOCERRAHİ: HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 
DENEYİMİ
PERVİN HÜRMÜZ , FADIL AKYOL , GÖKHAN ÖZYİĞİT , MELİS 
GÜLTEKİN , TOLGA ŞANLI , MUSTAFA CENGİZ , FERAH YILDIZ , 
FARUK ZORLU , MURAT GÜRKAYNAK  
 
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, RADYASYON 
ONKOLOJİSİ AD 
Amaç:
Lokalize  prostat  kanseri  tanısı  ile  robotik  radyocerrahi 
uyguladığımız  prostat  adenokanserli  olgulardaki  tedavi 
sonuçları ve hayat kalitesi retrospektif olarak değerlendirilmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Temmuz  2007  ve  Eylül  2011  tarihleri  arasında  44  hastaya 
robotik radyocerrahi CyberKnife (Accuray Inc, Sunnyvale, CA) 
cihazı ile uygulandı. Tedavi için başvuran olgular risk faktörlerine 
göre düşük ve orta-yüksek riskli olarak iki gruba ayrıldı. Tüm 
hastalara günlük lokalizasyon amacıyla altın fidusiyel (ortanca 
4 adet) belirteçler yerleştirildi. Hastalara 5 fraksiyonda toplam 
36.5 Gy uygulandı.
Bulgular:
T  evresi  olguların  11’inde  T1c,  29’unda  T2a,  2’sinde  T2b  ve 
2’sinde T2c idi. Gleason skoru ise olguların 2’sinde 3+2, 28’inde 
3+3, 8’inde 3+4, 5’inde 4+3 ve 1’inde 4+5 idi. Yirmialtı hasta 
düşük riskli ve 18 hasta orta-yüksek riskli gruptaydı. Ortanca 
yaşı  71  (56-80  yaş)  olan  olguların  tanı  anındaki  PSA  düzeyi 
ortancası  7.9  ng/ml’dir  (2.4-49  ng/ml).  Yirmibir  hastaya 
neoadjuvan  total  androjen  blokajı  uygulandı.  Homojenite  ve 
konformalite  indekslerinin  ortanca  değerleri  sırası  ile  1.25 
ve  1.62’dir.  Medyan  izlem  süresi  12  aydır  (0-38  ay).  Birinci 
yıl  kontrolünde  bakılan  PSA  düzeyi  medyan  0.46  ng/ml’dir 
(0-2.49 ng/ml) olup %97 olguda PSA düzeyi ≤3 ng/ml olarak 
bulundu.  Hastalar  tedaviyi  iyi  tolere  ettiler.  Sadece  2  olguda 
grad 3 emezis görüldü.  Bir olguda tedavi sonrası 18. ayda PSA 
relapsı görüldü, 1 olgu hastalık dışı nedenle 8. ayda kaybedildi. 
Hastaların  üriner,  bağırsak,  cinsel  ve  hormonal  fonksiyonları 
“Genişletilmiş prostat kanseri kompozit endeksi”ne göre tedavi 
öncesi ve sonrası kontrollerde değerlendirildi. Ortanca tedavi 
öncesi  değerler  sırasıyla  90,  98,  31  ve  95,  son  kontroldeki 
değerler ise sırasıyla 90, 100, 11 ve 92 olarak saptanmıştır.
Sonuç:
Lokalize prostat kanseri tanılı olguların primer tedavisinde 
robotik radyocerrahi uygun bir tedavi yöntemi olup iyi tolere 
edilmiştir.
EP-355
ALLOJENEİK KÖK HÜCRE NAKLİ SONRASI UZAMIŞ 
NÖTROPENİ VE FUSARIUM İNFEKSİYONU
NURİ KARADURMUŞ 
1
, GÖKHAN ERDEM 
1
, SELMİN 
ATAERGİN 
1
, RAMAZAN GÜMRAL 
2
, GÜRKAN MERT 
3
, FİKRET 
ARPACI 
1
 
 

TIBBİ ONKOLOJİ BD, GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ, ETLİK, 
ANKARA 

TIBBİ MİKROBİYOLOJİ BD, GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ, 
ETLİK, ANKARA 

İNFEKSİYON HASTALIKLARI VE KLİNİK MİKROBİYOLOJİ AD, 
GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ, ETLİK, ANKARA

302
Amaç:
Fusarium  filamantöz  bir  fungal  ajandır.  Fusariosis,  immün 
süpresif, hastalarda aşikar hale geçebilmektedir.
Gereç ve Yöntem:
22 yaşında erkek hastaya ateş ve halsizlik yakınmaları nedeniyle 
yapılan incelemeler sonucunda T hücreli ALL tanısı konularak 
metotrexat ve Ara-C ile indüksiyon tedavisi uygulandı. İdame 
tedavisi sırasında nüks eden vakaya hyper-CVAD tedavisi verildi. 
Takibinde  2  HLA  antijeni  uyumsuz  olan  erkek  kardeşinden 
allojeneik  kök  hücre  nakli  (AKHN)  yapıldı.  HLA  uyumsuzluğu 
nedeniyle,  gelişebilecek  graft  yetersizliğine  karşı,  hastadan 
otolog back-up kök hücre ürünü çekildi (0.32x10
6
/kg). Donörden  
CD34+ seleksiyonu ve T hücre deplesyonu  yapılarak 4.6x10
6
/
kg  miktarında  kök  hücre  ile  nakil  yapıldı.  Nakil  esnasında 
immünsüpressif,  antibiyotik  tedavileri  ve,  filgrastim  usulune 
uygun    olarak  verildi.    AKHN’den  +12.  gün    sonra  yükselmiş 
olan  kan  değerleri  hızla  gerileyerek  graft  rejeksiyonu  oluştu. 
Dört  hafta  sonra  engraftmanı  hala  gerçekleşmeyen  hastaya 
aynı  donöründen    CD34+  seleksiyonla  ikinci  kez  nakil  yapıldı 
(5.02 x10
6
/kg). İkinci nakilden sonraki +4. günden itibaren de 
grad 4 pansitopeni durumu devam etti. 
 
Hasta uzun nötropeni 
dönemleri sırasında çoklu antibiyotik (meropenem, teikoplanin, 
kaspofungin,      asiklovir)  ve  ayrıca  immünsüpresif  olarak 
siklosporin tedavisi almaktayken +33. gününde ateşle birlikte 
beliren sağ el ayasında ortasında hedef lezyon görüntüsü olan 
etrafı hiperemik 2 cm çaplı lezyon saptandı (ağrılı, kaşıntısız) 
(Şekil-1a). Kan, idrar kültürleri alınarak, ampirik oral vorikanazol 
eklendi.  Kan  kültüründe  Fusarium  saptanan  hastanın  cilt 
örneği kültürü ve mikroskobik incelemesi ile Fusarium etmeni 
demonstre edildi (Şekil-2a, 2b). Cilt bulguları tüm vücudunda 
yaygın hale gelen (Şekil-1b,1c)  hastaya lipozomal amfoterisin-B 
(5mg/kg) ve vorikanazol (400 mg/gün) tedavisi kombine edildi.. 
Tedavinin başlanması ile birlikte hastanın ateşi ve cilt bulguları 
geriledi.  Engraftman  süreci  henüz  tamamlanmayan  hastanın 
tedavisi halen sürmektedir.
Yüklə 6,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   65   66   67   68   69   70   71   72   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin