2.1.4.3. DYY’lerin Teknolojik Bilgi Yaratmadaki Rolü
Ülkelerin gelişen dünya ekonomik düzenine uyum sağlayabilmeleri için,
teknolojik açıdan kendilerini geliştirmelerinin şart olduğu çünkü, uzun dönemli bir
ekonomik büyümenin sağlanmasında artık fiziki unsurlar kadar, soyut unsurlarında
önem kazandığı belirtilmektedir. İçsel büyüme modeli temsilcilerinden P. Romer’in
(1986) de ifade ettiği üzere, yatırım ve üretim sürecinde sadece fiziksel ürün değil, aynı
zamanda yeni üretim bilgisinin de ortaya çıktığı şeklinde görüş yatmaktadır. Yatırım ve
üretim sürecinde bir yan ürün olarak ortaya çıkan bilgi, sadece o şirket için değil,
ekonominin genelinde de verimlilik artışı sağlayacaktır.
Dünyada yaşanan küreselleşme eğilimiyle birlikte, 1980’lerin ortalarından
itibaren DYY’lere olan ilgide artış gözlenmiştir. Bu ilginin nedeni, ülkelerin diğer
ülkeler karşısında rekabet üstünlüğü elde edebilmeleri için gerekli hem fiziki
sermayenin hem de teknolojik bilginin ikisinin bir arada sağlanabileceği bir unsur
olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır.
Ülkelerin
teknolojik/yenilik
yetkinliğini
belirlemede
bazı
göstergeler
kullanılmaktadır. Bunlar ;
- Ar-Ge harcamalarının GSMH’ye oranı,
- Ar-Ge hizmetlerinde çalışan bilim adamı sayısı, mühendis sayısı,
- Patent sayısı,
94
- Bilimsel yayın sayısı,
- Bilgisayar, internet ve iletişim araçlarından yararlanan birey veya şirket
sayısı,
- Toplam ihracat içerisindeki yüksek teknolojili ürünlerin sayısı olarak
gösterilmektedir ( Kaya, 2004; Y. Co, List; 2004).
Bu kriterler dikkate alındığında dünyadaki teknolojinin sahipliği, kontrolü ve
üretimi özellikle gelişmiş (OECD grubu) ülkelerin ÇUŞ’larına aittir. Çünkü, dünya
genelinde yapılan ar- ge harcamalarına baktığımızda, yapılan harcamaların %80’inin bu
ülkelerin ÇUŞ’ları tarafından yapıldığı gözlenmiştir. Bazı görüş çevrelerine göre,
ÇUŞ’ların teknolojik gelişmişliklerinin teknik nedenlerden kaynaklandığı düşünülse de
diğer bir grup, bunun teknik nedenlerden ziyade, ekonomik nedenlere dayandığını
belirtmektedir. Başka bir deyişle, ÇUŞ’ların bu alandaki yatırımları, çeşitli pazarlarda
tekelci güç kurarak kârlarını maksimize etmek amacına yöneliktir.
ÇUŞ’ların bu denli geniş teknoloji yaratabilmelerinin arkasındaki neden, ana
şirket ve bağlı şirketler arasında yaratılan küresel üretim zincirine bağlı olarak oluşan
ölçek ekonomileri nedeniyle yüksek gelir elde etmeleri ar-ge harcamalarına daha fazla
ödenek ayırma imkânı sağlamadan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, ÇUŞ’lar yıllık
cirolarının yaklaşık %7-15’ini ar-ge harcamalarına ayırabilirken, büyük ar-ge
merkezlerine ve geniş teknik kadrolara sahip bulunmaktadır (Saggi, Matto ve Olarrega,
2003; UNCTAD, 1999; Demir, 1978).
Ar-Ge harcamalarında son 20 yılda büyük artış yaşanırken, bu harcamaların
yapıldığı sektörler elektrik-elektronik, fermantasyon, bilgisayar, elektrikli makineler
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sektörler, aynı zamanda ÇUŞ’lar tarafından en fazla
yatırım yapılan sektörlerdir. Dolayısıyla, ÇUŞ’ların en fazla ar-ge harcamaları yapan
kuruluşlar olduğunu destekleyen sonuçlar ortaya çıkmaktadır(Gökal ve Aslantaş, 1997,
Güleç, 1994). Ayrıca bu sektörler bilgi odaklı sektörler olup, Çuş’lar da bilgi lideri
kuruluşlardır. ÇUŞ’lar sahip oldukları liderlik pozisyonlarını devam ettirebilmek için
araştırma, tasarım, geliştirme, mühendislik alanlarına yatırımlarını sürdürmektedir(
Drucker, 1996, s 35-36). Yeni teknolojik buluşlara ilişkin araştırmaların, geniş
finansman kaynaklarına ihtiyaç göstermesi sebebi ile, gelişmiş ülkeler tarafından
yapıldığı yani ÇUŞ’ların ana ülkeleri tarafından yapıldığı ancak, ÇUŞ’un bağlı kuruluşu
durumundaki şirketlerin, büyük çalışmalar sonucu elde edilen bu yeni teknolojileri
transfer ettikleri gözlenmektedir. 1970’li yıllarda Amerikan ÇUŞ’ları, araştırma
faaliyetlerinin bir kısmını sanayileşmiş Avrupa ülkelerine kaydırdıkları halde, AGÜ’ler
95
teknolojinin sadece ithalatçısı durumunda kalmıştır. Bu şekilde sanayileşmiş ülkeler,
teknolojik gelişmeleri teşvik ederken, az gelişmiş ekonomiler teknolojik bakımdan
durgun ve ikili bir ekonomik yapı içerisinde bünyelerine uygunluğu tartışabilecek hazır
teknolojileri ithal etmeye devam etmektedir. Charles Copper’a göre teknolojiler, az
gelişmiş ekonomiler için içsel değil, fakat dışsal bir faktör olma niteliği taşıdığından
ekonomik kalkınmaya önemli bir katkıda bulunarak amaçlanan yapısal değişiklikleri
sağlayacak bir nitelik taşımamaktadır (Alpar, 1978, 94).
H. Johnson ÇUŞ’ların kalkınmaya olan etkileri konusunda üretim dalları
arasında eşitsiz gelişmeye neden olduğu, bunun gerekçesinin, ÇUŞ’ların hammadde ve
pazarlamaya yönelik alanlar ile teknoloji yoğun veya mal farklılaştırması olan alanlarda
yoğunlaşmasından kaynaklandığını ve temel hedefin kâr sağlamak olduğu
belirtilmektedir. ÇUŞ’ların kârlarının kaynağı sahip olduğu bilgidir, fakat bu bilgiyi ne
yaymakta, ne de AGÜ’lerin koşullarına uydurmakta çıkarı vardır. Bununla birlikte
Johnson’a göre, DYY’ler AGÜ’lerin kalkınmasına iki yoldan çok önemli katkı
sağlayabilir. Öncelikle sağladığı eğitim olanaklarıdır, üretimde istihdam ettiği yerli
işgücünü eğitmek, hem kendi ürününü kullananlara, hem de kendi kullandığı girdileri
üretenlere “verimli bilgi yaymak” yoluyla gerçekleşir. İkinci yol ise, ÇUŞ’ların ödediği
vergiden kaynaklanmaktadır. Ödenen bu vergilerin, üretim kesimleri arasındaki
eşitsizliği gidereceğini ifade etmektedir. Ayrıca ÇUŞ’lar teknoloji aktaran önemli
kuruluşlardır.
Johnson’a göre, ÇUŞ’ların elde ettikleri kârları eleştirmekte doğru değildir.
Çünkü, onlar bu bilgiyi elde etmek için yaptıkları yatırımları, bu kârlarla
karşılayacaktır. AGÜ’ler bu bilgileri kullanarak, karşılığını ödememezlik yapamazlar.
Ayrıca Johnson Ulusal devletlerin ÇUŞ’ların faliyetlerini sınırlama girişimlerine
karşıdır. Bu kısıtlamaların etkinliği azaltabileceğini düşünmektedir (Kazgan, 2000;
281).
GOÜ’lerin dikkat edecekleri konu, kullanılmış ve eski yatırım mallarının ülkeye
girişine izin vermemeleridir. Çünkü, bu tür yatırım mallarını satın alarak ülkeye
girmesine izin vermek, ülke sanayinin rekabet gücünü zayıflatacaktır (Kaya, 2004,
245).
|