14
H
A C E T T E P E
T
I P
D
E R G ‹ S ‹
D E R L E M E R E V I E W
Hacettepe T›p Dergisi 2011; 42:14-27
D hormonu: Güncel geliflmeler
Tümay Sözen
1
1
Prof. Dr., Yakın Doğu Üniversitesi
Tıp Fakültesi İç Hastalıkları
Anabilim Dalı, Lefkoşa, Kıbrıs
ÖZET
İnsanlar vitamin D ihtiyacı için güneş ışığına muhtaçtır. Solar UV (ultraviyole) ışınları, deride-
ki 7 dehidrokolekalsiferolü emerek onun hemen preVitamin D
3
ve bu da hemen vitamin D’ye dö-
nüşür. Mevsimler, günün saati, cam, deri koruyucular, geleneksel giyim tarzı, yaşlanma, yaşanı-
lan enlem bölgesi ve şişmanlık derideki bu dönüşümü etkiler. Vitamin D oluştuğunda önce kara-
ciğerde 25OHD daha sonra böbrekte aktif vitamin D olan 1,25OHD’ye dönüşür. Vitamin D ek-
sikliği osteoporoz ve erişkinlerde kemiğin diğer bir hastalığı osteomalazi, çocuklarda raşitizme ne-
den olur. Vitamin D eksikliği ayrıca kardiyovasküler hastalık, metabolik sendrom ve kanser ya-
nında multipl skleroz, romatoid artrit, tip 1 diyabet gibi birçok otoimmün sistem hastalığına art-
mış bir risk yaratır. Vitamin D eksikliğinin yaşlanmayı hızlandırdığı ve yaşam sürecini etkiledi-
ği öne sürülmüştür. 25OHD
3
düzeylerinin vücutta vitamin D durumunun en iyi göstergesi oldu-
ğu kabul edilir. Kan 25OHD
3
konsantrasyonlarının 30 ng/mL’nin üzerinde idamesi veya 20-29
ng/mL arasında oluşu sırasıyla vitamin D yeterliliği ve yetersizliği olarak tanımlanır. 20
ng/mL’nin altındaki düzeyler vitamin D eksikliği olarak tanımlanır. Nükleer vitamin D reseptör-
leri, sadece vitamin D’nin esas hedef organları olarak bilinen böbrek, kemik, paratiroid ve bağır-
sakta değil diğer birçok dokuda da bulunur. Düşük vitamin D düzeyleri bağırsaktan kalsiyum
emiliminin maksimale çıkarılmasında önemli olduğu kadar, böbrek dışı dokularda, sitokin rolü
oynayarak iç çevrede konakçının immün yanıtlarını düzenlemek üzere, parakrin ve otokrin etki-
ler göstermek için 1,25 (OH)
2
D
3
’ün yapımını artırır. Güneşe direkt maruziyetin önlenmesi D ek-
sikliği riskini artırır ki, bunun çok ciddi sonuçları mevcuttur. Serum 25OHD
3
konsantrasyonla-
rının yıllık olarak ölçümü, vitamin D eksikliğini ortaya çıkarmaya yardımcı olur. Genelde hafta-
da 3-4 kez yüz, bacaklar ve kolların 10-20 dakika güneşe maruz bırakılması ve diyette vitamin
D’nin artırılması eksikliği önler. Günlük 1000 IU veya seçilmiş bireylerde (yaşlılar gibi) 2000 IU
vitamin D desteği, vitamin D yeterliliğini sağlamak için mantıklı bir tavsiyedir.
Anahtar Kelimeler: Vitamin D eksikliği, kanser, kardiyovasküler hastalık, immün sistem, oto-
immünite.
ABSTRACT
Update in D hormone
Humans depend on sun-exposure for their vitamin D requirements. Solar ultraviolet B photons are
absorbed by 7 dihydroxycholecalciferol in the skin leading to its conversion to previtamin D
3
,
which is rapidly converted to vitamin D
3
. Season, latitude, time of day, skin pigmentation, aging,
customary clothing, sunscreen use, glass, obesity all influence the cutaneous production of VD
3
.
Once formed, VD
3
is metabolized in the liver to 25OHD
3
and then in the kidney to its biologi-
cally active form 1,25(OH)
2
D
3
. Vitamin D deficiency causes osteoporosis and also bone disease
15
D hormonu: Güncel geliflmeler
C i l t 4 2 • S a y › 1 • 2 0 1 1
D HORMONU, GÜNCEL GEL‹fiMELER
Günümüzde pandemi şeklinde vitamin D (VD) ek-
sikliği bulunmaktadır. VD eksikliğinin ana nedeni gü-
neşe maruziyetin yeterli olmamasıdır. VD’nin yeryü-
zünde ne zaman ilk defa belirdiği ve fonksiyonu hak-
kında bilinenler azdır. Yeryüzünde 750 milyon yıldan
beri okyanuslarda mevcut Emiliania huxlei dahil, en er-
ken fitoplankton ve diatom yaşam formları, ergostero-
lü imal ederek kalsiyumu (Ca), yapısal destek için (coc-
colithopore) provitamin D
2
’yi kullanmışlardır. Skeleto-
nema menzelii diğer bir diatom olup, ergosterol içerir ve
bunu previtamin D
2
’ye çevirir, mevcut güneşle temasa
geldiğinde VD yapmaktadır. Vertebrasız türlerde ergos-
terolün biyolojik fonksiyonu hakkında bilinen çok az-
dır. Amfibia, reptiller kuşlar ve gelişmemiş primatlar gi-
bi birçok vertebralı hayvan türleri ve insanlar VD ihti-
yaçları için güneşe muhtaçtır. Ergosterol ve onun foto-
liz ürünleri ideal yüksek ultraviyole radyasyon (UVR)
absorpsiyonları için önemli bir güneş kalkanı görevi gö-
rür. Ergosterol, previtamin D
2
, VD ve fotoliz ürünleri,
DNA, RNA ve protein tahribatına karşı etkin bir şekilde
230-330 nm dalga boyundaki UVR absorbe eder. Dola-
yısıyla ozon tabakası öncesinde (ki ozon < 290 nm olan
ışınları etkin bir şekilde absorbe eder) ergosterol-vita-
min D
2
sistemi, organizmayı, hassas RNA ve DNA gibi
proteinlerini tahrip edebilecek yüksek enerjili UV ışın-
larından önleyecek bir kritik rol oynamaktadır. Müm-
kündür ki ergosterol erken yaşam formlarının plazma
membranında mevcut olup yapısal olarak daha az rijit
vitamin D
2
’ye dönüşerek membranın Ca’a karşı geçir-
genliğini artırmaktadır.
VD olarak bildiğimiz 7-dehidrokolekalsiferol
(7DHKK) bir proprehormondur. Eser miktarlarıyla me-
tabolizmada önemli rolleri olup, vücutta yapılamayan
ve vücuda dışardan alınmadıkları takdirde yoksunluğu-
na özgün klinik tabloların ortaya çıktığı maddeler vita-
min diye adlandırılır. Dolayısıyla vitamin D, bu tanıma
uymamaktadır. Vücudumuzda, deride D vitaminin ön
maddeleri bulunmakta olup, güneşin ultraviyole ışınla-
rının belli dalga boyunda olanlarına deri maruz kaldı-
ğında, bu ön maddelerden VD, vücutta yapılabilmekte-
dir. Hormonlar, kana salgılanan ve uzak dokularda ge-
nelde düzenleyici şekilde etkiler yaratan kimyasal mad-
delerdir. Dolayısıyla VD halen kullanılması gerekli is-
miyle D hormonu veya tam yerleşmemiş bir isim olarak
“güneş hormonu” tabiri VD ifadesinin yerine, her ne
kadar uygunsuz ise de, pratikte bu şekilde yaygın olarak
bilindiğinden, halen kullanılmamaktadır ve vitamin
kelimesi değiştirilmemiştir.
VD yağda eriyen bir sekosteroid prohormondur; ya
diyetten gelir (VD
2
) ya da epidermiste mevcut provita-
min D
3
, 7 DHCC’den fotosentez yoluyla oluşur.
ProVD
3
biyolojik olarak aktif değildir. ProVD
3
bir previ-
tamin olan PreVD
3
’e güneşin ultraviyole ışınlarına ma-
ruziyetiyle fotolize edilir. Bu madde de biyolojik olarak
inaktiftir. Solar spektrumun 290-315 nm dalga boyun-
daki UV ışınları atmosferden geçerek, derinin, epider-
mal proVD
3
’ün, preVD
3
’e fotokimyasal dönüşümünü
sağlayacak olan (ProVD
3
depolarının %8’ini içeren)
epidermisteki stratum spinosum ve stratum bazalis ta-
bakalarına ulaşır, 30 dakikada preVD
3
bu iki tabakada
nonenzimatik olarak oluşur [1].
Dermisin birim cm
2
alanında, her ne kadar epider-
misteki kadar ProVD
3
varsa da, UVR 290-315 nm boyu-
tundaki ışınlar, epidermis tarafından absorbe edilir, do-
layısıyla dermiste çok az miktarda preVD
3
yapılır. Deri-
de preVD
3
yapılınca, tekrar nonenzimatik olarak he-
men termal izomerizasyona uğrar ve VD
3
’e dönüşür [2].
Fizyolojik vücut ısısında, bu dönüşümün gerçekleş-
mesi 2-3 gün alır. Sıcak kanlı canlılarda, deri güneş ışı-
ostemalacia among adults, rickets among children. Vitamin D deficiency also has been associated with increased risks of many auto-
immune dieases such as multiple sclerosis, rheumatoid arhritis, and type 1 diabetes, besides cardiovascular disease, metabolic syndro-
me and cancers. It is also suggested that vitamin D deficiency related to accelerated aging, and longevity of the life span. Serum 25OHD
3
levels is the best reflection of the vitamin D status. Maintaining blood concentrations of 25OHD
3
above 30 ng/mL, and 20-29 ng/mL
is accepted as vitamin D sufficiency and insufficiency respectively. The levels below 20 ng/mL defines vitamin deficiency. The nuclear
vitamin D receptors not only present in kidney, bone, parathyroid gland and intestine, which are known to be the main target tissues of
vitamin D, but also in wide variety of other tissues. The low levels of vitamin D is important for maximizing calcium absorption from
intestine, but it is also important for providing the production of extrarenal 1,25(OH)
2
D
3
which has paracrine or autocrine role as a
cytokine, to protect the inside environment of the host by modulating the immune responses. The avoidance of direct sun exposure, inc-
reases the risk of vitamin D deficiency, which can have serious consequences. Monitoring serum 25OHD
3
concentrations yearly, should
help reveal vitamin D deficiencies. Sensible sun exposure (usually 10-20 minutes of exposure of the arms, legs and face 3-4 times a we-
ek), or increase in dietary intake of vitamin D prevents deficiency. The recommendation of supplemental daily intakes of vitamin D 1000
IU or in selected persons (elderly) 2000 IU are reasonable approaches to guarantee vitamin D sufficiency.
Key Words: Vitamin D deficiency, cancer, cardiovascular disease, immune system, autoimmunity.
ğına maruz kaldıktan sonraki birkaç gün içinde de, de-
ride sentez olayı devam eder ve sentezlenen VD
3
dola-
şıma verilir. Bu termal izomerizasyon reaksiyonu, der-
moepitelyal birleşme bölgesinde olur ki, burada ısı ol-
dukça sabittir ve çevrenin ısısı nedeniyle değişebilen
deri yüzeyinin sıcaklığından, bu olay etkilenmez. Dola-
yısıyla birey, kışın ya da yazın güneşe maruz kaldığın-
da, deri yüzeyinin ısısı birkaç derece değişse bile,
PreVD
3
’ün, VD
3
’e dönüşümü sabit kalır. PreVD
3
hem
termal enerji hem de UVR’ye hassastır. PreVD
3
deride
oluştuğunda, ya termal olarak VD
3
’e izomerize olur
(gün ışığına maruziyet varsa) ya da gün ışığına maruzi-
yet yoksa bir foton UVR absorbe eder ve biyolojik ola-
rak inert olan; lumisterol ve takisterol adı verilen 2 izo-
mere dönüşür. Solar radyasyona sürekli olarak maruz
kalındığında (uzun süre güneşlenme halinde olduğu gi-
bi), PreVD
3
devamlı artmaz ve hemen lumisterol ve ta-
kisterole döner. Beyaz ırktan olanların bütün vücudu-
nun minimum eritem dozunun (MED) 1.5 misline ma-
ruz kalması halinde, serum 25OHD
3
düzeyleri, güneşe
maruziyetten 24-48 saat sonra 60 katı artar, aynı dozda-
ki radyasyonun, siyah ırktan olanlarda serum VD
3
dü-
zeyleri üzerine bir etkisi olmaz, zira dermisteki mela-
nin, iyi bir UV filtresi görevi görür ve ProVD
3
için solar
UVR ile rekabete girer. Erişkin beyaz ve siyah ırktan
olanlar, dermiste birim alanda benzer miktarda
ProVD
3
’e sahiptir, dolayısıyla siyah ırktan olanların
VD
3
yapabilme kapasiteleri beyazlarınkiyle aynı olma-
sına karşın, siyah ırktan olanların çok daha yüksek doz-
da UVR’ye maruz kalmaları gerekmektedir. Serum VD
3
düzeyleri, güneşe maruziyetin 1-2 gün sonrasında artar-
sa da, 25(OH)D
3
düzeyleri tedricen artar ve ancak 7-14
gün sonra %50 artış gösterir. Bu mekanizmalar, uzun
süreli UVR maruziyet sonrası VD intoksikasyonunu ön-
ler. Ekvatoriyal güneşe 30 dakika veya 8 saat maruz kal-
makla, derideki ProVD
3
’ün ancak %15’i previtamin
D
3
’e döner. Kuzey ülkelerinde 40° enlemde UVR,
7DHCC’yi VD
3
’e yedi ay boyunca dönüştürmekte etki-
lidir, örneğin 50-55° enlemde olan İsveç’te beş ay sürey-
le UVR etkili olmaktadır. Etkin UVR’ye maruziyetin sü-
resi güneşin hangi açıdan geldiği ve atmosferik kirlilik-
le ilgilidir, güneşin etkili olması için enlemin 35° üze-
rinde olmalıdır. Dolayısıyla coğrafi olarak kuzey küre
enlemlerinde bulunma bu olasılığı artırır.
VD
3
epidermiste oluştuğunda, dermo-epidermal bi-
leşkeden dolaşıma taşınır yüksek affinitesi nedeniyle he-
men dolaşımdaki VD bağlayıcı proteine (VDBP) ve pro-
teinlerden albumin süper ailesine mensup olanlara bağ-
lanır ve böylece deriden gelen VD
3
ile diyetle gastroin-
testinal sistemden vücuda giren VD
2
biyolojik olarak
inaktiftirler ve kana geçtiklerinde önce karaciğer paran-
kiminde yüksek kapasiteli sitokrom P450’lerden, 25 hid-
roksilaz enzimi vasıtasıyla 25 hidroksivitamin D
3
(25OH
D
3
)’e dönüşür. Bu mikrozomal enzim CYP2R1’in subst-
rat olarak en çok VD’ye affinitesi vardır. Memelilerde bu
basamağın güçlü bir regülasyonu yoktur ve karaciğerde
25OHD
3
’ün önemli bir depolanması yapılmaz ve kara-
ciğerden hemen kana salıverilir ve serumda biyolojik
yarı ömrü 12-19 gündür. 25OHD
3
serumda bol miktar-
da mevcut en stabil metabolittir ve VD’nin serumdaki
en iyi göstergesidir. 25OHD
3
, daha sonra böbrekte mi-
tokondriyal CYP27B1 hidroksilaz (1
α
hidroksilaz enzi-
mi) ile aktif hormon olan [1,25 dihidroksi VD
3
(1,25
(OH)
2
D
3
= Kalsitriol)]’e, gıdalarla alınan VD
2
(ergoste-
rol) 1,25 dihidroksi VD
2
[1,25(OH)
2
D
2
= Kalsidiol]’ye
dönüşür. Böbrekteki CYP27B1 hidroksilaz enzim düze-
yi, PTH tarafında kontrol edilir, PTH’nin sentezi se-
rumdaki Ca ve P ile regüle edilir, ayrıca hipokalsemi,
hipofosfatemi, GH, PRL tarafından da bu enzim uyarı-
lır. Osteositlerden kemikte salgılanan fibroblast büyü-
me faktörü-23 (FGF-23), Ca mobilizasyonunu sağla-
mak üzere artmış olan PTH ve CYP27B1 hidroksilaz
gene ekspresyonunu azaltarak 1,25(OH)
2
D
3
sentezini
süprese eder. Bu enzim, vitamin D reseptörüne çok
yüksek affiniteli bir ligand olup, hedef dokularda
1,25(OH)
2
D
3
’ün yönlendirildiği genlerin ekspresyo-
nunu değiştirir.
Dolaşımdaki 1,25(OH)
2
D
3
serum konsantrasyonları
kaba olarak 25OHD
3
’ün %0.1’i kadardır. Böbrek ve ba-
ğırsaktan, Ca ve P absorpsiyonu 1,25OH
2
D
3
tarafından
artırılır. Ayrıca, hem 25OHD
3
hem de 1,25(OH)
2
D
3
, 25
ve 24 hidroksilaz (CYP 24) enzimiyle, biyolojik olarak
inaktif olan 24,25(OH)
2
D
3
dönüştürülür, suda eriyen
kalsitroik asite katabolize edilir. FGF-23, CYP24 ekspres-
yonunu artırır. Dolaşımdaki 24,25(OH)
2
D
3
düzeyleri,
dolaşımdaki 25OHD
3
düzeyleri ile yakından ilgilidir.
Dolaşımdaki 25OHD
3
düzeyleri, serum 24,25OH
2
D
3
dü-
zeylerinin 10 misli daha fazla ve ortalama serum kalsit-
riol düzeylerinden 500-1000 defa daha yüksektir. VD
3
ile VD
2
’nin metabolizmaları benzerdir. Oral VD
3
alımı
aynı miktardaki VD
2
’ye göre %70 daha yüksek 25OHD
3
serum düzeyleri yaratır [3].
Glomerüler filtrasyon 50 mL/dakika’nın altına iner-
se böbrekten 1,25(OH)
2
D
3
yapımı azalır ve Ca malab-
sorpsiyonu, sekonder hiperparatiroidizm ve sonuçta os-
teoporoz ve osteomalazi meydana gelir.
Vitamin D metabolitleri sistemik kalsiyum homeos-
tazisinde, bağırsak, böbrek ve kemikteki etkileri ile
önemli rol oynar. Kalsitriol molar bazda en güçlü olan
metabolittir. Kalsitriol, oral olarak alınmış olan Ca’un
bağırsaktan absorpsiyonunu, hem de tübüler reabsorp-
siyonunu reseptör kaynaklı olarak aktif olarak sağlar ve
16
Sözen
H
A C E T T E P E
T
I P
D
E R G ‹ S ‹
normal fizyolojik serum Ca düzeylerinin idamesini sağ-
lar. VD olmadığında diyetteki kalsiyumun sadece %10-
15’i ve fosforun %60’ı bağırsaktan emilir.
Kalsitriol sadece sistemik Ca homeostazisinde
önemli rol oynamaz, çeşitli dokularda intraselüler Ca
homeostazisinde de rol alır.
Yakın zamanlara kadar aktif VD hedef organlarının
sadece bağırsak, böbrek ve kemik olduğu sanılıyordu.
Bütün bu organlarda net etkisi, mineral metabolizması-
nı, özellikle Ca ve inorganik P homeostazını sağlamak-
tadır. Kalsitriole ait doku biyolojik etkileri, ya genomik
ya da nongenomik yolaklarla olur. Genomik yanıtlar
nükleer VD reseptörü ile olur, nongenomik yolak volta-
ja bağımlı Ca kanalları iledir, bunlar uygun sinyal ile-
tim yolakları ile biyolojik yanıtları başlatırlar.
Vitamin D reseptörü (VDR)’nün bugün 30’dan daha
fazla dokuda bulunduğu bilinmektedir. Endotel, düz
kas, miyokard, beyin, prostat, meme, kolon hücreleri,
immün hücreler vb. bunlar arasındadır [4-6].
Dolaşımdaki 1,25(OH)
2
D
3
hücre membranlarını ve
sitoplazmayı geçer, nükleusa ulaşır, orada bir steroid
hormon gibi sitozolik VDR’ye bağlanır. 1,25(OH)
2
D
3
nükleer retinoik asit reseptörüne bağlanınca, nükleer
transkripsiyon faktörü görevi görür ve genlerin fonksi-
yonunu ve protein sentezini indükler. Kalsitriol tarafın-
dan regüle edildiği anlaşılan genlerin sayıları giderek
artmaktadır. Çok sayıdaki Ca ve kemikle ilgili genler ya-
nında, hücre siklusları veya hümoral mekanizmalarla
(örn. immün veya hematopoietik sistem) ile ilgili bir-
çok gen kalsitriole bağımlıdır.
Kalsitriol direkt veya indirekt olarak 200 kadar geni
regüle eder. Bu arada böbrekten renin, pankreastan insü-
lin, makrofajlardan katelisidin yapımını, lenfositlerden
sitokin salınımını, kardiyomiyositlerle vasküler düz kas
hücrelerinin proliferasyon ve büyümesini regüle eder.
Önceleri, normal şartlar altında 25OHD
3
’ün 1
α
hidroksilasyonunun sadece böbrekte yapılabildiği ve
1,25(OH)
2
D
3
’ün mineral metabolizmasını kontrol etti-
ği düşünülmekteydi. Oysa bugün 1,25(OH)
2
D
3
’ün lokal
olarak çeşitli dokularda otokrin veya parakrin şekilde
(keratinositler, kolon ve prostat hücreleri, solunum sis-
teminin epitel hücreleri de dahil olmak üzere, birçok
nonrenal dokularda) oluştuğunu bilmekteyiz. Bu doku-
larda 1,25(OH)
2
D
3
, hücre diferansiyasyonu ve prolife-
rasyonu ile ilgili anahtar olayları kontrol eder [7].
Sitozolik kalsitriol-VDR kompleksinin de novo
mRNA ve protein sentezini indüklemesi, saatler veya
günler sürebilir. Oysa kalsitriolün çeşitli dokularda hem
hücresel hem de subselüler seviyede çok kısa zamanda
oluşan etkileri de olduğu anlaşılmıştır [5]. Bu etkileri
genomda reseptör-hormon etkileşimi ile açıklamak
mümkün değildir. Birçok hücre serilerinde dakikalar
içinde spesifik intraselüler metabolik yolakların akti-
vasyonunu oluşturan, membrana bağlı VDR de tanım-
lanmıştır. İyonize Ca ile oluşan kas kasılmaları, sinir
uyarı iletimleri ve diğer ani oluşan, gereğinde hayat
kurtaran diğer fizyolojik olaylar bu yolak vasıtasıyla ge-
lişmektedir.
25OHD
3
’ün de önemli fizyolojik fonksiyonları oldu-
ğunu gösteren çalışmalar vardır. Doz-yanıt çalışmaları,
intestinal Ca absorpsiyonunda kalsitriolün, 25OHD
3
’e
göre molar gücünün 125/1 ile 400/1 arasında değiştiğini
göstermektedir. Kalsitriol ile 25OHD
3
’ün bu molar güçle-
ri ve bu iki vitamin D metabolitinin serum konsantras-
yonları göz önüne alındığında (ortalama 1/500 ile
1/1000) dolaşımdaki vitamin D aktivitesine 25OHD
3
’ün
%55-90 oranında katkısı olduğu varsayılabilir [8].
Bu varsayıma destek olarak kesitsel çalışmalar, kal-
sitriolden çok, serum 25OHD
3
düzeylerinin intestinal
Ca absorpsiyonunun çok daha iyi bir göstergesi olduğu-
nu göstermiştir.
Ayrıca, 25OHD
3
’ün;
• Kas hücreleri kültüründe Ca-45 alımını artırdığı
[9],
• Hücre içi Ca sarkoplazmik retikuluma tekrar alın-
masını [10],
• Hücre içi P’nin birikimini uyardığı bilinmektedir
[11].
25OHD
3
, VDR olan çeşitli dokularda 1-
α
hidroksilaz
için bir substrat olarak kullanılır. Vücutta Ca metaboliz-
masından sorumlu olmayan dokular muhtemelen
25OHD
3
’ü kalsitriol yapmak için kullanırlar. Dolayısıy-
la serumdaki düşük 25OHD
3
düzeyleri hücre içi yeterli
kalsitriol oluşamamasından sorumlu olabilir.
Vitamin D’nin filogenetik olarak gelişiminde farklı
iki fonksiyonu oluşmuştur: Bunlardan ilki ve ilkel ola-
nı, lokal olarak bazı dokularda bir sitokin olarak parak-
rin veya otokrin etkiler yapması, diğeri daha ileri bir ge-
lişim sonucunda dolaşımda bir hormon şekline buluna-
rak fonksiyon göstermektir.
Tek hücrelilerden insana kadar olan yelpazede, bu
gelişimsel primitif, sitokin şeklindeki rolünde, dış çev-
reden mikrobik saldırılara karşı organizmayı koruma
görevini yüklenir. Bu yelpazede 1,25(OH)
2
D
3
sitokin
olarak esas monosit-makrofajlardan sentez edilir ve
VDR ile intrakrine etkileşimle organizmada mikrobik
ajanlara karşı yanıtları yönlendirir [12].
Monosit-makrofajlarda 1,25(OH)
2
D
3
yeterli miktar-
larda sentez edildiğinde, inflamatuvar microçevrede,
aktive olmuş ve VDR eksprese eden T ve B lenfositleriy-
Dostları ilə paylaş: |