: ben secde mi edeyim
e eslemtum
|
: siz teslim oldunuz mu
|
e ettehızu
|
: ben edinir miyim
|
e fe
|
: artık, öyle mi, öyle ki: hâlâ ... mı?
|
e fe asayte
|
: yoksa asi mi oldun
|
e fe asfâ-kum
|
: size mi seçti
|
e fe bi el bâtıli
|
: hâlâ bâtıla mı
|
e fe bi ni'meti allâhi
|
: artık, Allah'ın ni'metini mi
|
e fe emin
|
: artık emin mi oldular
|
e fe emintum
|
: bundan sonra emin mi oldunuz
|
e fe ente
|
: (o zaman, öyleyse), yoksa sen mi
|
e fe entum
|
: öyleyse siz misiniz
|
e fe gayrallâhi (gayre allâhi)
|
: öyleyse Allah'tan başkası mı
|
e fe gayre
|
: hâlâ başkasını mı
|
e fe hum
|
: o zaman, öyleyse onlar mı
|
e fe hum
|
: öyleyse, hâlâ onlar mı
|
e fe in mâte
|
: şimdi eğer öldü ise ... mı
|
e fe lâ tettekûne
|
: hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız (Allah'a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)
|
e fe lâ tezekkerûne
|
: tezekkür etmez misiniz
|
e fe lâ ya'kılûne
|
: hâlâ akıl etmezler mi
|
e fe lâ yerevne
|
: artık, hâlâ görmüyorlar mı
|
e fe lâ yu'minûne
|
: hâlâ inanmazlar mı
|
e fe lem
|
: hâlâ olmadı mı
|
e fe lem yeddebberû
|
: hâlâ düşünmüyorlar mı, düşünmediler mi
|
e fe lem yehdi
|
: hâlâ hidayete ermedi mi
|
e fe lem yekûnû
|
: öyle olmadı mı, hâlâ olmadı mı
|
e fe lem yesîrû
|
: dolaşmıyorlar mı
|
e fe lem yesîrû
|
: dolaşmadılar mı (dolaşmıyorlar mı, gezmiyorlar mı)
|
e fe lem yesîrû
|
: dolaşmıyorlar mı, dolaşmazlar mı (dolaşmadılar mı)
|
e fe men
|
: artık o kimse ... midir
|
e fe men
|
: artık (o) kimse mi
|
e fe raeyte
|
: sen gördün mü
|
e fe tâle
|
: buna rağmen (süre) uzun mu
|
e fe tatmeûne
|
: umuyor musunuz
|
e fe tettehızûne-hu
|
: hâlâ onu ediniyor musunuz
|
e fe tu'minûne
|
: o halde îmân mı ediyorsunuz
|
e fe unebbiu-kum
|
: o zaman size haber vereyim mi
|
e fettehaztum
|
: artık siz, ...mı edindiniz
|
e fî allâhi
|
: Allah hakkında mı
|
e harakte-hâ
|
: onu deldin mi
|
e hazâ
|
: bu mu
|
e hum
|
: onlar mı
|
e innâ
|
: gerçekten biz mi
|
e inne-ke
|
: gerçekten sen misin
|
e izâ
|
: olduğu zaman mı
|
e izâ kunnâ
|
: biz olduğumuz zaman mı
|
e izâ mâ mittu
|
: öldüğüm zaman mı
|
e izâ mitnâ
|
: öldüğümüz zaman mı
|
e karîbun
|
: yakın mı
|
e katelte
|
: sen öldürdün mü
|
e keferte
|
: sen inkâr mı ettin
|
e kefertum
|
: inkâr mı ettiniz
|
e kuffâru-kum
|
: sizin kâfirleriniz
|
e lâ
|
: değil mi, (öyle) değil mi
|
e lâ sâe
|
: kötü değil mi
|
e lâ terevne
|
: görmüyor musunuz
|
e lâ tettekûne
|
: siz takva sahibi olmayacak mısınız
|
e lâ tettekûne
|
: siz takva sahibi olmayacak mısınız
|
e lâ tuhıbbûne
|
: sevmez misiniz
|
e lekum
|
: sizin mi
|
e lem
|
: olmadı mı: olmaz mı
|
e lem a'had
|
: ahd almadım mı
|
e lem ekul
|
: ben söylemedim mi, ben demedim mi
|
e lem ta'lem
|
: bilmiyor musun
|
e lem ta'lemû
|
: bilmiyor musunuz
|
e lem tera
|
: görmedin mi (görmüyor musun)
|
e lem tera ilâ
|
: ... a bakmadın mı, görmedin mi
|
e lem tere ilâ
|
: (görmüyor musun) görmedin mi (bakmadın mı)
|
e lem ye'ni
|
: gelmedi mi
|
e lem yerev
|
: görmüyorlar mı, görmediler mi
|
e lem ye'ti-kum
|
: size gelmedi mi
|
e len yekfiye-kum
|
: size kâfi gelmiyor mu?
|
e leyse
|
: değil mi, yok mu
|
e leyse lî
|
: benim değil mi
|
e nescudu
|
: secde mi edelim
|
e nu'minu
|
: biz îmân mı edelim, âmenû mu olalım
|
e nut'imu
|
: biz mi doyuracağız, biz mi yedireceğiz
|
e raeyte
|
: gördün mü
|
e raeyte
|
: gördün mü
|
e raeyte
|
: sen gördün mü
|
e râgıbun ... (... an)
|
: rağbet etmiyor musun (kıymet vermiyor musun)
|
e reeytum
|
: gördünüz mü, sizin görüşünüz (bu) mu
|
e salâtu-ke
|
: senin namazın mı
|
e tasbirûne
|
: sabredecek misiniz
|
e tec'alu
|
: kılacak mısın, yapacak mısın
|
e tec'alu
|
: kılacak mısın, yapacak mısın
|
e te'huzûne-hu
|
: onu alacak mısınız?
|
e teidâni-nî
|
: bana vaad mı ediyorsunuz
|
e tenhâ-nâ
|
: bizi nehy (men) mi ediyorsun
|
e testebdilûne
|
: değiştiriyor musunuz
|
e te'tûne
|
: gidiyor musunuz
|
e te'tûne
|
: gidiyor musunuz
|
e tuallimûne allâhe
|
: Allah'a mı öğretiyorsunuz
|
e tuhaddisûne-hum
|
: onlara anlatıyor musunuz, haber mi
|
e tuhaddisûne-hum
|
: onlara anlatıyor musunuz, haber mi
|
e unebbiu-kum
|
: size haber vereyim mi
|
e unzile
|
: indirildi mi
|
e ve âbâu-nâ
|
: ve babalarımız, atalarımız da mı
|
e ve lâ ya'lemûne
|
: ve bilmiyorlar mı
|
e ve lâ yezkuru
|
: ve düşünmüyor mu
|
e ve lem teku
|
: ve olmadı mı
|
e ve lem tekûnû
|
: ve, siz olmadınız mı, siz değil misiniz
|
e ve lem te'ti-him
|
: onlara gelmedi mi
|
e ve lem tu'min
|
: ve inanmıyor musun
|
e ve lem yekfi
|
: ve kâfi değil mi
|
e ve lem yerev
|
: ve onlar görmüyorlar mı (görmediler mi)
|
e ve lem yerev ilâ
|
: ve görmüyorlar mı, görmediler mi
|
e ve lem yetefekkerû
|
: ve tefekkür etmiyorlar mı, düşünmüyorlar mı
|
e ve lemmâ
|
: ve ... olduğu zaman
|
e ve lev
|
: olsa da mı
|
e yahsebûne
|
: onlar mı sanıyorlar
|
e yaıdu-kum
|
: size vaad mi ediyor
|
e ye'muru-kum
|
: size emreder mi
|
e yeveddu
|
: ister mi, temenni eder mi
|
e yuhibbu
|
: sever misiniz
|
e yumsiku-hu (emseke)
|
: onu tutsun mu (tuttu)
|
e zâlike
|
: bu mu
|
eadde
|
: hazırladı
|
eadde lehum
|
: onlara, onlar için hazırladı
|
eazzu
|
: daha azîz
|
ebâ
|
: baba
|
ebâ
|
: çekindi, kaçındı, direndi
|
ebâ-hum
|
: (onların) babaları
|
ebâ-kum
|
: sizin babanız
|
ebâ-nâ
|
: babamız
|
ebeden
|
: sonsuza kadar, ebediyyen
|
ebeka
|
: kaçtı
|
eben
|
: babası
|
ebeti
|
: babacığım
|
ebevâ-hu
|
: onun ebeveyni, ana babası
|
ebevey-hi
|
: onun ebeveyni, anne ve babası
|
ebeyne
|
: çekindiler
|
ebhurin
|
: denizler
|
ebî
|
: benim babam
|
ebî-kum
|
: sizin babanız
|
ebkâren
|
: bakireler
|
ebkemu
|
: dilsiz
|
eblagtu-kum
|
: size tebliğ ettim
|
ebluga
|
: erişeceğim, ulaşacağım
|
eblugu
|
: ulaşırım, erişirim
|
ebnâe-hum
|
: onların çocukları, oğulları
|
ebnâe-kum
|
: sizin oğullarınız
|
ebnâe-nâ
|
: bizim oğullarımız
|
ebnâi
|
: oğullar
|
ebnâi
|
: oğullar
|
ebnâi buûleti-hinne
|
: (onların) kocalarının oğulları
|
ebnâi-hinne
|
: (onların) oğulları
|
ebnâi-hinne
|
: ve onların oğulları
|
ebnâi-kum
|
: oğullarınız
|
ebremû
|
: sağlam tuttular
|
ebsâri-him
|
: onların görme hassası
|
ebsarnâ
|
: biz gördük
|
ebsâru
|
: gözler
|
ebsâru-hâ
|
: onun (onların) bakışları
|
ebsâru-hum
|
: onların gözleri
|
ebsâru-kum
|
: gözleriniz
|
ebsâru-nâ
|
: gözlerimiz
|
ebsır
|
: en iyi görür
|
ebtulîe
|
: sınandı, imtihan edildi
|
ebû-hum
|
: onların babası
|
ebû-humâ
|
: ikisinin babası
|
ebû-ki
|
: senin baban
|
ebvâbe
|
: kapılar
|
ebvâbin
|
: kapılar
|
ebvâbu-hâ
|
: onun kapıları
|
ebyaddat
|
: beyazladı, ağardı
|
ebyadu
|
: beyaz
|
ecâe-ha
|
: onu mecbur etti
|
ec'al
|
: yapayım
|
ec'alenne-ke
|
: seni mutlaka kılacağım
|
ec'alenne-ke
|
: seni mutlaka kılacağım
|
ecebtum
|
: siz cevap verdiniz
|
ecelallâhi (ecele allahi)
|
: Allah'ın tayin ettiği zaman, gün
|
ecele-hâ
|
: onun eceli, onun için tayin edilen zaman dilimi
|
ecele-hu
|
: onun eceli, onun süresi
|
ecele-hunne
|
: onların eceli, bekleme süresi
|
ecelen
|
: bir süre, bir ecel, belli bir zaman dilimi
|
ecelin
|
: ecel, belirli bir vakit
|
ecelu-hâ
|
: onun eceli
|
ecelu-hum
|
: onların ecelleri (onlar için tayin edilmiş olan zaman)
|
ecelun
|
: ecel, zaman
|
ecîbû
|
: icabet edin
|
ecidu
|
: bulurum, rastlarım
|
ecinnetun
|
: bir cenin
|
ecmaîne
|
: toplu olarak, hepsi, tamamı, tümü
|
ecmaû
|
: toplandılar, karar verdiler
|
ecmaûne
|
: topluca, birarada
|
ecmeîne
|
: tümünü, hepsini
|
ecmiû
|
: toplayın
|
|