|
|
səhifə | 66/100 | tarix | 24.05.2020 | ölçüsü | 1,08 Mb. | | #31493 |
| Arab Azer1
şecere-hâ
|
: onun ağacı
|
şecerete
|
: agaç
|
şecerete-hâ
|
: onun ağacını
|
şecereten
|
: bir ağaç
|
şecereti
|
: ağaç
|
şeceretu
|
: ağaç
|
şecerun
|
: ağaç, yeşillik, otlar
|
sedden
|
: bir set
|
sedîdan
|
: doğru, dürüst, adaletli
|
sedîden
|
: yalan olmayan, doğru
|
şedîden
|
: şiddetli, kuvvetli, çok güçlü
|
şedîdi el ikâbi
|
: cezası şiddetli
|
şedîdin
|
: şiddetli
|
şedîdin
|
: çok şiddetli, çok kuvvetli
|
şedîdu
|
: şiddetli, çok kuvvetli, üstün güç sahibi
|
şedîdu el ıkâbi
|
: ikâbın (azabın) şiddeti, ikâbı (azabı) şiddetli
|
şedîdun
|
: (çok) şiddetli
|
seele
|
: sordu, istedi
|
seele-hum
|
: onlara sordu
|
seele-ke
|
: sana sordu
|
seelte-hum
|
: onlara sordun
|
seeltum
|
: siz istediniz
|
seelû
|
: istediler
|
şefâaten haseneten
|
: güzel şefaat, iyiliğe yardım etme
|
şefâaten seyyieten
|
: kötü şefaat, günah işlemeye yardım etme
|
şefâatu
|
: şefaat
|
şefâatu-hum
|
: onların şefaati
|
şefâatun
|
: şefaat, yardım
|
seferatin
|
: sefir, elçi (kâtip)
|
seferin
|
: yolculuk
|
şefeteyni
|
: iki dudak
|
sefîhan
|
: sefil, akılsız, akıl edemeyen
|
sefihe
|
: sefih oldu, akılsız oldu, cahillik etti
|
sefîhu-nâ
|
: bizim sefih, ahmak olanımız
|
şefîin
|
: şefaatçi
|
şegafe-hâ
|
: onun kalbine işlemiş
|
şegalet-nâ
|
: bizi meşgul etti
|
sehâbun
|
: bulut, bulutlar
|
şehâdâti-him
|
: onların şahitlikleri
|
şehâdâtin
|
: şahitlikler
|
şehâdeten
|
: şahitlik
|
şehâdetu
|
: şahitlik
|
şehâdetu-hum
|
: onların şehadetleri, şahitlikleri
|
sehhare
|
: musahhar, emre amade kıldı
|
şehide
|
: şahit oldu
|
şehide allâhu
|
: Allah şahitlik etti, şehâdet etti
|
şehîden
|
: bir şahit: şahit olarak
|
şehîdeyni
|
: iki şahit
|
şehidtum
|
: şahitlik ettiniz
|
şehidû
|
: şahit oldular
|
şehîdun
|
: şahittir: şahit olarak
|
şehîkan
|
: uğultusu, gürlemesi
|
sehırû
|
: alay ettiler
|
şehren
|
: ay
|
şehreyni
|
: iki ay
|
şehrin
|
: ay
|
şehru
|
: ay
|
şehrun
|
: bir ay
|
şehveten
|
: şehvetle
|
seîran
|
: alevli ateş
|
sekâ
|
: suladı, içirdi
|
sekara
|
: sekar, alevli ateş (cehennem)
|
sekare
|
: sekar, alevli ateş
|
sekaru
|
: sekar, alevli ateş (cehennem)
|
sekayte
|
: sen suladın
|
sekenen
|
: (mesken) huzur, sekînet, dinlenme yeri
|
sekentum
|
: siz iskân oldunuz, siz ikâmet ettiniz, mesken edindiniz
|
şekere
|
: şükretti
|
sekeren
|
: seker, hurma şerbeti, üzüm suyu, şıra
|
şekertum
|
: siz şükrettiniz
|
şekertum
|
: şükrettiniz
|
sekete an
|
: demeyin, söylemeyin
|
sekete an
|
: demeyin, söylemeyin
|
sekıftumû-hum
|
: onları buldunuz, yakaladınız,
|
sekıftumû-hum
|
: onları buldunuz, yakaladınız
|
sekıftumû-hum
|
: onları buldunuz, yakaladınız,
|
sekîlen
|
: ağır
|
sekîlen
|
: ağır, zor, çetin
|
sekînete-hu
|
: sekînetini, huzur ve güvenini
|
sekînetun
|
: sekînet, huzur, ferahlık
|
sekînetun
|
: sekînet, huzur, ferahlık
|
şekkin
|
: şüphe
|
şekkin
|
: şek, şüphe
|
şekkun
|
: bir şüphe
|
sekretu
|
: sarhoşluk
|
sekulet
|
: ağır geldi
|
şekûren
|
: çok şükreden
|
şekûrin
|
: çok şükredenler
|
şekûrun
|
: şükredilen
|
şekûrun
|
: şekurdur, şükredilen, şükrün karşılığını veren
|
sel
|
: sor
|
selâmun
|
: selâm, selâm olsun
|
selâse
|
: üç
|
selâsete eyyâmin
|
: üç gün(ler)
|
selâseten
|
: üç
|
selâseti
|
: üç
|
selâsetin
|
: üç (kişi)
|
selâsetu
|
: üç
|
selâsetun
|
: üç
|
selâsetun
|
: üçtür
|
selâsi
|
: üç (3)
|
selâsile
|
: zincirler
|
selâsin
|
: üç
|
selâsu
|
: üç
|
selâsûne
|
: otuz
|
selefe
|
: geçti
|
selefen
|
: selef, gelip geçmiş olan
|
seleke-hu
|
: onu sokar, içine akıtır
|
seleke-kum
|
: sizi sevkeden, sürükleyen
|
seleknâ-hu
|
: biz onu soktuk
|
selekû-kum
|
: sizi incittiler
|
selemen
|
: teslim olan, bağlı olan
|
selîmin
|
: selîm, teslim olmuş, arınmış, güzelliklere açık
|
sellimû
|
: selâm verin
|
selsebîlen
|
: selsebîl, cennette bir pınarın adı
|
semâin
|
: sema, gök
|
sem'an
|
: işitmeye
|
sem'an
|
: işitme hassası
|
semânîne
|
: seksen (80)
|
semâniye
|
: sekiz (8)
|
semâniyete
|
: sekiz
|
semâniyetun
|
: sekiz
|
semâvâti
|
: semalar, gökler
|
semâvâtin
|
: semalar, gökler (gök katları)
|
semâvâtin
|
: semalar, gökler, gök katları
|
semenen
|
: bir bedel, değer
|
semenen kalîlen
|
: az bir pahaya, değere, bedele
|
semerâtin
|
: ürünler, meyveler
|
semerâtu
|
: ürünler
|
semerun
|
: ürün, servet
|
semia allâhu
|
: Allah işitti
|
semia-hu
|
: onu işitti
|
semîan
|
: semî, en iyi işiten
|
semiat
|
: işitti (kadın)
|
sem'i-hi
|
: onun işitme hassası
|
sem'ı-him
|
: onların işitme hassası
|
sem'ı-him
|
: onların işitme hassası
|
semi'nâ
|
: biz işittik
|
semînin
|
: semiz
|
semi'tum
|
: siz işittiniz
|
semi'tumû-hu
|
: onu işittiniz
|
semiû
|
: duydular
|
semîu ed duâi
|
: duayı işitensin
|
semîun
|
: hakkıyla işiten, en iyi işiten
|
semiyyen
|
: bir isimle isimlendirme
|
semke-hâ
|
: onun boyu, tavanı, yüksekliği
|
semme
|
: oraya
|
semmeytu-hâ
|
: onu isimlendirdim, adını koydum
|
semmeytumû-hâ
|
: onu isimlendirdiniz
|
semmû-hum
|
: onları isimlendirin (onları isimleri ile davet edin)
|
şemsen
|
: güneş
|
semûde
|
: Semud kavmi
|
semûden
|
: Semud kavmine
|
semûdu
|
: Semud kavmi
|
sem'u-hum
|
: onların işitmeleri, kulakları
|
sem'u-kum
|
: kulaklarınız
|
semûmin
|
: kavurucu, deriden nüfuz edip, iliklere işleyen bir sıcaklık
|
senâ
|
: ışık, parıltı
|
senâbile
|
: sünbüller, başaklar
|
se-ned'u
|
: biz çağıracağız
|
se-nesimu-hu
|
: ona yakında damga basacağız (yakında onu damgalayacağız)
|
se-nestedricu-hum
|
: tedricen (derece derece), yavaş yavaş (azaba) yaklaştıracağız
|
seneten
|
: yıla
|
senetin
|
: sene, yıl
|
se-nezîdu
|
: artıracağız
|
şe'ni-him
|
: onların işleri, halleri, durumları
|
se-nukriu-ke
|
: sana okutacağız
|
se-nulkî
|
: yakında ilka edeceğiz, ulaştıracağız
|
şe'nun
|
: şe'n, iş, hal
|
se-nutîu-kum
|
: biz size itaat edeceğiz
|
se-nuyessiru-hu
|
: biz ona kolaylaştıracağız (biz onu başarılı kılacağız)
|
se-nuyessiru-hu
|
: biz ona kolaylaştıracağız (biz onu başarılı kılacağız)
|
serâben
|
: serap, hayal: içecek
|
serâbîle
(sirbâl)
|
: gömlekler, zırhlar (savaşta korunmak için yapılan demir giysiler)
: (gömlek)
|
serâbîlu-hum
|
: onların gömlekleri
|
şerâbu-hu
|
: onun içimi
|
serâhan
|
: bırakarak, bırakış
|
seraka
|
: hırsızlık yaptı
|
şeraû
|
: şeriat kıldılar
|
şerea
|
: şeriat kıldı
|
sereben
|
: içine girilip, gidilen yer
|
şereha
|
: şerhetti, açtı, yardı
|
sereka
|
: çaldı
|
şeribe
|
: içti
|
şeribû
|
: içtiler
|
şerîkun
|
: şerik, ortak
|
serîu
|
: seri, çabuk
|
serîu el hısâbı
|
: hesabı seri (çabuk) gören
|
seriyyen
|
: bir ark, su yolu
|
sermeden
|
: sürekli, uzun süre, sonsuz
|
sermeden
|
: sürekli, uzun süre, sonsuz
|
şerra
|
: şerr, kötülük
|
şerre meâbin
|
: kötü bir dönüş yeri
|
şerren
|
: bir şerr
|
serrihû-hunne
|
: onları serbest bırakın
|
Dostları ilə paylaş: |
|
|