: ve Allah'a
ve i'lemû
|
: ve bilin
|
ve ileyhi
|
: ve ona
|
ve ileyke
|
: ve sana
|
ve ileyke el masîru
|
: ve varış, dönüş, ulaşma sanadır
|
ve ileynâ
|
: ve bize
|
ve ileyye
|
: ve bana
|
ve ilgav
|
: ve boş konuşun, gürültü yapın
|
ve illâ
|
: ve ancak, yalnız, başka
|
ve ilmen
|
: ve ilim
|
ve ilteffeti
|
: ve birbirine dolaştı
|
ve imâi-kum
|
: ve eşi olmayan kadınlarınız
|
ve imam (immâ)
|
: öyle mi veya böyle mi olsun
|
ve immâ
|
: ve ama, fakat, ya - ya da, veya
|
ve immâ es sâate
|
: veya (kıyâmet) saati
|
ve imraetâni
|
: ve iki kadın
|
ve imraetî âkirun
|
: ve benim kadınım kısırdır.
|
ve imreete lûtin
|
: ve Lut'un hanımı
|
ve imreetu-hu
|
: ve onun kadını, eşi
|
ve imtâzû
|
: ve ayrılın, çekilin
|
ve in
|
: ve şâyet, eğer, olsa, ise, sadece, doğrusu
|
ve in
|
: ve yoktur (eğer var ise, ancak ...dır)
|
ve in
|
: ve eğer olsa, olursa
|
ve in asâbet-hu
|
: ve eğer ona isabet ederse
|
ve in azemû
|
: ve eğer azmederlerse
|
ve in edrî
|
: ve eğer bilsem (bilmiyorum)
|
ve in eradtum
|
: ve eğer isterseniz
|
ve in eradtum
|
: ve eğer isterseniz
|
ve in ese'tum
|
: ve eğer kötülük ederseniz, kötü davranırsanız
|
ve in hum illâ
|
: ve onlar sadece
|
ve in hum illâ
|
: ve onlar sadece
|
ve in kâne
|
: ve eğer, olsa, olsa bile
|
ve in kânet
|
: ve eğer olursa, olsa bile
|
ve in kânû
|
: ve eğer onlar ..... iseler, sadece ..... idiler
|
ve in kunnâ
|
: ve biz oluruz
|
ve in kunnâ
|
: ve biz olduk
|
ve in kunte
|
: ve eğer, oysa sen ..... idin
|
ve in kuntu
|
: ve ben olmuştum
|
ve in kuntum
|
: ve eğer siz, iseniz, olduysanız
|
ve in mâ
|
: ve eğer, şâyet, ya (veya)
|
ve in ta'ceb
|
: ve eğer acayip buluyorsan (şaşıyorsan)
|
ve in ta'fû
|
: ve eğer affederseniz
|
ve in tallaktumû-hunne
|
: ve eğer onları boşarsanız
|
ve in tasbirû
|
: ve eğer siz sabrederseniz
|
ve in teâsertum
|
: eğer bir güçlüğünüz olursa, zorlanırsanız
|
ve in ted'u
|
: ve eğer çağırırsa
|
ve in tef'alû
|
: ve eğer yaparsanız
|
ve in teuddû
|
: ve eğer sayarsanız
|
ve in tevellev
|
: ve eğer yüz çevirirlerse
|
ve in tubdû
|
: ve eğer siz açıklarsanız, açıklasanız
|
ve in tuhâlitû-hum
|
: ve eğer onlara karışırsanız, katılırsanız
|
ve in tuhâlitû-hum
|
: ve eğer onlara karışırsanız, katılırsanız
|
ve in tuhfû-hâ
|
: ve onu gizlerseniz
|
ve in tu'minû
|
: ve eğer îmân ederseniz
|
ve in tusib-kum
|
: ve eğer size isabet ederse
|
ve in udtum
(âde)
|
: ve eğer dönerseniz, döndüyseniz
: (döndü)
|
ve in yahzul-kum
|
: ve eğer size yardımı keserse
|
ve in yekâdu
|
: ve neredeyse, az kalsın olur
|
ve in yeku
|
: ve eğer, olursa, ise
|
ve in yeku
|
: ve eğer, olursa, ise
|
ve in yerev
|
: ve eğer görseler
|
ve in yerev
|
: ve eğer görseler
|
ve in ye'tû-kum
|
: ve eğer size gelirse
|
ve in yukâtilû-kum
|
: ve eğer sizinle savaşırlarsa
|
ve inâsen
|
: ve kızlar (dişiler) olarak
|
ve inde allâhi
|
: ve Allah'ın indindedir (katında, bilgisi vardır)
|
ve inde-hu
|
: ve onun katında, yanında, indinde, nezdinde
|
ve ınde-hum
|
: ve yanlarında vardır
|
ve inde-nâ
|
: ve katımızda
|
ve ineben
|
: ve üzümler, bağlar
|
ve inebin
|
: ve üzüm bağ(lar)ı
|
ve innâ
|
: ve muhakkak biz
|
ve in-nâ
|
: ve muhakkak biz, hiç şüphesiz biz
|
ve innallâhe
|
: ve muhakkak ki Allah
|
ve innallâhe (inne allâhe)
|
: ve muhakkak Allah
|
ve inne
|
: ve hiç şüphesiz, muhakkak ki
|
ve inne
|
: ve muhakkak ki
|
ve inne
|
: ve muhakkak ki
|
ve inne
|
: ve hiç şüphesiz, muhakkak
|
ve inne
|
: ve hiç şüphesiz, muhakkak
|
ve inne
|
: ve hiç şüphesiz, muhakkak ki
|
ve inne
|
: ve şüphesiz ki
|
ve inne
|
: ve muhakkak, şüphesiz
|
ve inne
|
: ve muhakkak
|
ve inne
|
: ve muhakkak
|
ve inne allâhe
|
: ve muhakkak Allah
|
ve inne ellezîne
|
: ve muhakkak o kimseler
|
ve inne es sâate
|
: ve muhakkak ki o saat (kıyâmet)
|
ve inne min-hâ
|
: ve muhakkak ondan
|
ve inne rabbe-ke
|
: ve muhakkak senin Rabbin
|
ve inne-hâ
|
: hiç şüphesiz o, muhakkak ki o
|
ve inne-hu
|
: ve hiç şüphesiz o, muhakkak ki o
|
ve inne-hum
|
: ve gerçekten, muhakkak onlar
|
ve inne-humâ
|
: ve muhakkak her ikisi
|
ve inne-ke
|
: ve muhakkak ki sen
|
ve inne-ke
|
: ve muhakkak ki sen
|
ve inne-kum
|
: ve muhakkak siz
|
ve innemâ
|
: ve lakin, fakat, amma
|
ve inne-nâ
|
: ve muhakkak ki biz
|
ve innî
|
: ve muhakkak ben
|
ve in-nî
|
: ve gerçekten, muhakkak ben
|
ve inşakka
|
: ve yarıldı
|
ve inşakkati
|
: ve yarıldı
|
ve intazırû
|
: ve gözleyin, bekleyin
|
ve irkai mea er râkiîne
|
: ve rükû edenlerle birlikte rükû
|
ve irtebtum
|
: ve şüphe ettiniz
|
ve irtekibû
|
: ve bekleyin, gözetin
|
ve îsâ
|
: ve Hz. Îsâ
|
ve isbir
|
: ve sabret
|
ve îsebni meryeme
|
: ve Meryemoğlu İsa
|
ve is'elû
|
: ve isteyin
|
ve ishâka
|
: ve İshak(A.S)'a
|
ve ısıyyu-hum
|
: ve onların asaları
|
ve ismâîle
|
: ve İsmail(A.S)'a
|
ve ismâîlu
|
: ve İsmail
|
ve ismen
|
: ve günah
|
ve ismeû
|
: ve işitin, dinleyin
|
ve ismu-humâ
|
: ve onların (o ikisinin) günahları
|
ve işrabû
|
: ve için
|
ve isrâfe-nâ
|
: ve israfımız, aşırılığımız, taşkınlığımız
|
ve isrâîle
|
: ve İsrail
|
ve işrebû
|
: ve için, içiniz
|
ve istagfir
|
: ve mağfiret dile
|
ve istagfir-hu
|
: ve ondan mağfiret dile
|
ve istagfirû
|
: ve istiğfar edin, mağfiret isteyin
|
ve istagfirû
|
: ve istiğfar edin, mağfiret isteyin
|
ve istagfirû
|
: ve mağfiret dileyin, isteyin
|
ve istagfirû allâhe
|
: ve Allah'a istiğfar edin, tövbe edip Allah'tan mağfiret dileyin
|
ve istagnâ
|
: ve kendini müstağni gördü, hiçbir şeye muhtaç olmayan, zengin ve kendi kendine yeterli
|
ve istagşev
|
: ve gışavet (perdeleme) yaptılar, büründüler
|
ve ista'mere-kum
|
: ve size imar ettirdi, mamur hale getirtti (veya size ömür verdi)
|
ve işteale
|
: ve tutuştu, yayıldı
|
ve istebekâ
|
: ve koştular
|
ve istebrakin
|
: ve atlas (kumaş)
|
ve istebrakun
|
: ve kalın ipek, atlas
|
ve istebrekın
|
: ve kalın ipek (diba), atlas
|
ve isteînû
|
: ve istiane (Allah'tan özel yardım,
|
ve isteînû
|
: ve istiane (Allah'tan özel yardım,
|
ve istekbera
|
: ve büyüklük tasladı, kibirlendi.
|
ve istekbere
|
: ve kibirlendi, büyüklendi
|
ve istekberû
|
: ve büyüklük tasladılar
|
ve istekım
|
: ve istikamet üzere ol
|
ve isteşhidû
|
: ve şahitler tutun
|
ve isteşhidû
|
: ve şahitler tutun
|
ve îtâe ez zekâti
|
: ve zekâtın verilmesi
|
ve îtâi
|
: ve verme(k)
|
ve îtâi ez zekâti
|
: ve zekâtın verilmesi
|
ve ı'tasımû
|
: ve sarılın
|
ve i'temirû
|
: ve görüşün
|
ve itteba'nâ
|
: ve biz tâbî olduk
|
ve itteba'tu
|
: ve ben tâbî oldum
|
ve ittebea
|
: ve tâbî oldu
|
ve ittebea-ke
|
: ve sana tâbî oldular
|
ve ittebeat-hum
|
: ve onlara tâbî oldular
|
ve ittebeû
|
: ve tâbi oldular, uydular
|
ve ittebiû-ni
|
: ve bana tâbî olun
|
ve ittehaztumû-hu
|
: ve onu edindiniz, kabul ettiniz, öyle yaptınız
|
ve ittehazû
|
: ve edinin: ve edindiler
|
ve ittekâ
|
: ve takva sahibi oldu
|
ve ittekav
|
: ve takva sahibi oldular
|
ve ittekı
|
: ve takva sahibi ol
|
ve ittekîne allâhe
|
: ve Allah'tan sakının
|
ve itteku
|
: ve takva sahibi olun
|
ve ittekû allâhe
|
: ve Allah'tan sakının, Allah'a karşı takva sahibi olun
|
ve ittekû-hu
|
: ve ona karşı takva sahibi olun
|
ve iyyâ
|
: ve sadece, yalnız
|
ve iyyâ-kum
|
: ve sizi
|
ve iyyâ-ye
|
: ve yalnız ben
|
ve iz
|
: ve olmuştu, olduğu zaman
|
ve iz âteynâ
|
: ve biz vermiştik
|
ve iz bevve'nâ
|
: ve indirdiğimiz (gösterdiğimiz) zaman
|
ve iz ehaze allâhu
|
: ve Allah aldığı zaman
|
ve iz ehaznâ
|
: ve biz almıştık
|
ve iz hum necvâ
|
: ve onlar fısıldaştılar, gizli gizli konuştular
|
ve iz ibtelâ
|
: ve imtihan etmişti
|
ve iz kâle
|
: ve demişti
|
ve iz kâlet
|
: ve demişdi
|
ve iz kateltum
|
: ve öldürmüştünüz
|
ve iz kulnâ
|
: ve biz dediğimiz zaman
|
ve iz nâdâ
|
: ve seslenmişti
|
ve iz sarefnâ
|
: ve çevirmiştik, yöneltmiştik
|
ve iz te'ezzene
|
: ve bildirmişti, duyurmuştu
|
ve iz yekûlu
|
: ve söylüyorlardı, diyorlardı.
|
ve iz zâgati
|
: ve yıldığı zaman
|