|
|
səhifə | 67/100 | tarix | 24.05.2020 | ölçüsü | 1,08 Mb. | | #31493 |
| Arab Azer1
şerru-hu
|
: onun şerri
|
şerrun
|
: (daha) şerrli
|
şerrun
|
: şerrli, kötü
|
se-ta'lemûne
|
: yakında öğreneceksiniz, bileceksiniz
|
şetatan
|
: asılsız, saçmasapan şeyler
|
şetaten
|
: haddi aşma, taşkınlık, yanlış
|
setecidu-nî
|
: beni bulacaksın
|
şettâ
|
: dağınık, çeşit çeşit
|
se-tud'avne
|
: davet edileceksiniz, çağrılacaksınız
|
se-tuktebu
|
: yazılacak
|
se-turdıu
|
: emzirteceksin(iz)
|
se-urhiku-hu
|
: yakında onu süreceğim
|
se-urî-kum
|
: size göstereceğim
|
sevâbe
|
: sevap (nimet)
|
sevâbe ed dunyâ
|
: dünya sevabını
|
sevâbe el âhirati
|
: ahiret sevabı
|
sevâben
|
: sevap olarak, sevap açısından
|
sevâbi el âhireti
|
: ahiret sevabı
|
sevâbu
|
: sevap
|
sevâbullâhi
|
: Allah'ın sevabı
|
sevâe
|
: sevva edilmiş, dizayn edilmiş
|
sevâe es sebîli
|
: yolun seviyesi, yolun ortası, doğru yol
|
sevâen
|
: eşit, müsavi, bir, aynı seviyede
|
sevâin
|
: eşit, müsavi, aynı, bir
|
sev'âtu-humâ
|
: ikisinin avret yerleri, ayıp yerleri
|
sevâun
|
: birdir, eşittir, musavidir
|
şevben
|
: karıştırılmış
|
sevfe
|
: ileride, yakında ... olacak
|
sevfe estagfiru
(sevfe)
|
: yakında mağfiret isteyeceğim
: (yakın gelecek, yakında olacak)
|
sevfe ta'lemûne
|
: yakında bileceksiniz
|
sevfe yed'û
|
: derhal dua edecek, hemen davet edecek, çağıracak
|
sev'in
|
: kötü
|
seviyyen
|
: seviyeli, düzgün, normal, sağlıklı
|
sevta
|
: kamçı
|
sevvâ
|
: sevva etti, dizayn etti, programladı, düzenledi, biçim verdi
|
sevvâ-hâ
|
: onu dümdüz yaptı, yerlebir etti
|
sevvâ-hu
|
: sevva etti, düzenledi
|
sevvâhunne
|
: onları dizayn etti, düzenledi
|
sevvâ-ke
|
: seni sevva etti, tertip etti, dizayn etti, maddî
|
sevvele
|
: sürükledi, ulaştırdı
|
sevvelet
|
: güzel gösterdi
|
sevveytu-hu
|
: onu sevva ettim, düzenledim
|
se-ya'lemûne
|
: yakında bilecekler
|
şey'an
|
: bir şey
|
se-yaslâ
|
: yaslanacak, atılacak
|
şeyben
|
: ağararak (saçın ağarması)
|
se-yehdî-him
|
: onları hidayete erdirecek
|
se-yehdî-ni
|
: beni hidayete erdirecek, kurtuluşa ulaştıracak
|
se-yehdî-ni
|
: beni hidayete erdirecek, kurtuluşa ulaştıracak
|
se-yekûlu
|
: diyecekler
|
se-yekûlûne
|
: diyecekler
|
şey'en
|
: bir şeyi bir şey
|
seye'tî-him
|
: onlara gelecek
|
se-yezzekkeru
|
: zikir yapacaktır, tezekkür edecektir
|
şeyhan
|
: ihtiyar
|
şeyhun
|
: ihtiyardır
|
sey'in
|
: şey
|
seyren
|
: seyir halinde, hareket ederek
|
şeytânen
|
: şeytan
|
şeytânin
|
: şeytan
|
şey'un
|
: bir şey, hiçbir şey
|
seyyâretun
|
: yolcular, bir yolcu kafilesi, bir kervan
|
seyyiâti
|
: kötülükler
|
seyyiâti
|
: kötülükler
|
seyyiâti-hî
|
: onun günahları
|
seyyiâti-hî
|
: onun günahları
|
seyyiâti-him
|
: onların seyyiatleri, günahları
|
seyyiâti-kum
|
: kötülükleriniz, günahlarınız
|
seyyiâti-nâ
|
: günahlarımızı
|
seyyiâtu
|
: kötülükler, günahlar
|
seyyibâtin
|
: dul kadınlar
|
seyyide-hâ
|
: onun efendisi (kadının)
|
seyyieten
|
: seyyie, günah, kötülük
|
seyyietin
|
: bir kötülük, bir günah
|
seyyietun
|
: seyyiat, bir kötülük
|
seyyietun
|
: bir kötülük, bir günah
|
seyyiu-hu
|
: onun seyyiatleri (derecat kaybettiren şeyler), onun kötülüğü
|
şîatin
|
: fırka, millet, grup
|
şîben
|
: ak saçlı, ihtiyar, saçları ağarmış
|
sıbgate allâhi
|
: Allah'ın boyası
|
sıbgaten
|
: boya olarak
|
siccînin
|
: siccîn (zemin kattan 7 kat aşağıda olan zülmanî kader hücreleri)
|
şidâden
|
: kuvvetli, sağlam
|
şidâdun
|
: şiddetli, çok güçlü ve çok sert, acımasız
|
sıddîkan
|
: sadık, çok doğru, çok sadaka veren, doğruyu söyleyen
|
sıdkı-him
|
: onların doğrulukları, sadakatleri
|
sıdkın
|
: sıdk ile, doğrulukla, sadakatle, sadık olarak
|
sidreti el muntehâ
|
: Sidretül Münteha
|
sidrin
|
: sedir ağaçları
|
sîe
|
: üzüldü
|
sîe bi-him
|
: onlarla, onlardan dolayı fena oldu, üzüldü
|
sîet
|
: karardı
|
şifâun
|
: bir şifa
|
şifâun
|
: şifa
|
şihâben
|
: bir şihap, ateş şulesi
|
şihâbun
|
: yakıcı alev
|
sihrâni
|
: iki büyü, iki sihir
|
sıhrin
|
: âyetlere
|
sihriyyen
|
: sihir, alay, eğlence
|
sıhriyyen
|
: alay konusu
|
sihrun
|
: bir sihir, bir aldatma
|
şıkâka
|
: ayrılık, arasının açılması
|
şikâkî
|
: bana karşı gelmeniz
|
şikâkın
|
: ayrılık
|
sikkînen
|
: bir bıçak
|
şıkvetu-nâ
|
: şâkîliğimiz, azgınlığımız
|
sıliyyen
|
: ateşe göğüs germek, maruz kalmak
|
simânin
|
: semiz, besili
|
şi'nâ
|
: biz diledik
|
sinetun
|
: uyuklama hali
|
sinîne
|
: seneler
|
sınvânun
|
: budaklı
|
sirâan
|
: hızla (süratle) ayrılır
|
sirâcen
|
: kandil, çırağ
|
sırâta
|
: yol
|
sırâta
|
: yol
|
sırâtan
|
: sırat, yol
|
sirâtan mustekîmen
|
: Sıratı Mustakîm, Allah'a götüren yol
|
sırâtan mustekîmen
|
: Sıratı Mustakîm, Allah'a ulaştıran yola
|
sırâtın
|
: yol
|
sırâtin mustekîmin
|
: sıratı mustakîm, Allah'a yönlendirilmiş yol
|
sırâtın mustekîmin
|
: Sıratı Mustakîm, Allah'a ulaştıran yol
|
sirâtun
|
: yol: yoldur
|
sırâtun mustakîmun
|
: Allah'a ulaştıran yol
|
sırâtun mustekîmun
|
: Sıratı Mustakîm
|
sırâtun mustekîmun
|
: Sıratı Mustakîm, Allah'a yönelmiş yol, Allah'a götüren yol
|
şirbin
|
: içecek olan
|
şirbu
|
: su içme hakkı
|
şirbun
(şeribe)
|
: su içme hakkı
: (içti)
|
sîrete-hâ
|
: onun sureti, durumu
|
sirran
|
: sır olarak, gizli olarak
|
sırre-hum
|
: onların sırları
|
sirren
|
: gizli olarak
|
sirren
|
: gizli
|
sirren
|
: sır, gizli olarak
|
sırren
|
: gizli (sır) olarak
|
sırrun
|
: dondurucu soğuk
|
sîrû
|
: yürüyün, dolaşın
|
sîrû
|
: yürüyün, dolaşın
|
sîrû
|
: dolaşın
|
sîrû
|
: yürüyün, dolaşın
|
şirzimetun
|
: küçük topluluk, küçük grup
|
şi'te
|
: sen diledin
|
sitren
|
: bir örtü, perde
|
sitteti
|
: altı (6)
|
sittîne
|
: altmış
|
şi'tum
|
: dilediniz
|
siyâbe-hum
|
: kendi elbiseleri
|
siyâbehunne
|
: onların elbiseleri
|
siyâbe-kum
|
: elbiseniz
|
siyâben
|
: elbise
|
siyâbu
|
: elbise
|
siyâbun
|
: elbiseler
|
sıyâmu
|
: oruç: oruç tutsun
|
şiyean
|
: grup, fırka
|
şuabin
|
: şuab, bir tekten ayrılan kısımlar, şube, bölüm, çatallanmış kısımlar
|
şuayben
|
: Şuayb
|
şuayben
|
: Şuayb
|
şuayben
|
: Şuayb
|
su'bânun
|
: yılan, ejderha
|
subâten
|
: dinlenme
|
subâtin
|
: bölük bölük, bölükler halinde
|
şubbihe
|
: benzetildi, benzer olarak gösterildi
|
subbû
|
: dökün, boşaltın
|
subhan
|
: sabah vakti
|
subhânallâhi (subhâne allâhi)
|
: Allah
|
subhâne
|
: o sübhandır, bütün noksanlıklardan münezzehtir
|
subhâne allâhi
|
: Allah Sübhan'dır, noksan sıfatlardan münezzehtir (uzaktır)
|
subhâne-hu
|
: o sübhandır (herşeyden münezzehtir)
|
subhâne-hu (sebbehu subhane-hu)
|
: onu tenzih edin (onu şanına yakışır şekilde tesbih edin)
|
subhâne-ke
|
: sen sübhansın, münezzehsin
|
subhânellezî (subhâne ellezî)
|
: o sübhandır, herşeyden münezzehtir
|
subule (sebil)
|
: yollar (yol)
|
subulen
|
: sebîller, yollar
|
subule-nâ
|
: yollarımıza
|
subûran
|
: helâk olma, mahvolma, yok olma, ölüm
|
subûti-hâ
|
: onun subut bulması, sebat etmesi, yere sağlam basması
|
succeden
|
: secde ederek
|
succeden li allâhi
|
: Allah'a secde ederek
|
succiret
|
: tutuşturuldu, ateşlendi
|
suden
|
: başıboş, sorumsuz
|
sudûden
|
: yüz çevirerek
|
sûdun
|
: siyah, kara
|
sudûre-hum
|
: göğüslerini
|
sudûri
|
: göğüsler, sineler
|
sudûri
|
: göğüsler, sîneler
|
sudûri-him
|
: onların sadırları, sineleri
|
sudûri-kum
|
: sineleriniz, göğüsleriniz
|
sudûru-hum
|
: onların südurları, göğüsleri
| |
Dostları ilə paylaş: |
|
|