76
77
ğın için zararlı senin varlığın; bir çocukta
bulunan sağlıklı sevgiyi hastalık belirtisi olarak
gördüğün için zararlı. Fıçı
gibi olduğun için, bir fıçı gibi sağda solda
yuvarlandığın, bir fıçı gibi düşündüğün, bir fıçı
gibi eğittiğin için zararlısın sen. Alçakgönüllülük
gösterip bir köşeye çekilmek yerine o fıçı
görünümünü ve yapaylığım sahte
gülümsemenin ardına gizlediğin acı kinini bu
yaşama zorla kabul ettirmeye, bütün bunları
yaşatmaya çabaladığın için zararlısın.
Fıçı gibi olduğun, bir fıçı gibi düşündüğün,
bir fıçı
gibi eğittiğin için, yapaylığını sahte
gülümsemenin
ardına gizliyorsun
78
Ve sen Küçük Adam, sağlıklı çocukları
böylesi kadınların eline teslim ettiğin, içlerinde
bulunan acılığı ve zehirlerini sağlıklı ruhlara
dökmesine gözyumduğun içindir ki, küçüksün.
Bu yüzden böyle düşünüyor, bu yüzden böyle
yaşıyorsun; ve dünya, bu yüzden böyledir.
Bak sen nasılsın, Küçük Adam: Büyük
çabalarla durmadan çalışarak vardığım
sonuçların ne olduğunu ve ne uğruna
savaştığımı öğrenmek için bana geliyorsun.
Ben olmasam, küçük bir kasaba ya da köyde,
tanınmamış bir pratisyen doktor olarak
kalacaktın. Sana bilgimi vererek, iyileştirme
yöntemlerimi öğreterek büyük bir doktor olmanı
sağladım. Özgürlüğün, günün her
dakikasında nasıl engellendiğini, özgürlükten
yoksun olma durumunun nerelerden
beslendiğini öğrettim sana. Gittin, bir başka
ülkede, benim çalışmalarımı anlatan,
bulgularımı bilimin hizmetine sunan bir kişi
oldun; sorumlu bir konuma getirildin. Dilediğini
yapmakta, sana verdiğim bilgiyi dilediğin yerde
kullanmakta özgürsün. Buna hiçbir diyeceğim
yok. Dürüstlüğüne, içtenliğine güvenim var.
Ama sen için için kendini bana bağımlı
hissediyorsun, çünkü kendi başına ve kendi
olanaklarınla gelişme yetisinden yoksunsun.
Benden bilgi almak, böylece kendine özgüven
sağlamak, geleceği görebilmek ve her şeyden
de önemlisi gelişmek için bana gereksinmen
var. Bütün bunları sevinerek veririm sana
Küçük Adam. Karşılığında hiçbir şey istemem.
Ama sen kalkıp, benim «ırzına geçtiğimi»
söylüyorsun. Özgürlük konusunda terbiyesizlik
ediyorsun, Küçük Adam. Ama özgürlü-
79
Kartalın altından çıkan civcivler
ğü küstahlıkla karıştırmak köleliğin özgün
özel-liklerindendir. Özgür olduğunu öne
sürerek ve buna sığınarak, çalışmaların
konusunda rapor yazmaktan kaçmıyorsun.
Özgürsün çünkü, bağımsızsın — işbirliği
etmekten ve sorumluluktan bağımsız. İşte bu
yüzden küçüksün sen Küçük Adam ve dünya,
işte bu yüzden böyle. Bir kartal, tavuk
yumurtaları üzerine kuluç-
80
kaya yatsa ne olur, biliyor musun Küçük
Adam? Başlangıçta kartal, yumurtalardan
kartal yavruları
çıkacağını, bunları büyütüp büyük kartallar
yetiştireceğini sanır. Bir de bakar ki,
yumurtalardan civciv çıkıyor. Çaresizlik içinde
bulunan kartal, civcivlerin büyüyüp kartal
olacağını umar gene de. Bir kez daha
kuluçkaya yatar, sonuç aynı. Kartal bu
durumda, gıdaklayan tavuklarla civcivleri yeme
itkisini bastırmak için çok uğraşmıştır. Onu
yemekten alıkoyan tek şey küçük bir umuttur.
Yani bu civcivlerden birinin, bir gün küçük bir
kartal olabileceği, büyüyüp kendisi gibi
yetenekli, kendisi gibi çook çok yükseklerdeki
yuvasından bakıp uzaklıkları görebilecek,
böylece yeni dünyalar, yeni düşünceler ve yeni
yaşama biçimleri bulunduğunu anlayıp bunları
arayabilecek büyük bir kartal olabileceği
umudu.
Üzgün ve yalnız kartalı yumurtalardan
çıkan tavuk ve civcivleri yemekten alıkoyan
şey yalnızca bu küçücük umuttur. Tavuklara
ve yavrulara gelince, onlar bir kartalın
kuluçkaya yatması sonucu dünyaya
geldiklerinden habersizdirler. Nemli, karanlık
vadilerde çook çok yükseklerde sarp kayaların
üzerinde yaşadıklarından habersizdirler. Tek
başına kalmış kartal gibi uzaklara bakmazlar.
Kartalın kendilerine getirdiği yiyecekleri tıkınıp
durmaktadırlar boyuna, durmadan gagalamakta
ve karınlarını
doyurmaktadırlar. Yağmur yağdığında ya
da fırtına koptuğunda onun güçlü kanatlan
altında ısınmakta, korunmaktadırlar. Kartalsa
kendi gövdesini fırtınaya siper etmekte,
herhangi bir korumadan yoksun bulunmaktadır.
81
Daha da kötüsü, bu tavuklar ona tuzaklar
kurmakta, siperler ardına gizlenerek ona ucu
sivri kaya parçalan, taşlar atmaktadırlar.
Onların kendisine kötülük yaptığını anlayan
kartal ilkin bu tavukları parçalama isteği duyar.
Ama düşünür, onlara acımaya başlar. Belki,
diye umar, gün gelir, bu yalnız önünü gören ve
gıdaklamaktan, yalayıp yutmaktan başka bir
şey bilmeyen civcivler arasından kartal gibi
olma yetisine sahip bir yaratık çıkar.
Yalnız kartal, bugün bile umudunu yitirmiş
değildir. Bu yüzden kuluçkaya yatmayı,
civcivler çıkarmayı
sürdürmektedir,
Sen bir kartal olmak istemiyorsun, Küçük
Adam, bu yüzden de akbabalara yem
oluyorsun. Kartallardan korkuyorsun, bu
yüzden sürüler halinde yaşıyor, senden
kalabalık olan sürüler tarafından da
yutuluyorsun. Çünkü
senin tavuklarından bazıları da akbaba
yumurtaları üzerine kuluçkaya yattı. Ve
akbabalar, kartallara, seni daha ileriye, daha iyi
geleceklere götürmek isteyen kartallara karşı
olan Führ«rler haline geldi. Akbabalar sana leş
yemeyi ve birkaç buğday tanesiyle
yetinmeyi öğretti. Sana bir de «Heil, Heil,
Büyük Akbaba!» diye haykırmayı
öğrettiler. Şimdi büyük kitleler halinde
açlıktan kıvranıyor ve ölüyorsun, ama gene de
senin yumurtalarına kuluçkaya yatan
kartallardan korkuyorsun.
Yaptığın her şey eğreti, Küçük Adam:
Evini bir kum tepeciğinin üzerine kurmuşsun,
yaşamın, kültürün ve uygarlığın, bilimin ve
tekniğin, sevgin ve çocuklarına verdiğin eğitim,
hep eğ-
82
reti. Bunu bilmiyorsun, bilmek de
istemiyorsun; sana bunu söyleyen büyük
adamı da öldürüyorsun. Büyük bir bunalım
içinde, gelip gelip aynı sorulan soruyorsun-.
«Çocuğum çok inatçı, her şeyi kınp
döküyor, geceleri karabasanlarla uyanıyor,
akimi derslerine veremiyor, kabızlık çekiyor,
benzi soluk, yüreği katı. Ne yapmalıyım? Bana
yardım et!»
Ya da: «Kanm bana karşı cinsel istek
duymuyor, beni hiç sevmiyor. Bana işkence
ediyor, sinir nöbetlerine tutuluyor, bir yığın
erkekle geziyor. Ne yapmalıyım? Söyle!»
Ya da: «Yeni ve çok daha öldürgen,
korkunç bir savaş patladı; oysa biz tüm
savaşlan önlemek için yapmıştık son savaşı.
Şimdi ne yapacağız?»
Ya da: «Varlığıyla övündüğüm uygarlık,
enflasyon nedeniyle çöküyor. Milyonlarca
insan yiyecekten yoksun, ölüm açlığı içindeler,
birbirlerini öldürüyor, çalıp çırpıyor, insanlıktan
çıkıyorlar. Umutlannı yitirdiler. Ne
yapmalıyız?»
«Ne yapmalıyım?» «Ne yapabilirim?»
Sonsuz geçmişten beri, yüzyıllardır aynı
soruyu soruyorsun.
Hakikati güvenliğe yeğ tutan bir yaşam
biçimi içinde elde edilen büyük başarı ve
bulgunun yazgısı şudur: Senin tarafından
büyük bir açgözlülükle yalanıp yutulmak ve
sonra gene senin tarafından dışkı olarak
atılmak.
Büyük, yürekli ve yalnız olan birçok adam,
ne yapman gerektiğini çoktan söyledi sana.
On-
83
ların öğretilerini çarpıttın, kırıp döktün ve
onları ortadan kaldırdın. Her seferinde, onları
ters tarafından yakaladın; büyük hakikati değil
de küçücük yanlışı yaşamının yolgöstericisi
olarak gördün; Hıristiyanlıkta, toplumbilim
öğretisinde, Halkın egemenliği konusunda, yani
kısacası, elini değdirdiğin her konuda büyük
doğruyu değil, küçük yanlışı seçtin. Bunu
neden yaptığını soruyorsun, ha? Bu sorunun
ciddi olduğunu sanmıyorum. Sorunu
yanıtlarsam, hakikati işittiğinde önüne geleni
öldürecek denli öfkeleneceksin:
Evini derme-çatma kurdun ve bütün
bunları böyle yaptın, çünkü içinde yaşamı
duyma yetisinden yoksunsun; çünkü
çocuklanndaki sevgiyi daha doğmadan
öldürüyorsun; hiçbir canlı ifadeye, hiçbir özgür,
doğal davranışa karşı hoşgörülü
davranamazsın, doğallığa dayanamazsın
çünkü. Dayanamadığm için de, korkuyor ve
şunu soruyorsun: «Bay Jöne s ne der? Yargıç
Smith ne der acaba?»
Düşünürken de korkak davranıyorsun,
Küçük Adam, çünkü gerçek düşünme eylemi,
bedensel duygularla birarada gerçekleşir,
sense bedeninden korkarsın. Pek çok büyük
adam söyledi sana: «Aslına dön —içinden
gelen sesi dinle — gerçek duygularının
buyruğuna uy — sevgiyi yeşert, sev.» Ama
onların sözlerine kulaklarını tıkadın; sağırdın
sen, çünkü kulakların bu sözlerden sağır
olmuştu. Söylenenler uçsuz bucaksız çöllerde
yitti; hakikati söyleyen yalnızların sesiyse,
senin korkunç boşluğun içinde, senin çöllerinde
yokoluyor Küçük Adam.
84
Hiçbir canlı ifadeye, hiçbir özgür, doğal
davranışa
karşı hoşgörülü davranamazsın
Nietzsche'nin seni Übermensch'liğe
fÜstün-insan'lığa) yükseltmesiyle Hitler'in
Untermensch' lige (Aşağıinsan'lığa) alçaltması
arasında bir seçme yapman gerekti. Heil! diye
haykırdın ve Untermensch'i seçtin sen.
Demokratik bir anayasayla Stalin'in
diktatörlüğü arasında bir seçme yapman
gerekti. Stalin'in diktatörlüğünü seçtin.
Freud'un, coşkusal hastalıkların
çekirdeğinin cinsellik olduğu yolundaki
açıklamasıyla, gene onun, kültürel uyarlama
kuramı arasında bir seçme yapman gerekti.
Sana hiçbir dayanak noktası tanımayan kültür
felsefesini seçtin, cinsellik kuramını bir kenara
attın.
85
İsa'mn görkemli sadeliği ile Paul'ün,
papazların ömürboyu bekar, seninse ömürboyu
ve de zorunlu olarak evli kalman konusundaki
yasası arasında bir seçme yapman gerekti.
Papazların bekarlığını ve zorunlu evliliği seçtin.
İsa'mn, Çocuk İsa'yı salt sevgisiyle
doğuran yalın anasını bir kenara attın.
Marx'ın, nesnelerin değerini üreten tek şey
olan sendeki yaşayan işgücünün üretkenliğini
sağlama fikri ile devlet fikri arasında bir seçme
yapmak durumunda kaldın; kendi içindeki
«yaşayan şey»i tümüyle bir kenara, atarak
devlet fikrini seçtin.
Fransız Devrimi sırasında acımasız
Robes-pierre ile büyük Danton arasında bir
seçme yapman gerekti. Acımasızlığı
seçtin, büyüklüğü ve inceliği darağacına
gönderdin.
Almanya'da, bir yanda Goering ve
Himmler, bir yanda Liebknecht, Landau ve
Mülsham vardı, yanlardan birini seçmek
durumunda kaldın. Himmler'i emniyet müdürü
yaptın ve gerçek dostlarım öldürdün. Julius
Streicher ve Walter Rathenau arasında bir
seçme yaptın: Rathenau' yu katlettin.
Lodge ile Wilson arasında bir seçme
yaptın: "Wilson'u öldürdün.
Acımasız Engizisyonla Galileo'nun
hakikati arasında seçme yaptın. Bulgularından
yararlanmakta olduğun büyük Galileo'yu, onur
kırıcı sözler söylemeye zorlayarak işkence
içinde öldürdün. Şu yirminci yüzyılda,
Engizisyon yöntemlerini bir kez daha dirilttin.
Akıl hastalıklarının belli bir açıdan değer-
86
lendirilmesiyle şok uygulamalı sağaltım
arasında seçme yaptın. Kendi öz sefaletinin
dev boyutlara vardığım anlamak zorunda
kalmayasın diye, gözlerini dört açmak,
bakışlarım bulandır-mamak gerekliyken kör
kalabilmek için şok yöntemini seçtin.
Kanser hücresi konusundaki bilgisizliğini,
benim, onun gizleri konusunda yaptığım ve
milyonlarca insanın yaşamım kurtaracak olan
açıklamalarımı dinlemeye yeğ tuttun. Kanser
konusundaki saçmalıklarım gazete ve
dergilerde durmadan yineliyorsun, çocuğunu,
karım ya da anam kurtarabilecek bilgi
konusunda suskun kalıyorsun.
Sen, Hindistanlı Küçük Adam, yurdunda
milyonlarca insan açlık çeker, ölürken,
ineklerin kutsallığı konusunda Müslümanlarla
çekişiyorsun. Sen, Küçük İtalyan ve sen
Küçük Tries-teli Slav, pılı pırtı içinde
dolaşıyorsun ama Trieste'nin «İtalyan» mı,
yoksa «Slav» mı olduğunu açıklığa
kavuşturmaktan başka derdin yok. Ben de şu
Trieste'yi, dünyanın her yamndan gelen
gemilerin bir limanı sanırdım!
Hitler'cilerin milyonlarca inşam
öldürmelerinden sonra, kalkmış onları
asıyorsun. Milyonları öldürmelerinden önce
nerdeydin peki, o vakit ne düşünüyordun?
Düzinelerle ceset oturup düşünmen için yeterli
neden değil miydi?
İnsanlığının kıpırdanması için milyonlarca
ceset mi gerekliydi?
Bu küçüklüklerin, önemsiz şeylerin her biri,
insan adlı hayvanın dev yoksulluğunu
aydınlatıyor. Diyeceksin ki,
«Neden bütün bunları
87
ciddiye alıyorsun? Bütün kötülüklerin
sorumlusu sen misin bu dünyada?» Bunu
söylemekle kendini mahkûm ediyorsun. Eğer
sen, milyonlarca insandan biri olan sen, Küçük
Adam, sorumluluklarının şu kadarcığını yerine
getirsey-din, dünya çok daha başka olurdu ve
senin büyük dostların, yaptığın ufak tefek
küçüklüklerden dolayı yaşamlarını
yitirmezlerdi.
Hiçbir sorumluluk yüklenmediğin içindir ki,
evin derme-çatma ve sanki bir kum tepeciği
üzerinde duruyor. Tavan başına çöküyor ama
sen, «proleterlik onurum» ya da «ulusal
onurum» sağolsun, diyorsun.
Altındaki döşeme çöküyor ama sen
düşerken bile, «Heil, büyük Fuhrer, Yaşasın
Alman, Rus ve Yahudi onurlan!» diye
bağırıyorsun. Su boruları patlamış, çocuğun
boğuluyor, ama sen, ona dayak zoruyla
öğrettiğin «disiplin ve düzen» nutukları çekmeyi
sürdürüyorsun. Karın zatürreden yatıyor ve
sen Küçük Adam, üzerine yaşamını kuracağın
kayalardan oluşan sağlam bir temeli, «Yahudi
saçması» sayıyorsun.
Koşa koşa bana geliyor, «Benim iyi,
değerli, büyük Doktorum!» diyorsun, «Ne
yapmalıyım şimdi? Evim çöküyor, rüzgâr içeri
doluyor, çocuğum ve karım hasta, ben de
hastayım, ne yapacağım?» Yanıtım şu: Evini
kayaların üzerine oturt. Kaya dediğim şudur:
Senin içinde bulunan ama öldürdüğün
doğal yapındır kaya, çocuğunun bedensel
sevgisi, karının düşlediği sevgi, on altı
yaşındayken kurduğun yaşam düşleridir.
Yanılsamalarını kaldır at, yerine hakikatin bir
parçasını koy. Komşu-
88
na boşver, içinden gelen şeyi dinle;
komşun da bundan hoşnut olacaktır. Bütün
dünyadaki çalışanlara, bütün meslekdaşlanna,
yalnızca yaşam için çalışmaya kararlı
olduğunu, artık ölüm için çalışmayacağını
bildir. Cellatlarının ipine koşup idam
edileceğine, insan yaşamının ve iyi şeylerin
korunması için bir yasa yarat. Böyle bir yasa,
evinin altındaki kayanın bir parçası olacaktır.
Küçük çocuklarının sevgisini, şehvet-
düşkünü, doyumsuz kadın ve erkeklere
karşı koru. Dedikodu kumkumalarını eleştir;
onu herkese göster, tanıt ya da sevgiye hasret
yetişkinler okuluna değil de bir ıslahaneye
gönder. Çalışma konusunda yol gösterici
durumuna geldin-se, artık seni sömüreni,
ondan daha fazla sömürme yarışını bırak.
Sırtındaki smokini, kafandaki silindiri fırlat
bir kenara; karını kucaklamak için kimseden
izin belgesi isteme. Başka ülkelerdeki
insanlarla ilişki kur, çünkü onlar da, iyi ve kötü
yanlarıyla sana benziyorlar.
Bırak çocuğun doğa (ya da «tanrı») nın
yarattığı gibi büyüsün. Doğayı düzeltmeye
kalkışma. Bunun yerine, onu anlamaya ve
korumaya çabala. Boks maçı yerine kitaplığa,
eğlenceler merkezi Coney Island'a gideceğine
yabancı ülkelere git. Ve en önemlisi, DOĞRU
DÜŞÜN, içinden gelen ve seni tatlı tatlı
okşayan sesi dinle. Yaşamını kendi
ellerinde tutuyorsun, kimseye güvenip de bir
başkasının, hele seçtiğin Führerlerin eline
sakın verme onu. DOĞALLIĞINI YAŞA!
Olduğun gibi görün. Pek çok büyük adam
söyledi sana böyle davranman gerektiğini.
89
Eğlenceler merkezi Coney Island
Dinle, Küçük Adam, şimdi sana birkaç
ciddi ve önemli kehanette bulunacağım: Bütün
dünyanın yönetimini eline geçirmektesin ve bu
yüzden korkudan tir tir titremektesin. Çünkü
önümüzdeki yüzyıllar boyunca dostlarını
öldürecek, bütün halkların, proleterlerin ve tüm
ülkelerin Führerlerini, efendilerin olarak
selâmlayacaksın. Her geçen gün. her geçen
hafta, her geçen onyıl, bir efendiyi bırakıp, öteki
efendiyi göklere çıkaracaksın; bu arada kendi
bebelerinin yakanlarını, delikanlılarının
perişanlığını, kadın ve erkeklerinin özlemlerini
işit-
90
meyeceksin, ya da işitsen bile, kentsoylu
bireyciliği deyip geçeceksin. Yüzyıllar
boyunca, ya samın korunması
gereken durumlarda kan dökeceksin ve
özgürlüğü, cellatların yardımıyla sağlayacağına
inanacaksın; böylece kendini tekrar tekrar aynı
bataklığın içinde bulacaksın. Yüzyıllar
boyunca, kendilerini bir şey sanan lâf ebelerinin
dediklerini yapacaksın ve YAŞAM, SENİN
YAŞAMIN seni çağırdığında sağır kesilecek,
duymayacaksın. Çünkü
yaşamdan korkuyorsun, Küçük Adam, çok
korkuyorsun. Yaşamı öldüreceksin, bunu
yaparken de, «bilmem ne»
uğruna, ya da «devlet», «ulusal onur»
uğruna, ya da «Tanrının büyüklüğü» uğruna
yaptığına inanacaksın. Bilmediğin ve de bilmek
istemediğin tek bir şey var: Kendi zaval ılığını
saatten saate, günden güne yaratmakta olan
kendinsin; çocuklarını anlamıyorsun,
yürekliliklerinin, özgüvenlerinin, istemlerinin
gelişmesine fırsat vermeden öldürüyorsun
onları, köreltiyorsun; sevgiyi çalıyorsun;
hırslısın, başkalarına üstün olmak, onları
yönetmek, güçlü olmak için can atıyorsun,
iktidar delisisin sen; »efendi» olabilmek için
kapında köpek besliyorsun. İşte bütün bunları
bilmiyorsun sen Küçük Adam. Yüzyıllar
boyunca yolunu sapıtacaksın, sonunda sen ve
senin gibiler, genel bir toplumsal sefalet sonucu
kitle halinde öleceksiniz, sonunda, ilk kez kendi
içine baktığında, varlığının korkunçluğu ve
çirkinliği, ince, zayıf bir kıvılcım halinde
belirecek. Bu senin içinde yanan ilk kıvılcım
olacak. Sonra, yavaş yavaş giderek ve
karanlıkta el yordamıyla yolunu bulan biri gibi,
dostunu —91
Yaşamdan korkuyorsun
yaşamın sevgi, çalışma ve bilgi üzerine
kurulduğuna inanan adamı aramayı
öğreneceksin, onu anlamayı ye ona saygı
duymayı öğreneceksin. Bundan sonra
yaşamın için kitaplığın boks maçından daha
önemli olduğunu anlamaya başlayacaksın;
ormanda düşüne düşüne yürümenin, 92
sokaklarda tören yürüyüşü yapmaktan
daha önemli olduğunu, iyileştirmenin
öldürmekten, sağlıklı bir özgüvenin ulusal
bilinçten daha önemli olduğunu, Ve
alçakgönüllülüğün, birtakım boş naralardan
daha iyi olduğunu anlamaya başlayacaksın.
Belli bir ereğe varmak için her türlü aracın,
aşağılık ve alçaklıkların, çirkin yöntemlerin bile
geçerli olduğunu sanıyorsun. Yanılıyorsun:
Amaç, ona varmak için yürüdüğün yoldadır.
Bugün attığın her adım, senin yarınki
yaşamındır. Hiçbir büyük ereğe, kötü ve
aşağılık yöntemlerle varılmaz. Yaptığın her
toplumsal devrim bunun doğruluğunu gösterdi.
Ereğe giden yolun kötülüğü, iğrençliği ya da
insancıllıktan uzak oluşu, seni de kötü ya da
insanlıkdışı yapmakta ve böylece ereğe
varmanı da olanaksız kılmaktadır.
«Peki. ama, Hıristiyan sevgisini yeşertme,
Amerikan Anayasası'nı uygulama, vb.
ereklerime nasıl varacağım?» Senin o
Hıristiyan sevgin, Amerikan Anayasan, her gün
ne yaptığına, her saat ne düşündüğüne, eşini
nasıl kucakladığına, ve çocuğuna nasıl
davrandığına, TOPLUMSAL
SORUMLULUĞUN
olan işine ne gözle baktığına, senin
yaşamını baskı altında tutan, seni sömüren kişi
gibi olmamak yolunda ne gibi çabalar
harcadığına bağlıdır.
Ama sen, Küçük Adam, sana anayasayla
verilen özgürlükleri yanlış kullanıyor,
anayasanın günlük yaşamda kökleşmesini
sağlayacak biçimde davranmak yerine, onu
ortadan kaldırma yolu'nda çaba harcıyorsun.
93
Bir Alman göçmeni olarak, İsveç
konukseverliğini nasıl kötüye kullandığını
gördüm. O günlerde yeryüzündeki tüm ezilen
halkların Füh-rer'i olma yolundaydın.
İsveçlilerin, smörgas-bord dedikleri geleneği
anımsıyorsun, değil mi?
Birçok yiyecek ve nefis yemekler ortaya
konuluyor, konuklar ne isterse dilediği kadar
alıyorlar. Sana göre bu yeni ve değişik bir
şeydi; nasıl oluyor da insanların dürüstlüğüne
bunca inanılıyor, bir türlü arılamıyordun. Çirkin
bir sevinç içinde, akşam bedava yemekten bol
bol tıkınabilmek için bütün gün yemek
yemediğini söyledin bana.
«Bir çocuk gibi açlık içinde kıvrandım,»
dedin. Biliyorum, Küçük Adam, çünkü seni
ölüm açlığı çekerken gördüm ve ben de açlığın
ne olduğunu bilirim. Ama smörgasbord'u
çaldığın zaman tüm açları doyuracağını
söyleyen sen, kendi çocuklarının açlığını
milyon kez artırdığını bilmiyorsun. Konuksever
bir evde insanın yapmaması gereken şeyler
vardır: örneğin sof-rasındaki gümüş kaşık
çalınmaz, evin kadını çalınmaz, ya da
konukseverlik, yani smörgas-bord hiç
çalınmaz. Alman felaketinden sonra açlıktan
ölmek üzere bir parkta yatarken gördüm seni.
Dostları ilə paylaş: |