Erciyes Tıp Dergisi (Erciyes Medical Journal) 26 (3) 132-140, 2004
132
DERLEMELER (Review Articles)
HEPATORENAL SENDROM
Hepatorenal syndrome
pek AK L
1
, Erhun KASIRGA
2
Özet: Hepatorenal sendrom (HRS), akut veya kronik ağır
karaciğer hastalığında klinik, laboratuvar veya histolojik olarak
gösterilebilen bir neden olmaksızın böbrek yetmezliği olmasıdır.
Patogenezde çeşitli hipotezler ve bir çok faktör araştırılmış
olmasına karşın halen anlaşılmamış noktalar fazladır. Siroz ve
portal hipertansiyon nedeni ile splanknik alanda vasküler
direncin azalması ve vazodilatasyon, bunu dengelemeye yönelik
sistemik ve renal vazokonstrüksiyon HRS’nin temel patogenetik
nedenidir. Renal vazokonstrüksiyona bağlı perfüzyon azalması,
GFR’de azalma, sodyum retansiyonu, serbest su atılımında
bozulma, başlıca renal fonksiyon bozukluklarıdır, bu bulgular
karaciğer hastalığının evresine göre ilerleyici özelliktedir. Bu
yazının amacı HRS’nin fizyopatolojisi, klinik belirtileri ve
tedavisi hakkında güncel bir derleme oluşturmaktır.
Anahtar Kelimeler: Hepatorenal sendrom, Renal dolaşım;
Sodyum retansiyonu, Vazokonstruksiyon
Abstract: Hepatorenal syndrome (HRS) is the development of
renal dysfunction in patients with severe acute or chronic liver
diseases in the absence of any other identifiable causes of renal
pathology. Many aspects of HRS are therefore still poorly
understood. Renal and systemic vasoconstriction could be due to
amplified splanchnic reduced vascular resistance and
vasodilatation resulting from portal hypertension and cirrhosis
appear to be primary factors in pathogenesis. Sodium retention,
impaired free-water excretion, decreased GFR and renal
perfusion due to renal vasoconstriction are the main renal
function abnormalities in cirrhosis. The onset of each
abnormality differs in time and follows a progressive course.
The aim of the current article is to provide an updated review of
the pathophysiology, diagnosis, clinical features, and therapy of
HRS.
Key Words: Hepatorenal syndrome, Renal circulation; Urinary
retantion; Vasoconstrietion
HEPATORENAL SENDROM
Hepatorenal sendrom (HRS), akut veya kronik ağır
karaciğer hastalığında klinik, laboratuvar veya
histolojik olarak gösterilebilen bir neden olmaksızın
böbrek yetmezliği gelişmesidir. lerlemiş karaciğer
hastalığı ve sirozda, böbrek fonksiyonlarında çeşitli
nedenlere bağlı etkilenme olabildiği uzun yıllardan beri
bilinmektedir. Bu nedenlerin başında prerenal azotemi,
akut tübüler nekroz, obstrüktif üropati ve kullanılan
ilaçların nefrotoksik etkileri gelmektedir. HRS’de temel
bulgu böbreğin tübüler fonksiyonlarında etkilenme
olmaksızın renal vasküler yatakta vazokonstrüksiyon ve
buna bağlı renal perfüzyonunun azalmasıdır. HRS’de
böbrek yetmezliği fonksiyonel özelliktedir. Çünkü
HRS’li hastalarda karaciğer yetmezliğinin tedavisi veya
karaciğer
transplantasyonu yapıldığında böbrek
fonksiyonlarında düzelme olmaktadır. Yine HRS’li
hastaların böbreği bir başka kişiye nakledildiğinde
normal fonksiyon göstermektedir (1-4).
Hepatorenal Sendrom Epidemiyolojisi
Hepatorenal sendromun erişkin asitli hastalarda yıllık
insidansı % 8 olarak bildirilmektedir (5). Erişkinlerde
yapılan bir başka çalışmada, karaciğer yetmezliği ve
asidi olan, beraberinde başlangıç glomerüler filtrasyon
oranı (GFR) 50 mL/dk üzerinde olan hastalarda HRS
insidansı ilk yılda % 20, 5 yıl içinde % 40 oranında
bildirilmektedir (4). Çocuklarda HRS insidansına ait
yeterli veri olmamakla birlikte erişkinlere oranla çok
daha nadir olduğu düşünülmektedir. HRS’nin,
karaciğer hastalığının geç döneminde gelişen,
prognostik olarak kötü bir bulgu olduğu kabul
edilmektedir. HRS’li hastaların mortalite oranı,
karaciğer hastalığının etiyolojisine göre değişmekle
birlikte % 80-95 gibi oldukça yüksek oranlardadır (2).
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi MAN SA
Pediatri. Y.Doç.Dr.
1
, Doç.Dr.
2
.
Geliş tarihi: 8 Ekim 2003
Erciyes Tıp Dergisi (Erciyes Medical Journal) 26 (3) 132-140, 2004
133
Hepatorenal Sendrom Tanımlaması
Uluslararası asit klübü (The International Ascites Club)
1996 yılında HRS tanımlaması için gereken kriterleri
belirlemiştir (6). Spesifik olarak tanı koydurucu bir test
bulunmadığından, HRS tanısı birkaç diagnostik testin
bir arada yapılması ile konur. Hastada tanı için major
kriterlerin hepsinin bulunması gereklidir, ilave kriterler
tanıyı destekler. HRS tanı kriterlerinde düşük GFR’nin
gösterilmesi ve sirozlu hastalarda da mevcut olabilen
diğer böbrek yetmezliği nedenlerinin dışlanması
amaçlanmıştır. Erişkin hastalara göre belirlenen bu
kriterler:
1. Major kriterler
• GFR düşüklüğü (Serum kreatinin 1.5 mg/dl üzerinde
veya kreatinin klirensi 40 ml/dk’ın altında),
• Şok bulgularının, altta yatan bakteriyel
enfeksiyonun, sıvı kaybının ve nefrotoksik tedavi
kullanımının olmaması,
• Diüretik tedavinin sonlandırılmasından veya plazma
volüm
desteğinden
(1.5
L)
sonra
renal
fonksiyonlarda düzelme olmaması (Serum kreatinin
1.5 mg/dl üzerinde veya kreatinin klirensi 40 ml/
dk’ın altında devam etmesi),
• Proteinürinin 500 mg/gün altında olması ve
ultrasonografide obstrüktif veya renal parankimal
hastalık bulgusunun olmamasıdır.
2. lave Kriterler
•
drar volümü 500 ml/günün altında olması,
•
drar sodyumunun 10 mEq/L altında olması,
•
drar osmolalitesinin plasma osmolalitesinden fazla
olması,
•
drar sedimentinin büyük büyütmesinde her sahada
50’den az eritrosit olması,
• Serum sodyum konsantrasyonunun 130 mEq/L’nin
altında olmasıdır.
Hepatorenal sendromlu hastalarda çeşitli dolaşım
bozuklukları bulunmaktadır. Bunlar yüksek kardiyak
debi, düşük arteriyel kan basıncı (pek çok hastada
ortalama arteriyel kan basıncı 60-80 mmHg
arasındadır) ve düşük sistemik damar direncidir (Tablo
I). Mutlak olmamakla beraber, renal vazokonstrüksiyon
ve sistemik vazodilatasyon birlikteliği HRS için
karakteristiktir. HRS’nin diğer bir önemli hemodinamik
bulgusu da vazokonstrüktör sistemlerdeki (örneğin;
renin-anjiotensin sistemi ve sempatik sinir sistemi)
aktivite artışına rağmen sistemik damar direncinin ve
arteriyel kan basıncının azalmasıdır (5).
Hepatorenal Sendrom Patogenezi
Hepatorenal sendromda böbrek yetmezliği patogenezi
iki hipotezle açıklanmaya çalışılmaktadır. lk hipoteze
göre renal hipoperfüzyon, karaciğer hastalığının
kendisine bağlı gelişmektedir. Karaciğer ve böbrek
arasında direk bir ilişki vardır; karaciğer hastalığında
bu organdan köken alan renal vazodilatör etkili
faktörlerin sentezinin azalması renal hipoperfüzyona
yol açmaktadır (1-4). Siroz geliştirilen köpeklerde,
hepatik denervasyon yapıldığında renal sodyum ve
buna bağlı plazma retansiyonu gelişmemesi (hepato-
renal refleks) bu hipotezi desteklemektedir (7).
Presinüzoidal portal hipertansiyona yol açan nedenler
(portal ven trombozu, şistozomiazis, nodüler rejeneratif
hiperplazi gibi) kompanze siroza benzer hemodinamik
özelliklerle seyreder, fakat sodyum retansiyonu
görülmez. Ancak sinüzoidal portal hipertansiyonda
(deneysel olarak portal vene glutamin infüzyonu
yapılarak oluşturulan bu modelde) renal plazma akımı
ve GFR’de belirgin azalma eşlik etmektedir. Renal
sempatik sinir sisteminin denervasyonu ile bu bulgular
önlenebilir (8).
kinci hipotez arteriyel vazodilatasyon hipotezidir
(underfilling hipotezi, Şekil 1). Bu hipoteze göre
arteriyel yetersiz dolum vardır. Arteriyel yetersiz dolum,
intravasküler volümün azalmış olmasından değil,
başlıca splanknik alan olmak üzere sistemik arteriyel
vazodilatasyona ve sistemik vasküler dirençte azalmaya
bağlıdır. Bunun sonucunda baroreseptör bağımlı
sistemik vazokonstrüktör etkili faktörler aktive olur.
Renal vasküler yatak ve tüm sistemik dolaşımda
vazokonstrüksiyon gelişir. Ancak splanknik alandaki
güçlü lokal vazodilatörlerin etkisi devam eder (1, 5).
Hepatorenal sendrom oluşumunu başlatan temel etken
karaciğer disfonksiyonudur. Ancak çoğu zaman
hastalarda HRS’nin ortaya çıkmasına yardımcı olan
diğer faktörler eşlik etmektedir (Şekil 2). Tablo II’de
azotemisi olmayan asitli hastalarda HRS gelişimi için
yüksek risk oluşturan faktörler görülmektedir.
Sirozlu hastalarda başlıca renal disfonksiyon sodyum
retansiyonu, serbest su atılımının bozulması, renal
Erciyes Tıp Dergisi (Erciyes Medical Journal) 26 (3) 132-140, 2004
134
perfüzyonun ve GFR’nin azalmasıdır. Bu bulguların
ortaya çıkışı hastalığın farklı zamanlarında olur ve
genel olarak ilerleyici karakterdedir. HRS’nin geliştiği
son evrede genellikle tüm renal fonksiyon bozuklukları
yerleşmiştir (5).
Karaciğer Hastalarında Akut Azoteminin Ayırıcı
Tanısı
Siroz veya karaciğer yetmezliği olan hastalarda
HRS’nin prerenal azotemi veya akut tübüler nekrozdan
(ATN) ayırımı kolay değildir. HRS’yi düşündüren
laboratuvar bulguları volüm deplesyonu ve renal
vazokonstrüksiyon ile ilişkilidir. Serum sodyumu düşük,
idrar osmolalitesi artmış, idrar/plazma osmolalite ve
kreatinin oranı yüksektir. ATN’de ise farklı olarak idrar
sodyumu yüksek, idrar ve plasma osmolalitesi birbirine
yakın, idrar/plazma osmolalite ve kreatinin oranı
düşüktür (Tablo III). Ancak HRS ile prerenal
azoteminin bulguları birbirine oldukça yakındır. Ayrıca
HRS’ye zemin hazırlayan faktörlerin çoğu aynı
zamanda prerenal azotemiye yatkınlık oluşturmaktadır.
Genel olarak prerenal azotemi volüm replasmanına
yanıt verse de, her zaman bu iki durumun ayırımı kolay
olmayabilir. Çünkü prerenal azotemili hastalarda
değişen Starling dengesi gereği daha fazla volümlerde
kolloid replasmanı gerekebilmektedir. Yakın bir
dönemde nefrotoksik ilaç öyküsü olan bir hastada
(başlıca
non-steroidal
antiinflamatuvar
ilaç,
aminoglikozid) HRS’nin tanınması kolay değildir. Yine
bakteriyel enfeksiyonu, sıklıkla spontan bakteriyel
peritoniti bulunan sirozlu hastalarda enfeksiyon
döneminde
geri
dönüşümlü
olarak
böbrek
fonksiyonlarında bozulma olabilir. Böyle bir hastada
enfeksiyon tedavi edilmeden HRS tanısı konulamaz.
Hastada proteinüri, hematüri, ultrasonografik olarak
üriner sistem patolojisi varsa HRS’den uzaklaşılabilir.
Proteinüri ve/veya hematürili hastalarda tanı için renal
biyopsi gerekebilir (1, 9).
Hepatorenal Sendromun Klinik Tipleri
Hepatorenal sendrom böbrek yetmezliğinin ortaya çıkış
şekline ve şiddetine göre iki tipte sınıflandırılır. Tip 1
HRS iki haftadan daha kısa süre içinde 2.5 mg/dl
düzeyinin üzerine çıkan serum kreatinin artışı ile
tanımlanan şiddetli ve hızla ilerleyen böbrek yetmezliği
ile karakterizedir (5, 6). Tip 1 HRS spontan şekilde
gelişebilmesine
karşın,
sıklıkla
ağır
bakteriyel
infeksiyon, gastrointestinal kanama, major cerrahi
girişim veya siroz üzerine eklenen akut hepatit gibi
presipitan faktörlere bağlı olarak ortaya çıkar (10-12).
Nefrotoksik olmayan antibiyotiklerle infeksiyonun hızla
ortadan kalkmasına karşın, spontan bakteriyel
peritonitli hastaların yaklaşık olarak % 30’unda tip 1
HRS gelişir. Tip 1 HRS, başlangıcından itibaren
ortalama yaşam süresi yalnızca iki hafta olan en kötü
prognoza sahip siroz komplikasyonudur (13).
Tip 2 HRS böbrek fonksiyonlarında orta derecede ve
sürekli azalma ile karakterizedir (serum kreatinini < 2.5
mg/dl). Tip 2 HRS’li hastalar karaciğer yetmezliği ve
arteriyel hipotansiyon bulgularını gösterir ancak bu, tip
1 HRS’li hastalardan daha hafif düzeydedir. Baskın
olan klinik belirti diüretiklere yanıtsız ya da iyi yanıt
vermeyen şiddetli asittir. Tip 2 HRS’li hastalar
infeksiyonlardan veya presipitan olaylardan sonra tip 1
HRS gelişimine özellikle eğilimlidirler (10-12). Tip 2
HRS’li hastalarda ortalama yaşam süresi nonazotemik
sirozlu hastalardan daha kısadır (14).
Hepatorenal Sendrom Tedavisi
Hepatorenal sendromlu olguların kötü prognozu
karaciğer yetmezliğinden kaynaklandığından, böbrek
fonksiyonlarında sağlanacak herhangi bir düzelme
yaşam süresi üzerine daha az etkili olacaktır. HRS’deki
böbrek yetmezliğinin tedavisi hastalığın doğal seyri
üzerinde gerçekten etkili bir yaklaşım olarak kabul
edilmemelidir.
Karaciğer
transplantasyonun
yagınlaşması ve özellikle de canlı vericiden karaciğer
transplantasyonuna başlanması sayesinde HRS’nin
prognozu değişmiştir.
1) Karaciğer Transplantasyonu
Hepatorenal sendrom ileri karaciğer hastalığının
fonksiyonel bir bozukluğu olduğu için karaciğer
transplantasyonu HRS’li hastalarda ideal tedavidir. Bu
sayede hem hastalıklı karaciğerin hem de beraberindeki
renal fonksiyon bozukluğunun tedavisi yapılmış olur.
HRS artmış morbidite ve erken mortalite ile beraberdir.
Ancak, karaciğer transplantasyonu ile tedavi edilen
sirozlu ve HRS’li hastaların sonuçları genellikle iyidir.
Transplantasyondan hemen sonra pek çok hastada
böbrek fonksiyonlarında önemli derecede düzelme olur.
Ancak hastaların 1/3’den fazlasında halen hemodiyaliz
gereksinmesi devam eder. Hastaların % 5’lik küçük bir
Erciyes Tıp Dergisi (Erciyes Medical Journal) 26 (3) 132-140, 2004
135
bölümü de son dönem böbrek yetmezliğine ilerler.
HRS’suz transplante hastaların yalnızca % 5’inde
diyaliz gereksinimi vardır. Transplantasyon sonrası
uygulanan siklosporin veya takrolimus gibi ilaçlar
renal fonksiyonların düzeldiği görülünceye kadar
verilmemelidir (48-72 saat) (15).
Karaciğer
transplantasyonu
yapılan
HRS’li
hastaların transplantasyon sonrası üç yıllık sağ
kalım oranları oldukça iyi olup % 60’lar
civarındadır (16-19). Bu sağ kalım oranları HRS
gelişmeden
önce
transplante
edilen
sirozlu
hastalardaki % 70-80’lik oranla kıyaslandığında
yalnızca çok hafif derecede düşüktür (20). HRS’li
hastalarda karaciğer transplantasyonu için en
önemli sorun, pek çok transplantasyon merkezinde
uzun bekleme sürelerinin olması ve HRS’nin kötü
prognozu nedeni ile HRS’li hastaların büyük
kısmının transplantasyondan önce kaybedilmesidir.
Buna göre, transplantasyon yapılıncaya kadar bu
hastaların yaşam süresini uzatacak etkili tedavilere
gereksinim vardır. Bu soruna yaklaşımda diğer bir
seçenek HRS’nin gelişiminden önce karaciğer
transplantasyonu gereksiniminin saptanmasıdır.
2) Volüm Ekspansiyonu ve Vazokonstrüktörler
Vazokonstrüktörler
ilaçların
kullanım
amacı
sistemik vasküler direnci arttırmak, endojen
vazokonstrüktörlerin aktivitesini baskılamak ve bu
sayede renal perfüzyonu düzeltmektir. HRS’li
hastalar için ideal vazokonstrüktör, iskemik
k o m p l i k a s y o n l a r d a n
k o r u n m a k
i ç i n ,
ekstrasplanknik dolaşımda ve renal sirkülasyonda
herhangi bir etkisi olmayan, splanknik arterlerde
selektif etkili bir ilaç olmalıdır. Böyle bir
vazokonstrüktör günümüzde mevcut olmamakla
beraber, bu gereksinimleri karşılamaya en yakın
olan
ilaç
grubu
vazopressin
V1
reseptör
agonistleridir (esas etkisini V1 reseptör üzerinde
gösteren ve V2 reseptör üzerinde daha az etkili olan
vazopressin anologları). Ornipressin ve terlipressin
gibi V1 reseptör agonistlerinin uygulanması
endojen vazokonstrüktör sistemlerin aktivitesinin
baskılanması, renal perfüzyonun ve GFR’nin
belirgin düzelmesi, pek çok hastada serum kreatinin
düzeylerinin normale dönmesi ile beraberdir (21,
22).
V1
agonistleri,
renal
fonksiyonlardaki
düzelmenin yavaş olması nedeni ile genellikle 7-15
günlük sürelerle verilmelidirler. Serum kreatinin
düzeyleri normale dönen hastalarda tedavinin
kesilmesinden sonra HRS yeniden ortaya çıkmaz
(23). Bu ilaçların etkili dozları tam olarak
tanımlanmamıştır ve hastadan hastaya değişirler.
Ornipressin 1-6 IU/saat dozunda sürekli intravenöz
infüzyon olarak verilirken, terlipressin 0.5-2 mg/4
saat şeklinde intravenöz bolüs dozlarla verilir (24).
Eş zamanlı albumin uygulaması etkin arteriyel kan
volümünün daha da düzeltilmesinde yardımcıdır.
Tip 1 HRS intravenöz albumin ve vazokonstriktörler
ile tedavi sonrasında geriye dönüşümlüdür. Ancak
tedavinin her iki komponenti de önemlidir. Çünkü
vazokonstriktörler ve plazma volüm ekspansiyonu
ayrı
ay rı
yap ı ldığ ınd a
HRS
yeniden
tekrarlayabilmektedir (5). Ornipressinde, ilacın
kesilmesini gerektirecek önemli iskemik yan
etkilerin sıklığı yüksektir. Terlipressinle tedavi
edilen hastalarda iskemik komplikasyonlar daha az
görülürler (25).
Sonuç olarak, HRS’un geriye döndürülmesi yaşam
süresini uzatır ve önemli sayıdaki hastanın karaciğer
transplantasyonuna ulaşmasını sağlayabilir.
3) Transjuguler ntrahepatik Portakaval Şant
Sirozdaki dolaşımsal fonksiyon bozukluğunun ilk
bulgusu portal hipertansiyon olduğundan, portokaval
anastomoz ile portal basıncın azaltılması HRS’nin
tedavisi için akılcı bir yaklaşımdır. Portokaval şant
operasyonu
sonrasında
HRS’nin
düzeldiği
gösterilmiştir (26, 27). Ancak, portokaval şant gibi
büyük
cerrahi
işlemlerin
HRS’li
hastalardaki
uygulanabilmesi azdır. Bu nedenle HRS’yi portal
basıncı düşürerek tedavi etmek amacıyla transjuguler
intrahepatik portokaval şant uygulaması başlanmış
olup oldukça başarılı sonuçlar alınmıştır (28, 29).
4) Diğer Tedavi Modelleri
Hemodiyaliz
ve arteriyovenöz veya
venovenöz
hemofiltrasyon HRS’li hastalarda sıklıkla kullanılmakla
birlikte
bunların
etkinlikleri
yeterince
değerlendirilmemiştir (30). Karbon ve anyon değiştirici
kolonların arasından resirküle ve perfüze edilen
albumin
içeren
bir
diyalizatın
kullanıldığı
ekstrakorporal albumin diyaliz sisteminin tip 1 HRS’li
hastalarda sistemik hemodinamikleri düzelttiği ve
Erciyes Tıp Dergisi (Erciyes Medical Journal) 26 (3) 132-140, 2004
136
plazma renin düzeylerini azalttığı gösterilmiştir (31,
32).
Hepatorenal Sendromdan Korunma
Bugüne kadar HRS’den korunma için etkili herhangi
bir metod ortaya konulabilmiş değildir. Ancak albumin
(infeksiyonun tanısı konduğunda 1.5 gr/kg intravenöz ve
1 gr/kg intravenöz 48 saat sonra) ile birlikte antibiyotik
tedavisinin spontan bakteriyel peritonitle beraber olan
HRS gelişimini etkili bir şekilde engellendiği ortaya
konulmuştur (33). HRS sıklığı albumin verilen
hastalarda albumin verilmeyen hastalara göre belirgin
şekilde daha düşüktür. Daha önemli olarak, albumin
infüzyonu bu hastalarda hayatta kalım süresini de
uzatır. Albuminin yararlı etkisi muhtemelen infeksiyon
sırasında olan etkin arteriyel kan volümünün
azalmasını ve bunun sonucunda ortaya çıkan
vazokonstrüktör sistemlerin aktivasyonunu önleyici
kapasitesi ile ilişkilidir (20).
Artmış kardiak debi
Azalmış arteriyel basınç
Azalmış total vasküler direnç
Artmış total kan hacmi
Vazokonstriktör sistemlerin artmış aktivitesi
Artmış portal basınç
Portosistemik şantlar
Azalmış splanknik vasküler direnç
Artmış renal vasküler direnç
Artmış brakial ve femoral damar direnci
Artmış serebral vasküler direnç
Tablo I. Hepatorenal sendromda hemodinamik
bugular
Daha önceki asit epizodları
Düşük idrar sodyumu
Hepatomegalinin olmaması
Başlangıç plazma osmolalitesinin düşük olması
Kötü beslenme
Başlangıç idrar osmolalitesinin yüksek olması
GFR’de ılımlı azalma olması
Yüksek plazma renin aktivitesi
BUN’da ılımlı yükseklik
Düşük arter kan basıncı
Serum kreatinin’de ılımlı yükseklik
Su yüklemesinden sonra serbest su atılımının
azalmış olması
Düşük serum sodyumu
Yüksek plazma norepinefrin düzeyi
Yüksek serum potasyumu
Özefagus varislerinin olması
Tablo II. Non-azotemik ve asidi olan sirozlu hastalarda HRS için yüksek riskle
ilişkili parametreler
Tüm değerlendirmeler en az 5 gün düşük sodyumlu beslenme sonrasında ve diüretik kullan-
madan yapılmıştır (5).
Erciyes Tıp Dergisi (Erciyes Medical Journal) 26 (3) 132-140, 2004
137
Biokimyasal özellik
Prerenal azotemi
Hepatorenal sendrom
Akut böbrek yetmezliği
(Akut Tübüler Nekroz)
drar sodyum konsantrasyonu
(mEq/L)
< 10
< 10
< 30
drar/plazma kreatinin oranı
< 30/1
> 30/1
< 20/1
drar osmolalitesi
Plazma osmolalitesinden en
az 100 mOsm fazla
Plazma
osmolalitesinden en az
100 mOsm fazla
Plazma osmolalitesine eşit
drar sedimenti
Normal
Özellik yok
Silendir, hücresel debris
Tablo III. Siroz veya karaciğer yetmezliği olan hastalarda akut azoteminin ayırıcı tanısı
Dekompanze Siroz:
Hiperdinamik dolaşım
↑ Kardiyak output
↓ Sistemik vasküler direnç
Sistemik vazodilatasyon
Vazokonstrüktif Etkiler
Direk tübüler etkiler
↑ Sempatik aktivite
↑ RAS
↑ Vazopresin Düzeyleri
Renal perfüzyon basıncında ↓
↑ Endotelin I düzeyleri
Renal vazokonstrüksiyon
↓ Renal vazodilatörler
Renal kan akımında ↓
GFR’de ↓
Renal sodyum ve su retansiyonu
Şekil 1. Arteriyel vazodilatasyon hipoteziyle açıklanan hepatorenal sendrom patogenezi
Erciyes Tıp Dergisi (Erciyes Medical Journal) 26 (3) 132-140, 2004
138
KAYNAKLAR
1. Hand MM, Alexander SR, Harmon WE.
Intensive care. In: Barratt TM, Avner ED,
Harmon WE (eds), Pediatric Nephrology. 4th
edition. Lippincott Williams Wilkins, Baltimore
1999, pp 1135-1150.
2. Epstein M. Hepatorenal syndrome: emerging
perspectives of pathophysiology and therapy. J
Am Soc Nephrol 1994;4:1735-1753.
3. Epstein M, Berk DB, Hollenberg NK, et al.
Renal failure in the patient with cirrhosis. The
role of active vasoconstruction. Am J Med
1970;49:175-185.
4. Bataller R, Sort P, Gines P, Arroyo V.
H e p a t o r e n a l
s y n d r o m e :
D e f i n i t i o n ,
pathophysiology,
clinical
features
and
management. Kidney Int 1998;53:S47-S53.
5. Arroyo V, Guevara M, and Gines P.
Hepatorenal
syndrome
in
cirrhosis:
Pathogenesis and treatment. Gastroenterology
2002;122:1658–1676.
6. Arroyo V, Gines P, Gerbes A, et al. Definition
and diagnostic criteria of refractory ascites and
hepatorenal syndrome in cirrhosis. Hepatology
1996; 23: 164-176.
7. Levy M, Wexler MJ. Hepatic denervation alters
first-phase urinary sodium excretion in dogs
with cirrhosis. Am J Physiol 1987;253:F664-
678.
8. Wong F, Blendis L. New challenge of
hepatorenal
syndrome:
Prevention
and
treatment. Hepatology 2001;34:1242-1251.
9. Epstein M. Renal function in liver disease. In:
Greenberg A (ed), Primer on Kidney Diseases
2nd edition. Academic Press, California 1998,
pp 188-193.
10. Toledo C, Salmeron JM, Rimola A, et al.
Spontaneous bacterial peritonitis in cirrhosis:
predictive factors of infection resolution and
survival in patients treated with cefotaxime.
Hepatology 1993;17:251–257.
11. Follo A, Llovet JM, Navasa M, et al. Renal
impairment following spontaneous bacterial
Sinüzoidal Portal HT
Karaciğer disfonksiyonu
↓
↓
↓
↓ Efektif Arteriyel Dolaşım
Volümü
Splanknik ve sistemik
vazodilatayon
vvazodilatasyon
G S Kanaması
A şırı Diürez
Nefrotoksik
laçlar
Kolestatik
Sarılık
Spontan Bakteriyel
Peritonit
Y üksek
V olümlü
Parasentez
Şekil 2. Hepatorenal Sendrom Patofizyolojsi-Özet
Erciyes Tıp Dergisi (Erciyes Medical Journal) 26 (3) 132-140, 2004
139
peritonitis in cirrhosis. Incidence, clinical
course, predictive factors and prognosis.
Hepatology 1994;20:1495–1501.
12. Navasa M, Follo A, Filella X, et al. Tumor
necrosis factor and interleukin-6 in spontaneous
bacterial peritonitis in cirrhosis: relationship
with the development of renal impairment and
mortality. Hepatology 1998;27:1227–1232.
13. Gines A, Escorsell A, Gines P, et al. Incidence,
predictive factors, and prognosis of hepatorenal
syndrome
in
cirrhosis.
Gastroenterology
1993;105:229–236.
14. Rodes J, Arroyo V, Bosch J. Clinical types and
drug therapy of renal impairment in cirrhosis.
Postgrad Med J 1975;51:492–497.
15. Navasa M, Feu F, Garcia-Pagan JC, et al.
Hemodynamic and humoral changes after liver
transplantation in patients with cirrhosis.
Hepatology 1993;17:355–360.
16. Gonwa TA, Morris CA, Goldstein RM, Husbert
BS, Klintmalm GB. Long-term survival and
renal function following liver transplantation in
patients
with
and
without
hepatorenal
syndrome-experience
in
300
patients.
Transplantation 1991;91:428–430.
17. Lerut J, Goffette P, Laterre PF, Donataccio M,
Reynaert MS, Otte JB. Sequential treatment of
hepatorenal syndrome and posthepatic cirrhosis
by intrahepatic portosystemic shunt (TIPS) and
liver transplantation. Hepatogastroenterology
1995;42: 985–987.
18. Gonwa TA, Klintmalm GB, Jennings LS,
Goldstein
RM,
Husberg
B.
Impact
of
pretransplant renal function on survival after
liver
transplantation.
Transplantation
1995;59:361–365.
19. Seu P, Wilkinson AH, Shaked A, Busuttil BW.
The hepatorenal syndrome in liver transplant
recipients. Am Surg 1991;57:806–809.
20. Gines P, Arroyo V. Hepatorenal syndrome. J
Am Soc Nephrol 1999;10:1833-1839.
21. Lenz K, Hornatgl H, Druml W, et al.
Ornipressin in the treatment of functional renal
failure in decompensated liver cirrhosis.
Gastroenterology 1991;101:1060-1067.
22. Guevara M, Gines P, Fernandez-Esparrach G,
et al. Reversibility of hepatorenal syndrome by
prolonged administration of ornipressin and
plasma
volume
expansion.
Hepatology
1998;28:416-422.
23. Arroyo V, Bataller R. Historical notes on ascites
in cirrhosis. In: Ascites and Renal Dysfunction
in Liver Disease: Pathogenesis, Diagnosis, and
Treatment. Arroyo V, Gines P, Rodes J, Schrier
RW, Malden, MA (eds). Blackwell Science, New
York, 1999 pp 3-13.
24. Papper S. Hepatorenal syndrome. In: The
Kidney in Liver Disease. Epstein M (ed),
Elsevier Biomedical, New York 1978, pp 91-
112.
25. Gines P, Rodes J. Clinical disorders of renal
function in cirrhosis with ascites. In: Ascites and
Renal
Dysfunction
in
Liver
Disease:
Pathogenesis,
Diagnosis,
and
Treatment.
Arroyo V, Gines P, Rodes J, Schrier RW,
Malden, MA (eds), Blackwell Science, New York
1999, pp 36-62.
26. Schroeder ET, Numann PJ, Chamberlain BE.
Functional renal failure in cirrhosis. Recovery
after portacaval shunt. Ann Intern Med
1970;72:293–298.
27. Ariyan S, Sweeney T, Kerstein MD. The
hepatorenal
syndrome:
recovery
after
portacaval shunt. Ann Surg 1975;181:847–849.
28. Brensing KA, Textro J, Perz J, et al. Long-term
outcome
after
transjugular
intrahepatic
portosystemic stent-shunt in non-transplant
patients with hepatorenal syndrome: a phase II
study. Gut 2000;47:288–295.
29. Guevara M, Gines P, Bandi JC, et al.
Transjugular intrahepatic portosystemic shunt
in hepatorenal syndrome: effects on renal
function and vasoactive systems. Hepatology
1998; 28:416–422.
30. Perez GO, Golper TA, Epstein M, Oster JR.
D i a l y s i s
h e mo f i l t r a t ion ,
an d
o t h e r
extracorporeal techniques in the treatment of
renal complications of liver disease. In: Epstein
M (ed). The kidney in liver disease. Hanley &
Belfus, Philadelphia 1996, pp 517–528.
31. Mitzner SR, Stange J, Klammt S, et al.
Improvement of hepatorenal syndrome with
extracorporeal albumin dialysis MARS: results
of a prospective, randomized controlled clinical
trial. Liver Transpl 2000;6:277–286.
Erciyes Tıp Dergisi (Erciyes Medical Journal) 26 (3) 132-140, 2004
140
32. Sorkine P, Abraham RB, Szold O, et al. Role of
molecular adsorbent recycling system (MARS)
in the treatment of acute exacerbation of
chronic
liver
failure.
Crit
Care
Med
2001;29:1332–1336.
33. Sort P, Navasa M, Arroyo V, et al. Effect of
intravenous albumin on renal impairment and
mortality in patients with cirrhosis and
spontaneous bacterial peritonitis. N Engl J Med
1999; 341:403-409.
Dostları ilə paylaş: |