Gereç ve Yöntem: 1-3 günlük Sprague Dawley sıçan beyinlerinden
hazırlanıp, GFAP imünositokimyası ile sağlaması yapılmış olan ve 14-16
günlük karışık gliya kültürü deney grubuna, 10 mg/ml T eklenmiş, 24 saat
sonra, (membran glikokonjügat anyonik bölgelerin, içinde bulunan katyonik
boya rutenyum kırmızısı ile tepkimeye girip, elektron-yoğun (e-y) granül
veya fibril oluşturduğu) Karnovsky fiksatifi ile işlenmiş ve Epon 812’ye
gömülmüştür.
Bulgular ve Sonuç: EM’de, kontrol gruba ait boyanmamış ince kesitler,
hücre membran yüzeylerinde bol miktarda iyi gelişmiş ve farklı uzunlukta,
N-glikozillenmiş e-y bölgeler ve fibriller sergilerken; T uygulanmış
hücrelerde bu bölgelerin çok azaldığı ve özellikle, uzun fibrillerin
bulunmadığı gözlenmiştir. T, N-glikozilasyon ile ortaya çıkan ve bu sürecin
göstergesi olan yüzey anyonik bölgelerin ve fibrillerin gelişimini ve
sağkalımını engellemekte ve bozmaktadır. Uzun süreli veya yüksek dozda
T (veya aminoglikozid) kullanımı, birincil olarak gliyal hasar ve giderek
gliya-nöronal hasara yol açabilecek gibi göründüğünden, nicel çalışmalar
yürütmek ve bu nörodejeneratif etkinin mekanizmasını daha açık olarak
irdelemek yerinde olacaktır.
*Bu çalışma Ege Üniversitesi EBİLTEM tarafından desteklenmiştir.
POSTERLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
132
P59 SIÇAN HİPOKAMPUSUNDAKİ PİRAMİDAL HÜCRELERE DEMİRİN
TOKSİK ETKİSİNİN STEREOLOJİK YÖNTEMLE İNCELENMESİ
M.Ö.Bostancı
1
, F.Bağırıcı
1
, A.Korkmaz
2
Ondokuz Mayıs Ün., Tıp Fakültesi,
1
Fizyoloji AD,
2
Histoloji AD; SAMSUN.
mehmetob@omu.edu.tr
Giriş ve Amaç: İnsan vücudunda en fazla bulunan metal iyonu demirdir.
Özellikle karaciğer ve beyin dokusu, daha yüksek miktarda demir
içermektedir. Demirin nöronal hiperaktiviteye neden olduğunu ve oksidatif
stresi indüklediğini gösteren birçok çalışma mevcuttur. Parkinson ve
Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklarda beynin birçok bölgesinde
demirin aşırı miktarda yükseldiği tespit edilmiştir. Bu bölgelerden birisi de
öğrenme ve hafızada önemli rollere sahip olan hipokampustur. Sunulan
çalışmanın amacı, sıçan somatomotor korteksine verilen demirin
hippokampusta nörotoksik etkiye sahip olup olmadığını tarafsız bir sayım
yöntemi olan stereolojik metotla belirlemektir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmada, ağırlıkları 210
±25 gram olan Albino Wistar
sıçanlar kullanıldı (n=20). Hayvanlar, kontrol grubu ve demir grubu olmak
üzere 2 gruba ayrıldı. Demir grubu sıçanların sol somatomotor korteksine
200 mM’lık FeCl
3
çözeltisinden 2,5 mikrolitre,
kontrol grubu sıçanlara ise
aynı hacimde serum fizyolojik verildi. Hayvanlar 10 gün sonra, inrtakardiyal
yolla perfüze edildi. Beyin dokuları çıkarılarak standart histolojik doku takibi
uygulandı ve paraplast bloklara gömüldü. Hipokampustan alınan 40
mikronluk kesitler kresil violet ile boyandı. Hipokampustaki toplam piramidal
hücre sayıları optik fraksiyonlama ile belirlendi. Bulgular Post hoc Tukey
testi ile değerlendirildi.
Bulgular ve Sonuç: Sol hipokampus piramidal hücre sayıları kontrol
grubunda 634684
±9642, demir grubunda ise 433953±18422; sağ
hipokampus piramidal hücre sayıları da kontrol grubunda 641787
±9819,
demir grubunda ise 435093
±20848 olarak tespit edildi. Elde edilen bulgular,
demirin hipokampus piramidal hücrelerinde nörotoksik etkili olduğunu
göstermektedir.
POSTERLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
133
P60 BEYİNDE ÇİNKONUN NEDEN OLDUĞU HİPOKAMPAL HÜCRE
ÖLÜMÜNE nNOS İNHİBİTÖRÜ 7-NİTROİNDAZOLÜN ETKİSİNİN
HİSTOPATOLOJİK VE İMMÜNOHİSTOKİMYASAL YÖNTEMLERLE
ANALİZİ
F.M.Gökçe
1
, A.Güven
2
, N.Üstündağ
3
, M.Çam
2
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Düzce Tıp Fakültesi,
1
Fizyoloji,
2
Histoloji-
Embriyoloji,
3
Patoloji AD; DÜZCE.
fmg1@mynet.com
Giriş ve Amaç: Çinko, nöronal hiperaktivite ve hücre ölümüne yol açan
toksik bir maddedir. Nitrik oksit (NO), glutamat aracılı nöronal hasar
mekanizmalarında rol oynayan bir nörotransmitterdir. Bu çalışmanın amacı,
çinkonun oluşturduğu nörotoksisite üzerine spesifik nöronal nitrik oksit
sentaz (nNOS) inhibitörlerinden 7-Nitroindazol’ün (7-NI) etkilerini
histopatolojik ve immünohistokimyasal yöntemlerle araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda toplam 18 adet erkek Wistar sıçan;
kontrol grubu, çinko grubu ve çinko+7-NI (tedavi) grubu olmak üzere üç
gruba ayrılmıştır. Çinko grubuna, kraniyotomiyi takiben 200 µg/ kg dozda
çinko sülfat (ZnSO
4
.H
2
O) intrakortikal yolla uygulanmıştır. Tedavi grubuna
çinko verildikten sonra postoperatif 5.dakikada ve 7 gün boyunca günde iki
kez sabah-akşam olmak üzere 50 mg/kg 7-NI intraperitoneal olarak
verilmiştir. Deneyin sonunda, hayvanlar dekapite edilerek beyinleri
çıkarılmıştır. Hematoksilen eosin, kresyl violet boyaları ile
immunohistokimyasal inceleme için; NSE (Nöron Spesifik Enolaz), S-100,
P-130, chromogranin, E-cadherin markerları uygulanmıştır.
Bulgular ve Sonuç: Çinko uygulanan grupta; altı olguda hipokampal CA1
dört olguda CA2, CA3 ve üç olguda CA4 bölgelerinde hafiften ağıra
değişen yoğunlukta nöronal dizilim bozukluğu ve nöronal hasar izlenmiştir.
Çinko+7-NI uygulanan grupta; iki olguda CA1, dört olguda CA4 bölgesinde
hafif nöronal dizilim bozukluğu görülmüş, çinko+7-NI uygulanan grupla
kontrol grubu arasında yapılan skorlamada istatiksel olarak anlamlı fark
bulunamamıştır (p
>0,05). NSE ile, çinko uygulanan grupta CA1 bölgesinde
hafif boyanma, CA2 bölgesinde CA4 ve CA3’e göre daha yoğun boyanma,
çinko+7-NI uygulanan grupta CA1 bölgesinde orta yoğunlukta, diğer
bölgelerde yoğun boyanma izlenmiştir. Sonuç olarak, sıçanlarda çinkonun
nörotoksik etkilerinin giderilmesinde 7-NI’ ün etkili olduğu kanaatine
varılmıştır.
POSTERLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
134
P61 SIÇAN BEYNİNDE CREB1 VE CREB2 PROTEİNİ DÜZEYİNDE YAŞ
ARTIŞI İLE OLUŞAN DEĞİŞİMLERİN İMMÜNOHİSTOKİMYASAL
YÖNTEMLE ANALİZİ VE BELLEK BOZULMALARI İLE İLİŞKİSİ
A.Sönmez
1
, B.M.Kayatekin
1
, E.Özer
2
, İ.Şemin
1
Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi,
1
Fizyoloji,
2
Patoloji AD; İZMİR.
atac.sonmez@deu.edu.tr
Giriş ve Amaç: Son yıllarda yapılan çalışmalar yaşlılığa bağlı bellek
bozukluklarının sinyal ileti sistemindeki düzensizliklere bağlı olabileceğini
göstermektedir. Bir transkripsiyon faktörü olan CREB proteini kısa süreli
belleğin uzun süreli belleğe dönüşümü sırasında anahtar rol oynamaktadır.
Çalışmalar uzun süreli bellek oluşumunun aktivatör (CREB1) ve inhibitör
(CREB2) transkripsiyon faktörleri tarafından düzenlendiğini göstermiştir.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 18 adet yaşlı (22-24 aylık), 9 adet genç
(3-4 aylık) ve 9 adet erişkin (12-13 aylık) Wistar Albino sıçanda Morris su
labirenti kullanılarak öğrenme ve bellek perfromansları test edilmiştir.
Öğrenme ve bellek testinden sonra hayvanların beyin dokularından kesitler
alınarak, immünhistokimyasal yöntemle, hipokampal alanda CREB1 ve
CREB2 protein düzeyleri incelenmiştir. Her hayvanın, daha önce
platformun bulunduğu kadranda harcadığı süre hayvanın bellek skoru
olarak kullanılmıştır. Bellek skoru genç hayvanların bellek skoruna göre 1
standart sapma sınırları içerisinde kalan 8 yaşlı sıçan bellek-normal olarak
değerlendirilmiştir. Genç sıçanların ortalama skorunun 1 standart sapma
altında skora sahip 10 yaşlı sıçan bellek–bozuk olarak sınıflandırıldı.
Bulgular ve Sonuç: Yaşlı-bellek bozuk sıçanların CREB1 düzeyinin genç,
erişkin, ve yaşlı-bellek normal sıçanlara göre istatistiksel olarak anlamlı
şekilde azaldığı (p=0,032), buna karşın CREB2 düzeyinde gruplar arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı gözlenmiştir. Bu sonuçlar yaşlı
bellek-bozuk sıçanlarda CREB1 protein immünreaktivitesinin anlamlı
şekilde azaldığını ve bunun yaşlı-bellek bozuk hayvanlarda görülen uzaysal
bellek bozukluğuna etkisi olabileceğini göstermektedir.
POSTERLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
135
P62 NÖROTOKSİK MEDİAN RAFE ÇEKİRDEK LEZYONUNUN PASİF
SAKINMADA SİSTEMİK VE İNTRAHİPOKAMPAL SKOPOLAMİNE
BAĞLI WORKING/EPİZODİK BELLEK BOZUKLUĞU ÜZERİNE ETKİSİ
E.Babar
1
, E.Melik
1
, T.Özgünen
1
, S.Polat
2
, M.Kaya
2
Çukurova Universitesi, Tıp Fakültesi,
1
Fizyoloji ve
2
Histoloji AD; ADANA.
ebabar@mail.cu.edu.tr
Giriş ve Amaç: Çok sayıda çalışmada serotonerjik ve asetilkolinerjik
sistemlerin etkileşimindeki anormalliklerin bilişsel bozukluklar ile korelasyon
gösterdiği ileri sürülmektedir. Bu çalışmada median rafe çerdeğinden
(MRN) kaynaklanan serotonerjik ve septohipokampal muskarinik kolinerjik
sistemlerin etkileşiminin çalışma belleği (working/episodik bellek) ve dikkat,
çevresel uyaran ayırımı gibi belleğe bağlı olmayan nonmnemonik süreçler
üzerine etkisi araştırılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Nörotoksin ibotenik asit (Sigma I2765, 2
µl / 2µg) ile
median rafe çekirdek lezyonu oluşturulan sıçanlarda öğrenmeden önce
sistemik (1 mg/kg, i.p.) ve intrahipokampal (2-4
µg/her bir taraf) skopolamin
hidrobromid uygulamasının tek denemeli aydınlık karanlık kutusunda
gerçekleştirilen pasif sakınma testinde (2 sn süreli, 1 mA elektrik şoku)
şartlı anlık korku belleği üzerine etkisi değerlendirilmiştir.
Bulgular ve Sonuç: Öğrenmeden önce intrahipokampal skopolamin,
yalancı lezyon grubunda belleği bağlı olmayan (nonmnemonik) kaçış
latenside azalmaya neden olmuştur (ANOVA, p<0,05). Sistemik skopolamin
uygulaması yalancı lezyon grubunda kaçış latensiyi azalmıştır (Mann
Whitney U, p
<0,01). MRN lezyonu intrahipokampal ve sistemik
skopolaminin nonmnemonik kaçış latensi üzerine etkisini önlemiştir. MRN
lezyonu sistemik skopolamin ve intrahipokampal skopolamin uygulanan
gruplarda şoktan hemen sonra kaydedilen öğrenmeye bağlı latenside
uzamaya neden olmuştur (sistemik uygulama, p
<0,01 Mann Whitney U;
intrahipokampal uygulama p
<0,001 ANOVA). Bu bulgular MRN
septohipokampal serotonerjik ve muskarinik kolinerjik sistem arasındaki
antagonistik etkileşimin pasif sakınma modelinde çalışma belleğine bağlı
nonmnemonik süreçleri (dikkat ve çevresel uyaranların ayırımı) modüle
ettiğini göstermektedir.
POSTERLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
136
P63 BAZOLATERAL AMİGDALA LEZYONUNUN ANKSİYETE İLE
İLİŞKİLİ BELLEKLER VE UYANIKLIK UYKU DÖNGÜSÜ ÜZERİNE
ETKİSİ
E.Özen
1
, E.Babar
1
, E.Melik
1
, T.Özgünen
1
, S.Polat
2
, M.Kaya
2
Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi,
1
Fizyoloji ve
2
Histoloji AD; ADANA.
elifozen@cu.edu.tr
Giriş ve Amaç: Limbik sistemin bir parçası olan amigdala kompleksi
anksiyete bozuklukları ve anksiyete ile ilişkili çevresel korku şartlanmasına
katılmaktadır. Bazolateral amigdalanın (BLA) duygusal olaylara temel
oluşturan volunter davranışlara ve REM uykusunda anksiyeteye bağlı bilgi
işlemesine katıldığı bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı BLA'nın
anksiyeteye bağlı kalıtsal ve öğrenilmiş korku ve uyanıklık-uyku
döngüsündeki rolünün araştırılmasıdır.
Gereç ve Yöntem: Bu amaçla sıçanda nörotoksik ibotenik asitle
oluşturulan bilateral BLA lezyonunun tek denemeli pasif sakınma ve tek
yönlü kaçma testlerindeki korku davranışları ve uyanıklık-nonREM-REM
uyku döngüsü üzerine etkisi değerlendirildi. Pasif sakınma ve tek yönlü
kaçma testlerinde sıçanların ayaklarına 1 mA elektrik şoku 2 sn süresince
uygulandı. Uyku döngüsünün EEG kaydının alınması hipokampus
bölgesine ve görme korteksine elektrot yerleştirilmiş sıçanlarda BIOPAC
veri toplama sistemi ile yapıldı. Zaman değerleri ve donma davranış
yüzdesi arasındaki farklılık tek yönlü ANOVA ile değerlendirildi. Uyku kaydı
alınan sıçanların verileri kendi içinde lezyon öncesi ve lezyon sonrası
olarak Wilcoxon Matched Pairs test ile değerlendirildi.
Bulgular ve Sonuç: BLA lezyonlu sıçanlar pasif sakınma testinde kısa
süreli ve uzun süreli şartlı donma ve şartlı sakınma eksikliği gösterdiler
[Kısa süreli bellek testinde donma yüzdesi F(1,18)=77,5, p<0,0001,
sakınma latensi F(1,18)=526, p<0,001; uzun süreli bellek testinde donma
yüzdesi F(1,18)=52, p<0,0001, sakınma latensi F(1,18)=27, p<0,0001,
(n=10)]. Tek yönlü kaçma testinde ise BLA lezyonlu sıçanlar şok uygulanan
bölümü daha hızlı terk etiler [F(1,22)=741 p=0,012, (n=12) ]. BLA
lezyonundan sonra REM uyku latensi ve REM uyku süresinde kısalma
eğilimi (p<0,05) gözlendi. Sonuç olarak bu bulgulara göre BLA'nın işlevi;
muhtemelen anksiyete ile ilişkili bellekler ve REM uyku oluşumuna katılan
şartsız uyaranın duysal işlenmesidir.
POSTERLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
137
P64 WISTAR ALBINO (OLA/HSD) SIÇANLARDA NOS İNHİBİTÖRÜ
L-NAME ÖĞRENME VE HATIRLAMA İŞLEMLERİNİ
ENGELLEMEKTEDİR
M.Yıldırım, S.Canan, S.Ankaralı, C.Marangoz
Ondokuz Mayıs Ün., Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı; SAMSUN.
mehmetyd@omu.edu.tr
Giriş ve Amaç: Nitrik oksit (NO) bir çok fizyolojik ve patolojik olaya aracılık
eden gaz tabiatlı düzenleyici bir molekül ve transmitterdir. Yaklaşık son
oniki yılda yapılan elektrofizyolojik ve davranış çalışmaları NO’nun öğrenme
işleminde rol aldığını göstermiştir. Sunulan çalışmada NO donör ve
inhibitörlerinin pasif sakınma işleminin öğrenilmesi, pekiştirilmesi ve
hatırlanması üzerine etkisi araştırıldı.
Gereç ve Yöntem: Pasif sakınma davranışının öğrenilmesi üzerine
maddelerin etkisini araştırmak için öğrenme denemesinden 30 dakika önce
15, 30, 60 mg/kg L-NAME, 60 mg/kg, 500 mg/kg L-arjinin ve 1ml/kg serum
fizyolojik ayrı ayrı gruplara intraperitoneal (i.p.) olarak uygulandı. Öğrenilen
bilginin pekiştirilmesi üzerine maddelerin etkisini araştırmak için öğrenme
denemesinden hemen sonra 60 mg/kg L-NAME, 60 mg/kg D-NAME, 500
mg/kg L-arjinin ve 1ml/kg serum fizyolojik i.p. olarak verildi. Hafızadan geri
çağırma işlemine maddelerin etkisini araştırmak için öğrenme
denemesinden 24 saat sonra 60 mg/kg L-NAME, 60 mg/kg D-NAME, 500
mg/kg L-arjinin ve 1ml/kg serum fizyolojik i.p. uygulanarak 30 dk sonra test
edildi. Öğrenme denemesinden 24 saat sonra yapılan test ile hayvanların
sakınma latensleri saptandı ve istatistiksel olarak değerlendirildi.
Bulgular ve Sonuç: Öğrenme denemesinden 30 dk önce uygulanan 30
mg/kg ve 60 mg/kg L-NAME dozlarının, öğrenme denemesinden 24 saat
sonra tatbik edilen 60 mg/kg L-NAME dozunun sakınma her iki işlemde de
sakınma latensini kontrol gruplarına göre anlamlı olarak azalttığı saptandı.
Diğer deney grupları (15 mg/kg L-NAME, D-NAME, L-arjinin) açısından
kontrol grubuna göre anlamlı bir farklılık görülmedi. Sonuç olarak bu
çalışmada, NOS inhibitörü L-NAME ile NO sentez blokajının pasif sakınma
işleminin öğrenilmesini ve hafızadaki bilginin hatırlanmasını engellediği,
fakat bilginin pekiştirilmesi üzerine herhangi bir etkisinin olmadığı gösterildi.
POSTERLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
138
P65 WISTAR ALBINO (OLA/HSD) SIÇANLARDA ŞİDDETLİ SES
UYARANIYLA OLUŞTURULAN AUDİOJENİK EPİLEPSİ VE
EPİLEPSİYLE
İLİŞKİLİ DAVRANIŞLARIN SIKLIĞI VE
KARAKTERİSTİKLERİ
M.Yıldırım, S.Ankaralı, S.Canan, C.Marangoz
Ondokuz Mayıs Ün., Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, SAMSUN.
mehmetyd@omu.edu.tr
Giriş ve Amaç: Audiojenik epilepsi, şiddetli ses uyaranının neden olduğu
generalize tonik-klonik nöbetin kemirgenlerdeki bir modelidir. Bu çalışmanın
amacı laboratuarımızda kullandığımız Wistar albino (Ola/Hsd) sıçanlarda
şiddetli ses uyaranıyla oluşturulan nöbet veya nöbetle ilişkili davranışların
sıklık ve karakteristiklerini tanımlamaktır.
Gereç ve Yöntem: Deneylerde 218 yetişkin dişi ve erkek Wistar sıçan
kullanıldı. Hayvanlar ses yalıtımı olan bir kafese yerleştirilerek, 90 sn
süresince 110-120 dB şiddetinde ses uyaranı verildi. Deney süresince
hayvanın sergilemiş olduğu ilk vahşi koşuya başlama-bitirme, ikinci vahşi
koşuya başlama-bitirme, nöbete girme zamanları ve skalaya göre nöbet
şiddeti kaydedildi.
Bulgular ve Sonuç: Populasyon içindeki epilepsi veya epilepsiyle ilişkili
davranışlar sergileyen hayvanların oranı %17,4 (38 hayvan) olarak
saptandı. Dişi ve erkek sıçanlar arasında bu davranışların görülme sıklığı
açısından anlamlı bir fark gözlenmedi. Nöbet veya nöbet benzeri
davranışlar gösteren sıçanlardan %18,4’ü (7) nöbet olmaksızın bir vahşi
koşu, %42,1’i (16) nöbet olmaksızın iki vahşi koşu yapmakta, %23,6’sı (9)
bir vahşi koşu sonrası %15,7’si ise (6) iki vahşi koşu sonrası nöbete
girmektedir. Ortalama ilk vahşi koşuya başlama süresi 18,3±2 sn, koşma
süresi ise 17,3±3 sn olarak saptandı. İkinci vahşi koşuya başlama latensi
39,1±2 sn, koşu süresi ise 41,5±3 sn, ortalama nöbete başlama süresi
36,6±5 sn olarak bulundu. Sunulan çalışma wistar albino (Ola/Hsd) sıçan
populasyununun genetik olarak audiojenik epilepsiye yatkınlığı hakkında
bilgi vermekte ve bu hayvan ırkında audiojenik epilepsiyle ilgili daha sonra
yapılacak çalışmalara temel teşkil etmektedir.
POSTERLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
139
P66
İNTRATALAMİK 2-CHLOROADENOZİN UYGULAMASININ
PENTİLENTETRAZOL NÖBETLERİNDEKİ ROLÜ
G.İlbay, D.Şahin, N.Ateş
Kocaeli Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı; KOCAELİ.
gulilbay@yahoo.com
Giriş ve Amaç: Talamik nöronlardaki adenozinerjik sistemin
pentilenetetrazol (PTZ) ile oluşturulan konvulsif nöbetlerdeki nöbet oluşumu
ve kontrolüne olan etkilerini araştırmak amacıyla intratalamik olarak bir
nonselektif adenozin analoğu olan 2-chloroadenozin (CADO) enjekte edildi
ve nöbet aktivitesi değerlendirildi.
Gereç ve Yöntem: Wistar Albino erkek sıçanlara ketamin ve klorpromazin
anestezi altında stereotaksik alet yardımıyla talamusa kanül ve kortekse
yüzeyel EEG kayıt elektrotları yerleştirildi. Cerrahi işlemden 1 hafta sonra
sıçanlar deney ve kontrol grubu olmak üzere ikiye ayrıldı: 1) Deney
grubundaki sıçanların talamuslarına 50 nmol CADO (1
µl), 2) Kontrol
grubunda ise talamusa serum fizyolojik (1
µl) infüzyonu yapıldı ve EEG
kayıtları başlatıldı. Her iki gruba 1 ve 24 saat sonrasında 50 mg/kg PTZ i.p.
enjeksiyonları yapıldı.
Bulgular ve Sonuç: Kontrol grubunda 1 ve 24 saat sonra PTZ uygulanan
tüm sıçanlar jeneralize tonik-klonik nöbet geçirdiler. CADO’nin talamik
enjeksiyonundan 1 saat sonra gerçekleştirilen PTZ uygulamasına karşı
sıçanların %40’ında jeneralize tonik-klonik nöbet aktivitesi saptanmazken
24 saat sonra bu oran %100’e yükseldi. Bunun yanısıra jeneralize tonik-
klonik nöbet geçiren sıçanlarda kontrol grubuna oranla konvulsif nöbet
süresinde istatistiksel anlamlı azalma saptandı (13
±9 sn karşı 73±13 sn,
p<0,05). Sonuçlarımız talamusta yerleşik adenozin reseptörlerinin, PTZ ile
oluşturulan jeneralize tonik-klonik konvulsif nöbetlerin baskılanmasında
önemli rol oynayabileceğini ayrıca adenozinerjik sistemin merkezi
modülasyonun özellikle uzun süreli etkinlik göstererek epilepsi gelişimini
engellediğini göstermektedir.
POSTERLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
140
P67 SIÇANDA PENİSİLİN İLE OLUŞTURULAN EPİLEPTİFORM
AKTİVİTEYE NİMODİPİNİN ETKİSİ
F.Bağırıcı, M.Ö.Bostancı, N.Taşçı, C.Marangoz
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD; SAMSUN.
fbagirici@yahoo.com
Giriş ve Amaç: Epilepsi merkez sinir sisteminin en yaygın hastalıklarından
birisidir. Epilepsinin oluşumunda kalsiyum iyonlarının çok önemli rol
oynadıkları ileri sürülmektedir. Kalsiyumun hücre içine girişi, eksitatör
nörotransmitterlerin salgılanmasına neden olmaktadır. Epileptik nöbet
esnasında eksitasyon ve inhibisyon arasındaki denge eksitasyon tarafına
kaymaktadır. Sunulan çalışmada, penisilin ile oluşturulan deneysel
epilepsiye dihidropiridin grubu bir kalsiyum kanal blokeri olan nimodipinin
etkisi elektrofizyolojik yöntemle araştırıldı.
Gereç ve Yöntem: Çalışmada, 200±20 g ağırlığında Albino Wistar sıçanlar
kullanıldı (n=10). Hayvanlar üretanla (1,25 gr/kg i.p.) genel anesteziye
alınarak sol serebral hemisferleri kraniyotomi ile açığa çıkarıldı. Korteks
üzerine Ag-AgCl top elektrotlar yerleştirilerek beyin aktivitesi kaydedildi.
Epileptiform aktivite oluşturmak için Hamilton mikroenjektör ile 500 IU
kristalize penisilin G intrakortikal olarak verildi. Epileptiform aktivite
oluştuktan sonra, 100 mikromolarlık nimodipin çözeltisinden 2 mikrolitre
korteks içerisine verildi. Nimodipinin spike frekansına ve amplitüdüne etkisi,
nimodipin verilmeden önceki kayıtlarla karşılaştırıldı. Sonuçlar Mann
Whitney U testi ile değerlendirildi.
Dostları ilə paylaş: |