Uluslararası Sosyal Ara tırmalar Dergisi
The Journal of International Social Research
Cilt: 5 Sayı: 21 Volume: 5 Issue: 21
Bahar 2012 Spring 2012
www.sosyalarastirmalar.com Issn: 1307-9581
“KORKUYU BEKLERKEN” LE “YUVA” H KÂYELER NDE MEKÂNLA L K S
AÇISINDAN KORKU VE PARANOYA
“THE FEAR AND THE PARANOIA IN THE STORIES ‘KORKUYU BEKLERKEN’ AND ‘NEST’
IN TERMS OF THE RELATION WITH PLACE”
Esra KARA
∗∗∗∗
Özet
Franz Kafka’nın Yuva ve O uz Atay’ın Korkuyu Beklerken adlı hikâyeleri, farklı
ulusların edebiyat sahasına giren, birbirinden ba ımsız iki eserdir. Bu eserleri
kar ıla tırmalı edebiyat bilimi incelemesiyle ele alacak olmamızın temel nedeni, her
ikisinin de korku teması etrafında kurgulanmı olmasıdır. Hem Yuva’da hem de Korkuyu
Beklerken’de dı dünyadan duyulan korku ve bu korkunun yarattı ı bir paranoya söz
konusudur. Hikâyelerde dikkat çeken bir di er ortak yön, her iki hikâyenin de kapalı bir
anlatımla (sembollerle) i lenmi olmasıdır.
Bu incelemenin amacı, söz konusu iki eserin birebir aynı oldu unu ispat etmek
de il, aralarındaki benzerlik ve farklılıklara dikkat çekmektir. Ayrıca mekânın sembolik
de eri üzerinde durularak, hikâyelerin kurgusunda ve çözümünde üstlendi i rol
irdelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Kar ıla tırmalı edebiyat bilimi, kar ıla tırmalı edebiyat
incelemesi, korku, paranoya, yuva/ev, sembolik anlatım, sembolik de er.
Abstract
The stories “Nest” of Franz Kafka and “Korkuyu Beklerken” of O uz Atay are
two works independent from each other, in the literature of different nations. The basic
reason for taking into consideration these works by a comparative literature analyze is
that both of them are fictionalized around the theme of fear. Both “Home” and “Waiting
for the fear” deals with the question of fear originating from the external word, and a
paranoia based upon this fear. Another identical aspect calling attention in these stories is
that both stories are handled by an ambiguous expression (symbols).
The aim of this article, it is not to demonstrate that these two works are fully
identical, but to call attention to similarities and differences between them. By
emphasizing upon the symbolic value of the place, it will also be examined the role of the
place in the construction and the resolution of the stories.
Key Words: Comparative literature, comparative literature analyze, fear,
paranoia, home, symbolic expression, symbolic value.
∗
Ar . Gör., Ordu Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fak., Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.
- 169 -
Giri
Kar ıla tırmalı edebiyat bilimi, edebiyat tarihi ve edebiyat ele tirisi gibi, genel edebiyat
bilimi dallarından birisidir. “Öteki” edebiyatları inceleyerek farklı ulusların edebiyatları
arasındaki etkile imi, bu etkile imin nasıl ve ne boyutta oldu unu ara tırır. (Ülsever, 2007:1)
Kar ıla tırmalı edebiyatın kurucularından olan P. Van Tieghem “Mukayeseli Edebiyat”
(1931) adlı kitabında, kar ıla tırmalı edebiyat çalı malarının amacını “de i ik kültürlere ait
edebiyat ürünlerinin aralarındaki ili kiler ve ba lantılar açısından incelenmesi” olarak ifade
eder (Ülsever, 2007:14). brahim lkhan ise, kar ıla tırmalı edebiyatı “aynı kültür veya farklı
kültürler içerisinde, siyasi, ahlaki ve dinsel de erlerin, geni anlamda i levselli ini ve etkilerini
e zamanlı (senkronik) veya art zamanlı (diakronik) olarak kendi bilimsel yakla ımları ile”
irdeleyen bir disiplin olarak tanımlamaktadır ( lkhan, 2003:173).
Kar ıla tırmalı edebiyat bilimi incelemeleri, ulusal edebiyatın bir eseri ile aynı
edebiyattan bir ba ka eser arasında ya da aynı yazarın farklı dönemlerine ait iki eseri arasında
yapılabilir (Aytaç, 2001:93). Bununla birlikte, farklı yazarlar arasında sonra gelenin, öncekinin
eserinden hangi yönlerden etkilendi ini ortaya koymak maksadıyla yapılan mukayese
çalı malarının daha a ırlıkta oldu u görülmektedir. Ancak bu inceleme yönteminde tek amaç
farklı yazarların eserleri arasındaki benzerlik ve farklılıkları ortaya koymak/ke fetmek de ildir.
Önemli olan incelemeye konu olan veriler arasındaki etkile imin niteli ini “benzerlik”,
“farklılık”, “etki”, “etkilenme”, “esinlenme”, “yakınlık” kavramları açısından belirtmektir.
Önceleri ulusal bir dizge içinde yer alan ve yalnızca tek bir yazarın eserleri üzerinde
yürütülen kar ıla tırmalı edebiyat bilimi çalı maları ula ım ve haberle me imkânlarının
kolayla ması, basın-yayın faaliyetlerinin hız kazanması ve çevirilerin yaygınla ması gibi
faktörlere ba lı olarak her geçen gün biraz daha artmakta ve önem kazanmaktadır. Globalle en
dünyanın, farklı co rafyalarda ya ayan milletleri (sanatsal, kültürel, çevresel, sosyal ve
ekonomik etkenlere ba lı olarak) adeta tek bir çatı altında bir araya getirmesi de bu faaliyetlerin
artması ve yaygınla masında etkili olmu tur.
Kristeva’ya göre, “her metin, alıntılamalardan olu ma bir mozaiktir. Her metin bir
ba ka metinden olu ma onun transformasyona u ramasıdır” (Ekiz, 2007:124). Bir ba ka deyi le
yazılan her metin, kendinden önce yazılmı metinlerden izler ta ır. Ve bir anlamda yazma
faaliyeti, yazarın kendinden, ça ının ve ya adı ı co rafyanın atmosferinden bir eyler katarak,
o “ilk metin”i dönü türmesinden ibarettir. Bu do rultuda kar ıla tırmalı edebiyat bilimi
incelemeleri, “bir metnin bir ba ka, öncel metinle olan ili kisi, ba ıntısı, hatta ba ka metinlerin
dönü üme u raması”nı konu edinir (Ekiz, 2007:124)
Kar ıla tırmalı edebiyat bilimi çalı malarının malzemeleri; ortak konuların yanı sıra,
ortak karakterler, semboller, yazarların konuyu ele alı larındaki benzerlikler ve teknik yönüyle
birbirini ça rı tıran eserlerdir. Kar ıla tırmalı edebiyat bilimi incelemelerinde, “tesir” önemli
kavramlardan birisidir. nci Enginün, tesir konusunu son derece tehlikeli bulur. Zira “asrımızın
psikoloji incelemelerinde ortaya konan evrensel tipler, semboller varken, bir yazarın tiplerini,
bir ba ka yazarınkine ba lamak çok yanıltıcı olabilir.” Burada önemli olan kayna a inmek ve
bu kaynaktan hareketle, “neyin alındı ı, neyin reddedildi i”, “bunların niçin ve nasıl
benimsendi i ve ne ölçüde ba arılı olundu u”dur (Enginün, 1999:17). Birebir aynı eseri
okuyormu hissini uyandıran eserler ise, eser olma yolunda, Gürsel Aytaç’ın tabiriyle,
‘kopyacılık ya da ardıllık’ engeline takılır. Kopyacılık ya da ardıllık’ engeline takılmayanlar ise,
yazarının kendinden (hayal gücünden, üslûbundan, imgeleme yetisinden, de erlendirme ve
konuyu ele alı ından, tasvir ve tahlil etme kabiliyetine kadar...) bir eyler katabildi i eserlerdir.
nceleme
Kafka’nın Türk edebiyatına Yuva ba lı ı altında tercüme edilen hikâyesi, bir yuvanın
nasıl ve niçin in a edildi inin hikâyesidir. Hikâyede, türü belirtilmeyen bir yeraltı hayvanının
korunma, barınma ve avlanma gibi çe itli ihtiyaçlarla kendisine bir yuva in a etmesi konu
- 170 -
edilir. Artzamanlı olarak kurgulanan hikâyede, olay olarak kabul edebilece imiz tek eylem
yuvanın in asıdır.
Hikâyenin bütününde yo un bir korku ve endi e duygusu hâkimdir. Bu duygu, daha
ilk cümlede dikkat çeker. “Yuvamı yapıp bitirdim, bir eye de benzedi sanırım” (Kafka,
2000:172) cümlesiyle ba layan hikâyede aslında bir hareket/eylem/olay yoktur. Eylem geçmi te
yapılmı ve bitmi tir. Hikâye kahramanı, yuvasını nasıl in a etti ini ve tehlikelerden korumak
için hangi önlemleri aldı ını uzun uzadıya anlatır. Yuva bu yönüyle bir “durum” hikâyesidir.
Hikâyenin konusu da yuvanın in asına de il, kahramanın tedirginliklerine ve korkularına
dayanır.
Yuvanın in ası bitmi tir, ancak sa lamlı ı ve güvenilirli i konusunda yuva sahibinin
bazı kaygıları vardır. Kendisini bir türlü güvende hissedemeyen kahraman, adeta her an bir
dü man saldırısı ile tetikte bekler:
“Dı arıdan yalnız bir büyük delik görünüyor, ama gerçekte bir yere çıktı ı yok deli in, daha
birkaç adım sonra kayalara tosluyor. Bilerek böyle bir hileyi uyguladım diye övünmek istemem hani; daha
çok bu, bir sürü ba arısız yapı denemelerimin birinden kaldı; ama i te bu tek deli i de kapamadan
bırakmak elveri li göründü bana. Do ru, kimi hileler öylesine bir incelikle hesaplanmı tır ki, kendi
ba larını yer sonunda, bunu herkesten iyi bilirim. Sonra bu delikle bir kez burada ara tırılmaya de er bir
eylerin bulunabilece ine dikkati çekmem, elbet atak bir davranı . Ne var ki ödlek oldu umu, yalnız
ödleklikten bu yuvayı yaptı ımı sanan da beni tanımamı demektir... Do ru, biri yosunlar üzerine
basabilir ya da aya ı tökezleyip yosunlar içine girebilir, o zaman benim yuva açı a çıkıp canı isteyen –
ancak unutulmasın ki, pek sık rastlanmayan kimi ustalıkları gerektirir bu- içeri sızabilir ve ne var, ne yok
bir daha hayır gelmemecesine kırıp döker. Bunu bilmiyor de ilim ve ya amımın doru una ula tı ım u
an bile bir saatçik olsun tam bir rahat yüzü gördü üm yok.” (Kafka, 2000:172-173)
Korku, endi e, dı lanmı lık, yabancılık ve bunun do al neticesi olarak ortaya çıkan
tedirgin ruh halini Kafka’nın hemen hemen bütün eserlerinde izlemek mümkündür. Pek çok
ara tırmacı, bu durumu Kafka’nın ki ili i ve ya amöyküsüne ba lar.
Kafka, babasının sarsılmaz otoritesi kar ısında, kendisini oldu undan daha güçsüz ve
babasının iri yapılı cüssesi kar ısında kendisini oldu undan daha zayıf hissederek büyümü tür.
Babama Mektup’ta babasına öyle seslenir; “senden hep korkup bir kö eye sinmi , odama,
kitaplarıma, zırzop dostlarıma, kaçıkça dü üncelerime sı ınmı tım” (Kafka, 1999:10). Bir ba ka
yerde ise öyle der: “Sık sık plajda bir kabinde yan yana soyundu umuzu anımsıyorum. Ben
sıska, zayıf, ince bir o landım; sense iri yarı, uzun boylu, geni bedenliydin. Daha bu kabindeki
soyunmalarımızda kendime içler acısı biri gözüyle bakmı tım, hem yalnızca senin kar ında
de il, bütün dünya önünde” (Kafka, 1999:18). Wagenbach, Kafka’nın “yalnızca fizik
bakımından iri yarı, sa lam yapılı ki ilere” ve hatta mobilya ta ıyıcılarına bile hayranlık
duymasını bu nedene ba lar (Wagenbach, 1997:31).
Kafka’nın ki ili inin, kendine ve insanlara duydu u güvenin/güvensizli in,
korkularının ve arzularının temelinde “baba” belirleyici bir figürdür. Babama Mektup’ta buna
dair pek çok ayrıntı yer alır. Babasına yazdı ı, ancak gönderemedi i bu mektuplarda Kafka,
Hermann Kafka’nın çevresindekilere, kendisine ve kendisinin güven duydu u herkese adeta
bir “böcek”mi gibi davrandı ından sıkça bahseder.
Kafka’nın ve kahramanlarının ya am kar ısında duydu u tedirginli in ve korkunun
temelinde, babası tarafından a a ılanmı ve dı lanmı olmasının etkisi oldu u dü ünülebilir.
Kafka, ne babasını ne de onun çevresini hiçbir zaman kendisine yakın bulmamı tır. Bu durumu
kendisi öyle dile getirir: “nereye baksam, eri ilmeyecek kadar üstün insanlar görüyordum.
Dolayısıyla, insanlara kar ı güvensizlik, kendime güvensizli e dönü üyor, benim dı ımdaki her
eyden sürekli korkmama yol açıyordu” (Kafka, 1999:58).
Kafka’nın eserlerinde yarattı ı dünya, bir anlamda kendi iç dünyasının bir
yansımasıdır. Sembol ve simgelerle gerçekli in deforme edilerek sunuldu u bu dünyada Kafka
gibi, yarattı ı kahramanlar da güçsüz ve savunmasızdır. Hiç beklemedikleri bir anda, hiç
- 171 -
ummadıkları bir yerden gelecek tehlikelerle kar ı kar ıya kalırlar (Dava ve De i im’de oldu u
gibi). Bu tehlikelerin sonucu olarak geli en ya da nedensizce ortaya çıkan de i im, Kafka’da
olumlu de il olumsuz yöndedir. Hikâye ki ileri, genellikle “bir kopu ve bununla birlikte yeni
bir olu la kar ı kar ıya” kalırlar (Akkaya, 2010:46).
Kafka’nın korkularının temelinde yatan bir ba ka neden de, üphesiz ki Nazi
Almanyası döneminde ya amı bir Yahudi olmasıdır. Yazar, iki kez ni anlanıp ayrıldı ı
sevgilisi Felice’e yazdı ı mektuplarda ba a rılarından, uykusuz gecelerinden, endi elerinden,
yazdıkları ve yazacaklarından söz ederken korkularını Yahudilikle ili kilendirerek öyle der:
“Hiç ummadıkları yerden tehlikeler ya dırılır Yahudilere.” Bu nereden gelece i belli olmayan
tehlikeler kar ısında duyulan korku Yuva öyküsündeki yeraltı hayvanının duydu u korkunun
aynısıdır. Yuva hikâyesinde de kahraman öyle der: ”tüm uyanıklı ıma kar ın, hiç umulmadık
yandan bir saldırıya u rayamaz mıyım? Ben yuvamın ta göbe inde huzur içinde ya arım,
dü manım da bu arada herhangi bir yerden a ır ve sessiz topra ı oyar, bana yakla abilir”
(Kafka, 2000:173).
Kafka’nın eserlerinde dikkat çeken yönlerden birisi de mantı a aykırı gibi görünen
olayların mantıklı gibi sunulmasıdır. mkânsız görünen ço u durum, Kafka’da sıradan bir olaya
dönü ür. Örne in; insan olarak uykuya yatan Gregor Samsa’nın böcek olarak uyanması, Josef
K.’nın bir sabah ne oldu unu bilmedi i bir suç yüzünden ansızın tutuklandı ını ama di er
insanlar gibi normal ya amına devam edebilece ini ö renmesi, okura çok sıradan olaylarmı
gibi sunulur. Çünkü Kafka’da mantık alt üst edilmi tir. “Aslında çevredeki her ey bilincin
ürünüdür, gerçek de ildir. Bu anlamda Kafka alı ageldik gerçeklik algısından tamamen
kopmu , bireyin bilincinden kaynaklanan öznel gerçekli e yaslanmı tır” da denilebilir
(Akkaya, 2010:47).
Alı ılageldik bir tespitle; Kafka’da suç cezayı getirmez, tam tersine ceza suçu arayıp
bulmak durumunda kalır. Ve yine korkunun huzursuzlu u yaratması beklenirken Kafka’da
huzur korkuyu yaratır. Yuva hikâyesindeki durum da tam anlamıyla budur: Huzurun korkuyu
yaratması durumudur.
Kafka’nın eserlerinde dikkat çeken bir di er önemli nokta, her nesnenin simgesel bir
de er ta ımasıdır. “Mekânlar, nesneler anlatımda olu turulmak istenen amaca hizmet“ eder
(Akkaya, 2010:47). Kafka’da bir ev yahut bir ato, sadece bir ev ya da bir ato olmaktan ibaret,
sıradan mekânlar de ildir. Her mekânın simgesel bir de eri vardır. Genel olarak Kafka’nın
öykü ve romanları iç mekânların fazlalılı ı ile dikkat çeker. Hatta neredeyse dı mekân yoktur
bile denilebilir (Dava ve ato dı ında). ç mekân ise genellikle kapalılı ı simgeler. Dı a
açılamama, kendi içine kapanma ve hareket alanının sınırlılı ı hem Kafka’nın hem de
kahramanlarının ruh hallerine uygundur.
Yuva hikâyesi kapalı bir mekânda, yeraltında in a edilmi bir böcek yuvasında geçer.
Yeraltı, mekân olarak olumsuz ça rı ımların yüklendi i (ölülerin gömüldü ü yer olması
sebebiyle hayatın olmadı ı, havasız ve karanlık olu u ile de korkutucu), karanlık i lerin
yürütüldü ü (yeraltı dünyası adlandırmasıyla ifade buldu u gibi çetelerin, uyu turucu
satıcılarının, kadın tacirlerinin ve cinayetlerin kol gezdi i) bir yerdir. Kötülük, korku,
karamsarlık, tutsaklık/özgürlük yitimi ve ölüm duygusunu ça rı tırır. Dostoyevski’nin yeraltı
kahramanını hatırlayacak olursak; o da yeraltında ya ayan, yalnız, hastalıklı, endi eli,
karamsar, huzursuz ve çevresiyle sorunlu bir adamdır. Bu anlamda hem Kafka’nın hem de
Dostoyevski’nin hikâye kahramanları için, huzursuzlu u kendi içinde ta ıyan, üpheci tipler
denilebilir.
Hikâye kahramanının türü belirsiz bir yeraltı hayvanı olması, yazar tarafından bilinçli
olarak tercih edilmi tir. Kafka, hikâyede anlatılmak istenen durumu böylelikle özel olmaktan
çıkarıp genelle tirir. Hikâyede genelle tirilmek istenen durum ise, korku ve korkunun yarattı ı
huzursuzluktur. Hikâye kahramanı, yuvasında dü manı yanıltmaya yönelik hangi önlemleri
almı olursa olsun bir saldırıya u rayaca ı konusunda sürekli bir tedirginlik içindedir. Bu
huzursuzluk hali öykünün ba ından sonuna dek vurgulanır.
- 172 -
Yalnız Yuva’nın kahramanı de il, Kafka’nın kahramanlarından pek ço u isimsizdir.
smi olanların da ya soyadı belirsiz (Josej K.) ya da soy itibariyle ba lı bulundukları aile ba ları
güçsüzdür (Gregor Samsa). smi olmamak ya da ne oldu unun belirsiz olması (bir yeraltı
hayvanı yahut türü bilinmeyen bir böcek olmak), bir anlamda varlık olamamak demektir.
Varlık olamayan her ne ise “ ey”le ir. ey nedir? ey, her eydir. Tek ba ına hiçbir anlamı
yoktur, ey ancak bulundu u düzenekte yahut ba lamda anlam kazanabilir. Dolayısıyla “ ey”
ba lamdan ve düzenekten ne kadar ayrılırsa o kadar anlamsızla ır (toplumla bütünle meyi
reddeden birey gibi.)
Yuva’da kahramanın kar ısında bir dü man yer alır. “Ben yuvamın ta göbe inde huzur
içinde ya arım, dü manım da bu arada herhangi bir yerden a ır ve sessiz topra ı oyar, bana
yakla abilir...” (Kafka, 2000:173) derken, anlatıcı belirsiz bir dü mandan söz eder. Bu belirsizlik,
hikâye kahramanında korkuyu arttırdı ı gibi, dü man sözcü ü altında sıralanabilecek kadroyu
da ço altır. Kafka, bütün eserlerinde ço u zaman görünmez olan kar ıt bir güç ile mücadele
halindedir. Bu kar ıt güç, Kafka’nın ayrı tı ı, yabancıla tı ı toplum ya da ba kalarıdır, temelde
de ailesidir. Yazar, bunu do rudan ifade etmek yerine sembolik anlatım yoluyla anlatmayı
seçer.
O uz Atay, Kafka’yı çokça okumu ve ondan etkilenmi bir yazardır. Bu etkiyi en iyi
yansıtan eserlerinden biri de Korkuyu Beklerken adlı hikâyesidir.
Korku, Kafka’da oldu u gibi Atay’da da belirgin izleklerden birisidir. Korkuyu
Beklerken adlı eseri ise, Atay’ın korku duygusunu en açık ekilde ifade etti i eseridir.
Kafka’nın kahramanlarında dikkat çeken dı lanmı lık ve yabancıla ma, mutsuzluk ve
tedirginlik Atay’ın kahramanlarında da belirgin olarak hissedilir. Bunu Atay’ın ya adı ı
dönemle ili kilendirmek mümkündür. Kafka nasıl ça ının bunalımını (II. Dünya Sava ı ve Nazi
Almanyası’nın Yahudiler üzerinde yo un baskı ve iddet uyguladı ı yıllar) yansıtıyorsa, Atay
da ya adı ı dönemdeki Türk toplumunun bunalımını, arada kalmı lı ını ve modernle me
krizini eserlerinde ba arıyla yansıtır.
Korkuyu Beklerken 1973 tarihinde yayınlanmı tır. 1960–1980 yılları arası ise, tüm
dünyayla birlikte Türkiye‘de de kapitalizmin egemenli ini sürdürdü ü ve bunun kar ısında
onu a ma iddiasında olan ciddi bir muhalefetin (“sosyalizm”in) ortaya çıktı ı yıllardır. Bu
durum Türkiye’de muhafazakâr-milliyetçi unsurların devreye girmesine ve ciddi bir sa -sol
ayrı ması ya anmasına sebep olmu tur (Akkaya, 2010:73). Ayrı ma ise ister istemez, ki iler
üzerinde baskı ve korkuyu do urmu tur.
Atay, Korkuyu Beklerken’de toplumdan adeta kaçan izole bir tipi ve onun hastalıklı hale
varan korku duygusunu konu eder. Yuva’da kar ımıza çıkan kahramanının türü belirsiz bir
yeraltı canlısı olması gibi, Korkuyu Beklerken’deki öykünün kahramanı da isimsizdir. simsizdir
çünkü varolu unu ispat edememi tir ve çünkü o, herhangi bir yerdeki herhangi birisidir, belki
de herkestir. Tek dikkat çeken vasfı yabancıla ma ve korkudur. Atay isimsiz kahramanını
okurla tanı tırırken, hikâyenin daha en ba ında onu korkak bir kimse olarak tanıtır:
“Dün gece eve dönerken köpekler arkamdan havladı. Bizim mahallenin köpekleri. Bir ikisi de
pe ime takıldı; adımlarımı sıkla tırdım. Daha önce onların böyle bir davranı ıyla kar ıla mamı tım;
korktum” (Atay, 2009:35).
Hikâye kahramanı üç evli bir soka ın en ucundaki evde, “son kaldırım ta ından bile elli
be adım ötede” oturmaktadır. Evinin kapısında hırsız kilidiyle birlikte iki kilit bulunan, evinin
odaları ayrı kilitle açılan; köpeklerden, hatta yalnızlıktan bile korkan kahramanın, ıssız bir
sokakta ve üstelik tek ba ına ya aması çeli kili bir durum gibi görünmektedir. Kahraman
bunun nedenini öyle dile getirir: “Ben buraya, korkularımı gizlemeye geldim.” Ancak
korkularını gizlemek için yerle ti i bu ıssız yer, onun korkularını daha çok tetikler. Bu çeli kili
durumun okura ifade etti i ey ise, kar ısındaki kahramanın alı ılmı ın dı ında tuhaf bir ki i
oldu udur.
- 173 -
Atay’ın isimsiz kahramanı tuhaf, fakat tuhaf oldu u kadar da düzenli bir ya antıya
sahiptir. Düzenli hayatın hikâyesi yazılabilirse de, hikâye çatı manın ya andı ı yerde, yani
düzenin bozulmasıyla ba lar. Kahraman, her zamanki sıradanlıklar içinde evine geldi i bir gün,
koridorda bir zarf bulur. Bu beklenmedik zarf (mektup) ile birlikte kahramanın hayatı altüst
olur.
“Sonra, birden o zarfı gördüm. Koridorda bulunan tanıdık e yanın dı ında tek yabancı ey
oldu u için, onu hemen gördüm: Rafın üstünde duruyordu. çine oda kapılarının anahtarları konuldu u
için vazonun yeri orasıydı, ta ı bitti i için bir aydır kullanamadı ım çakmak da bıraktı ım yerdeydi;
tuvalete giderken yanıma aldı ım bir kitap, kirik oldu u için salona alınmayan heykel, bin iki yüz liralık
hesabimin oldu u bankadan yılba ı hediyesi sigara tablası (onun içine sigaramı yalnız, ayakkabılarımı
giyerken koyardım)... Hepsi yerli yerindeydi. Demek ki, üstü yazılı olmayan bu zarf yeniydi. (Bu "demek
ki"ler beni her zaman rahatlatırdı.) Fakat ben oraya zarf koymazdım. Çünkü zarfım yoktu evde. Çünkü
kimseye mektup yazmazdım. Çünkü kimse bana mektup yazmazdı. Korktum” (Atay, 2009:37).
Nereden geldi i bilinmeyen esrarengiz mektubun, kahraman tarafından fark edildi i
an hikâyedeki kırılma noktalarından birisidir. Bu andan itibaren hikâye korku duygusu
etrafında dönmeye ba lar. Kahramanın “çünkü kimse bana mektup yazmazdı. Korktum” (Atay,
2009:37), “korktum; salon kapısının sa ladı ı kolaylı a hemen kapılmamalıydım” (Atay,
2009:38) gibi cümlelerle her fırsatta korkusunu dile getiri i de bu tespiti destekler. Mektubun
bilinmeyen bir dille yazılmı olması da kahramanın tedirginli ini körükler:
“Morde ratesden,
Esur tinda serg! Teslarom portog tis ugor anleter, ferto tagan ugotahenc metoy-doscent zist.
Norgunk!
UBOR-METENGA” (Atay, 2009:39).
Mektubun kayna ı belli de ildir. Aynı ekilde kahramanın adı, ya adı ı ülke ve
milliyeti de belirsizdir. Bu belirsizlik kahramanı tüm insanlı ın küçük bir örne i durumuna
getirdi i gibi, mektuba da tüm insanlı a gönderilmi uhrevi bir mesaj havası verir. Aslında
hikâyede kesinlik ta ıyan hemen hiçbir ey yoktur. Kahramanın çevresiyle ili kileri, durumlar
kar ısındaki tavırları da belli belirsizdir. Ortada bir ev ve o evde yalnız ya ayan tuhaf bir adam
vardır. Anlattıklarının hepsi gerçek olabilece i gibi hiçbiri gerçek olmayabilir de. Bu da
belirsizdir.
simsiz kahraman, nereden geldi i bilinmeyen ve hangi dille yazıldı ı belli olmayan
esrarengiz mektubu, arkaik diller uzmanı bir arkada ına gösterir. Arkada ı kendince mektubun
çevirisini yaparak, bunun gizli bir mezhep tarafından gönderilmi bir tehdit mektubu oldu unu
söyler. Ba larda, hem böyle bir mezhebin varlı ına hem de onlar tarafından gönderilmi bir
mektubunun ciddiyetine aldırmıyor görünen hikâye kahramanı, farkında olmadan içinde bir
korku büyütmeye ba lar. Bu korku, birkaç gün içinde o kadar büyür ki, sonunda kendisini eve
hapsetmesine sebep olur. Kahraman, artık korku içinde, kendi zihninde yarattı ı bir korkuyu
beklemeye ba lar. Ancak korkuyu beklemek, duyulan korkuyu daha iddetli hale getirir.
“Peki, bana gönderilen mektupta neden UBOR-METENGA deniyordu? Neden mezhep deyimi
kullanılmıyordu? Gizli oldu una göre, zaten kitaplarda bulamazsın, dedim kendi kendime. Ölü diller
uzmanı arkada ım bulmu tu ya. Yoksa, bu gizli mezhep sözü bir aldatmaca mıydı? lk günlerde de
dü ündü üm gibi Ubor Metenga, bir insan mıydı? Belki de bu insanın adıydı. Belki de bütün kötü
insanlar yalnız kalıyordu (benim gibi). Bu zavallı Ubor Metenga da yalnızlı ının, yalnız
bırakılmı lı ının acısını benden çıkarmak istemi ti” (Atay, 2009: 84).
Kafka’nın Yuva hikayesinde nasıl ki kahramanın barınma ve korunma maksadıyla in a
etti i yuva, kahramanı dı dünyadan soyutlayan, kendisini hapsetti i bir mekân haline
geliyorsa, Korkuyu Beklerken’de de benzer bir durum söz konusudur. Esrarengiz mektubun
yarattı ı korku, kahramanın kendisini toplumdan soyutlamasına ve eve hapsetmesine sebep
olur.
- 174 -
Burada üzerinde durulması gereken asıl unsur mekândır. Mekânın dilini çözmek
(evin/yuvanın sembolik de erlerini ortaya koymak), her iki hikâyenin de anlamlandırılması
açısından büyük önem ta ır. “Ev, dünyaya gözlerin açıldı ı ve kimli in olu masında yetkin
potansiyeli elinde bulunduran” yerdir ( lhan, 2011:904). Veysel ahin’e göre ev, ki inin
kökünü, gelenekle olan ba ını, ait olma durumunu ifade eder. ahin bunu öyle dile getirir:
“Ev-kök, geleneksel de erlerin içinde korundu u bir kaledir” ( ahin, 2010:150). Dahası, insanı
var eden bütün de erleri içinde barındıran, anıların ve sırların depolandı ı bir nevi ki isel
bellek, di er taraftan içindeki e yalar ile insanı ya adı ı dı dünyaya ba layan küçük bir
dünyadır.
Ev/yuva, ki inin güvenlik alanıdır. Onun yalnız barınmasını de il, dı dünyanın
tehlikelerinden, havanın kötü ko ullarından (ya murdan, so uktan) korunmasını da sa lar.
Ki i kendini evinde güvenli ve huzurlu hisseder. Aynı durum elbette bir hayvan için de söz
konusudur. Bir mahremiyet alanı olan ev/yuva, öteki”lerin istedikleri gibi izinsiz
girebilecekleri bir yer de ildir.
Ev/Yuva, aynı zamanda ki inin iktidar alanıdır. Dı dünyada, büyük oranda edilgen
olan ve ba ka iktidarların hâkimiyeti altında bulunan birey, kendi evinde belirleyen ve
hükmeden konumundadır ve daha önemlisi özgürdür. Dı dünyada düzenin bir parçası olmak
zorundayken, evin içindeki düzeni istedi i gibi de i tirebilir. Ev içindeki iktidar kavgaları ise,
daha ziyade ev içinde ya ayan bireyler arasında (kadın-erkek, karı-koca, ebeveyn-çocuklar…vs)
görülür. Evrim Ölçer, bu konuda öyle söyler: “Ev, aileyi bir araya toplayan onun birli ini
sa layan en belirgin ya am alanıdır. Ev dı ında iktidar sahibi olamayan kadın için iktidara
ula abilmenin tek yolu ev içindeki otoritesine ba lıdır.” (Ölçer, 2003:42).
Bu bilgiler ı ı ında baktı ımızda; her iki hikâyede evin/yuvanın huzur veren de il
huzursuzluk yaratan bir mekân oldu unu görürüz. Hem Korkuyu Beklerken’de hem de Yuva’da,
ev/yuva sahibinin iktidarı, bilinmeyen dü manlar tarafından tehlike altındadır. Güven
duygusu, her iki kahraman için de kaybedilmi tir.
Yuva’da korunma ve barınma ihtiyacıyla in a edilen yuva, kahramanın üpheleri ve
korkuları yüzünden huzursuzluk kayna ına dönü ürken; O uz Atay’ın hikâyesinde de benzer
bir ekilde, önceleri sakin ve düzenli bir ya antının mekânı durumundaki ev, kahramanın
içinde yarattı ı korku ve ku kular nedeniyle huzursuzluk veren bir mekân haline gelir. Sözde
gizli mezhep tarafından gönderilen mektubun kahramanda yarattı ı korku ve tedirginlik, tam
ortadan yok olmaya ba ladı ı sırada, ev beklenmedik bir anda, beklenmedik bir sebeple (toprak
kayması) yıkılıverir.
“Bütün bunların, kendime güvenemedi im için ba ıma geldi ini dü ünüyordum. Mutlak
yalnızlı ın düzeni de yaramadı bana. Yıllardır özledi im sessizlik de yıkıldı gitti. Tam gizli mezhebin
korkusu bitti i sırada düzenim bozuldu. Evime bir daha u ramadım” (Atay, 2009:95).
Hikâyelerde bir ba ka dikkat çeken nokta (her ne kadar Yuva öyküsündeki kahraman,
türü belirsiz bir yeraltı hayvanı olsa da), iki kahramanın da farklı düzeylerde ki ilik
bozuklukları göstermesidir. Ki ilik bozuklukları “ki inin kendi kültürüne göre, beklenenden
önemli ölçüde sapmalar gösteren, süreklilik arz eden bir iç ya antılar ve davranı lar örüntüsü”
( ahin, 2009:45) olarak tanımlanır. Ki ilik özelliklerinin ki ilik bozuklu u olarak
de erlendirilmesinde ise, bu davranı ların “esneklikten yoksun ve uyum bozucu” ( ahin,
2009:45) olması, bireysel veya sosyal boyutta sıkıntıya neden olması belirleyicidir.
Kendini güvende hissedememe ve kendisine yönelik her türlü söz ya da eylemi bir
tehlike olarak de erlendirme, sürekli tetikte olma ve her eyden üphe duyma durumu
paranoid ruh halinin en sık rastlanan yansımalarıdır. Paranoid ki iler “ba kalarının
davranı larını kötü niyetli olarak yorumlayıp, sürekli bir güvensizlik ve ku kuculuk
içinde”dirler ( ahin, 2009:47). Paranoyanın (hezeyanlı bozukluk) en belirgin tipi olan
Persekütuar (dü manlık) tipte ise, ki iler ba kası veya ba kaları tarafından sürekli kötülük
gördü üne ya da görece ine; aldatıldı ına ya da aldatılaca ına inanırlar (Savrun, 2008:113).
- 175 -
Arkasından konu uldu u, takip edildi i, kendisiyle u ra ıldı ı ve her an bir tehlike altında
oldu u sanrısı beraberinde huzursuzlu u getirir. Erdo an Özmen, bu durumun yanlı
algılamadan kaynaklandı ını ifade eder: “Paranoidin dı arıdaki ötekilere yöneltti i dü manlık,
nefret ve öfke, iç dünyasında kendini suçlu bulmasının ve kibirli bir üst-benli in ifadeleridir.
Bir an bile huzur bulamıyor olmanın sebebi de budur”(Özmen, 2006:171).
Bu açıdan bakıldı ında, her iki hikâyenin kahramanı da paranoid ki ilik özelli i
gösterir. Hem Yuva’da hem de Korkuyu Beklerken’de kahraman, varlı ı belirsiz bir tehlikenin
korku ve huzursuzlu u içindedir. Asılsız üphe, kahramanı sürekli tetikte olmaya zorlar.
Atay’dan yapılan kısa alıntı bu durumu örnekler mahiyettedir:
“Yabancıları da sevmezdim ayrıca. Yabancı ülke temsilcilerini hiç. Bunlar bana, vatanda larımı
kandırmak için gönderilmi gibi gelirdi. Casus filan demek istemiyorum. Yabancı ülkelerde ya ama
hasreti içinde kıvranan vatanda larımı azdırmak için gönderilmi lerdi sanki bunlar” (Atay, 2009: 39-40).
Korkuyu Beklerken’in isimsiz kahramanı a-sosyal bir ki idir. Çevresiyle ili kileri zayıf,
aile ve akrabalık ili kileri ise belirsizdir. Bu durum, paranoid ki ili in bir özelli i olarak
de erlendirilebilir. Zira bu ki iler “ailenin bir parçası olmadı ı gibi, ne yakın ili kilere girmek
ister, ne de yakın ili kilere girmekten zevk alırlar. Aile içinde kendilerini di erlerinden uzak
hisseder ve aile içi sosyalle meye katılmazlar. Evdeki zamanlarını genellikle tek ba larına,
odalarında geçirmeyi ye lerler. nsanlarla tanı mak ve yakınla mak konusunda isteksizdirler”
( ahin, 2009:47-48).
Hikayelerde dikkat çeken bir di er durum, her iki hikâye kahramanın da yalnız
olu udur. Korkunun temeldeki nedeni bu yalnızlık ve bo luk duygusudur. Atay’ın kahramanı
bir yerde öyle der: “Yalnız kalmaktan korktukça yalnızlı ım artıyor” (Atay, 2009:37).
Kahraman ba ına gelenlerin kayna ının bu yalnızlık ve bo luk duygusu oldu unu bilir:
“Ben! diye ba ırdım bütün gücümle. Sonra adımı tekrarladım birkaç kere. Ben, burada gizli bir
mezhebin kurbanı olarak bir saksı çiçe i gibi kuruyup gidiyorum. Ben, çiçeklere bakmasını bilmedi im
gibi, kendime bakmasını da bilmiyorum. Ben yalnızlı ı istemekle suçlanıp yalnızlı a mahkûm edildim. Bu
karara bütün gücümle muhalefet ediyorum. Ben yalnızlı a dayanamıyorum, ben insanların arasında
olmak istiyorum” (Atay, 2009:78).
Aslında O uz Atay’ın kahramanı, Korkuyu Beklerken’deki tek hikaye ki isi de ildir.
Onun çevresinde arkada ları, teyzesi, halası ve di er insanlar mevcuttur. Ancak hikâye
kahramanıyla bu insanlar arasında gözle görünmeyen bir duvar vardır. Bu kalabalı a ra men
hikaye kahramanı yalnızdır. Yakınları ile aralarındaki ili ki ise belli belirsizdir. Bir anlamda
Atay’ın kahramanı da Kafka’nın kahramanı gibi köksüzdür. Bu yalnızlık ve köksüzlük içinde
kahramanların sı ınaca ı herhangi bir güç yoktur. nsanın yalnız olması ve kendi kendini
yaratması, daha da ötesi insanın yeryüzüne gönderilmi bir belirsizlik olması hem Nihilizmin
hem de Varolu çulu un ortak görü üdür. Bu anlamda, hem Kafka’nın hem de O uz Atay’ın
aynı felsefi kaynaktan beslenmi oldu u dü ünülebilir.
Korkuyu Beklerken’de üzerinde durulacak önemli ayrıntılardan biri de, simgesel de eri
olan evin bir kazı çalı ması sırasında, toprak kayması nedeniyle yıkılmasıdır. Evin yıkılması,
bir anlamda kahramanın çevresiyle arasındaki duvarların yıkılması olarak okunabilir.
Kahraman, bu olayın ardından bir süre akrabalarının yanda kalmaya mecbur olur. Hatta
kendisine bulunan kızla evlenmeyi bile kabul eder. nsanların arasına karı ması, ilk kez çiftlerin
dı arıda ba ba a yemek yedi ini fark edi i de bu olaydan sonra olur.
“Aile içinde yapılan ni an törenindeki kalabalıktan anladı ıma göre, bir sürü akrabam olacaktı.
Sonra ikimiz ba ba a yemekler filan yedik. Bu arada ba ka çiftlerin de ba ba a yemek yediklerini fark
ettim ilk defa. Ben de artık, yemekten sonra kızı evinin kapısına kadar götürüp öpenlerden biri
olmu tum…” (Atay, 2009:96)
Her ne kadar, kahramanın artık toplumsal normlara uymaya ba ladı ı dü ünülse de, o
artık topluma yabancıla mı bir bireydir. Bir süre sonra karı tı ı bu kalabalıktan sıkılır. Dı arıda
yalnız kalmanın tek çaresi ise, onun de il di er insanların evlerine kapanmasıdır. Bunun için
- 176 -
kendisine UBOR-METENGA’dan gelen mektubun aynısını ço altarak adresini ö rendi i
insanların evlerine postalar. Fakat kimsenin onun gibi eve kapanmadı ını görünce hayal
kırıklı ı ya ar ve kendisini polise ihbar ederek, yabancısı oldu u bu toplumdan yine
uzakla mayı seçer.
Atay ve Kafka’nın öyküleri görüldü ü gibi pek çok yönden benzerlik gösterir. O uz
Atay, Kafka’nın Yuva adlı öyküsünden etkilendi ini bizzat kendisi itiraf ederek günlü üne
unları yazmı tır:
“Kafka’nın yeraltında ya ayan hayvanı gibi, kendisine do ru kazılan bir tünelin içindeki
bilinmeyen dü manı korkuyla bekler. Bizim ‘ilk günah’ımız belki de budur. Kapalı sistem yaratıklarının
dı dünyaya kar ı besledi i korkudur. Ya ama korkusudur. Fütuhat da, herkese ve her eye boyun
e direrek bu korkudan kurtulma çabasıdır. Dünyayı bir sava alanına çevirdikten sonra, her yandan
dü man saldırısı bekleyenlerin korkusudur. Bir ehire kapanıp, bütün ülkenin saldırısını bekleyen sarayın
korkusudur bu. Sarayı kaleye çevirenlerin korkusudur. Karde leri tarafından öldürülmeyi bekleyen
sarayın korkusudur. Her davranı ın devlete yöneldi ini sanan paranoyak yöneticilerin korkusudur.
Kültür korkusudur. Matbaadan, iirden, resimden, felsefeden, hatta dinden korkmaktır bu. (..…)
(…..) Kar ılıklı bir oyundur bu. Ba ı lanmayan tek suç, bu oyunu fark etmek, bu oyuna kar ı
çıkmaktır. Gerçe i aramaktır. Bilim bunun için tehlikelidir, felsefe bunun için tehlikelidir, deneme bunun
için tehlikelidir, roman ve hikâye bunun için tehlikelidir. Belirli kalıplar içinde kalan iir bunun için
tehlikesizdir. Taklitçi olmayan Batıcılık bunun için tehlikelidir. Gerçe i arayan Do u bunun için
tehlikelidir. 25 Mart 1974” (Atay, 2007:94 ).
Sonuç
Sonuç itibariyle Kafka’nın Yuva’sı ile O uz Atay’ın Korkuyu Beklerken adlı hikâyeleri
aynı temayı benzer ekilde i leyen iki farklı hikâyedir. Kafka hikâyesine türü belirtilmeyen bir
yer altı hayvanını kahraman olarak seçerken, Atay da kim oldu u bilinmeyen isimsiz bir ki iyi
seçer.
Kafka’nın Yuva’da yarattı ı atmosfer, aslında kendisinin ve pek çok insanının o
dönemde ya adı ı atmosferdir. Türü belirsiz bir yer altı hayvanın ya adı ı korkudan hareketle,
Kafka insanın yabancıla masını ve kendi zihninde yarattı ı korkularla toplumdan
uzakla masını anlatmak ister. nsan, nereden gelece i bilinmeyen bir tehlike ile her an kar ı
kar ıyadır (Nazi Almanyası’nın o dönemde Yahudiler üzerinde böyle bir korku yarattı ı hiç
üphesizdir).
Yuva, huzursuzlu un hikayesidir. nsan ne kadar korunaklı binalar in a etse de,
zihnindeki paranoyalar gitmedikçe aradı ı huzuru bulamayacaktır. O uz Atay da benzer bir
ekilde Korkuyu Beklerken ile birey’in sisteme yabancıla masını ve ya adı ı mekândaki (ve
üphesiz ki bulundu u ça daki) huzursuzlu unu alegorik olarak ifade eder. Ya anılan ça
bireyi paranoyakla tırmı ve her eyden korku duyar hale getirmi tir. Bu korku bireyin kendine
olan güvensizli inden kaynaklanır. Aynı ekilde Yuva’daki kahramanın korkusu da bir nevi
özgüven eksikli inin dı avurumudur. Di er bir ifade ile kendini zayıf ve kendisi dı ındaki her
eyi (ötekileri, sistemi, yöneticileri…) oldu undan daha güçlü görmektir.
Anlatıcı yönünden de erlendirildi inde, her iki hikâyenin de birinci tekil ahıs anlatıcı
tarafından okuyucuya aktarıldı ı görülür. Bu durumda bakı açısı sınırlı ve ister istemez de
taraflıdır. Fakat hikâyelerde ele alınan durumun bizzat kahramanının dilinden sunulması,
okurun kahramanla bütünle mesini sa ladı ı gibi, kahramanın duydu u korkuların da okura
sirayet etmesine neden olur.
Ardıllık ve sonralık açısından bakacak olursak Kafka, Atay’dan çok daha önce ya amı
ve eserini de çok daha önce kaleme almı tır. Dolayısıyla burada bir etkilenme söz konusu ise
Atay’ın Kafka’nın dü üncesinden ve söz konusu eserinden etkilenmi oldu u açıkça
söylenebilir. Fakat bu durum, Atay’ın hikâyesine orijinallik ve farklılık açısından bir gölge
dü ürmez. Atay, Kafka ile benzer bir durumu kendi üslubu ve yorumu ile ba arılı bir ekilde
i lemeyi bilmi ve Türk edebiyatına önemli bir eser kazandırmı tır.
- 177 -
KAYNAKÇA
AKKAYA, Tarkan Murat (2010). 1990-2000 Arası Türk Öykücülü ünde Postmodern Algı Biçimlerinin zleri, Yayınlanmamı
Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
ATAY, O uz (2007). Günlük, stanbul: leti im Yayınları.
ATAY, O uz (2009). Korkuyu Beklerken, stanbul: leti im Yayınları.
AYTAÇ, Gürsel (2001). Kar ıla tırmalı Edebiyat Bilimi, Ankara: Kültür Bakanlı ı Yayınları.
EK Z, Tevfik (2007). “Alımlama Esteti i mi Metinlerarasılık mı?”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Co rafya Fakültesi
Dergisi, S.47/2, s.119-127.
ENG NÜN, nci (1999). Mukayeseli Edebiyat, stanbul: Dergâh Yayınları.
LHAN, Nilüfer (2011).”Feyyaz Kayacan’ın Çocuktaki Bahçe Romanında Ev ve Sokak Kar ıtlı ı ya da çerdekiler ve
Dı ardakiler” Turkish Studies, S.6/3 Summer, s.903-928 .
LKHAN, brahim (2003). “Kar ıla tırmalı Edebiyat Çalı maları ve Sonrası”, I. Uluslar arası Kar ıla tırmalı Edebiyat
Kongresi 15-17 Ekim 2003, Eski ehir: Osmangazi Üniversitesi Yayınları, s.173-178.
KAFKA, Franz (1999). Babama Mektup, (çev. Kamuran ipal), stanbul: Cem Yayınları.
KAFKA, Franz (2000), Bir Sava ın Tasviri, (çev. Kamuran ipal), stanbul: Cem Yayınları.
ÖLÇER, Evrim (2003). Türkiye Masallarında Toplumsal Cinsiyet ve Mekân li kisi, Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi,
Ankara: Bilkent Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü.
ÖZMEN, Erdo an (2006). “Kafka’nın Paranoyası ya da Paranoid Zihniyet Dünyası”, Birikim Dergisi, S. 204, s.67-72.
SAVRUN, B. Mert (2008). “Hezeyanlı Bozukluk”, Türkiye’de Sık Kar ıla ılan Psikiyatrik Hastalıklar, .Ü. Cerrahpa a Tıp
Fakültesi Sürekli Tıp E itimi Etkinlikleri Sempozyum Dizisi, No:62, s.111-116.
AH N, Do an (2009). “Ki ilik Bozuklukları”, Klinik Geli im, Cilt 22, No:4, s.45-56.
AH N, Veysel (2010). “Peyami Safa’nın “Fatih-Harbiye” Adlı Romanında Simgesel De erler”, Bilig, S. 55, s.147-164.
ÜLSEVER, eyda (2007). Kar ıla tırmalı Edebiyat ve Edebi Çeviri, Eski ehir: Eski ehir Osmangazi Üniversitesi Yayınları.
WAGENBACH,
K. (1997). F. Kafka Ya amöyküsü, (çev. Kamuran ipal), stanbul: Cem Yayınları.
Dostları ilə paylaş: |