Microsoft Word web i\347in rehber son doc



Yüklə 241,46 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə7/34
tarix02.01.2022
ölçüsü241,46 Kb.
#39213
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   34
ANTİNEOPLASTİK İLAÇLAR

‘ tehlikeli ilaç ‘ olarak tanımlanmaktadır 

ve bu ilaçların büyük bir çoğunluğunu ise antineoplastik ilaçlar oluşturmaktadır (Ek-1). Ek- 1 

de  verilen  bütün  ilaçlar  için  aynı  önlemler  alınmalıdır.(37) 

Bundan  sonra  metinde 

antineoplastik ilaçlar için, tehlikeli ilaç terimi kullanılacaktır. 

 

Dolayısıyla  sağlık  çalışanları  tehlikeli  ilaçların  hazırlanması,  taşınması,  uygulanması, 

depolanması  ve  atıklarının  yok  edilmesi  sırasında  aşağıda  belirtilen  durumlarda  inhalasyon 

yoluyla, sindirim yoluyla ya da cilde doğrudan temas ile bu ilaçlara maruz kalabilmektedirler. 

Bu durumlar; 

1.  Tehlikeli ilaç içeren ampulü kırma, 

2.  Toz halindeki ilacı sulandırma, 

3.  İlacı flakondan enjektöre çekme, 

4.  Enjektörden havayı çıkarma, 

5.  Enjektördeki ilacı serum içine verme, 

6.  İlaç bulunan serum torbasının setle bağlantısını sağlama, 

7.  İlaç bittikten sonra serum torbasını ya da seti çıkarma,  

8.  Kaza ile dökülmelerde kontaminasyon ile oluşabilmektedir. 



 

5

Yaklaşık  20  yıl  önce  başlayan  ve  günümüzde  de  devam  eden  pek  çok  çalışmada  tehlikeli 



ilaçları  hazırlayan  ve  hastalara  uygulayan  eczacı,  hemşire  ve  sağlık  teknisyenlerinin  olası 

maruz kalma risklerine dikkat çekilmektedir.  

 

Hastanedeki eczacı, hemşire ve sağlık teknisyenlerinin olası maruz kalmalarını dolaylı olarak 



belirlemek  amacıyla  pek  çok  çalışma  yapılmıştır.  Bu  çalışmalarda  yeterli  korunma  önlemi 

almaksızın  başlıca  tehlikeli  ilaçları  hazırlayan  ve  uygulayan  bireylerin  idrarında  mutajenik 

aktivitenin  (49)  ve  lenfositlerinde  kromozomal  kırıklar  (16,19),  kardeş  kromatid  değişiklikleri 

(34,45,48) ve mikro çekirdek sıklığında (3, 49artışlar olduğu gösterilmiştir.  Yine Jagun ve 

arkadaşları  yetersiz  korunma  önlemlerini  yetersiz  uygulayan  hemşirelerin  beş  günlük 

rotasyon  sonrası  idrarı  ile  atılan  tiyoeter  bileşiklerinin  üç  günlük  dinlenme  sonrası  idrar 

örneklerindeki  tiyoeter  bileşiklerine göre  çok  daha  yüksek olduğunu göstermiştir  (31).  Diğer 

taraftan tehlikeli ilacın tipi ve miktarı, maruz kalma süresi ve yolu, alınan koruyucu önlemlerin 

düzeyi  ve  farklılığı  ve  bireyler  arası  farklılıklar  nedeniyle  negatif  sonuçların  elde  edildiği 

çalışmalar  da  bulunmaktadır  (52,64).  Ülkemizde  ise,  Ankara'daki  hastanelerde  yapılan 

biyoizleme  çalışmalarında,  yeterli  güvenlik  önlemleri  almaksızın  çalışan  onkoloji 

hemşirelerinin  idrar  örneklerinde  karsinojenik  ve  mutajenik  bileşiklere  maruz  kalmanın  non-

spesifik  göstergesi  olan  tiyoeter  bileşiklerinin  atılımının  arttığı  (5,8),  periferik  lenfosit 

örneklerinde  DNA  hasarının  göstergesi  olan  kromozomal  yapı  bozukluklarının  (8),  kardeş 

kromatid  değişikliği  (59),  mikro  çekirdek  sıklığı  (7)  ve  tek  sarmal  kırıkları  sıklığının  arttığı 

gösterilmiştir  (5,6,7,8,52).  Bu  çalışmalardan  birisinde  onkoloji  hemşirelerinin  idrar 

örneklerinde  0.02–9.14  µg/24  saat  arasında  değişen  miktarlarda  siklofosfamid  saptanmıştır 

(7). Ayni hastanelerde daha sonra yapılan çalışmada siklofosfamid atılım miktarının daha az 

olduğu  (0–2.12µg/24  saat)  ve  bunun  muhtemelen  kişisel  güvenlik  önlemlerinin  yanı  sıra 

biyolojik güvenlik kabinlerinin kullanımı ile de ilişkili olabileceği belirtilmiştir (30). 

 

Sotaniemi  ve  arkadaşları  (56)  onkoloji  kliniğinde  altı,  sekiz  ve  16  yıl  süreyle  çalışmış  üç 



hemşirede  karaciğer  harabiyeti  saptamışlardır.  Bu  çalışmada  araştırıcılar  karaciğer 

harabiyetinin toksik etkene maruz kalma süresi ve miktarı ile ilişkili olabileceğini ileri sürülmüş 

ve  klorambusilin  terapötik  dozlarda  kullanıldığı  belirtilmiştir.  Bu  üç  karaciğer  harabiyeti 

olgusu,    kesin  bir  sonuca  varmak  için  yetersiz  gibi  görünse  de  bu  veriler  bile  yüzlerce  ve 

hatta  binlerce  kez  bu  ilaçları  hazırlayıp  uygulayan  sağlık  personeli  için  rahatsız  edici  bir 

durum  olarak  ortaya  çıkmaktadır.  Tehlikeli  ilaçlarla  uğraşan  sağlık  personelinin  mesleki 

sağlık risklerini belirleyen diğer çalışmalarda da bu ilaçlara maruz kalıp kalınmadığını ya da 

vücuda  absorbe  olup  olmadığını  belirleyen  daha  doğrudan  yöntemler  kullanılmıştır.  Bu 

çalışmalarda  yeterli  korunma  önlemi  almadan  çalışan  hemşirelerin  ve  diğer  sağlık 

personelinin  idrar  örneklerinde  siklofosfamid  ve  sisplatin  tespit  edilmiştir.  Araştırmalarda 

siklofosfamidin deri yoluyla da önemli ölçüde vücuda girebildiği gösterilmiştir (52,15). Bunun 



 

6

dışında  bazı  araştırmacılar  tehlikeli  ilaçların  hazırlandığı  odalarda  ve  buna  yakın  diğer 



odaların havasında bu ilaçların belli düzeylerde olduğunu ölçmüşlerdir (2,28,53,59,64). Bazı 

tehlikeli  ilaçların,  insan  üreme  sisteminde  çeşitli  riskler  yarattığı  düşünülmektedir. 

Finlandiya’da  yapılan  geriye  dönük  iki  çalışmada  hamileliklerinin  ilk  trimesterinde 

siklofosfamid,  doksorubisin  ve  vinkristin’e  maruz  kalan  ve  maruz  kaldığı  süre  içerisinde 

koruyucu  niteliği  az  olan  malzeme  kullanan  hemşirelerde  sakat  doğum  ve  düşük  sıklığında 

artış  olduğu  gösterilmiştir  (24,48).  Yapılan  çalışmalarda  bu  ilaçların  terapötik  dozlarda  dahi 

testis  işlevini  ve  spermatogenezi  baskıladığı  ortaya  konmuştur  (51).  Bu  alanda  daha  fazla 

araştırma  yapılması  gerektiği  vurgulanmasına  karşın,  bu  ilaçlarla  uğraşan  sağlık 

personelinde  ilaçların  vücuda  absorbe  olabileceği  ve  belki  de  üreme  sistemi  için  risk 

yaratabileceği konusunda ön bilgiler sağlanmıştır.  

Son yıllarda yapılan izlem çalışmalarında ilgi çekici diğer bir konu da tehlikeli ilaçlarla çalışan 

sağlık  personelinin  aldığı  güvenlik  önlemlerinin  etkinliğidir.  Pilger  ve  arkadaşları  iki  yıllık 

süreçte  onkoloji  hemşireleri  ile  yaptıkları  izlem  çalışmalarında  genotoksik  hasarda  herhangi 

bir  artış  saptamama  nedenlerini,  bu  çalışma  yerlerinde  uygulanan  yüksek  güvenlik 

standartları  olarak  göstermişlerdir  (59).  Jakab  ve  arkadaşları  da  dört  onkoloji  hastanesinde 

1992 yılından bu yana yaptıkları izleme çalışmalarında biyolojik güvenlik kabini kullanmayan 

ya  da  horizontal  akışlı  güvenlik  kabini  kullanan  hemşirelerde  genotoksik  hasarın  arttığını 

belirlemişlerdir.  Yine  ayni  araştırma  grubu  bazı  hastanelerde  uygun  güvenlik  kabini 

kullanılmasına karşın, sağlık çalışanlarında genotoksik hasarın saptandığını  ve bunun olası 

nedenin  de  kişisel  koruyucu  malzemenin  devamlı  ya  da  doğru  biçimde  kullanılmaması 

nedeniyle  olabileceğini  ileri  sürmüşlerdir  (28).


Yüklə 241,46 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin