123
İ S T A N B U L
YA B A N C I L A R İ Ç İ N T Ü R K Ç E Ö Ğ R E T İ M S E T İ C 1 / +
HAZIRLIK ÇALIŞMASI
fırtınadan dolayı, toplantı
nedeniyle,
senin
yüzünden, arkadaşım
sayesinde, geleceksin
diye
-Aksaklıktan dolayı özür dileriz.
-Program değişikliği nedeniyle seminer iki saat sonra yapılacak.
-Baş ağrım yüzünden sabahtan beri hiçbir şey yazamadım.
C.
DOĞU BATI SANATI
SANAT SANAT İÇİNDİR
ÜNİTE
7
OKUMA
1 Hangi geleneksel sanatları biliyorsunuz? Ülkenizde hangileri önemli?
TÜRK SÜSLEME SANATLARI
Ebru, kâğıt üzerine, özel yöntemlerle yapılan geleneksel bir süsleme sana-
tıdır. Ebru kelimesine köken olarak, bulut anlamına gelen Farsça “ebr” kelimesi
gösterilmektedir. Bu kelimeden türetilen ve “bulut gibi” ya da “bulutumsu”
anlamına gelen “ebri” kelimesi Türkçe’de değişerek “ebru” biçimini almıştır.
Gerçekten de ebru bulut izlenimi uyandıran bir görünümdedir. Ebru kelimesi
bir başka görüşe göre “su yüzü” anlamına gelen Farsça “âb-rûy” tamlamasın-
dan gelmektedir. Ebru sanatının ne zaman ve hangi ülkede ortaya çıktığı bilin-
memekle birlikte bu sanatın doğu ülkelerine özgü bir süsleme sanatı olduğu
kesindir. Bazı İran kaynaklarında ilk kez Hindistan’da ortaya çıktığı yazılıdır. Hin-
distan’dan İran’a, oradan da Osmanlılara geçmiştir. Gene bazı kaynaklara göre
de ebru Türkistan’daki Buhara kentinde doğmuş ve İran yoluyla Osmanlılara
geçmiştir. Batıda ebru “Türk Kâğıdı” diye adlandırılır.
Tezhip eski bir süsleme sanatıdır. Kelime, Arapça’da “altınlama, yaldızla-
ma” anlamına gelir. Ama tezhip yalnız altınla değil, boya ile de yapılır. Daha
çok yazma kitapların sayfalarını, hat levhalarının kenarlarını süslemede kulla-
nılmıştır. Tezhip, doğuda olduğu kadar batıda da uygulama alanı bulmuş bir
sanattır. Özellikle Orta Çağ’da Hristiyanlık’ın kutsal metinlerini, dua kitaplarını
süslemede yoğun biçimde kullanılmıştır. Zaman içinde kitaplarda da resim öne
çıkmış, tezhip yalnızca başlıklardaki büyük harfleri süslemekle sınırlı kalmıştır. Türkler’de tezhibin geçmişi Uygurlar’a kadar uzanır. Mani
dininin Uygurlar arasında yayıldığı 9. yüzyılda tezhip sanatı da görülmeye başlamıştır. Bu dönemde İslam ülkelerinde de tezhip yaygın
bir sanattı. Anadolu’ya Selçukluların getirdiği tezhip en gelişkin dönemini Osmanlılar zamanında yaşamıştır.
Hat sanatı denince Arap harflerinin kullanılmasıyla oluşturulan “güzel yazı” sanatı akla gelir. Bu sanat, Arap harflerinin 6. - 10.
yüzyıllar arasında geçirdiği uzunca bir gelişme döneminden sonra ortaya çıkmıştır. Türkler, Müslüman olduktan ve Arap alfabesini be-
nimsedikten sonra uzun bir süre hat sanatına herhangi bir katkıda bulunmamışlardır. Türkler, hat sanatıyla Anadolu’ya geldikten sonra
ilgilenmeye başladılar ve bu alanda en parlak dönemlerini de Osmanlılar zamanında yaşadılar. Türk hat sanatının kurucusu sayılan
Şeyh Hamdullah’ın üslup ve anlayışı 17. yüzyıla kadar sürdü. Hafız Osman (1642–98) Arap yazısına estetik bakımdan en olgun biçimini
kazandırdı. Bu tarihten sonra yetişen hattatların hepsi Hafız Osman’ı izlemişlerdir. Türkler altı tür yazı (aklâm-ı sitte) dışında, İranlıların
bulduğu talik yazıda da yeni bir üslup yarattılar.
Minyatür çok ince işlenmiş ve küçük boyutlu resimlere ve bu tür resim sanatına verilen addır. Orta Çağ’da Avrupa’da el yazması
kitaplarda baş harfler kırmızı bir renkle boyanarak süslenirdi. Bu iş için, çok güzel kırmızı bir renk veren ve Latince adı “minium” olan
kurşun oksit kullanılırdı. Minyatür kelimesi buradan türemiştir. Bizde ise eskiden resme “nakış” ya da “tasvir” denirdi. Minyatür için
daha çok nakış kelimesi kullanılırdı. Minyatür sanatçısı için de “resim yapan, ressam” anlamına gelen “nakkaş” ya da “musavvir” denir-
di. Minyatür daha çok kâğıt, fildişi ve benzeri maddeler üzerine yapılırdı. Minyatür, Doğu ve Batı dünyasında çok eskiden beri bilinen bir
resim tarzıdır. Ama minyatürün bir Doğu sanatı olduğunu, Batı’ya Doğu’dan geldiğini ileri sürenler de vardır. Doğu ve Batı minyatürleri
resim sanatı yönünden hemen hemen birbirinin aynısı olmakla birlikte renk ve biçimlerde, konularda ayrılıklar görülür. Minyatür, ki-
tapları resimlemek amacıyla yapıldığından boyutları küçük tutulmuştur. Bu ortak bir özelliktir. Doğu ve Türk minyatürlerinin bazı başka
özellikleri de vardır. Bu minyatürlerin çevresi çoğu kez “tezhip“ denen bezemeyle süslenirdi. Minyatürde suluboyaya benzer bir boya
kullanılırdı. Bilinen en eski minyatürler Mısır’da rastlanan ve İÖ 2. yüzyılda papirüs üzerine yapılan minyatürlerdir. Daha sonraki dönem-
lerde Yunan, Roma, Bizans ve Süryani el yazmalarının da minyatürlerle süslendiği görülür. Hristiyanlık yayılınca minyatür özellikle elyaz-
ması İncil’leri süslemeye başladı. Avrupa’da minyatürün gelişmesi 8. yüzyılın sonlarına rastlar. 12. yüzyılda ise minyatürün, süslenecek
metinle doğrudan doğruya ilgili olması gözetilmeye ve yalnızca dinî konulu minyatürler değil din dışı minyatürler de yapılmaya başlandı.