65. SANATIN İYİLEŞTİRME GÜCÜ “Sanat, yaranın ışığa dönüşmüş halidir.” Georges Braque Günümüzde “sanat terapisi” olarak bilinen ve çeşitli hastalıkların tedavisinde sanatın iyileştirm e gücünden yararlanmayı içeren yeni bir uygulama hızla yaygınlaşıyor. Tarih boyunca her coğrafyada sanatın iyileştirme gücünden çeşitli şekillerde yararlanıldığı halde, sanat terapisi Batı’da ancak 1940’lı yılların sonlarına doğru meslek olarak kabul edilm eye başladı. Bugün artık birçok hastane ve rehabilitasyon merkezinde davranış bozuklukları, psikolojik ve psikiyatrik sorunlar, Alzheimer hastalığı, kanser, AIDS gibi çok çeşitli hastalıklardan muzdarip her yaşta hastaya yönelik sanat terapisi programları uygulanıyor. Bu programlar sırasında hastalar bir sanat terapistinin eşliğinde yaratıcı güçlerini ortaya çıkararak özgün yapıtlar yaratıyorlar. Burada asıl önemli olan, ortaya çıkan sanat yapıtının sanatsal değeri değil; hastanın bu süreçte zihnini, duygularını, bedenini ve ruhunu bütünleştirerek, yaratmanın iyileştirici gücünden faydalanmasını sağlamak. Bugün artık
geleneksel tıp da sanat terapisinin hastalarda olumlu gelişmelere yol açtığını kabul ediyor. Peki sanat nasıl iyileştiriyor? Bilimsel araştırmalar bir sanat dalıyla uğraşmanın kişinin fizyolojisini, genel tutumunu ve ruh hâlini değiştirdiğini gösteriyor. Sanatla uğraşırken stres, yerini derin gevşemeye bırakıyor. Korku ve endişenin yerini yaratıcılık, ilham ve umut alıyor. Sa ğ beynin işlevi etkinlik kazanırken, beyin dalgalarının düzenindeki değişikliğin yanı sıra; otonom sinir sistemi, vücuttaki hormonların düzeyi ve beyindeki nöroiletkenler de olumlu şekilde etkileniyor. Özellikle resim, müzik ve heykelle uğraşmak bedenin tü m hücrelerine olumlu mesajlar gönderiyor. Kişinin tavrı ve duygusal durumundaki olumlu değişiklikler sonucunda bağışıklık ve sinir sistemi de güçleniyor. Kişi, kendini açıp duygu ve düşüncelerinin özgürce dışarı akmasına izin verdiğinde iç sesini daha iyi duymaya başlıyor. Günümüzün modern dünyasında çoğu insan ister istemez hayatını sürdürme çabası içinde sürekli “sahip olma”ya odaklanmış durumda. Kendi iç sesinden çok, dıştan gelen sesleri dinlemeye alışkın olan insanlar sürekli iki şeyin peşinden koşuyorlar: Güç ve haz. Medya toplumu, tüketim ve anında tatmin kültürünü hiç durmadan yeni imgelerle besliyor. Bütün bu koşuşturma ve gürültünün arasında insanlar sanatı bile bir tüketim aracı, daha iyi ve daha başarılı olacakları yeni bir alan, toplumsal sta tülerini güçlendirecek bir araç olarak görüyorlar. Sanatın iyileştirici gücünden yararlanmak için ne hasta olmak gerekiyor ne de son moda pahalı kurslara yazılmak. Herkes, kendi olanakları doğrultusunda az bir kaynak ve zaman ayırarak bugüne kadar keşfetmediği yaratıcı yönünü ortaya çıkarabilir. Belki başlangıçta tek başına öğrenmesi biraz daha zor olan sanat dalları söz konusu olduğunda makul bir ücret karşılığında bir kursa bir süre giderek temel bilgiler edinilebilir. Bütün büyük kitapçılarda çeşitli sanat dalları konusunda öğretici kitaplar var. Ayrıca İnternet’te de pek çok konuda ayrıntılı bilgi bulmak mümkün. Üstelik