mızı on ları takip ederek sürüdük ve sona erdiklerinde otur
duk. Otururken, metalin metale çarpması gibi bir .seri tıkırtı
1 01
"ANTİKLERİN MAGARASI ,,
geldi ve neredeyse hissedilemez şeki lde karan l ığın üzerinden
göründü ve onu bir kenara itti. Çevremize bakındık ve daha
birçok i lginç makineler gördük. Burada heykel ler ve metal
den oyulmuş resim ler vardı. Bir bakıştan daha fazla zaman
geçirmeden önce ışık, kendi kendine söndü ve salonun orta
sında ışıldayan bir küre şeki l lendi. Renkler amaçsızca titri
yordu ve kaynağı görünmeyen ışık huzmeleri kürenin etrafın
da döndü. Resim ler, ilkönce bulanı k ve hayal meyal, sonra
can l ı l ığı ve gerçekliği artarak ve üç-boyutlu etkisiyle şekil
lendi.
Bu, uzun yıllar önceki dünyaydı . Dünyanın çok genç ol
duğu zamandı. Dağlar, şimdi denizlerin o lduğu yerde durdu
ve hoş deniz kenarı tatil yerleri şimdi dağ zirveleri oldu. Hava
daha ı lıktı ve i lginç yaratıklar kırda dolaşıyordu. Bu, bir bi
l imsel gelişme dünyasıydı. İ lginç makineler Yeryüzü yüzeyi
nin birkaç santim üzerinden akıyor ya da havada kilometre
lerce yukarıda akıyor, geçip gidiyorlardı. Büyük tapınaklar,
sanki bul utlara meydan okumak ister gibi zirveleri göklere
doğru yükse lmişti. İnsanlar ve hayvanl ar telepatik olarak ko
nuşuyorlardı . Fakat her şey çok mutlu değildi. Politikacı lar
pol itikacılara karşı savaştı. Dünya, her bir tarafın diğerinin
topraklarına göz koyduğu bölünmüş bir kamp o ldu. Normal
insan şüphe ve korku bulutları altında yaşadı. Her iki tarafın
rahipleri, tanrı ların sadece kendilerini onayladığını duyurdu
lar. Önümüzdeki resimlerde onların kendi kurtuluş markala
rını satan rahiplerin ateşli konuşmalarını -şimdiki gibi- gör
dük: tabi ki iyi bir fiyatla! Her bir yolun rahipleri, düşman ı öl
dürmenin
"kutsal bir görev"
olduğunu düşündüler. Neredeyse
ayn ı havayı soluyan, baştan başa kardeş olan dünyaya, insan
l ığa onu vaaz ettiler. Kardeşin kardeşi öldürme mantıksızlığı,
halkın ortaya çıkardığı bir düşünce değildi. Çok sayıda sivil
kayıplarının olduğu büyük savaş çatışmaları gördük. Askeri
102
"BÖLÜM BEŞ"
rnvvetler zırhlı silahları arkasında oldukça güvendeydiler.
Savaşmayan yaşl ı, kad ın ve çocuklar acı çeken oldu lar. Bir
an, laboratuvarlarda çal ışan bilim adam larını gördük. Daha
öldürücü silahlar üretmeye çalışan, düşman üzerine atmak
için daha büyük ve daha iyi mikroplar üretmeye çal ışan bi
limadamları . Bir dizi resimde bir grup düşünce adam ının, i
çinde sonraki nesil için makinelerinin çalışan model lerini ve
kültürlerinin tam bir resimli kaydını ve eksikliklerini depola
yabildikleri, onların bir
"Zaman Kapsülü "
olarak isim len
dirdikleri (bizi"m
"Antiklerin Mağarası "
olarak isimlend irdi
ğimiz) şeyi planlarken gösteri ldi. Dev gibi makineler yaşayan
kayaları kazdı. İnsan kalabal ıkları, modelleri ve makineleri
kurdular. M ilyonlarca yıl, ışık yayan yavaş çözünen radyo
aktif maddelerin soğuk-ışık kürelerini yerine yükselti lmiş o
larak gördük. Onun içindeki yavaş çözünme, ışığın neredeyse
Zamanı n sonuna kadar kendi kendine devam edebilmesini
sağlayan insanlara zarar vermezdi.
Yabancı d i l i anlayabileceğimizi bulduk, sonra aç ıklama
gösterdi ki,
"konuşmayı "
telepatik olarak al ıyorduk. Bunun
gibi odalar ya da
"Zaman Kapsülleri "
Mısır"ın kumları altı
na, Güney Amerika'daki bir piramidin altına ve Sibirya'da
belli bir noktaya saklanmış oluyordu. Her bir yer, zamanların
sembolü ile işaretlendi. Sfenks ... Mısır'da doğmayan büyük
Sfenks heykelleri gördük ve onun şekl inin bir açıklamasını
algı ladık. İnsanlar ve hayvan lar ... onlar çok uzak gün lerde
konuştular ve birlikte ça lıştılar. Kedi, güç ve zeka için son de
rece mükemmel bir hayvandı. İ nsanın kendisi bir hayvandır;
bu yüzden Antikler, güç ve dayanıklı lığı gösteren büyük bir
kedi vücudu figürü yaptılar ve vücudun üzerine bir kadın başı
ve göğüsleri koydular. Göğüsler, insan ve hayvanın birbirle
rinden ruhsal ve zihinsel besini çekebildiklerini gösterirken
baş, insan zekasını ve mantığını gösteriyordu. Bu sembol. o
1 03
"ANTİKLERİN
MAGARASI "
zaman, günümüzdeki Budha ya da Devid'in Yı ldızı ya da Haç
kadar yaygındı.
Karadan karaya hareket eden, büyük yüzen şeh irleriy le
okyanuslar gördük. Gökyüzünde, sessizce hareket eden bü
yük hava taşıtları aynı şeki lde aktılar. Havada durabil iyorlar
dı ve neredeyse muazzam hızla hemen kayboldular. Yüzeyde
taşıtlar, tespit edemediğimiz bazı yöntem lerle havada destek
lenmiş. zem inin kendisinden birkaç santim yukarıdan hareket
ett i ler. Köprü ler, yol şeritleri olduğu görünen şey leri narin
kablolar üzerinde taşıyarak şeh irler üzerinde uzan ıyordu. İ z
lerken, gökyüzünde çok kuvvetl i bir parlama gördük ve en
büyük köprülerden birinin kabloları ve kirişleri arapsaçına
dönerek yıkıldı. Başka bir parlama ve şehirlerin çoğu akkor
hal indeki gazın içerisinde kendi kendi lerine kayboldular. Yı
kıntılar üzerinde, kabataslak kilometrelerce yüksek bir man
tar şekl inde; tuhaf, şeytan bakışlı, kırm ızı bir bul ut yükseldi.
Resimlerimiz yavaşça kayboldu ve "Zaman Kapsül leri
ni" planlam ış olan i nsanlar grubunu tekrar gösterdi . On ları
şimdiki zamana mühürlemeye karar verdiler. Makine içerisi
ne yerleştirilmiş olan tören leri gördük, depolanmış hafızay ı
gördük. Bize söylenmiş veda konuşmasını duyduk:
"Gelece
ğin İnsanları: eğer orada herhangi biri olacaksa hu. insanlı
{�ın kendini yok edişi ya da böyle görülen olasılıklar hakkında
ve hu yeraltı mahzenleri içerisinde onu anlayabilen, onun
farkına varabilen ve onu keşfedebilme zekasına sahip olan
hir Kelecek neslin yararlanabilmesi için, başarılarımızın ve
başarısızlıklarımızın bu kaydı saklandı. "
Telepatik ses kay
boldu ve resim ekranı karardı . Görmüş olduklarım ızla ser
semlemiş olarak sessizce oturduk. Sonra, oturu rken, ışık tek
rar yükseldi ve onun gerçekte bu odanın duvarlarından geldi
ğini gördük.
Ayağa kalkt ık ve çevremize bakındık. Diğer Salon da.
1 04
"BÖLÜM BEŞ "
makinelerle doldurulmuştu ve pek çok şehir modelleri ve bazı
tür taşların her şekliyle ya da doğasını tespit edemediğimiz
bazı meta l çeşitleriyle köprüler vardı. Serginin bir kısm ı, bizi
şaşırtan oldukça saydam maddey le korunmuştu. O, cam de
ğildi. Madden in ne olduğunu tam bilm iyorduk. Bütün bildi
ğimiz onun, bazı model lere dokunmaktan bizi etkili şekilde
ön led iğiyd i. An iden hepimiz sıçradık. Yabancı, kırmızı bir
göz, göz kırparak bizi izl iyordu. Rehberim Lama M i ngyar
Dondup, kırmızı gözlü makinenin üzerine yürürken, ben on
dan kaçmaya hazırlanıyordum. Ona baktı ve kulplarına do
kundu. Kırmızı gözler kayboldu. Onun yerine küçük bir ek
ran üzerinde Ana Salondan başka bir odaya götüren bir resim
gördük. Beyin lerimize bir mesaj geldi,
"Ayrıltrken odaya gi
din. Orada, açarak içine gireceğiniz mühürlü malzemeler bu
lacaksınız. Orada, makinelerimizi çalıştırabilecek evrim se
v�yesine ulaşmamışsanız, daha sonra gelecek olanlar için bu
yeri mühürleyin ve bozmadan bırakın. "
Yaklaşmam ızla kapı açı ldı, sessizce üçüncü odaya doluş
tuk. Orada, pek çok dikkatle mühürlenmiş teneke kutu lar ve
Mağaran ın mührünü ve teneke kutuları nasıl açabi leceğimizi
bize gösteren bir
"resim-düşünce "
makinesi vardı. Zemi ne o
turduk ve görmüş olduklarımızı ve tecrübe ettiklerim izi tar
tıştık.
"Harika.' Harika! ··
d iye haykırdım. Bir Lama;
"İçinde
harika olmayan bir şey göremezsin "
dedi bana, küstahça.
"A
kaşik kayıtlara bakarak hepsini görmüş olabilirdik.
"
Diğer
leri, grubun kıdemlisi Lama M i ngyar Dondup'a öğrenmeye
hevesli olarak baktı lar. Başın ı hafi fçe sal ladı ve
"Bizim Lob
sang. bazen zeka parıltı/an gösteriyor! Ben de senin kadar
meraklı oldu{�um için haydi, kendi kendimize birleşelim ve ne
olduğuna bakalım. "
Her birimiz yüzyüze dönük, kaba bir da
ire içerisinde oturduk ve parmaklarımızla uygun şeki lde ke
netlendik. Rehberim gerekli nefes alma ritm ine başladı ve
1 05
"ANTİKLERİN MAGARASI,,
hepimiz bir olduk. Bütün bunlar hiç olmadan, şuurlu olarak
astrale girme ve elde ettikleri bi lgiyle, şuurlu olarak dönme
yeteneğine sahip olanlar tarafından görülebilir. Ne kadar uzak
olursa olsun bir çağdan, bir tarihteki herhangi bir sahne, sanki
bir kişi gerçekten orada gibi görülebil ir.
''Akaşik Kayıtları "
deneyimlemiş olduğumu i l k defa ha
tırladım. Rehberim böyle şeyleri bana anlatmıştı ve ben tek
rar etmiştim;
"Evet, fakat o nedir? O nasıl çalışır? Bu geçmiş
ve bitmiş şeylerle bir kişi nasıl temas edebilir Lobsang? "
diye
cevapladı ve
"bir hafızaya sahip olduğunda bana katılacak
sın. Dün ne olduğunu hatırlayabilirsin ve ondan önceki gün
ve ondan da önceki gün. Küçük bir çalışmayla hayatında bü
tün olanları hatırlayabilirsin, çalışarak doğurulma sürecini
bile hatırlayabilirsin. "Eksiksiz hatırlama" teriminin anlamı
na sahip olabilirsin. Akaşik Kayıtlar sadece bütün dünyanın
hafızasıdır. Bu Yeryüzü üzerinde şimdiye kadar olan her şey,
sadece hayatındaki geçmiş olayları hatırlayabilmek gibi 'ha
tırlanabilir'. Bu sihir içermez, fakat bunu ve hipnotizmayı bir
sonraki konuşmamızda ele alacağız. "
B izim çalışmamızla Makinenin, onun resimlerini bitirdi
ği noktayı seçmemiz gerçekten kolay oldu. O zamanın tanın
mış kimseleri olduğu şüphe götürmeyen, mağaranın bilgi leri
ni dışarı taşıyan kadın ve erkekler kafilesi gördük. Girişin'
üzerinde yarım bir dağ olduğu görünen şeyi çok uzun kol l u
makineler kaydırdı. Yüzeylerin buluştuğu çatlaklar v e yarık
lar dikkatl ice mühürlendi. İ nsan ve işçi grubu uzaklaştı. Ma
kineler uzaklara yuvarlandı ve bir süre, birkaç ay, sahne ses
sizdi. Dinleyenlerini savaşa teşvik eden, dev gibi bir piram i
din basamakları üzerinde duran yüksek bir rahibi gördük. A
kıldaki resimler, Zaman Tomarlarını ileri sardı ve karşı kamp
ları gördük. Ateşl i konuşan ve gözü dönmüş l iderleri gördük.
Zaman i lerledi. Mavi gökyüzünde beyaz buharın yol larını
1 06
"BÖLÜM BEŞ"
gördük ve sonra bu gökyüzü kırm ızıya döndü. Bütün dünya
titredi ve sarsıldı. B iz izleyerek baş dönmesi deney imledik.
Gecen in karanlığı dünyanın üzerine çöktü. Siyah bu lutlar
parlak alevlerle vurdu; bütün kürey i sardı. Şehirler bir an
alev lendi ve bitti.
Dalgalanan denizler karalar boyunca yükseldi. Bütün ö
nündeki (eri süpürerek dev bir dalga, en uzundan daha uzun
binalar ve karalar boyunca kükredi. Onun dalga tepeleri, ölen
bir uygarlığın enkazını çevirmiş oldu. Yeryüzü sancı lar içe
risinde sarsıldı ve gürledi. Büyük uçurumlar göründü ve bir
devin ağzını açması gibi tekrar kapandı. Dağlar, bir fırtınada
ki söğüdün ince dalları gibi dalgalandı ve denizlerin altına
battı . Sulardan kara kütleleri yükseldi ve dağlar oldular. Dün
yanın bütün yüzeyi, devaml ı hareketin, bir değişimi duru
munda oldu. Mi lyonlardan sağ kalan dağınık pek az kişi, yeni
yükselen dağlara çığlık atarak kaçtı. Karışıklıkta yukarıda
gem i lerde her nasılsa, hayatta kalmış diğerleri yüksek ze
m i nlere u laştılar ve bulabildikleri herhangi bir saklanma yeri
ne girdi ler. Yeryüzü kendi kendine hareketsizce durdu. Dev ir
yönünü durdurdu ve sonra ters yönde döndü. Ormanlar, bir
göz kırpma süresince ağaçların parıltısı dağınık bir küle dön
dü. Yeryüzü yüzeyi ıssız ve harap oldu; siyah bir cips gibi
kömürleşti. Deliklerin derinlerinde ya da sönmüş volkan ların
lav-tünellerinde Yer>'üzü nüfusunun dağılmış çok az bir kıs
mı, felaketle çıldırmış, sinmiş, terör içerisinde kekeleyerek
konuştu -anlamsız sesler çıkardı. Siyah göklerden, tadı tatlı
olan, hayatı güçlendiren beyaz bir madde yağdı.
Yüzy ı l lar boyunca Yeryüzü yeniden değişti . Karalar de
nizlerdi ve o karalar şimdi denizler olmuştu. A lçak sev iyel i
bir ovanın, sahip olduğu kayalık duvarları çatladı ve ayrıldı.
Sular, şimdi Akdeniz olarak bil inen deniz yatağına aktı. Ya-
. kındaki başka bir deniz, deniz yatağındaki bir delikten battı
1 07
"ANTİKLERİN MAGARASI "
ve sular boşalırken ve yatak kururken Sahra Çölü şeki l lendi.
Yeryüzü üzerinde kamp ateşleriyle aydınlanan, eski efsane
leri anlatan, Atlantis ve Lemurya'nın sel ini an latan, vahşi ka
bileler dolaştı. Güneşin sakin durduğu günleri de an lattılar.
Bir yarı-suya göm ülmüş dünyanın alüvyonlarında A ntiklerin
Mağarası gömülmüş yatıyordu. Davetsiz misafirlerden gü
vende olanlar, kara yüzeyinin çok altında dinlendiler. Zaman
sürecinde, hızl ı akan akıntılar, alüvyonu, enkazı yıkad ı ve bir
kere daha güneş ışığında kayalıkların önünde durmasını sağ
ladı. Sonunda güneş tarafından ısıtılan ve an i bir buz sağa
nağıyla soğutulan kaya yüzey i müthiş bir sesle parçalanacak
ve içeri girebilecektik.
Si lkelend ik, kramp girmiş organlarım ızı gerdik. Şimdi
yemek ve uyumak zorundayız ve yarın belki bir şeyler öğren
iriz diye tekrar bakınacaktık. Görevimiz başarıldığı zaman,
girişi doğrudan duvar örerek kapatacaktık. Mağara, yüksek
zekalı ve iyi niyetli insanlar tekrar gelene kadar, huzur
içerisinde tekrar uyuyacaktı. Mağara ağzında dolaştım ve
aşağıdaki neh ir kayal ıkları üzerindeki ıssızl ığa baktım ve bir
Eski Zaman insanı mezarından kalksa ve burada yanımda
dursa, ne düşüneceğini merak ettim.
İçeriye dönerken farka hayret ettim; bir lama, bu amaç la
getirdiğimiz kurutulmuş bazı kolay yak gübrelerini tutuştu
rarak kav ve çakmaktaşıyla bir ateş yakıyordu. Çevrem izde
makineler ve bir uzak çağın el yapımı nesneleri vardı. Biz
modern insan lar, bizim anlayışımızın ötesinde böyle harika
makine lerle çevri l iyken, bir tezek ateşi üzerinde su ısıtıyor
duk. İç çektim ve düşüncelerimi çay ve tsampa karıştırmaya
çevirdim.
108
BÖLÜM AL!'I
Sabah-ortası Ayini sona erdi. B iz çocuklar, içeri son giren
olmamak için bir güçle itişerek ve baskı yaparak sınıflarımı
za doğru koşuşturduk. Eğitime i lgimiz yüzünden değil, fakat
bu sınıftaki hocanın en son içeriye giren kişiye değneğiyle
kuvvetli bir darbe vurma kaba al ışkanl ığına sahip olması yü
zünden ! Ben, mutluların mutlusu, ilk içeri giren olmayı ba
şardım ve hocanın gülümsemesinin ışı ltı lı onayının keyfini
çıkardım. Hoca, sabırsızca kapının yan ı nda durarak ve yavaş
bir şekilde, görünen leri tokatlayarak diğerlerini acele ettir
mek için harekete geçti . Sonunda hepimiz, zemine yayılmış
m i nderlerin üzerine bağdaş kurmuş şek i lde oturarak yerleş
tik. Geleneğimiz olarak, sürekli arkamızda devriye gezen ho
caya doğru sırtımız ona dönük oturduk. Onun nerede oldu
ğunu bi lmemek \ e böylece çok çal ışmak zorunda kalmamız
ıçın.
"Bugün bütün dinlerin nasıl benzer olduğunu tartışaca
ğız. "
diye belirtti hoca.
"Yeıyüzü üzerindeki baştanbaşa bütün
inanışlar için Sel hikayesinin mahiyetinin genel olduğu göz
lenir. Şimdi dikkatimiz� Bakire Anne temasma vereceğiz. En
anlamlı zekô bile
" dedi, bana sert bakarak;
"Bakire annemi
zin. Kutsanmış Dolma olduğunu, Bakire annenin Merhame-
109
"ANTİKLERİN MAGARASI,,
tinin, Hırist�van İnancmm bazı tarikatlarmda Bakire Anneye
karşılık geldiğini bilirsiniz. "
Acele adımlarla sınıfın girişinde
durdu. Bir keşiş-haberci içeriye girdi ve hocaya eğilerek se
lam verdi.
"Bilge Kişinin selam/art var. "
diye mırı ldandı.
"Efendi Lama Mingyar Dondup iltifatlartnı sunar ve çocuk
Tuesday Lobsang Rampa'mn smiftan derhal bırakılmasmı ta
lep eder, durum acildir. "
Hoca yüzünü astı;
"Çocuk! "
diye
gürledi,
"sen bir baş belasısm ve smifın bir huzuru bozamsm,
def(>/! "
Alelacele ayağa fırladım, hocamı başımla selamladım
ve habercinin ardından acele ederek koşturdum.
"Bu nedir? "
diye güçl ükle soluyarak sordum.
"Bilmiyorum, "
dedi,
"ken
dim de merak ettim. Kutsal Lama Dondup, cerrahi aletleri
hazırladı, atlar da hazır. "
Aceleyle devam ettik.
Ona doğru i lerlerken Rehberim güldü,
"Ah Lobsang!
Böylece acele edebilirsin! Cerrahi hizmetimizin istendiği Shö
Kasabasma iniyoruz. "
Atına bindi ve ben imde atıma binme
mi istedi. Bu, her zaman zor bir operasyon oldu; atlar ve
ben ... B ini lmeye gel indiği zaman asla aynı kafada görün
medik. Ata doğru yürüdüm ve yaratık benden uzak tarafa
yürüdü. Diğer tarafa etrafından kayd ım ve at ne olduğunu
an lamadan koşarken bir sıçrama yaptım. Sonra kavrayışımın
direnciyle dağ l i kenlerinden daha iyisini yapmaya çalıştım.
Öfkesinden vazgeçtiğini gösteren kişnemesiyle at, yard ımım
olmaksızın döndü ve patikadan aşağıya doğru Rehberim in
atını takip etti. Bu benim atımın, en sarp bölümlerde durma
ve yarlardan aşağıya bakarken, başını eğme ve bir çeşit
titreme yapma gibi korkunç al ışkanl ığı vardı. Kesinl ikle ina
nıyordum ki, o bir mizah duygusuna sah ipti (fakat yanlış
yerde! ) ve ben im üzerimde sahi p olduğu etkinin tam olarak
fark ındaydı. Patikadan aşağıya inerken gürültü yaptık ve az
sonra Pargo Kaling ya da Batı Kapısın ı geçerek. böylece Slıö
kasabasına gelmiş olduk. Rehberim, ben im hapishane olarak
1 1 o
"BÖLÜM ALTI"
tanıdığım büyük bir binaya gelene kadar, sokaklar arasından
yolumuza rehberlik yaptı. Gardiyanlar koşuşturdular ve at
larım ızı aldı lar. Rehberim Lama Mingyar Dondup'un iki
kutusunu aldım ve onları kasvetl i yere taşıdım. Bu, hoş
olmayan gerçekten korkunç bir noktaydı . Korkuyu koklaya
bildim, yanlış-yapanların kötü düşünce-formlarını gördüm.
Gerçekten, atmosferi boynumdaki saçları ayağa kaldıran bir
yerdi.
Rehberimi oldukça büyük bir odanın içine girene kadar
takip ettim. Gün ışığı pencerelerden içeriye akıyordu. Bir kaç
gardiyan etrafta dikiliyor, Shö'nün bir Sulh Yargıcı, Lama
M ingyar Dondup'u selam lamak için bekl iyordu. Onlar konu
şurken ben kendime çeki düzen verdim. Bu arada, suçluların
yargı lanıp hüküm verildiğine karar verdim. Zeminde bir ta
rafta, inilti sesleri geliyordu. Ona doğru baktım ve aynı za
manda Sulh Yargıcının Rehberime konuştuğunu duydum:
"Çinli bir casus olduğunu düşünüyoruz Saygıdeğer Lama.
Kutsal Dağa tırmanmaya çalışıyordu, açıkça Potala'ntn içine
sürünmeye çalışıyordu. Kaydı ve düştü. Ne kadar yüksekten?
Belki bir üç yüz metre kadar vardır. Kötü bir durumda. "
Reh
berim öne i lerledi ve onun yanına gittim. Bir adam örtüyü
çekti ve önümüzde, orta yaşlarda Çinli bir adam gördük.
oı-·
dukça ufak-tefek ve olağanüstü çevik gibi gözüküyordu, ak
robat gibi bir şey diye düşündüm. Şimdi acıyla inl iyordu. yü
zü terden ıslaktı ve derisi yeşilimsi bir çamurla renklenm işti.
Sancısıyla dişlerini gıcırdatan ve titreyen adam kötü bir
durumdaydı. Lama M ingyar Dondup ona merhametle baktı .
"Casus, suikastçı olabilirdi ya da ne olursa olsun, onun için
bir şeyler yapmalıyız, "
dedi. Rehberim adamın yanına diz
çöktü ve ellerini acı çeken zaval lının şakaklarına koydu ve
onun gözlerine dik dik baktı . Dakikalar içerisinde hasta a
dam. gözleri yarı açık. dudaklarında hafif bir gülümseme, ra-
1 1 1
"ANTİKLERİN MAGARASI "
hatladı. Ayak kemikleri yarı-dolu kum torbaları gibi gıcır
dadı.
"Kemikler, sabitlemek için çok dağınık. "
dedi Rehberim,
"ayaklan toz haline gelmiş görüni�l·or; onları kesmek zorun
da kalacağız. " "Saygıdeğer Lama. " dedi Sulh Yargıcı, "ona
ne yaptığım bize anlatmasını sağlayabilir misin? Bir katil ol
masından korkuyorduk. " "İlk önce ayaklarını alacağız. "
diye
tekrarladı Lama,
"sonra ona sorarız. "
Tekrar adam ın üzerine
eğildi ve bir kere daha onun gözlerine dik dik baktı. Çinli da
ha da rahatladı ve derin bir uykuya dalmış göründü.
Açılmış çantalarım ve steril şifalı bitki sıvı ları nı kase içe
risinde hazırdı. Rehberim el lerini ıslatmak için daldırdı. Za
ten, diğer gerekenlere başka bir kasede sahi ptim. Onun yö
netim inde adam ın bedenini ve ayaklarını yıkad ım. Bu ayak
lara dokunmak, bende özel hisler doğurdu: sanki her şeyin
paramparça o lduğunu hissettirdi. Şimdi onlar, dışarıda duran
siyah kablolar gibi damarlarıyla bir mavi -benek li renkteydi
ler. El lerini ıslatan Rehberi min yönetimi altında, steri l ize
bantları, Çinli adamın ayaklarında yükseğe. on lamı bedene
katı ldığı yere kadar yükseğe yerleştirdim. Bir sopayı bir il
mekten geçirerek, basınç si rkülasyonu durdurana kadar çe
v irdim. Lama Mingyar Dondup çok çabuk bir bıçak kaptı ve
bir V içerisi nde eti kesti . V'den göründüğü kadarıyla bacağın
içinde kemiği gördü, ondan kalan ı ve sonra kem iğin sonu etin
bir çift katıyla korunması için, V'n in iki kanad ını tıktı. Bir
Dostları ilə paylaş: |