Çocuk Kalbi



Yüklə 1,14 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə6/83
tarix25.02.2022
ölçüsü1,14 Mb.
#53085
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   83
Edmondo De Amicis - Çocuk Kalbi

BİR TAVAN ARASINDA
28 Cuma
Dün  akşam  annem  ve  kız  kardeşim  Silvia’yla  daha  önce  sözünü  ettiğim  o
yoksul  kadıncağıza  çamaşır  götürdük.  Ben  paketi  taşıyordum,  Silvia  da
kadıncağızın  adı  ve  adresinin  bulunduğu  kağıdı.  Yüksek  bir  evin,  pek  çok
kapılar açılan uzun bir koridorun bulunduğu çatı katına kadar çıktık. Annem
en sondaki kapıyı vurdu. Bize kapıyı açan sarışın ve sıska kadın henüz gençti.
Başındaki  o  aynı  başörtü  gözüme  ilişince  onu  daha  önce  de  görmüş
olduğumu hatırladım.
Annem;
– “Bu adreste oturan falanca hanım sizsiniz, değil mi?” diye sordu.


– “Evet, Hanımefendi, benim.”
– “İyi öyleyse, biz de size birkaç parça çamaşır getirdik.”
Zavallı kadıncağız aralıksız teşekkür kelimeleri ve hayır duaları sıralıyordu.
Bu  sırada,  boş  ve  karanlık  odanın  bir  köşesinde,  bir  sandalyenin  önünde
çömelmiş,  sırtı  bize  dönük,  yazı  yazar  gibi  duran  bir  oğlan  çocuk  gördüm.
Gerçekten de yazı yazıyordu, kağıdı sandalyenin üzerinde, mürekkep hokkası
da  yerde.  Bu  kadar  karanlıkta  nasıl  yazabiliyordu?  Kendi  kendime  bunları
düşünürken,  birden  Crossi’nin  kızıl  saçlarıyla  o  upuzun  ceketini
tanıyıverdim.  Sebze  satıcısı  kadının  kolu  felçli  oğlu.  Kadıncağız  paketi
alırken ben de anneme Crossi’yi tanıdığımı söyledim.
Annem :
–  “Sus!”  diye  karşılık  verdi.  “Annesine  maddi  yardımda  bulunduğumuzu
görürse belki de utanır. Ona seslenme.”
Ama,  tam  o  sırada  Crossi  arkasına  döndü,  ne  yapacağımı  şaşırdım,
gülümsedi.  Bunun  üzerine  arkadaşımı  öpmem  için  annem  beni  odanın  içine
doğru itti. Onu öptüm, Crossi ayağa kalktı ve elimi tuttu.
Bu sırada annesi anneme:
–  “İşte  oğlumla  burada  yalnız  başımıza  yaşıyoruz.  Kocam  altı  yıldır
Amerika’da.  Ben  de  hastalandığım  için  sebze  satıp  birkaç  kuruş
kazanamıyorum.  Zavallı  Luigino’mun  ders  çalışabileceği  bir  masamız  bile
kalmadı.  Aşağıdaki  giriş  kapısının  yanında  bir  sıra  bulunduğu  sürece,  hiç
olmazsa  yazılarını  orada  yazabiliyordu.  Şimdi  onu  da  kaldırdılar.  Gözlerini
mahvetmeden  çalışabileceği  bir  ışığımız  bile  yok.  Defter  ve  kitaplarını
Belediye veriyor da çocukcağızı okula yollayabiliyorum. Zavallı Luigino, ne
kadar çok çalışmak isterdi! Çok talihsizim!”
Annem  çantasındaki  bütün  parayı  anneye  verdi,  çocuğu  da  öptü.  Oradan
ayrıldığımızda gözleri yaşlarla dolmuştu. Bana:
– “Bak ne zavallı çocuk, ne güç koşullar altında çalışıyor. Sense, her türlü
yeteneğin  olduğu  halde,  çalışmak  sana  ne  kadar  güç  geliyor!  Ah,
Enrico’cuğum,  onun  bir  günlük  çalışmasındaki  gayret  senin  bir  yıllık
çalışmana eşit. Birincilikler öylelerine verilmeli!”


OKUL
28 Cuma
Evet, sevgili Enrico, annenin dediği gibi ders çalışmak sana çok zor geliyor.
Daha  henüz  senin  okula  dilediğin  gibi,  kararlı,  güler  yüzle  gittiğini
görmedim. Hala isteksizsin. Ama, dinle; eğer okula gitmezsen günlerinin ne
kadar boş, sıkıcı  olacağını düşün bir  kere! Bir hafta  sonra, can sıkıntısından
ve  utançtan  kıpkırmızı,  eğlencelerinden,  oyunlarından  ve  bu  gayesiz
yaşantıdan  bıkıp,  okula  tekrar  dönebilmek  için  ellerini  kavuşturup
yalvaracaksın. Enrico’cuğum, şimdi herkes ama, herkes çalışıyor. Bütün gün
işlerinde  yorulduktan  sonra  gece  okula  giden  işçileri  düşün.  Bütün  hafta
boyunca çalıştıktan sonra Pazar günü okula giden kadınları, çocukları düşün.
Çalışmaktan  bitkin  düştükten  sonra  eline  defter,  kitap  alan  askerleri  düşün.
Her şeye rağmen bir şeyler öğrenmeye çalışan dilsiz ve kör çocukları düşün.
Sonra,  okuma  yazma  öğrenen  tutukluları  da  hatırla.  Sabahleyin,  evden
çıkarken, o aynı anda, senin bulunduğun şehirde, senin gibi otuz bin çocuğun
çalışmak için üç saat boyunca bir odaya kapandığını düşün. Ama, ne! Bütün
ülkelerde,  aşağı  yukarı  aynı  saatte  okula  giden  sayısız  çocuğu  düşün.  Hayal
gücünü  kullanarak  onları  gözünün  önüne  getir.  Sakin  köylerin  küçücük,
daracık  yollarından,  gürültülü  şehirlerin  büyük  caddelerinden,  denizlerin,
göllerin  kıyısından  kızgın  güneşin  altında,  kanalların  kesiştiği  ülkelerde,  sis
içinde, kayıklarda, uçsuz bucaksız ovalarda at sırtında, kar içinde kızaklarda,
dağ, tepe aşarak, ormanlardan, sellerden geçip, dağların ıssız keçiyollarından,
tek  başına,  iki  kişi  grup  halinde,  ya  da  uzun  bir  kuyruk  meydana  getirerek,
bütün  kitapları  koltuklarında,  bin  bir  çeşit  kıyafette,  bin  bir  dilde  konuşan,
Rusya’nın  buzlar  arasında  kaybolmuş  en  ücra  okullarından  Arabistan’da
palmiyelerin  gölgelediği  en  ücra  okullara  kadar,  milyonlarca  ve  milyonlarca
çocuk;  hepsi  de  ayrı  ayrı  yollardan  aynı  şeyi  öğrenmeye  gidiyorlar.  Yüz
millete  ait  çocuğun  meydana  getirdiği  bu  karınca  yuvalarını,  senin  de  bir
parçası  olduğun  o  büyük  hareketi  gözünün  önüne  getir  ve  düşün;  eğer  bu
hareket  durursa,  insanlar  barbarlık  günlerine  dönerler.  Bu  hareket  insanlığın
ilerlemesi, ümidi ve zaferidir. Öyleyse cesaret, büyük ordunun küçük askeri.


Kitapların  senin  silahlarındır,  sınıfın  senin  taburundur,  savaş  alanın  bütün
yeryüzüdür  ve  zafer  de  uygar  insanlığındır.  Korkak  bir  asker  olma,
Enrico’cuğum.
BABAN

Yüklə 1,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   83




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin