SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ
23
BAHAR
BAHAR
BAHAR
BAHAR 200
200
200
2007
7
7
7
SÜİFD
/ 23
2
S.Ü.
S.Ü.
S.Ü.
S.Ü. İlahiyat Fakültesi
İlahiyat Fakültesi
İlahiyat Fakültesi
İlahiyat Fakültesi Adına Sahibi
Adına Sahibi
Adına Sahibi
Adına Sahibi
Prof. Dr. Ahmet Önkal
Editör
Editör
Editör
Editör
Prof. Dr. Mehmet Bayyiğit
Yayın Yürütme Kurulu
Yayın Yürütme Kurulu
Yayın Yürütme Kurulu
Yayın Yürütme Kurulu
Prof. Dr. A.Turan Yüksel,
Prof. Dr. Ahmet Yaman,
Doç. Dr. M. Bahaüddin Varol,
Doç. Dr. Ahmet Çaycı,
Doç. Dr. Abdülkerim Bahadır,
Yrd. Doç. Dr. Seyit Bahçıvan,
Arş. Gör. Dr. Huriye Martı,
Arş. Gör. Dr. Muhiddin Okumuşlar,
Arş. Gör. Dr. Fikret Karapınar,
Arş. Gör. Dr. Lütfi Cengiz,
Arş. Gör. Mehmet Harmancı,
Arş. Gör. Doğan Kaplan,
Arş. Gör. Necmeddin Güney.
Danışmanlar Kurulu
Danışmanlar Kurulu
Danışmanlar Kurulu
Danışmanlar Kurulu
Prof. Dr. Ünver Günay (Erciyes Üniversitesi),
Prof. Dr. Mustafa Fayda (Marmara Üniversitesi),
Prof. Dr. Bilal Kuşpınar (Mc. Gill University),
Prof. Dr. İsmail Hakkı Ünal (Ankara Üniversitesi),
Dr. İbrahim Kalın (Colloge of The Holy Cross, İSAM),
Prof. Dr. Ahmet Önkal, Prof. Dr. Hüsamettin Erdem,
Prof. Dr. Bilal Saklan Prof. Dr. Mustafa Tavukçuoğlu,
Prof. Dr. Mehmet Aydın, Prof. Dr. M. Ali Kapar
Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı, Prof. Dr. İsmet Ersöz,
Prof. Dr. Süleyman Toprak, Prof. Dr. Zekeriya Güler,
Prof. Dr. Tacettin Uzun, Prof. Dr. Mehmet Bayyiğit
Doç. Dr. Şahin Filiz, Doç. Dr. Fevzi Günüç,
Doç. Dr. Dilaver Gürer, Doç. Dr. A.Saim Arıtan,
Doç. Dr. Naim Şahin, Doç. Dr. Ahmet Yılmaz,
Doç. Dr. Bayram Dalkılıç,
Doç. Dr. Abdülkerim Bahadır
Yrd. Doç. Dr. Seyit Bahçıvan,
İletişi
İletişi
İletişi
İletişim Adresi
m Adresi
m Adresi
m Adresi
Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
42090 Meram/KONYA
Tel-Fax: 0332.323 82 50-51 / 323 82 54
e-posta: ilahiyatdergisi@selcuk.edu.tr
ISSN: 1300 – 5057
baskı: sebat ofset matbaacılık 0 332 342 01 53
SELÇUK ÜNİVERS
SELÇUK ÜNİVERS
SELÇUK ÜNİVERS
SELÇUK ÜNİVERSİİİİTESİ
TESİ
TESİ
TESİ
İLAHİYAT FAKÜLTESİ D
İLAHİYAT FAKÜLTESİ D
İLAHİYAT FAKÜLTESİ D
İLAHİYAT FAKÜLTESİ DE
EE
ER
R
R
RGİSİ
GİSİ
GİSİ
GİSİ
• Selçuk Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi
Dergisi
(SÜİFD),
hakemli
hakemli
hakemli
hakemli bir dergi olup, yılda iki
defa (Bahar/Güz) yayınlanır.
• Dergide
telif,
tercüme,
makale, araştırma notu, tebliğ
ve konferans metinleri, kongre,
sempozyum, panel vb. tanıtım-
ları, kitap, tez değerlendirmele-
ri, literatür incelemeleri, sade-
leştirmeler, bilimsel röportajlar,
çağdaş ve geçmiş ilim adamla-
rıyla ilgili tanıtımlar vb. yazılar
yayımlanır.
• SÜİFD, tüm araştırmacılara
açıktır. Bilimsel ölçütlere ve
yayın ilkelerine uygun her
çalışma dergide yayımlanabilir.
• Yayımlanacak
yazılar
12
punto Times 1,5 satır aralığı
standardında
(resim,
şekil,
harita vb. ekler dahil) 30 sayfayı
(A4) geçmemelidir. Bir yazarın
aynı sayıda toplam sayfa sayısı
30’u geçmeyecek şekilde en
fazla 2 makalesi yayımlanabilir.
Hakemli çalışmaların dışındaki-
ler (tanıtımlar, bilimsel röportaj-
lar, biyografiler vb.) buna dahil
değildir.
• Makalelerin 100–150 kelime
arası özeti ve bu özetin iki dilde
(Arapça ve bir Batı dilinde)
çevirisi; yabancı dilde yazılan
makalelerin ise Türkçe ile
Arapça çevirisi verilir. Arapça
bir
makalenin
Türkçe
ve
herhangi bir Batı dilinde özeti
verilmelidir. Makale başlıklarının
ise İngilizce çevirisi yapılır.
• Yazılar (tercümeler orijinal
metinleriyle birlikte) üç nüsha
halinde editöre teslim edilir.
Bunlardan
ikisinde
yazarı
tanıtan isim ve akademik unvan
yer almaz.
• Makaleler en az iki hakemin
incelemesinden geçtikten sonra
yayımlanır.
• Yazıların bilimsel, hukukî ve
dil
yönünden
sorumluluğu
yazarlarına aittir.
• Yayımlanmayan yazılar iade
edilmez.
• Her sayının hakemleri o
sayıda belirtilir.
NEHCÜ’L-BELÂĞA
'NIN
MÜELLİFİ VE METNİ İLE İLGİLİ
PROBLEMLER
Sıddık KORKMAZ
Dr., Selçuk Ü. İlahiyat Fakültesi
İslam Mezhepleri Tarihi Araştırma Görevlisi
1.
1.
1.
1. Giriş
Giriş
Giriş
Giriş
Nehcü’l-Belâğa, Şîa için Hz.
Ali'ye izafe edilmesinden dolayı Kur’ân-
ı Kerîm'den sonra en önemli kaynak
olarak kabul edilmesi gereken bir
kitaptır. Başka bir ifade ile bu eserde
yer alan cümle ve fikirlerin tamamının
Hz. Ali dönemi ve yaşadığı ortamı
yansıtması gerekmektedir. Özellikle
Şîa'nın erken dönemle ilgili haberleri sadece Ehl-i Beyt kanalından gelen rivayetle-
re dayanarak ve son derece seçici davranarak kabul ettiği gibi bilinen genel iddia-
ları hatırladığımızda, söz konusu eserin gerek yazarı gerekse içeriğinin önemi
İslâm Mezhepleri Tarihi açısından daha da belirgin hale gelmektedir. Biz bu çalış-
mamızda, fikir hâdise irtibatı adı altında formüle ettiğimiz metodolojik bakış açı-
sıyla, söz konusu Şiî iddiaların, ele almış olduğumuz eser üzerinden, doğru ya da
yanlışlığını tartışmayı hedeflemekteyiz. Çalışmamız daha çok bu eserin yazarı
hakkında bilinmeyen problemleri zikretmeyi ve içeriğinde yer alan bazı anakro-
nizm örnekleri sayılabilecek sorunları dile getirmeyi hedeflemektedir. Bu bağlam-
da öncelikle eserin oluşturulduğu dinî ve siyasî ortamı, arkasından yazarı konusu-
nu, daha sonra eserin Şiî çevrelerdeki yansımalarını, yani eser üzerinde yapılan
çalışmaları ve son olarak da eserde yer alan bazı problemli bölümleri ele almayı
istiyoruz. Yapacak olduğumuz bu çalışmanın Şîa gibi İslâm dininin ikinci büyük
çoğunluğuna sahip olan önemli bir mezhebin oluşum sürecinden bir kısmını
tanımamıza katkı sağlayacağını ümit etmekteyiz.
2
2
2
2.
. .
. Nehcü’
Nehcü’
Nehcü’
Nehcü’llll----Belâğa
Belâğa
Belâğa
Belâğa'nın Yazıldığı Siyasî ve Dinî Ortam
'nın Yazıldığı Siyasî ve Dinî Ortam
'nın Yazıldığı Siyasî ve Dinî Ortam
'nın Yazıldığı Siyasî ve Dinî Ortam
Nehcü’l-Belâğa'nın yazıldığı dinî ve siyasî ortamı incelemenin, onu anla-
mamıza ve tanımamıza katkı sağlayacağı açıktır. Söz konusu döneme baktığımız-
da, karşımıza Abbâsîler devri ve bu asırda siyasî idareye hâkim olan Büveyhîler
çıkmaktadır. Aynı zamanda tarihin bu kesitinde, Abbâsî topraklarında mahallî
devletlerin kurulduğu, Şîa'nın mezhebî oluşumunu tamamladığı, artık kendi içinde
dönüşümler yaşadığı ve kurumsallaştığı görülür.
1
Üzerinde duracağımız konuyu
1
İbnü’l-Esîr, Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed (630/1322), el-Kâmil fi’t-Târîh, Beyrut 1407/1987, 7/205
vd.
Sıddık Korkmaz
SÜİFD
/ 23
166
daha da anlaşılır hale getirmek için bu ortamı daha detaylı olarak incelememiz
gerekmektedir.
Hicrî üç ve dördüncü asırlar Şiîliğin altın çağıdır denilebilir. O dönemde
hicrî üçüncü veya miladî dokuzuncu asrın sonuna doğru Kuzey Afrika'da ortaya
çıkan ve hicrî dördüncü ya da miladî onuncu asrın yarısından itibaren bu günün
Mısır ve Suriye'sine yayılan İsmâilî mezhebine mensup olan Fâtımîler yer alır. Aynı
şekilde Irak ve İran'ın bir kısmında hâkimiyet kuran ve Selçukluların gelişine kadar
hüküm süren Büveyhîler, dönemin öteki ikinci büyük devletidir. Bölgede siyasî
idarenin Şîa lehine gelişmesi bu dönemde mezhebin sistemleşmesini ve yaygın-
laşmasını sağlamıştır diyebiliriz. Bu desteğin bir ürünü olarak Şîa’nın en güçlü
olduğu yer olan, Seyyid Razî'nin de ikamet ettiği, Büveyhî emîri Muizzüddevle'nin
334/946'da ele geçirdiği Bağdat'ın batısındaki Kerh Mahallesi ön plana çıkmakta-
dır.
2
Bağdat'ın genelinin Sünnî oluşu, bu mahalledeki Şiîlerin ise, siyasîlerden des-
tek görüşü, bu şehirdeki Şiîlerle Sünnîler arasında ciddi mücadelelerin yaşanması-
na sebep olabilmiştir.
3
Bu ortamın diğer bir yan ürünü olarak Bağdat'ta başka Şiî
merkezleri de oluşmaya başlamış ve çeşitli mezhep kavgalarına yol açabilmiştir.
Bu çekişmelerin kökeninde Deylemî
4
kökenli Muizzüddevle'nin (334-356/946-
967) aldığı bazı kararların bulunduğu söylenebilir. Bu kararların birisine örnek
olmak üzere, Muizzüddevle'nin 10 Muharrem 352 (8 Şubat 963) günü başlattığı
uygulamayı zikredebiliriz. Söz konusu tarihte emir bütün Bağdat halkının çarşı ve
dükkânlarını kapatmalarını, kadın erkek herkesin siyahlar giyerek şehirde dolaşma-
sını ve Hz. Hüseyin için matem tutulmasını emretmiştir. Bu ortamda Sünnî olan
Bağdatlılar da, Şiîlerin bir hayli güçlenmesi ve Muizzüddevle'nin de onlardan yana
tavır alması sebebiyle bu emre uymak zorunda kalmışlardır. Buna ilâveten
Muizzüddevle 18 Zilhicce 352'de (7 Ocak 964) Gadîr-i Hum gününün bayram
olarak kutlanmasını emretmiş, bu sebeple şehir süslenerek gece gündüz şenlikler
yapılmış, her taraf aydınlatılmıştır. Dükkân ve pazaryerleri açık tutulmuş ve çeşitli
etkinlikler tertip edilmiştir. Bu gecenin sabahına kadar imamların kabirlerinin
bulunduğu Kureyş Mezarlığı ziyaret edilmiş ve burada namazlar kılınmıştır.
5
Daha
2
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 7/205 vd.; C. Edmund Bosworth, Doğuşundan Günümüze İslâm Devletleri, trc.,
Hande Canlı, İstanbul 2005, 219-222.
3
Bkz. M. Streck, "Bağdat", İA, 2/195 vd.
4
Deylemliler, Hazar Denizi’nin güney batısındaki küçük dağlık bir bölgede yaşamış, uzun zaman
İslâm'a girmeyi kabul etmemiş, ancak hicrî dördüncü/miladî onuncu asra doğru İslâm'a girmiş ve
Zeydiyye mezhebini benimsemişlerdir. Büveyhîler işte bu aileden neşet etmiştir. Bkz. Minorsk, V.,
"Dalyam", EI2, 2/189-190, 192; Ahmet Güner, Büveyhîlerden Adudu'd-Devle ve Dönemi, (Basılmamış
Doktora Tezi) İzmir 1992, 13 vd.; Ahmet Güner, "Büveyhîler Dönemi ve Çok Seslilik", DEÜİF, İzmir
1999, 48 vd.
5
İbnü’l-Cevzî, Abdurrahman b. Ali b. Muhammed (597/1200), el-Muntazam fi’t-Târîhi'l-Ümem ve'l-
Mülûk, Beyrut 1385/1965, 7/15, 206; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 7/279; Krş., İbn Kesîr, Ebu'l-Fidâ İsmail b.
Ömer (774/1372), el-Bidâye ve'n-Nihâye, Beyrut trz.,,,, 11/255. Ğadîr-i Hum meselesi bazı Şiî müellif-
Nehcü’l-Belâğa'nın Müellifi ve Metni ile İlgili Problemler
SÜİFD
/ 23
167
sonraki yıllarda Şiîler bu günlerde büyük merasimler düzenlemişler ve bu uygu-
lamalarını sürdürmüşlerdir. Bu kutlamalar zaman zaman Şiîlerle Sünnîler arasında
şiddetli kavgalara sebep olabilmiştir.
O dönemde başlayan dinî uygulamalara başka bir örnek olmak üzere ilk
defa 352/963 yılında, 10 muharrem günü Hz. Hüseyin'in şehit edilmesinin anısına
düzenlenmiş olan "Aşûre günü"nü zikredebiliriz. Hz. Hüseyin adına genel bir yas
günü ilân edilen bu günde, dükkân ve pazaryerleri kapatılmış, alışverişe son veril-
miş, giyilmesi rahatsız edici olan kıllardan dokunmuş elbiseleri giyme âdeti başla-
tılmıştır. Yine bu gün için kadınlar saçlarını dağıtıp yüzlerini siyahlara boyayarak
sokaklara dökülmüş, feryatlarla ağlayarak elbiselerini parçalayıp yüzlerini dövmüş-
lerdir.
6
Şiîlerin uygulamaya koyduğu bu yeni âdet daha sonra da sürdürülmüş,
Sünnîlerle birçok alanda mezhebî rekabete girilmiştir.
7
Sünnîler ise Şiîlerin başlat-
tıkları bu uygulamalara karşı sessiz kalmamış, onlara cevap olmak üzere 389/999
tarihinden itibaren o zamana kadar hiç görülmemiş olan iki faaliyet başlatmışlar-
dır. Meselâ Şiîlerin Aşûre yasına alternatif olmak üzere, bu matemden sekiz gün
sonra yani 18 Muharrem'i, Mus'ab b. Zübeyr'in katledildiği gün olarak ilân etmiş-
ler ve Hz. Mus'ab'ın kabrini ziyaret etmişlerdir. Öte yandan Ğadîr-i Hum bayra-
mına alternatif olmak üzere, bu bayramdan sekiz gün sonra, yani 26 Zilhicce
gününü, Hz. Peygamber'in Hz. Ebû Bekir ile mağarada buluştukları günü Yevmü'l-
Ğâr olarak ilân etmişler ve bu günü bayram olarak kutlamışlardır. İşte tam böylesi
bir ortamda Nehcü'l-Belâğa'nın yazarı olarak kabul edilen Seyyid Razî ve kardeşi
Seyyid Murtazâ, güçlü birer şair olmalarının da desteği ile yöneticiler ile iyi ilişkiler
geliştirmişlerdir. Yaşadıkları dönem boyunca yönetimdeki Büveyhî emîrlerinin
çoğunluğunun Şiî oluşları bu ilişkileri daha da pekiştirmiştir.
8
Bu dönemde Bağdat'ta halk arasında Sünnî–Şiî gerilimini tırmandıracak
örnekler artmaya devam etmiş ve yeni yeni âdetler ortaya çıkmıştır. Meselâ o
dönemde menâkıplık diye bilinen ve daha önce benzeri görülmeyen yeni bir
gelenek başlatılmıştır. Bu görevi üstlenen Şiî vaizler, kıssacılar ve şairler mescitler-
de, çarşı, pazar ve sokaklarda, Hz. Ali ve torunlarının övgüsünü, kerametlerini,
kahramanlıklarını ve sahabenin lânetlenmesini dile getiren şiirleri, kıssa ve menkı-
ler tarafından, hadisler uydurularak Hz. Peygamber dönemine taşınmış, onların bu tür iddialarına
aynı metotla Sünnî müellifler de cevap verme yoluna gitmişlerdir. Söz konusu rivayetlerin değerlen-
dirmesini içeren çalışmalar olmak üzere Bkz. Adnan Demircan, Ğadîr-i Hum Olayı, İstanbul, 1996, 19
vd.; Hayati Aydın, Gadirihum, İstanbul 2001, 17 vd.
6
İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, 7/15, 206; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 7/279.
7
Bkz. İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, 7/206; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, 8/9-10;
M. Streck, "Büveyhîler", İA, 2/843-
845; Erdoğan Merçil, "Büveyhîler", DİA, 6/498-499.
8
Bkz. İbnü’l-Imâd, Ebu’l-Felâh Abdülhay (1089/1678), Şezerâtü'z-Zeheb fî Ahbâri men Zeheb, trz.,
3/183.
Sıddık Korkmaz
SÜİFD
/ 23
168
beleri, coşkulu bir biçimde anlatmışlardır.
9
Bunlara karşılık Sünnî şair ve vaizler de
geri kalmamış, sahabenin faziletlerini, Hz. Ebû Bekir, Ömer ve Osman gibi, genel-
likle Şiîler tarafından sevilmeyen büyük isimlerin üstünlüklerini dile getirmişler,
muhaliflerini eleştiren şiirler kaleme almışlardır.
10
Onların bu şekilde tutum ve
davranışları da fezâilhânlık diyebileceğimiz başka bir geleneğin başlamasına yol
açmıştır.
11
Bazen bu tür çekişmeler çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine,
mahallelerin ateşe verilmesine ve iş yerlerinin yağmalanıp tahrip edilmesine kadar
varabilmiştir.
12
Özetle Nehcü’l-Belâğa, yukarıda kısaca bazı özelliklerine değindiğimiz, ge-
nelde Şîa'nın lehine bir rüzgârın estiği,
13
öte yandan ilmî ve fikrî ortamın gayet
zengin olduğu bir ortamda derlenmiş ya da yazılmıştır.
3
3
3
3.
. .
. Nehcü’l
Nehcü’l
Nehcü’l
Nehcü’l----Belâğa
Belâğa
Belâğa
Belâğa'nın Derleyicisi ya da Yazarı Meselesi
'nın Derleyicisi ya da Yazarı Meselesi
'nın Derleyicisi ya da Yazarı Meselesi
'nın Derleyicisi ya da Yazarı Meselesi
Nehcü’l-Belâğa, Hz. Ali'nin hutbe, emir, söz ve vasiyetlerinden oluştuğu
iddia edilen bir eserdir. Başka bir ifade ile okuyucu söz konusu eseri eline aldığın-
da, adeta Hz. Ali ile karşılaşacağını düşünmektedir. Oysa durum bundan tama-
men farklıdır ve eseri kimin yazdığı ya da derlediği konusu tartışmaya açıktır. Bazı
kaynaklar eserin yazarını Seyyid Razî olarak takdim ederken diğer bazıları Seyyid
Murtazâ olarak gösterebilmektedir. Mevcut olan Nehcü’l-Belâğa nüshalarına bak-
tığımızda, eser Seyyid Razî'ye izafe edilmektedir. Bu durumda söz konusu isim
üzerinde durmak ve onu derinlemesine tanımak daha doğru olacaktır.
9
İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, 8/240, 291; Ayrıca Bkz. Mustafa Sabri Küçükaşçı, "Kadir-Billâh", DİA,
24/127-128.
10
Bu bağlamda meselâ Muizzüddevle Irak'ta 351/962 yılında sahabenin bazılarını lânetleyen yazıların
cami duvarlarına asılması şeklinde bir uygulama başlatmışken, vezirinin uyarıları üzerine geri adım
atmasını bilmiştir. Halife uygulamayı değiştirerek lâneti sadece Muâviye b. Ebî Süfyân ile sınırlandır-
mıştır. Bkz. İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, 5/171, 7/7-8; Ahmet Güner, "Büveyhîler Dönemi", 54.
11
İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, 8/240, 9/16; Ahmet Güner, "Büveyhîler Dönemi", 56-58.
12
İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, 7/19, 60, 237, 238, 8/47-48, 55, 140-143: Adam Mez, Onuncu Yüzyılda
İslâm Medeniyeti, trc., Salih Şaban, İstanbul 2000, 87 vd.
13
Seyyid Razî ve Seyyid Murtazâ'nın yaşadıkları dönemde Büveyhîler, çoğu zaman Şiîleri desteklemiş
olsalar da, genel siyasetleri açısından daha çok halkın idaresi ile ilgilendiklerini hatırlamak gerekmek-
tedir. Bu dönemde birçok farklı mezheplere mensup ilim adamı da yetişmiştir. Meselâ büyük şair el-
Mütenebbî (354/965), Hanefî fıkıhçısı el-Cessâs (370/981), filozof ve tarihçi Ebû Süleyman es-
Sicistânî (375/985), İmâmiyye'nin kelâm ve dinî temellerinin kurucularından olan Şeyh Sadûk
(381/991), ilim tarihçisi İbnü'n-Nedîm (385/995) Eş'arî kelâmının önde gelen isimlerinden el-
Bâkıllânî (403/1013), Şâfiî fıkıhçısı Ebû Hâmid el-İsferâînî (406/1015), Şîa'dan Şeyh Müfîd
(413/1022), Mu’tezile’nin önemli isimlerinden olan Kâdî Abdülcebbâr (415/1025), İbn Miskeveyh
(421/1030), İbn Sînâ (428/1037) ve siyaset uzmanı Şâfiî el-Mâverdî (450/1058) gibi isimler bu cüm-
ledendirler. Büveyhîler bu dönemde Hıristiyan ve Yahudileri de bazı idarî görevlere getirebilmişler-
dir. Öte yandan Bağdat'taki bazı liyakatli yöneticiler döneminde, valilerin de teşviki ile Sünnî ve Şiîle-
rin birlikte Hz. Ali ve Hz. Hüseyin'in mezarlarını ziyaret ettikleri, biri diğerinin bazı âdet ve uygula-
malarını uyguladıkları da görülmüştür. Bkz. Ahmet Güner, "Büveyhîler Dönemi", 62-64; M. Streck,
"Büveyhîler", İA, 2/843-845; Erdoğan Merçil, "Büveyhîler", DİA, 6/498-499.
Nehcü’l-Belâğa'nın Müellifi ve Metni ile İlgili Problemler
SÜİFD
/ 23
169
3. a. Seyyid Razî ve Ailesi
Seyyid Razî oldukça kültürlü bir ortamda Şiî bir ailenin çocuğu olarak
dünyaya gelmiştir. Babası olan Hüseyin b. Mûsâ el-Alevî 307/920 yılında doğmuş-
tur. Bağdat'ta, Abbâsî halifelerinin özel ilgisini çekmiş, Büveyhîler döneminde beş
defa "Nakîbü't-Tâlibiyyîn" denilen, Hz. Fâtıma yoluyla Hz. Peygamber'in soyundan
gelenlerin listesini çıkarma ve onlara rehberlik etme görevini üstlenmiştir.
14
Ancak
daha sonraları Büveyhîlerin zaman zaman Şiîleri açıktan desteklemeleri üzerine
çıkan karışıklıklardan dolayı, babası bu görevi bırakmış, yerine ise er-Razî'nin ken-
disi geçmiştir.
15
Bununla birlikte onun bu görevi alış sebebinin Büveyhî hükümdarı
Bahâüddevle'ye yazdığı, övgü dolu şiirler olduğu kanaatleri de vardır.
16
Seyyid
Razî’nin babası İbn Ebi’l-Hadîd’in aktardığına göre, âmâ olarak 93 yaşında,
400/1009 yılında vefat etmiştir.
17
Seyyid Razî’nin annesi ise, Fâtıma bint el-Hüseyin b. Ahmed b. Hüseyin
en-Nâsır el-Esamm’dır. Deylem ve Taberistan'da hüküm süren Zeydî mezhebine
mensup bir aileden gelmektedir. Bununla birlikte er-Razî’nin anne tarafından
soyunun Hz. Ali'ye dayandığı, dedesinin âlim, zahit, edip ve şair birisi olduğu
hakkında rivayetler bulunmaktadır.
18
Özetle Razî ailesi tamamen Şiî kültürün
hâkim olduğu bir ortama sahiptir. Ailenin bu özelliğinin çocuklar üzerinde derin
tesirleri olacağı muhakkaktır.
Nehcü’l-Belâğa'nın yazarı olan Seyyid Razî'nin asıl adı ise Muhammed b.
el-Hüseyin b. Mûsâ b. Muhammed b. Mûsâ b. İbrahim b. Mûsâ b. Ca’fer b. Mu-
hammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebî Tâlib'dir.
19
Bağdat'ta, 359/969 yılında
doğduğu ve 406/1015 yılında öldüğü bilinmektedir.
20
İmâmiyye Şîasının yedinci
14
Daha sonraki dönemlerde de varlığını sürdüren bu kurum Hz. Peygamber'in sülâlesinin işleri ile
ilgilenen memurların yürüttüğü bir müesseseye dönüşmüştür. "Nakîbü'l-Eşrâf" adını alan bu müesse-
senin sorumlusu; Peygamber sülâlesi mensuplarının işlerine bakar, neseplerini kayıt ve zapt eder,
doğumlarını ölümlerini deftere geçirir, haklarını gözetir, fey ve ganimetten kendilerine ait hisseyi alıp
aralarında dağıtır, sülâleden olan kadınların denk olmayanlarla evlenmelerine mâni olurdu. Bu kuru-
mun daha sonraki dönemlerdeki durumu için Bkz. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve
Terimleri Sözlüğü, trz., 3/647.
15
ez-Zehebî, Muhammed b. Ahmed b. Osman (748/1347), Târîhu’l-İslâm, trz., 1/2910; İbn Kesîr, el-
Bidâye ve'n-Nihâye, 12/3.
16
F. Krenkow, "Şerif Radi", İA, 11/443. Ayrıca internette yazarı belirtilmeksizin verilen bir makaledeki
değişik bir bakış açısı ve orada verilen bilgiler için Bkz. "Seyyid Razî'nin Şahsiyetine Kısa Bir Bakış"
http://www.caferilik.com/kutuphane/hadis/nehculbelaga/sahsiyet.htm, [03. 02. 2007.]
17
İbn Ebi’l-Hadîd, Abdülhamid Hibetullah b. Muhammed b. el-Hüseyin (656/1258), Şerhu Nehci’l-
Belâğa, 1404/1983, 1/31; ez-Zehebî, Târîhu'l-İslâm, 1/2910, 2948:
18
İbn Ebi’l-Hadîd, Şerh, 1/32-33; İsa Doğan, "Hasan el-Utrûş", DİA, 16/356-358.
19
ez-Zehebî, el-Mîzânü’l-İ’tidâl fî Nakdi’r-Ricâl, thk., Ali Muhammed Muavvız, Âdil Ahmed
Abdilmevcûd, Beyrut 1995, 6/118. Ayrıca Bkz. el-Hamevî, Yâkût b. Abdillah, Mu’cemü’l-Büldân,
Beyrut, trz., 1/112.
20
Şerafeddin Gölcük, Kelâm Tarihi, Konya 1992, 35.
Sıddık Korkmaz
SÜİFD
/ 23
170
imamı olan Mûsâ Kâzım kanalıyla Hz. Ali'nin soyuna dayandığı için kendisine ve
kardeşine "el-Mûsevî" lâkabı verildiği bilinmektedir.
21
Kendisine yazdığı şiirler dola-
yısıyla Büveyhî emîri Bahâüddevle ona "er-Razî" lâkabını vermiş ve onu taltif et-
miştir. Böylece eskiden adı Ebu'l-Hasan Muhammed olan bu isim, artık er-Razî
lâkabıyla meşhur olmuştur. Aynı emirden 400/923 yılında "eş-Şerif" lâkabını da
almıştır.
22
Daha on yaşında iken şiirler yazdığı ve Kureyş içinden çıkan en büyük
şair olduğu iddia edilen
23
Razî'nin birçok eseri de bulunmaktadır.
24
Seyyid Razî'nin Şîa için değeri kaynaklara birçok açıdan yer almıştır. Mese-
lâ İbn Ebi’l-Hadîd onun bu değeri hakkında ilginç nakillerde bulunarak bir rüyadan
söz etmektedir.
25
Ancak onun aktarmış olduğu bu türden olaylar, elbette ki
Seyyid Razî ve kardeşinin dinî otoritesini yükseltmek için uydurulmuş rivayetler
görüntüsündedir. Aynı şekilde İbn Ebi’l-Hadîd, Razî’nin 30 yaşından sonra Kur’ân’ı
ezberlediğini, buna ilâveten hiç kimseden hatta babasından bile hediye kabul
21
en-Necâşî, Ebu'l-Abbâs Ahmed b. Ali b. Ahmed b. Abbâs (450/1058), Ricâl, Kum 1418/1997, 397;
İbn Ebi’l-Hadîd, Şerh, 1/31; ez-Zehebî, Tezkiratü’l-Huffâz, trz., 3/1065; Târîhu’l-İslâm, 1/2948.
22
İbn Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 3/12; İbnü’l-Imâd, Şezerât, 3/182; Krenkow, "Şerif Radi", İA, 11/443;
Erdoğan Merçil, "Bahâüddevle", DİA, 4/475-476.
23
el-Hamevî, Takıyyüddîn Ali b. Abdullah, Hızânetü’l-Edeb ve Ğâyetü’l-Ereb, thk., Âsım Şaîtu, Beyrut
1987, 1/426.
24
Razî'nin eserlerinden kaynaklarda hakkında bilgi bulunan ve bizim tespit edebildiklerimiz şunlardır:
1. Mecâzü'l-Kur'ân, Bu eser Telhîsu'l-Beyân an Mecâzi'l-Kur'ân adıyla neşredilmiştir. 2. el-Mecâzâtü'n-
Nebeviyye. Bu eser de Ezher Üniversitesi hocalarından Tâhâ Muhammed ez-Zeynî tarafından tahkik
edilerek Kahire'de 1387/1967 yılında neşredilmiştir. 3. Hasâisü’l-Eimme. Bu eser Muhammed Hâdî
el-Emînî tarafından tahkik edilerek Meşhed'de 1406/1985 basılmıştır. 4. Divânü Şi'r. İki cilt halinde
basılmıştır. 5. Resâilü'l-Sâbi' ve'ş-Şerîf er-Razî. Bu eser Muhtâru Şi'ri's-Sâbi' ve Mecmûa mâ Dâre
beynehû ve beyne Ebî İshâk es-Sabî mine'r-Resâil adlı eserlerin birlikte basımıdır. 6. Hasâisü Emîri'l-
Mü'minîn Ali b. Ebî Tâlib. 7. Resâil. 8. Hakâiku't-Te'vîl fî Müteşâbihi't-Tenzîl. Ziriklî, el-Hasen min Şi'ri'l-
Hüseyn adlı bir eserinin sekiz cilt halinde yazma olarak bulunduğunu, bu eserinin Şi'ri İbni'l-
Haccâc'dan seçme olduğu, harf sırasına göre tertip edildiğini belirtir. Ayrıca Zeki Mübârek'in
Abkariyyetü eş-Şerîf er-Razî ve Muhammed Rızâ Âl-i Kâşifü'l-Gıtâ'nın eş-Şerîf er-Razî adlı eserlerinin
bulunduğunu bildirir. Bkz. en-Necâşî, Ricâl, 397. Krş., İbnü'n-Nedîm, Muhammed b. İshâk Ebu’l-
Ferrûh (385/995), el-Fihrist, Beyrut 1398/1978, 193; İbnü’l-Imâd, Şezerât, 3/182-184; C.
Brockelmann, Gechichte der Arabischen Litteratur, Leiden, 1943, 1/81; Supp., Leiden 1937, 1/131-
132; Hayreddîn ez-Ziriklî, el-A'lâm, Beyrut 1990, 6/99; Tâhâ Muhammed ez-Zeynî, el-Mecâzâtü'n-
Nebeviyye "Mukaddimetü'n-Nâşir", 8.
25
İbn Ebi’l-Hadîd, Seyyid Razî’nin Şiîliğinin değerini şöyle bir rüya ile hikâye eder: Tarihçilerin yazdığına
göre Şeyh Müfîd bir gün rüyasında Hz. Fâtıma’yı görür. Hz. Fâtıma, oğulları Hasan ve Hüseyin’i elle-
rinden tutarak yanına getirir. Selam verdikten sonra şöyle der: “Ey Şeyh, bunlar benim çocuklarımdır,
onlara fıkıh ilmini ve dinî hükümleri öğret!” Şeyh Müfîd uykudan uyanır ve bu ilginç rüyanın ne anlama
geldiğini düşünür. Ertesi gün her zamanki gibi Bağdat’ta Şiîlerin oturduğu Kerh Mahallesi’ndeki mes-
citte ders verirken birden bir kadının iki çocuğunun elinden tutarak camiye geldiğini görür. Kadın
selam vererek Müfîd’in rüyasında gördüğü sözleri aynen tekrar eder. O kadın Seyyid Razî’nin annesi,
yanındaki öteki çocuk ise, ağabeyi Seyyid Murtazâ’dır. Anneleri çocuklarının Şeyh Müfîd’den ders
okumalarını istemektedir. Rivayete göre Şeyh Müfîd gördüğü rüya ve yaşadıkları karşısında şaşırır,
kadına ve çocuklarına büyük saygı duyar, ardından da bu çocukların eğitimleri işini üstlenir. Bkz. Şerh,
1/41-42.
Nehcü’l-Belâğa'nın Müellifi ve Metni ile İlgili Problemler
SÜİFD
/ 23
171
etmeyen bir kişiliğe sahip olduğunu anlatır.
26
er-Razî 404/1013 yılının Muharrem
ayında 47 yaşında vefat etmiştir.
27
Cenaze namazına devletten ve halktan önde
gelenler katılmıştır. Cenazesi önceleri evinin bulunduğu yere defnedilmiş ancak
daha sonra kardeşi el-Murtazâ mezarını, sürekli onun mezarına bakmaktan acı
duyduğu gerekçesi ile Şiî imamlardan Mûsâ Kâzım’ın meşhedine taşıtmıştır.
28
Ölümünden sonra Razî'nin sürdürdüğü görevlerini ise ağabeyi Murtazâ üstlenmiş,
yetkileri artırılmış ve ona ilâve makamlar verilmiştir.
29
3. b. Seyyid Murtazâ
Nehcü’l-Belâğa'nın kim tarafından derlendiği ya da yazıldığı meselesini an-
layabilmek için üzerinde durulması gereken bir başka isim ise, Seyyid Razî’nin
büyük kardeşi olan Seyyid ya da Şerîf Murtazâ'dır. Tam adı Ebu'l-Hasan Ali b.
Hüseyin b. Musa el-Mûsevî olan Murtazâ 355/965 yılında Bağdat’ta dünyaya
gelmiştir. Murtazâ, Şeyh Müfid ve benzeri Şiî âlimlerden ders almış, fıkıh, usûl,
kelâm, tefsir, hadis, şiir ve edebiyat dalında çeşitli eserler vermiştir. Şeyh Tûsî gibi
Şîa’nın önde gelen isimlerine eğitmenlik yapmış ve Bağdat'ta 436/1044 yılında
vefat etmiştir.
30
İbn Kesîr, Murtazâ'nın İmâmiyye ve Mu’tezile'yi savunan şiirler yazdığını ve
bu konuda yapılan tartışmalara katıldığından söz eder. Meselâ o namazda secde-
nin sadece toprak üzerine yapılabileceği kanaatine sahiptir.
31
Aynı şekilde o fıkhî
26
Şerh, 1/33.
27
http://www33.brinkster.com/muntezir/nehcul_belaga/nehculb_seyyid_razi.htm [03. 02. 2007.]
adresli sitede Seyyid Razî'nin “Dâru’l-İlim” diye bilinen bir medrese kurarak, buradaki öğrencilerin
bütün ihtiyaçlarını karşıladığı ve onlara burs verdiği buna ilâveten büyük bir kütüphane kurduğu
burada bir de ambar tahsis ettiği, bu ambarın anahtarını bütün öğrencilerine verdiği, isteyenin her
türlü ihtiyacını karışlanmasına imkân hazırladığı yine bu ambarın sorumluluğunu büyük coğrafya âlimi
olan Ebû Ahmed Abdüsselâm b. Hüseyin el-Basrî’ye verdiği, herkesin kullanmasına da müsaade
ettiği, bu medresenin Seyyid Razî’nin ölümünden sonra ağabeyi Seyyid Murtazâ tarafından idare
edildiği şeklinde kaynağı belirtilmeksizin rivayetlere yer verilmektedir. Bu tür iddia ve rivayetler ka-
naatimizce günümüzün Şîa mensuplarını hayır ve hasenata teşvik gayretleridir. Razî'nin biyografisi ile
ilgili erken dönem kaynaklarında böyle bir rivayete ulaşabilmiş değiliz.
28
Şerh, 1/40-41.
29
İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 12/3-4.
30
el-Hatîb el-Bağdâdî, Ahmed b. Ali b. Ebî Bekr (463/1070), Târîhu Bağdâd, Beyrut trz., 1/55, 2/246
vd.; ez-Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, thk., Şuayb el-Arnaût - Muhammed Naîm el-Arkasûsî, Beyrut
1406/1986, 17/588; İbnü’l-Imâd, Şezerât, 3/256-258; el-Meclisî, Muhammed Bâkır (1110/1698),
Bihâru’l-Envâr, Beyrut 1404/1698, 104/71; Krenkow, "Şerif Radi", İA, 11/443.
31
Murtazâ'nın çoğunluğu fıkhî konularla ilgili olan İbn Kesîr'in naklettiği görüşleri de şunlardır: "Taha-
rette taş kullanmak, küçük abdest için değil, büyük abdest için gereklidir. Ehl-i Kitaptan olan kadınlar-
la evlenmek haramdır. Ehl-i Kitabın kestikleri hayvanların etleri de yenmez. Bununla birlikte Ehl-i
Kitap ya da diğer kâfirlerin yaptıkları yemekler de yenmez. Boşanma ancak iki şahidin huzurunda
gerçekleşebilir. Yatsı namazını kılmayıp, gecenin yarısına kadar uyuyan kimsenin bu namazı kaza
etmesi ve günahına kefaret olarak ertesi gün oruç tutması gerekir. Kadın saçını kesecek olursa,
Sıddık Korkmaz
SÜİFD
/ 23
172
konularda, çoğunluğun görüşüne aykırı fikirlere sahip olmakla beraber, sahabenin
yerilmesi konusunda da bazı görüşleri vardır. Meselâ Hz. Ömer, Osman, Âişe ve
Hafsa'nın kâfir olduklarını iddia ederek, onlar hakkında çirkin sözler nakletmiştir.
32
İbn Kesîr, Seyyîd Murtazâ hakkında bilgi verirken onun İmâmî ve Mu’tezilî
olduğunu belirtir. İlminin genişliğine vurgu olmak üzere de yanında her mezhebin
görüşlerinin tartışıldığını aktarır. Onun bu tasvirleri Murtazâ'nın hem usûlî, hem
de güçlü bir şair olduğunun ifadeleri olmalıdır.
33
Son dönemde yapılan çalışmalara
göre o, hocası Müfîd'in akılla vahyi birleştirme metodunun ötesinde, daha çok
akla baş vurarak, kelâm ve fıkıh usûlünü birbirinden ayırmaya çalışan birisidir.
34
Allah'ın, taklitle değil sadece akıl yoluyla bilinebileceğini iddia etmiş, imametin
gerekliliğinin sadece akılla ispat edilebileceğini savunmuştur. Bu özellikleri ile
İmâmiyye mezhebinin kurumsallaşmasında ulemaya daha büyük bir rol vermiş ve
onların toplumdaki etkinliklerini sağlamıştır.
35
Yukarıda verdiğimiz Nehcü’l-Belâğa'nın yazarı/yazarları ve ailesini tanımaya
yönelik ön bilgilerden sonra, bu eseri kimin yazdığı ya da derlediği konusuna
geçebiliriz.
36
Bu bağlamda Muhammed b. Tâhir el-Kayserânî,
37
Zehebî,
38
İbn
Hacer, ve İbnü'l-Imâd
39
gibi isimler eseri Murtazâ'nın yazdığı şeklinde görüşlere
sahiptirler.
40
Söz konusu müelliflere göre eser, Hz. Ali'ye iftiralarla dolu olup, Ebû
Bekir ile Ömer'e karşı yapılan açık ilhâd ve sövgüler içermektedir.
41
hatâen birisini öldürmüş gibi kefaret vermesi gerekir. Bir musibet anında elbisesini parçalayan kim-
senin yemin kefareti vermesi gerekir. Bilmeden evli bir kadınla evlenen kimsenin beş dirhem sadaka
vermesi gerekir. Hırsızlığın cezası parmak uçlarının kesilmesidir". İbn Kesîr'in, İbnü’l-Cevzî'den nakille
verdiği bu rivayetler içerisinde, kanaatimizce "saçını kesen kadın" ya da "bilmeden evli bir kadınla
evlenmek" gibi konularda olduğu üzere abartılı iddiaların olabileceğini de göz önünde bulundurmak
gerekmektedir. Bkz.; el-Bidâye ve'n-Nihâye, 12/53.
32
İbn Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye,12/53.
33
İbn Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 12/35.
34
Mazlum Uyar, İmâmiyye Şîası'ında Düşünce Ekolleri Ahbârîlik, İstanbul 2000, 102 vd.
35
Mazlum Uyar, Ahbârîlik, İstanbul 2000, 102; Şiî Ulemânın Otoritesinin Temelleri, İstanbul 2004, 34 vd.
36
Eserin Seyyid Şerif Murtazâ tarafından yazıldığı fikrinin hararetle savunucularından birisi olmak üzere
Bkz. eş-Şeyh Abdullah Zakîl (Zukayl ?), http://www.muslm.net/vb/showthread.php?t=65077. [03.
02. 2007.]
37
Muhammed b. Tâhir el-Kayserânî (507/1113), Tezkiratü'l-Huffâz, thk., Hamdî Abdülmecîd İsmail es-
Selefî, Riyad 1415/1994, 3/119.
38
ez-Zehebî, Mîzânü’l-İ’tidâl, 5/152.
39
İbn Hacer, Şihâbüddîn Ebu’l-Fazl, Ahmed b. Ali el-Askalânî (852/1448), Lisânü’l-Mizân, thk.,
komisyon, Beyrut 1406/1986, 4/223; İbnü’l-Imâd, Şezerât, 3/257.
40
Aynı şekilde bkz. et-Tırablûsî, İbrahim b. Muhammed b. Sıbt el-Acemî Ebu’l-Vefâ el-Halebî
(841/1437), el-Keşfü'l-Hasîs, thk., Subhî es-Samarrâî, Beyrut 1407/1986, 1/187.
41
Bkz. Kâtip Çelebi, Mustafa b. Abdullah (1067/1656), Keşfü'z-Zunûn, Beyrut 1413/1992, 1/187,
2/1991. Benzer şekildeki çağdaş görüşler için Bkz. Sıddîk b. Hasan el-Kannûcî, Ebcedü'l-Ulûm, Beyrut
1978, 3/66 vd.
Nehcü’l-Belâğa'nın Müellifi ve Metni ile İlgili Problemler
SÜİFD
/ 23
173
İsim ve görüşlerini zikrettiğimiz Sünnî yazarları destekleyen bazı mahtut
Nehcü’l-Belâğa nüshaları Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Bu yazma-
larda, ilk bakışta Seyyid Murtazâ müellif ya da derleyici olarak gösterilmektedir.
Bu ve benzeri eserler derinlemesine incelendiğinde konu daha da açıklık kazana-
caktır.
42
Konu ile ilgili olarak Şiî âlimlerin çoğu Nehcü’l-Belâğa'nın Seyyid
Murtazâ'ya ait olabileceği iddiasını şiddetle reddederek, eseri Seyyid Razî'nin
derlemiş olduğunu savunmaktadırlar.
43
Eserin Razî'ye mi yoksa Murtazâ'ya mı ait
olduğu konusundaki tartışmalar bir yana, eser Razî'nin kitabı olarak yaygınlık
kazanmıştır. Bu kanaatin oluşmasına örnek olmak üzere, Âmulî'nin de işaret ettiği
gibi
44
Nehcü’l-Belâğa içerisinde 21. Hutbe nakledildikten sonra "Biz el-Hasâis adlı
kitabımızda bu hutbenin değerine işaret ettik" gibi bir ifadenin bulunması verilebi-
lir.
45
Çünkü bu eser Şerif Razî'ye nispet edilen eserler arasında yer almaktadır.
46
Murtazâ'ya izafe edilen eserler arasında genellikle, Nehcü’l-Belâğa'nın bulunmayışı,
bu ihtimali destekleyecek mahiyette görünmektedir.
47
Bu durumda ise eserin
Şerif Razî’ye aidiyeti daha büyük bir ihtimal kazanmaktadır. Seyyid Murtazâ hak-
kında söylenenler ve kütüphanelerdeki ona ait gösterilen nüshalar, belki de onun
da kendisine ait bir Nehcü’l-Belâğa'sının olduğu ya da müstensih hatasından kay-
naklandığı anlamına gelebilir. Bu ihtimalin ise başka bir çalışmayla ele alınması ve
o zaman netleşebileceği kanaatindeyiz.
Sonuç olarak Nehcü’l-Belâğa'nın yazarının Seyyid Razî mi yoksa ağabey
Murtazâ mı olduğu tartışmalarını gözden ırak tutmamak gerekmektedir. Konu ile
ilgili Kayserânî, Zehebî ve İbn Hacer gibi âlimlerin düşüncelerinin, sahabenin
bazılarına itham dolu cümleleri içerdiği gibi bir gerekçeye dayandığı hatırlanırsa,
bu kanaatin mezhebî saiklarla oluştuğu düşünebilir. Öte yandan çalışmamızın
ilerleyen sayfalarında başka örneklerini de vereceğimiz üzere, zaten eklektik ve
42
Bkz. Nehcü'l-Belâğa, Ali b. el-Hüseyn b. Mûsâ el-Bağdâdî eş-Şerîf el-Murtazâ; müst. Ali b.
Muhammed, 381 vr. Bulunduğu kütüphane: Süleymaniye/Reisülküttab, 941; müst. Ahmed b. Şahab
el-Mısrî, 381 vr.; Reisülküttab, 943; müst. Abdullah b. Ukayl. 197 vr.; Ayasofya, 4343 müst. Hâfız
Ahmed el-Erdistavî, 252 vr. Söz konusu eserlerin tespit ve tetkikindeki katkılarından dolayı değerli
meslektaşlarım Dr. Ramazan Yıldırım ve Arş. Gör. Murat Ak'a teşekkür ederim.
43
http://www.balaghah.net/nahj-htm/ara/javab/?id=7 internet adresinde bu konudaki Şiî âlimlerin
cevaplarını bulmak mümkündür. [Site 03. 02. 2007 tarihi itibariyle açık görünmüyor.]
44
Hasan Hasanzâde Âmulî, "Nehcü’l-Belâğa'nın Senetleri Hakkında", http://www.al-shia.com/html/tur/,
[03.02. 2007.]
45
Bkz. Nehcü’l-Belâğa, thk., Subhî Sâlih, Beyrut 1387/1967, 63.
46
Bkz. en-Necâşî, Ricâl, 397.
47
Murtazâ'ya nispet edilen eserler ise şunlardır: el-Ğurer ve'd-Dürer, eş-Şihâb fi’ş-Şeybi ve'ş-Şâb, eş-Şâfî
fi’l-İmâme, Tenzîhü'l-Enbiyâ, el-İntisâr, el-Mesâilü'n-Nâsırıyye, Kasîde li's-Seyyid el-Hımyerî, İnkâzü'l-Beşer
mine'l-Cebri ve'l-Kader, er-Resâil, Tayfü'l-Hayâl, Mukaddime fi’l-Usûli'l-İ’tikâdiyye, Evsâfü'l-Bürûk ve
Dîvânü Şi'r. Bkz. ez-Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, 17/588; Ziriklî, el-A'lâm, 4/278; C. Brockelmann,
"Murtaza'ş-Şerîf", İA, 8/657-658.
Sıddık Korkmaz
SÜİFD
/ 23
174
sonradan oluşturulmuş bir yapıda olduğu görülen eseri, Şiî âlimlerin de iddialarına
hak vererek, şimdilik Razî'ye izafe etmek daha doğru görünmektedir.
4. Nehcü’l-Belâğa'nın Kaynakları ve Şerhleri Meselesi
Nehcü’l-Belâğa'nın ilk kaynağı olarak eserin yazarı Seyyid Razî'nin bizzat
kendisini kabul etmek mümkündür.
48
Yukarıda bazılarını zikretmiş olduğumuz
Nehcü’l-Belâğa üzerinde yapılan birtakım tartışmalar, Şiî âlimleri bu eserin kaynak-
larını tespit etmek gibi bir çalışmaya sevk etmiştir. Nitekim "Nehcü’l-Belâğa’nın
müstedrekleri" gibi tanım ve listelerin bulunması bu durumun açık bir kanıtı du-
rumundadır. Ancak konuyla ilgili genellikle bilinen eserler olmak üzere,
49
verilen
isimlerin bir kısmının Şiî oluşu ve mezhebin teşekkülünde önemli yer almaları,
eserin oluşumu ve içeriği açısından anlam taşımaktadır. Ayrıca bu konuyla ilgili
olarak hacimli bir eser kaleme aldığını ifade eden Âmulî, söz konusu listenin daha
da uzayabileceğini belirtmektedir.
Nehcü’l-Belâğa hakkında üzerinde durulması gereken bir başka nokta ise,
eser içinde yer alıp da, eserin derlendiği dönemden önceki kaynaklarda bulun-
mayan birtakım metinler sorunudur. Bu tür metinlerin Kur’ân'dan sonra ikinci
derecede önemli bir kaynak olarak gösterilen
50
böylesi bir eserde Nehcü’l-
48
Seyyid Razî bu kitabı nasıl hazırladığı hakkında bilgi verirken, daha önceden Hz. Ali ve Şîa’nın
imamları ile ilgili bir kitap yazmaya başladığını, yaptığı çalışmanın son bölümünü öğütlere, hikmetlere,
âdâba ve bu konu ile ilgili meselelere dair konuşma ve sözlerine ayırdığını, eserini okuyan dostlarının
bu eserini çok beğendiğini, kendisinden Hz. Ali’nin çeşitli konuları içeren sözlerinden seçme yapa-
rak, başka bir kitap yazmasını istediklerini, bu istek üzerine de Nehcü’l-Belâğa'yı hazırladığını belirtir.
Bkz. Nehcü’l-Belâğa, 34; Hasâisü’l-Eimme, thk., Muhammed Hâdî el-Emînî, Meşhed 1406/1985, 11.
49
Bu konuda verilen en genel liste olmak üzere şu yazar ve eser isimleri ile karşılaşmak mümkündür:
Ebu’l-Fazl Nasr b. Müzâhim el-Minkârî (212/827) 'nin Kitâbü’s-Sıffîn'i, Ebû İshâk İbrahim Muhammed
b. Saîd es-Sakafî (283/896)'nin el-Ğârât'ı, Ebu’l-Abbâs Muhammed b. Yezîd el-Müberred
(285/898)'in, el-Kâmil'i, Ebû Osman Ömer b. el-Câhız (255/868)'ın el-Beyân ve't-Tebyîn'i, Ahmed b.
Ebu’l-Ya'kûbî (292/904)'nin Târîh'i, Muhammed b. Cerîr et-Taberî (310/922)'nin Târîhu'l-Ümem ve'l-
Mülûk'u, Huccetü'l-İslâm el-Küleynî (329/940)'nin el-Kâfi’si, Ebu’l-Hasan Ali b. Hüseyin b. Ali el-
Mes’ûdî (346/957)'nin Mürûcü'z-Zeheb ve Meâdinü'l-Cevher'i, Abdullah b. Müslim b. Kuteybe
(346/957)'nin Târîhu'l-Hulefâ ve el-İmâme ve's-Siyâse adlı eserleri, Ebû Ca’fer Muhammed b. Ali b.
Hüseyin b. Bâbeveyh el-Kummî eş-Şeyh Sadûk (381/991)'un eserleri ve Şeyh Müfîd (413/1022)'in
eserleri ve Vâkıdî (212/827)'den yaptığı nakiller. Bkz. Hasan Hasanzâde Âmulî, "Nehcü’l-Belâğa'nın
Senetleri Hakkında", http://www.al-shia.com/html/tur/; [03.02. 2007.] Bu konu ile ilgili olarak yukarı-
da sayılan yazar ve eser isimlerinden başka listeler de verilmiştir. Konuya farklı bir açıdan yaklaşan ve
değişik
yazar
ve
eser
ismi
zikreden
bir
çalışma
için
Bkz.
http://www.caferilik.com/kutuphane/hadis/nehculbelaga/senetler.htm; "Nehcü’l-Belaga'nın Senetleri",
[Site
03.
02.
2007
tarihi
itibariyle
açık
görünmüyor.]
Ayrıca
Bkz.
http://www.İslâm4u.com/almojib/5/0/5.0.5.htm. [03. 02. 2007.]
50
Bkz. Hasanzâde Âmulî, "Nehcü’l-Belâğa'nın Senetleri Hakkında", http://www.al-shia.com/html/tur/;
[03. 02. 2007.] Ayrıca Bkz. Henry Corbin, İslâm Felsefesi Tarihi, trc., Hüseyin Hatemi, İstanbul 1986,
50-51.
Nehcü’l-Belâğa'nın Müellifi ve Metni ile İlgili Problemler
SÜİFD
/ 23
175
Belâğa'nın bu kısımlarının Seyyid Razî veya Murtazâ tarafından uydurulmuş oldu-
ğunu söylemek Şiî âlimler için elbette mümkün değildir. Bu durumda yapılacak
tek bir şey vardır; o da eserin derleyicisi zamanında bulunan eserlerin birçoğunun
işgaller ve benzeri sebeplerle yakılıp, kaybolduğunu iddia etmektedir. Nitekim
diğer birçok Şiî müellif gibi el-Hatîb de benzer bir açıklamaya sığınmış görünmek-
tedir. Yazar, eserin yazıldığı dönemde Bağdat'taki kütüphanelerden başlayarak
Gırnata'daki kütüphanelere varıncaya kadar birçok önemli ilim merkezinin binlere
varan ciltlik eserlere sahip olduğunu dile getirmeye çalışmaktadır.
51
Oysa eserin
oluşturulduğu muhtemel dönem olan hicrî dördüncü ya da beşinci asır Şîa'nın
ilmî eserlerden daha ziyade, siyasîlerden destek gördüğü bir dönemdir. Kanaati-
mizce eserin kendisinden önceki kaynaklarda yer alan bölümlerinin tespiti yerine,
hangi siyasîlerin ve hangi şartların etkin olduğu yönündeki çalışmalar daha aydınla-
tıcı olacaktır.
Nehcü’l-Belâğa üzerine yapılan birçok şerhin varlığı da göze çarpmakta-
dır.
52
Meselâ Muhsin el-Emîn, 36 eser ve şârih adı zikretmektedir.
53
Öte yandan
51
es-Seyyid Abdüzzehra el-Huseynî el-Hatîb, Mesâdiru Nehci'l-Belâğa, Beyrut 1405/1985, 1/22.
Benzer bir bakış açısı için Bkz. Abdulbaki Gölpınarlı, "Takdim", Nehc'ül-Belâga, İstanbul trz., 8.
52
http://www.irib.ir/worldservice/turkishRADIO/akaid/Nehc1.htm [03. 02. 2007.] adresindeki Dr.
Seyyid Cevâd Mustafavî "Nehcü’l-Belâğa'yı Tanıyalım" adlı çalışmasında bu eserin aslında
müstedreklerinin de bulunduğunu ve bu şekilde birçok eserin kaleme alındığını belirtmekte ve aşa-
ğıdaki listeyi vermektedir: "1- Şeyh Hâdî, Kâşifu'l Gıtâ (eser adı verilmemiş), 2- Şeyh Muhammed
Bâkır Mahmûdî, Nehcü's-Saâde fî Müstedreki Nehci'l-Belâğa, 3- Abdullah b. İsmail Halebî, Kitâbü’t
Tezyîl, 4- İbn Nakî Ahmed b. Yahyâ, Mülhaku Nehci'l-Belâğa, 5- Halef b. Seyyid Abdülmuttalib
Meşaşî, en-Nehcü't-Takvîm, 6- Seyyid Hasan Mîr Cihânî Tabatabâî’, Misbâhu'l-Belâğa, 7- Abdülvâhid
Amedî, Gureru'l-Hikem ve Düreru'l-Kilem, 8- İbn-i Ebi’l-Hadîd, el-Hikemü'l-Menşûre, 9- Destûru
Meâlimi'l-Hikem (Yazarı belli değil), 10- Ebu'l-Abbâs Simerî, Kelâmü Ali ve Hutabuhû, 11- Şeyh Ali
Vâsitî, Uyunü'l-Hikem ve’l-Mevâiz, 12- Mahmûd b. Ebî Bekr Hâfız Medenî, Hutabu Ali b. Ebî Tâlib, 13-
Fazl b. Hasan Tebersî’ Nesru'l-Leâlî, 14- Fazl b. Râvendî, Nesru'l-Leâlî, 15- Reşîd Vetvat, Matlûbu külli
Tâlib, 16- İbn Fehd Hillî, İstihrâcü'l-Vekâyii'l-Müstakbele, 17- Mîr Kâsım Karabâğî, Müntehabü Vesâyâi
Emîri'l-Mü’minîn, 18- Hacı Sultan İsfahânî, Vesâyâi Emîri'l-Mü’minîn, 19- Hüseynî Zehebî Şirâzî, el-
Leâlii'l-Mensûre, 20- Şeyh Abdullah Behranî Semahicî, es-Sahîfetü'l-Aleviyye 21- Hacı Mirza Hüseyin
Nûrî, es-Sahîfetü'l-Aleviyyeti's-Sâniye, 22- Hikemi Ali b. Ebî Tâlib (yazarı belli değil), 23- Şeyh Mu-
hammed Harz, Hutabu Emîri'l-Mü’minîn, fi'l-Melâhim mea şerhihâ, 24- Şeyh Servet Şerkavî Mısrî,
Hüden ve Nûr. Biz bu çalışmamızda maalesef bu eserlerin tamamına ulaşamadığımız için inceleme
şansı bulamadık. Konuyla ilgili daha geniş araştırma yapacak olanlar için faydalı olacağını düşündü-
ğümüzden söz konusu listeyi nakletmeyi uygun görüyoruz. Ancak bu listenin değişik kaynaklarda
artabileceğini de vurgulamak gerekmektedir.
53
Bkz. A'yânü'ş-Şîa, thk., Hasan el-Emîn, Beyrut 1406/1986, 1/544-545. Seyyid Mustafavî'nin
belirttiğine göre de Nehcü’l-Belâğa'yı Muhaddis Nûrî, Seyyid Muhsin Emîn, Şeyh Abdülhüseyin
Emînî, Hacı Şeyh Ağabozorg Tahrânî (Râzî), Seyyid Abdüzzehra Hatîb Hüseynî ve benzeri âlimler
şerh etmişlerdir. Bkz. http://www.irib.ir/worldservice/turkishRADIO/akaid/Nehc1.htm. [03. 02. 2007
tarihi itibariyle ulaşılamıyor.] Öte yandan bu konuda http://www.balaghah.net/nahj-htm/ara/shorah
/
[03. 02. 2007.] adresinde birincisi Seyyid Razî'nin çağdaşı olarak takdim edilen es-Seyyid Ali b.
Nâsır'ın, A'lâmü Nehci'l-Belâğa'sı ile başlayıp, 1328/1910 yılında vefat ettiği belirtilen es-Seyyid
Hüseyin b. Ahmed es-Seyyid Rahm Ali Emrullâhî ile biten ve eserinin adı zikredilmeyen bu listede
113 tane yazar ve eser ismi zikredilmektedir.
Sıddık Korkmaz
SÜİFD
/ 23
176
Cevâd Mustafavî konuyla ilgili birtakım âlimlerin de şerhlerinin olduğunu bildire-
rek başka bir liste vermektedir.
54
Söz konusu şerhler arasında İbn Ebi’l-Hadîd'in,
Abbâsî halifesi Mu’tasım’ın veziri olan İmâdüddîn b. Alkame için yazmış olduğu
rivayet edilen Şerhu Nehci'l-Belâğa adlı eseri en meşhur ve hacimli olanıdır.
55
Bununla birlikte Şiî âlimler bu eser üzerinde yapılan tartışmalar hakkında
onun Hz. Ali'ye aidiyeti ve sahihliğini ispat için birtakım çalışmalar yapma gayreti-
ne girmişlerdir. Bunlardan birisi internet üzerinde yazarı belirtilmeksizin verilen
listedir. Söz konusu listede uzun bir Nehcü’l-Belâğa nüshası verilmekte ve yaklaşık
olarak 170 adet yazmasının bulunduğu iddia edilmektedir.
56
Söz konusu makale-
de hicrî dördüncü asırdan başlamak üzere, hangi tarihlerde yazılmışsa eserin o
tarihteki nüshası belirtilmiş, hangi kütüphanede ve hangi numara ile kayıtlı olduğu
hakkında bilgi verilmeye çalışılmıştır. Eserin içeriğine zaman zaman bazı eklemele-
rin yapıldığına değinilse de bu eklemelerin mahiyeti hakkında bilgi verilmemekte-
dir.
57
Bu durumda listeyi hazırlayan araştırmacının bile ortak bir Nehcü’l-Belâğa
metni olduğu konusunda şüphesinin olduğu düşünülebilir. Özetle tarihî seyri
içinde bu esere birçok şerh yazılmış, kaynakları konusunda ise net bir sonuca
ulaşılamamıştır.
5. Nehcü’l-Belâğa'da Hz. Ali ile İlişkilendirilmesi Sorunlu Olan
Bazı Söz ve Nakiller
Nehcü’l-Belâğa içerisinde birtakım cümleler vardır ki bunları Hz. Ali ile i-
lişkilendirmek oldukça zordur. Kanaatimizce bu rivayetlerin çoğunluğu Şîa'nın
imamet iddiasını desteklemek üzere esere dâhil edilmiştir. Bu metinlerden birisi-
ne örnek olarak, "Şıkşıkiye ya da Şakşakiye Hutbesi" içerisinde yer alan bazı ifade-
leri verebiliriz.
58
Hutbede yer alan ifadelerden bir kısmı şöyledir: "Allah'a yemin
olsun ki, falan adam hilâfet makamına geldi, fakat kendisi de benim bu makama
karşı konumumun, değirmen taşının, etrafında döndüğü mil gibi olduğunu biliyordu.
54
Mustafavî'nin söyledikleri ve bu listede verdiği isimler şunlardır: 1- Muhammed b. Amr, Fahru Râzî
(606/1209). Kıftî’nin Târîhu'l-Hukemâ kitabından naklen belirttiğine göre şerhi yarım kalmıştır. 2- İbn
Ebi'l-Hadîd, Abdülhamîd b. Muhammed Mu’tezilî el-Medâyinî (656/1258) 3- en-Nefâis fî Şerhi
Nehci’l-Belâğa. 4- Molla Sa’duddîn Taftezânî Şâfiî (792/1389)'nin bir eseri. 5- Kıvâmüddîn Yûsuf b.
Hasan Kâdî Bağdâdî (922/1516)'nin bir eseri. 6- Hasan b. Muhammed Saganî Hanefî
(650/1252)'nin bir eseri. 7- Mısır Müftüsü Şeyh Muhammed Abduh (1322/1904)'un eseri. 8- Mu-
hammed Abduh’un şerhini, İbn Ebi'l-Hadîd’in şerhinden eklerle nakleden Muhyiddîn Hayyât. 9- el-
Ezher Üniversitesi’nden Muhammed Muhyiddîn. 10- Muhammed Hasan Nâil Mersefî'nin eseri. 11-
Muhammed Ebu’l-Fazl İbrâhim. Bkz. http://www.al-shia.com. [03. 02. 2007.]
55
Thk., Muhammed Ebu’l-Fazl İbrâhim, Beyrut 1407/1987.
56
Bkz. www.33.brinkster.com. [03. 02. 2007 tarihi itibariyle giriş izni verilmiyor.]
57
Verilen listenin doğruluğunu tespit etmek bu çalışmanın sınırlarını aşacağından, söz konusu eserlerin
incelenmesi yoluna gidilememiştir.
58
Benzer değerlendirmeler için Bkz. Ahmed el-Kâtib, Şîada Siyasal Düşüncenin Gelişimi, trc., Mehmet
Yolcu, Ankara 2005, 26-27.
Nehcü’l-Belâğa'nın Müellifi ve Metni ile İlgili Problemler
SÜİFD
/ 23
177
Benden seller boşalıyordu, kuşlar ise bana erişemiyordu. Ondan elimi eteğimi çekip
kendisinden tamamen yüz çevirdim, ya kesik bir el ile mücadele edecektim ya da
küçüğün büyüdüğü, büyüğün kocadığı, müminin Rabbinin huzuruna çıkıncaya kadar
şiddetli sıkıntısını çektiği zifiri bir karanlığa sabredecektim. Bu durumda sabra büyük
ihtiyaç olduğunu gördüm. Mirasımın yağmalandığını gören gözüme çöp kaçmış, bo-
ğazımda bir kemik kalmış gibi, zorluk içinde sabrettim. Birincisi ölünce kendisinden
sonra falana yönetimi havale etti, uzun süreye ve şiddetli sıkıntıya rağmen ikincisinin
de ölmesine kadar sabrettim. O da yönetimi benim de içinde bulunduğum bir toplu-
luğa bıraktı. Allah için şuraya bakın. Birinci halife seçiminde bile asıl hak sahibinin ben
olduğum konusunda ne zaman şüpheye düştüler ki, ben şimdi bu insanların yakınları
arasında yer alayım..."
59
Söz konusu hutbede yer alan bu sözler Hz. Ali'ye söyletilmiş bir dizi cüm-
lelerden olup, Şîa'nın imamet iddiasını delillendirmek için uydurulmuş bir metne
benzemektedir. Hutbede Hz. Ali'ye muhtemelen Hz. Ebû Bekir ve Ömer'in
halife seçilmesi ile ilgili itham dolu cümleler söyletilmektedir. İlgi çeken bir durum
ise, her ne kadar rızası olmasa da bu ifadelerle Hz. Ali, Şîa'nın iddia ettiği gibi bir
imam olarak davranmamakta ve sonraki halifelerin hilâfetini zımnen kabul etmiş
olmaktadır.
60
Seyyid Razî'nin naklettiği Hz. Ali'nin halifelik biatini alışı
61
bahsinde geçen
ve Ali'ye izafe edilen iddialar gerçekten ona ait iseler, bu sözler de İmâmiyye
Şîasının iddialarını çürütecek türden ifadelerdir. Rivayete göre Ali şöyle demekte-
dir: "Vallahi hilâfete rağbetim yoktu, hükmetmeye de istekli değildim. Fakat bu iş için
beni siz çağırdınız, bu yükü siz yüklediniz…"
62
Söz konusu ifadeler bir Şiî gözüyle incelendiğinde, Ali'nin imametinin ilâhî
bir tayin ve nasla belirlendiği gibi iddiaların geçerliliğinin kalmayacağı düşünülmeli-
dir. Üstelik aynı Ali, Nehcü’l-Belâğa'nın hemen ilerleyen sayfalarında Kureyş'in
zulmü başlığı altında, "Ey büyük Allah'ım! Kureyş'ten ve onlara yardım eden kişiden
hakkımı ve intikamımı almam için senden yardım istiyorum" demektedir.
63
Bu ise
hem büyük bir çelişki hem de sonraki dönem Şîasının Ali'ye söyletmek istediği
sözlerin başka bir örneği görüntüsündedir.
Bir başka nakil olmak üzere Hz. Peygamber'in vefatından sonra
Sakîfe'de Hz. Ebû Bekir'e biat edildiğinde yaptığı iddia edilen konuşma verilebilir.
Müslümanları fitneden alıkoymaya çalıştığı ilmini ve ahlâkını gösterdiği iddia edilen
59
Nehcü’l-Belâğa, 48-49.
60
Krş. Nehcü’l-Belâğa, 48-51.
61
Nehcü’l-Belâğa, 350-351.
62
Nehcü’l-Belâğa, 321 vd.
63
Nehcü’l-Belâğa, 336.
Sıddık Korkmaz
SÜİFD
/ 23
178
metinde Hz. Ali şöyle demektedir: "Öyle esrarlı bir bilgiye sahibim ki; size açsam
derin ve ıssız kuyulara sarkıtılmış ipler gibi sallanır titrerdiniz."
64
Bu cümleye göre Hz. Ali o dönemdeki insanların bilmediği bilgileri bilmek-
te ve bunu çevresindekilerden saklamaktadır. Bu iddia ise hem Ali'nin ilmini
saklaması gibi bir düşünceye yol açmakta hem de fikir ve hâdise uyumu ile ör-
tüşmemektedir. Çünkü imamet teorisinin çok daha sonraları teşekkül etmiş ol-
duğu bilinmektedir.
65
Ayrıca eser içinde bu iddiayı desteklemek üzere oluşturul-
muş, aşağıda örneklerini zikredeceğimiz başka metinler de bulunmaktadır.
Aynı bakış açısının başka bir örneği olmak üzere, Hz. Ali öğüt olarak söy-
lediği iddia edilen bir konuşmasına şöyle başlamaktadır: "Allah'a and olsun, tebliğ
edilen emirlerin, tamamlanan vaatlerin, söylenen sözlerin tümü bana öğretildi. Hik-
met kapıları, işlerin ve emirlerin ışığı Ehl-i Beyt'te yani bizdedir."
66
Bu ifadelere göre Ali neredeyse sınırsız bir ilimle dolu olmakta ve bu bü-
yük hazinesini sadece kendi hısım ve akrabalarıyla paylaşmaktadır. Yani kendi
döneminde yaşayan Hz. Peygamber'in diğer ashabına karşı cimri davranmaktadır.
Ya da Ali'de böylesine semavî ve ulvî bir özellik var iken, Allah kelâmı Kur’ân'a
inanan sahabe, Ali'de bulunan bu bilgiyi benimsememektedir. Nehcü’l-Belâğa'nın
ilerleyen sayfalarında, Ali'ye izafe edilen yukarıdaki sözler bir bakıma tashih edil-
meye çalışılmaktadır.
67
Ancak söz daha sonraki dönemlerde oluşmuş bulunan
Şîa'nın imamet teorisine gelince, bu konu ısrarla savunulmaktadır.
Hz. Ali'ye izafe edilen insanları gıybetten sakındırma başlığı altındaki, söz-
lerden birisi de sonraki dönemlerde imamet fikrine paralel olarak gelişmiş olması
gereken, imamlardaki "ismet" sıfatı ile ilgili sözlerdir. Seyyid Razî'ye göre Ali şöyle
demektedir: "İsmet sıfatına sahip, Allah'ın lütfu ile günahlardan korunmuş olan
kimselerin, günah ve kötülük işleyenlere acımaları gerekir."
68
Daha sonra Nehcü’l-
Belâğa'nın ilerleyen sayfalarında Ali, "Allah'ın ve imamların sıfatlarını" da saymak-
tadır ki,
69
bu cümleler ve ele alınan fikirleri de Hz. Ali dönemi ile ilişkilendirmek
doğrusu mümkün değildir. Çünkü bu anlayışın da oluşabilmesi için önce imamet
fikrinin oluşması gerekmektedir. Oysa bu görüşlerin Hz. Ali döneminde bulunma
ihtimali yoktur.
Nehcü’l-Belâğa'da ilgi çekici konulardan birisi de imamların Kureyş'in
Hâşimî soyundan olduğu rivayetinin dile getirilmesidir. "Halifeliğin Kureyş'ten
64
Nehcü’l-Belâğa, 52.
65
Bkz. Hasan Onat, "Şiiliğin Doğuşu Meselesi", AÜİF, Ankara 1997, 36/87 vd.; Sönmez Kutlu, “Ehl-i
Beyt” Sembolik Kapitalinin Tarihî Süreç İçinde Semerelendirilmesi”, İslâmiyât, Ankara 2000, 99 vd.
66
Nehcü’l-Belâğa, 176.
67
Nehcü’l-Belâğa, 186.
68
Nehcü’l-Belâğa, 197.
69
Nehcü’l-Belâğa, 211-213.
Nehcü’l-Belâğa'nın Müellifi ve Metni ile İlgili Problemler
SÜİFD
/ 23
179
olacağı" anlayışı ise İslâm'ın erken dönemi ile ilişkilendirilebilecek bir düşünce
olmayıp, devlet başkanlarının idaredeki durumlarını meşrulaştırmak üzere sonra-
dan oluşturulmuş bir bakış açısının ürünüdür.
70
Benzer şekilde Nehcü’l-Belâğa'ya göre Hz. Ali oğlu Hasan'a Sıffin Sava-
şı’ndan sonra yazdığı vasiyetinde bazı tavsiyelerde bulunurken, Şîa'nın imamet
iddialarını çürütecek nasihatler vermektedir. Rivayete göre ümitsizliğin acısını,
insanlardan bir şey istemeye yeğ tutmasını istemekte, iffetli olarak çalışıp geçin-
menin, kötülükle dolu bir zenginlikten daha hayırlı olduğunu belirtmekte, oğluna
hayırlı kimselerle arkadaşlık kurmasını şerlilerden uzak durmasını tavsiye etmek-
tedir.
71
Aynı yerde oğlunu ticaretten sakındırmakta ve onu mizah yapmaktan uzak
durmaya davet etmektedir.
72
Bu rivayetlerin satır aralarına baktığımızda kaşımıza
şöyle bir sonuç çıkacaktır: Demek ki, Hz. Hasan insanlardan bir şeyler ummakta-
dır ki, babası onu iffetli olarak çalışmaya yöneltmekte ve ümitsizliğin acısını bağrı-
na basmasını istemektedir. Öte yandan babası oğlunda birtakım kötü hasletler
görmüştür ki, onu iyi arkadaş edinmeye yöneltmektedir. Oysa Şiî imamet teorisi-
ne göre, imamların ismet sıfatının olması gerekmekteydi. Ayrıca ticaret ve mizah
ile ilgili görüşlerini de daha çok Hıristiyan ruhbanlığına benzetmek mümkündür.
Özetle ifade edecek olursak, bu türden ifadeleri, Şîa'nın kendi içindeki imamet
iddiaları ve yaşadığı dönemdeki Hz. Ali ile ilişkilendirmemiz oldukça zordur.
Seyyid Razî'nin, ilk vahyin gelişine ilişkin farklı bir tasviri vardır ki, üzerinde
mutlaka durulması gerekir. Ona göre ilk vahiy geldiğinde Hz. Ali şeytanın feryadı-
nı duyar ve "Yâ Rasûlallah bu feryat nedir?" diye sorar. Hz. Peygamber ise; "Bu
kendisine kulluk edilmesinden ümidini kesmiş olan şeytandır. Benim duyduğumu
duyuyor, gördüğümü görüyorsun. Ancak sen nebi değil vezirsin ve hayır üzeresin" diye
cevap verir.
73
Öyle ki, rivayet Şîa'nın imamet teorisini desteklemek amacıyla daha
da garip bir hal alır. Rivayetin devamında Mekke'nin ileri gelenleri önce Hz. Pey-
gamber'e inanmak için ondan bir mucize göstermesini isterler. Mucize oradaki
bir ağacı Hz. Peygamberin kökü ile beraber söküp elinde tutmasıdır. Rivayete
göre Hz. Peygamber de; "Ey ağaç, eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyor ve
benim Allah'ın rasûlü olduğumu biliyorsan, Allah'ın izni ile kökünle beraber sökül ve
önümde dur!" der. Onun bu isteğine karşılık ağaç da şiddetli bir gök gürlemesiyle,
kuşun kanatlarını çırpması gibi kısa bir zamanda sökülüp gelir ve Hz. Peygamber-
'in önünde durur. Bazı dalları Hz. Peygamber'in diğer bazı dalları da Hz. Ali'nin
omuzları üzerinde kalır. Bunun üzerine iyice küfrü ve kibri artan müşrikler bu
70
Bkz. M. Said Hatipoğlu, Hilâfetin Kureyşliliği, Ankara 2005, 53 vd.
71
Nehcü’l-Belâğa, 402.
72
Nehcü’l-Belâğa, 402vd.
73
Nehcü’l-Belâğa, 301-302.
Sıddık Korkmaz
SÜİFD
/ 23
180
defa ağacın yarısının yerinde kalmasını ve diğer yarısının geri yerine gitmesini
isterler, Hz. Peygamber de onların isteğini yerine getirir, öyle olmasını ister ve
ağaç da o şekilde davranır. Bu olay üzerine Hz. Ali inananların ilki olur, Mekkeli
müşrikler de inkârlarından vazgeçmezler.
74
Kısaca özetini vermiş olduğumuz,
Razî'nin hem şeytana feryat ettirdiği hem de Cebrail'in sesini ya da vahyi Ali'ye
duyurduğu ve ağacı bir kuş gibi oradan oraya uçurduğu bu rivayetleri, doğrusu
değil Hz. Ali'ye izafe etmek, ciddiye almak bile oldukça güçtür. Hz. Peygamber'in
nübüvvetine ispat için getirdiği en büyük mucize olarak Kur’ân varken, böylesi
izahatlara sığınmak pek makul değildir.
Hz. Ali'nin daha on yaşında iken babası Ebû Tâlib'den çekinerek ya da
önceleri Hz. Peygamber'in davet ettiği şeyin ne olduğunu bilmediğinden dolayı
tereddüt ederek, Müslüman olan ilk erkek olduğu tarihî kaynaklara göre doğru-
dur. Böyle olmasına rağmen Hz. Hatice ondan daha da önce İslâm'ı kabul eden
ilk mümindir.
75
Bununla birlikte yukarıdaki rivayette, Hz. Peygamber'e izafe edilen
mucize, aslında bir Şiî gözüyle Hz. Ali'nin imametini, tahtında müstetir bir iddia ile
ispat etme çabasından öte bir şey değildir.
İmamet teorisi Hz. Ali'nin, İmâmiyye'nin on iki imam silsilesi içinde yer
almayan oğlu Muhammed b. el-Hanefiyye için Muhtâr es-Sakafî tarafından dile
getirilmiş, fakat o dönemde henüz kitlelere mâl olmamış, ancak 82/701 yılında
İbnü'l-Hanefiyye'nin ölümünden sonra gulât çevrelerce ifade edilmeye başlanmış-
tır. Bu fikrin İmâmiyye mezhebi tarafından sistemleştirilmesinde, geneli hicrî ikinci
asırda yaşayan Zürâre b. A'yen eş-Şeybânî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Ali b.
Nu'mân (Şeytânü't-Tâk), Ali b. İsmail b. Misem et-Temmâr, Hişâm b. Sâlim el-
Cevâlikî ve Hişâm b. Hakem gibi isimlerin rolü büyük olmuştur. Bu isimler aracılı-
ğı ile Hz. Peygamber’den sonra Hz. Ali, Hasan, Hüseyin ve onların soyundan
gelen kimselerin "imam" olduğu fikri oluşturulmuştur.
76
Mesele Seyyid Razî'nin
iddia ettiği gibi, Hz. Ali'nin kendisini imam olarak tanıdığı ya da gizli bir bilgiye
sahip olduğunu herkese ilân ettiği gibi bir yapıya sahip değildir.
77
Yukarıdaki anlayışın devamı olarak eser içerisinde Hz. Ali'nin kâhinlik
yaptığı, gelecekten haber verdiği ve bir müneccim gibi davrandığı şeklinde cümle-
ler de yer almaktadır. Bunun örneklerinden birisi de Muâviye hakkındaki sözleri-
dir. Söz konusu iddiaya göre Ali şöyle demektedir: "Benden sonra size aç boğazlı,
şişkin karınlı, göbekli, ne bulursa yiyen, olmayanı bile isteyen birisi musallat olacak.
74
Nehcü’l-Belâğa, 301-302.
75
İbn Hişâm, Ebû Muhammed Abdülmelik (218/833), es-Sîretü'n-Nebeviyye, thk., komisyon, Beyrut
trz., 1/240-243, 245 247.
76
Bkz. Sıddık Korkmaz, Tarihin Tahrifi İbn Sebe Meselesi, Ankara 2006, 174 vd.
77
Benzer iddialar için Bkz. el-Kâtib, Şîada Siyasal Düşüncenin Gelişimi, 25-36.
Nehcü’l-Belâğa'nın Müellifi ve Metni ile İlgili Problemler
SÜİFD
/ 23
181
Onu öldürün. Ama öldüremezseniz dikkatli olun! Size, bana sövmenizi emredecek,
benden teberrî etmenizi isteyecek…"
78
Aynı şekilde bu sözlerin de Hz. Ali'ye ait olması mümkün değildir. Çünkü
Kur’ân-ı Kerîm'in bildirdiğine göre, geleceği Allah'tan başka kimse bilmeyecektir.
79
Şiî iddialara göre imam olan Ali'nin, oğullarından birisini imam olmaya teşvik
etmesi ve onlara bu işin yollarını öğretmesi yerine, bu şekilde kehanette bulun-
ması mümkün değildir. Öte yandan Ali, Muâviye'yi ilk defa Sıffin Savaşı’nda tanı-
mamaktadır. İllâ onun öldürülmesini istiyorsa, bu işi kendisinden sonraki nesillere
bırakmak yerine Medine’de beraber yaşadığı yıllarda da yapabilir veya yaptırabi-
lirdi. Ayrıca söz konusu metnin devamında sonraki dönemlerde oluşmuş bulunan
takiyye anlayışının ipuçlarını veriyor gibi davranması da bu sözlerin sonradan Hz.
Ali'ye söyletilmiş olmasının kanıtı durumundadır.
80
Çünkü takiyye anlayışını da Ali
dönemi ile ilişkilendirmek mümkün değildir.
Nehcü’l-Belâğa'da yer alan ilginç konulardan bir başkası da Türkler mese-
lesidir. Eserde; "sanki onları yüzüne kalkan derisi geçirilmiş bir topluluk gibi görü-
yorum. Beyaz ve has ipek giyiyorlar, en güzel atları kendilerine saklıyorlar. Onlar
ölüme şiddetle giderler…"
81
şeklinde ifadeler yer almaktadır. Bu türden cümleler
Türklerin savaş usûlleri, taktikleri ve hatta savaş psikolojilerine kadar varan derin-
lemesine tahkik ve tefsir cümleleridir. Yani bir kimsenin bu cümleleri kurabilmesi
için böylesi bir kavimle mücadele etmesi ya onlarla birlikte ya da karşı karşıya bir
savaş tecrübesi yaşaması gerekmektedir. Oysa tarihte Hz. Ali'nin Türklerle yap-
mış olduğu bir savaş yoktur. Kendi döneminde Müslüman olan belki ferdî olarak
birkaç Türk'ten söz etmek mümkün olabilir. Ancak birkaç kişinin yol ve yönte-
minden yola çıkarak yukarıdaki tespitlerde bulunmak da mümkün değildir.
Hz. Ali'nin Türkler hakkında böylesine geniş bilgisi yokken, Seyyid Razî'nin
bu türden bir tecrübesi bulunmaktadır. Zira onun yaşadığı dönemde, özellikle
Bağdat'ta Türkler önemli bir unsurdur ve orduda belirgin bir biçimde yer almak-
tadırlar. Özellikle Sünnî oluşları ve ata binicilikleri ile şöhret bulan bu birlikler
Büveyhî ordusu içinde önemli bir mevkie sahiptiler.
82
Yukarıdaki örneklerde ol-
duğu gibi bu sözleri de Hz. Ali'den daha ziyade Seyyid Razî'ye izafe etmek doğru
olacaktır.
78
Nehcü’l-Belâğa, 92.
79
Âl-i İmrân, 3/179; Hûd, 11/123; Nahl, 16/77; Neml, 27/65.
80
Hz. Ali'nin, Hz. Peygamber'in yanında büyümüş olması, birtakım Şiîler için onun gayb bilgisini
edinebileceği şeklinde algılanmış ve Ali'nin de gaybı bilebileceği şeklinde tevillere gidilmişse de bu
tür
iddiaları
inandırıcı
bulmak
oldukça
zordur.
Bkz.
http://www.balaghah.net/nahj-
htm/ara/javab/?id=10 [Site 03. 02. 2007 tarihi itibariyle ulaşılamıyor.]
81
Nehcü’l-Belâğa, 186.
82
Ahmet Güner, "Büveyhîler Dönemi", 51-52; Fikret Işıltan, "Al-Tâîlillah", İA, 12/1/68-69.
Sıddık Korkmaz
SÜİFD
/ 23
182
Nehcü’l-Belâğa'da yer alan ve tasvir ettiği dönemle ilişkilendirilemeyecek
cümlelerden bir başkası da Cemel Savaşı’ndan sonra Ali'nin kadınları kınaması
başlığı altında yer alan ifadeleridir. Söz konusu rivayete göre Hz. Ali; "Ey insanlar,
kadınlar iman, pay ve akıl bakımından noksandırlar. İman bakımından noksanlıkları,
hayızlı günlerde namazlardan ve oruçtan uzak olmalarıdır" demektedir.
83
Seyyid
Razî bu cümlelerle kanaatimizce Hz. Ali'nin, Hz. Âişe'yi kınadığını imâ etmektedir.
Ancak bu ifadelerle iman konusuna getirilen bakış açısı, Nehrevân'da bizzat Ali'-
nin savaştığı ve mücadele ettiği Haricîlerin iman anlayışına benzemekte ve amel-
leri imana dâhil etmiş gibi görünmektedir.
84
İman hakkında bu türlü tanımlamala-
rın Hz. Ali döneminde sistemleşip sistemleşmediği ve kadınlara bu şekilde bir
yaklaşımın ona izafe edilip edilemeyeceği bir yana, sırf yapısı itibariyle Ali'ye izafe
edilemeyecek olan bu sözleri de kanaatimizce Razî'nin Ali'ye söylettiği ifadeler
olarak kabul etmek gerekmektedir.
Hz. Ali'nin Nehcü’l-Belâğa'da Hz. Peygamber'i tasvir ettiği iddia edilen
cümleler de burada üzerinde durulması gereken ifadelerdendir. Seyyid Razî'ye
göre Hz. Ali, Hz. Peygamber'i tanımlarken şöyle demektedir: "O tıp bilgisiyle
hastalarını dolaşan bir hekimdir. Hastalarının yaralarını sarar, dertlerine çare arar,
onlara şifa sunar, kör gönülleri, sağır kulakları, söylemez dilleri iyileştirir."
85
Zikretmiş
olduğumuz bu metin ve devamındaki ifadelerin mecaz mı yoksa zahirî anlam mı
içerdiği pek açık değildir. Ancak her ne maksatla söylenmiş olursa olsun, yukarı-
daki ifadelere göre Hz. Peygamber bir hekim gibi tanımlanmaktadır. Bu tür ifade-
ler ise abartıdan başka bir şey değildir.
Seyyid Razî'nin aktardığına göre Hz. Ali yarasa, karınca ve çekirgenin ya-
nında tavus kuşuna da ilgi duymuş ve onun eşsiz güzelliğinden bahsetmiştir.
86
Bu
durum Şiî müellifler için son derece normaldir ve Ali bu gibi konular üzerinde
durmakla, Yaratıcının eserlerinin güzelliğini ve hikmetini anlatmaktadır.
87
Nehcü’l-
Belâğa'da tavus kuşu üzerinde uzunca duruluşuna bakacak olursak, burada da Hz.
Ali'nin değil de Seyyid Razî'nin bu hayvana önem verdiği kanaatine ulaşabiliriz.
Bildiğimiz kadarı ile Hindistan yöresinde yaygın olan bu hayvana Razî'nin dilinden
Ali'nin ayrıcalık tanıması ve onun güzelliğini Allah'ın varlığına ve birliğine delil
olarak sunması kanaatimizce diğer canlılara karşı yapılmış bir haksızlıktır. Çünkü
sıfatlarından birisi de Cemal olan Allah Teâlâ'nın yarattıklarının her biri, ayrı bir
83
Nehcü’l-Belâğa, 105-106.
84
Sönmez Kutlu, İslâm Düşüncesinde İlk Gelenekçiler, Ankara 2000, 17.
85
Nehcü’l-Belâğa, 155-156.
86
Nehcü’l-Belâğa, 216, 235, 256, 271.
87
Bkz. Kâsım Habîb Câbir, el-Felsefe ve'l-İ'tizâl fî Nehci'l-Belâğa, Beyrut 1407/1987, 277.
Nehcü’l-Belâğa'nın Müellifi ve Metni ile İlgili Problemler
SÜİFD
/ 23
183
güzelliğe sahiptir. Bütün yarattıkları içerisinden sadece tavus kuşunun seçilmesi ve
ön plana çıkarılması göze batan bir durumdur.
88
6. Sonuç
Hz. Ali'nin konuşma ve yazışmalarının derlenmesi sonucu oluşturulduğu
iddia edilen Nehcü’l-Belâğa'nın, Ali'ye aidiyeti ciddi problemler içermektedir.
Eserin derleyicisi olarak takdim edilen Seyyid Razî'nin yaşadığı döneme baktığı-
mızda, bu sorunun kaynakları hakkında bazı ipuçlarını görebilmekteyiz. Bunların
başında söz konusu yazarın Sünnî-Şiî geriliminin yoğun olduğu, siyasî iradenin
Şiîlikten yana tavır aldığı bir dönemde yaşadığı ve eserin böylesi bir ortamda
kaleme alındığını söyleyebiliriz.
Nehcü’l-Belâğa'nın yazarı olarak Seyyid Razî bilinmesine ve şimdilik bizim
de öyle kabul etmemize rağmen, eserin onun ağabeyi olan Seyyid Murtazâ'ya ait
olabileceği şeklinde, göz önünde bulundurulması gereken iddialar da bulunmak-
tadır. Söz konusu iddialar eserin sahihliği konusuna gölge düşürmektedir.
Nehcü’l-Belâğa'nın kaynakları konusu Şiî müellifleri oldukça sıkıntıya sok-
muş ve bu problemi aşabilmek için çeşitli eserler kaleme almışlardır. Ancak söz
konusu eser ve makalelerin iddialarını doğru kabul etmek oldukça güçtür.
Nehcü’l-Belâğa'nın bizzat kendisi, içeriği itibariyle Hz. Ali ile ilişkilendirilme-
si bakımından oldukça sorunlu bazı ifade ve cümleleri barındırmaktadır. Bu ifade-
lerin çoğunluğu Ali'nin ölümünden çok sonra ortaya çıkmış ve daha sonraki
dönemlerde Şîa tarafından içselleştirilmiş olan "imamet" fikrinin ispatı ile ilişkili
cümlelerdir.
Sonuç olarak öyle görünmektedir ki; Seyyid Razî kendi Şiîliğinden yola çı-
karak, mezhebinin imamına yakışır edebî güzelliği olan bir kitap hazırlama gayreti
içine girmiş, bu çerçevede, döneminde yaygın olan bazı rivayetlerden yararlana-
rak, kendisinden bolca ilâveler yapmakta bir beis görmemiştir. Muhtemelen o
başta Şiîliğin siyaseti dinîleştiren imamet fikri olmak üzere, öteki iddialarını da
destekleyen, içinde efsane, uydurma, şiirsel ve belâğatlı cümlelerin ve güzel sözle-
rin bulunduğu bir eser meydana getirmiş ve bu eseri de Hz. Ali'ye izafe etmiştir.
NEHCÜ'L-BELÂĞA'NIN MÜELLİFİ VE METNİ İLE İLGİLİ PROBLEMLER
Sıddık Korkmaz
Nehcü'l-Belâğa Büveyhîler döneminde, Sünnîler ile Şiîler arasında gerginliğin yoğun
olarak yaşandığı, Şîa'nın büyük bir devlet desteği gördüğü ortamda hazırlanmıştır. Eser Hz.
88
Tavus kuşunun bir kutsal olarak kabul edildiği Yezîdîlik için Bkz. E. Ruhi Fığlalı, Çağımızda İtikâdî
İslâm Mezhepleri, İstanbul 1990, 220 vd.; Ahmet Turan, Yezîdîler, Samsun 1994, 3 vd.
Sıddık Korkmaz
SÜİFD
/ 23
184
Ali'ye izafe edilip, onun söz, hikmet ve vasiyetlerinden oluştuğu şeklinde takdim edilmek-
tedir. Bundan dolayı Şiâ tarafından büyük bir saygıyla benimsenmiş, önemli bir mevkiye
konulmuş, üzerine bir çok şerh yazılmış ve araştırmalara konu olmuştur. Böyle olmakla
birlikte eserin sahihliği konusu, halâ çözülememiş bir problem olarak karşımızda durmak-
tadır.
Eseri Seyyid Radî'nin derlediği konusunda özellikle Şiî çevrelerde yaygın bir kanaat
mevcuttur. Böyle olmakla birlikte eseri onun mu yoksa büyük kardeşi olan Murtazâ
Radî'nin mi derlediği konusunda, klasik kaynaklarda göz ardı edilemeyecek ciddi nakil ve
tartışmalar bulunmaktadır. Bunların ötesinde eserin Hz. Ali'ye aidiyeti konusu da şüphe-
den arındırılmış değildir. Muhtelemen bu belirsizlikten dolayı, eserin kaynakları üzerine bir
takım çalışmalar yapılmıştır. Bütün bu gayretlere rağmen eser, özellikle fikir-hadise uyumu
açısından, Hz. Ali ile ilişkilendirilemeyecek bazı nakil ve görüşleri barındırmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Hz. Ali, Sahabe, Seyyid Radî, Seyyid Murtazâ, Nehcü'l-Belâğa,
Büveyhîler, İmâmet.
PROBLEMS ABOUT THE AUTHOR OF NAHC AL-BALÂĞAH AND ITS
CONTENTS
Nahc al-Balâgah was compiled in Buveyhis time, when there was a big conflict
between Sunnis and Shiites at the time Shiite was supported by the government. Nahc
al-Balâgah is presented as a work of Hz. Ali and consists of his speeches, wisdom and
testaments. For this reason it is regarded with a high respect by Shiite and it had an
important place in Shiism There are a lot of commentaries of Nahc al-Balâgah and it
became a subject for many researches. Nevertheless, even in our time authenticity of this
work is an unsolved problem for us.
There is a general belief especially in Shiite groups that Nahc al-Balâgah is com-
piled by Sayyed Radî. On the other hand there are a lot of narrations and debates in
classical resources on it and whether it is compiled by Sayyed Radî or by his big brother
Murtazâ Radî. Even there is also an unsolved problem if it is Hz. Ali’s sayings or not.
There may be some researches about Nahc al-Balâgah for this uncertainty. But also this
work contains some narrations and ideas which can not be related with Hz. Ali.
Keywords: Hz. Ali, Companion, Sayyed Radî, Sayyed Murtazâ, Nahc al-Balâgah,
Buveyhis, Imâmah.
' J@ OJA PQ
R S@ T+ FU V+W
<;). * ' 4 S. h ÂA
,
:< *)*P i4'E < ! $j o4 <"
Q;!<
.
Q4»* ):H / * . (& << *
.
IÂ*
Y 2
Õj (° %4 a i!&
< ' (& . (" 34 " * )E Q2" j 2P 34 1
]
, / #z
Q$*!4 I$ w&
.
K'P Y 2 #$ 34
]k*4
w:
¢ `
5E §
.
Y 2
, =& a
~7
r 7 - ®&
7 2&
!
* 5
.
Y 2
Dj@
<<
¹A
(&
%6' *< .
]
()*7 »Q7 $ #$ w:
Y 2
(°&
Ij %6' .
. (&
93G7' R.2 ,
" kR8/ P 34 D g ª* @A
.
Y 2
]
;!4 'c! 'E (2ª
.
/ U
¢ `
1 Õj ( %4 a Y 2 . §
;. (& ¶ Á'&j
.
&
(
j
Y 2 #$ @A & " k*)*4 [ -:¹4 IT #$
.
w°&
#$ j *> #. A;¥ f#$
Y 2
,< 'c ` % , 4
<" (&
_°.7@
°{AH
2
'.
Dostları ilə paylaş: |