Uçan Soba
Yeni türbinin geliştirilmesinde karşılaşılan
zorluklar hiç de yabana atılır cinsten değildi. İlk
yaptığı modelin başarısı ile umutlanan Tesla,
buharla çalışacak daha büyük bir tasarımın
yapımı için New York yakınlarındaki Waterside
İstasyonu'nda çalışmalarına başladı. Burası
Edison'un kasabasıydı ve halkın çoğunluğunu
da Edison Şirketi'nde çalışan mühendisler
oluşturmaktaydı. Daha işin başından sorun
çıkacağı belli olmuştu. Mühendisler Tesla'nın
işe
öğleden
sonraları
saat
beş
gibi
gelmesinden, parasal olanaksızlıklar yüzünden
türbinin yeterli test edilememesinden şikayet
ediyorlardı. Sonunda üç türbinin üretilmesi için
Milwaukee'deki başka bir şirkete başvurdu.
Ancak mühendislerle arasındaki gerginlik
değişmeyince testleri terk etti.
Türbin üretiminde bir başka önemli sorun
daha vardı. Saniyede 35 bin gibi yüksek
devirlerde, merkezkaç kuvveti metalin dönen
diskler arasında sıkışmasına sebep oluyordu.
Gerekli metalin geliştirilebilmesi için teknoloji
henüz yetersiz kalıyordu.
Westinghouse'un tren yolları ve aydınlatma
şirketinin yöneticisi kendisinden yeni türbin
hakkında bilgi istediğinde Tesla türbininin
hafifliği ve yüksek performansı ile diğer tüm
modellerden daha üstün olduğunu bildirecekti.
Aslında türbini küçük bir uçak modelinde
denemek istediğini söylüyordu.
"Bu sizi şaşırtmasın" diye yazıyordu, "beni
bir gün New York'tan Colorado'ya küçük gaz
sobalarına benzer bir uçakla seyahat ederken
görebilirsiniz." (Uçak ancak otuz kiloya yakın
bir ağırlıkta olacaktı ve gerektiğinde bir
pencereden kalkış ya da iniş yapabilecekti.)
Bu hayal çok etkileyici olmakla beraber
Westinghouse'un sipariş vermesini sağlayacak
kadar gerçekçi görünmüyordu. Bunun üzerine
türbin
geliştirme
çalışmalarını
devam
ettirebilmek amacıyla iki şirket için aynı anda
çalışmaya başlayacaktı. Bu, Tesla için yeni bir
şeydi.
Türbinin,
yanıcı
gazlarla
da
çalıştırılabilmesini sağlayacak bir şekilde, valflı
silindirini
geliştirmişti.
Bu
mekanizma,
Fleming'in vakum-diyotu ile birlikte, geleceğin
modern
akışkan
tekniklerinin
temelini
oluşturacaktı. Ama diğerlerinde olduğu gibi bu
keşfinden de kar etmeyi başaramayacaktı.
Bugün Tesla'nın türbini çok önceden hak
ettiği ilgiyi yeniden çekmeye başlamıştır.
Birçok şirket Tesla türbinine dayandırdıkları
teknolojileri yenileyerek ve uyarlayarak birçok
kullanım alanında faaliyet göstermektedir.
Ancak geleceğin başarıları ile günün
faturaları
ödenemiyordu.
Tesla
günlük
çalışmalarının ve Delmonicolar'daki eğlencenin
giderlerini karşılayabilmek için hayli çaba
harcıyordu. Aidatlarını ikinci kez ödemediği için
Oyuncular Kulübü üyeliğinin düşürülmesi tam
bir sosyal çöküşü ifade ediyordu. Mark
Twain'in ve Stanford White'ın yokluğunda
zaten eski uğrak yerlerinin de tadı tuzu
kalmamıştı.
Gazetelerde adına hala sık rastlanıyordu,
eşsiz hayal gücü hala manşetleri süslüyordu.
Gerçeğe dönüşmese bile fikirleri büyük bir
haber
değeri
taşıyordu
zaten.
English
Mechanic and Science dergisinde "Tesla Med-
Ceziri Savaşı İmkansız Kılacak" başlıklı bir
yazı yayımlanmıştı. Patlayıcılar kullanılarak
okyanusta istendiği zaman devasa dalgalar
yaratılabileceğinden söz ediyordu. Zihninin
çocuksu yanının bunun gibr iddialar ortaya
attığına daha önce de rastlanmıştı.
Times'a yazdığı bir mektupta icatlarına
hiçbir
zaman
hak
ettikleri
değerin
verilmediğinden
yakınıyordu.
Mektubun
yayınlandığı sayfanın yarısında da üzüntüsünü
ve hayal kırıklığını ikiye katlayan bir kişiden,
zamanın
yeni
kahramanından,
Orville
Wright'tan söz edilmekteydi.
Wright'la
yapılan
röportaj
başkent
Washington'daki
düz
bir
çayırlıkta
gerçekleştirilmişti. Daha önceleri pek çok
kereler havalandırabilmeyi başardığı uçağı ile
bir deneme uçuşu daha yapmak üzereydi.
Ancak bu uçuş her zamankinden daha önemli
ve özel bir deneme olacaktı, zira başkan. Tedy
Roosevelt, Beyazsaray'dan Wright'a Birleşik
Devletler'in ilk uçan başkanı olma sıfatına nail
olabilmek için kendisinden davet beklediğini
söylemişti.
Wright'ın o an içinde bulunduğu gayet sinirli
ruh hali bu şartlar altında hoş görülebilir bir
durumdu. Nitekim işin tek tehlikeli yanı haşmetli
başkanın bütün o uzun botları, koruyucu
gözlükleri ve kaskı giyerek hayli gülünç bir
duruma düşecek olması değildi. Denemenin ne
kadar tehlikeli sonuçlar doğurabileceğinin
farkında
olan
Wright,
Amerika
Birleşik
Devletleri başkanının hayati sorumluluğunu
kendi üzerine almak istemiyordu haklı olarak.
Ama başkana hayır demek de daha az riskli bir
iş değildi.
Binlerce kişilik bir izleyici topluluğu deneme
uçuşunun yapılacağı meydanda toplanmış,
Wright'ın karar vermesini bekliyordu. Wright,
motoru tekrar söküp takarak son denetlemeleri
yaparken düşünmeye de fırsat bulmuştu. En
sonunda rüzgar ölçerini kaldırdı ve sonuçlarını
incelemeye başladı. Topluluk nefesini tutmuş
bekliyordu. Hafif bir meltem aletin kanatlarını
şişiriyordu. En sonunda rüzgar ölçerini
indirecek ve yiğitçe "Uçuş gerçekleştirilemez"
diyecekti.
Aynı sayfada, bir sütun ötede Tesla'nın
havacılık üzerine fikirlerine yer verilmişti
dergide. Bütün hayatı boyunca yüksek süratli
gelişmiş uçak motorları tasarımı üzerinde
çalışmıştı ama tek bir patent dahi almamıştı.
Bu arada rekabetin nelere mal olabileceği
üzerine de hiç düşünmüyordu:
"Sonradan üretilen diğer tüm uçakları,
prototipleri olan Langley'in yanına koyarsanız
göreceksiniz ki tam anlamıyla kaydedilebilmiş
tek bir somut ilerleme dahi yoktur. Aynı
pervaneler, aynı motorlar, aynı dümenler,
kayda değer tek bir gelişme yoktur... buna
karşın yarım düzine havacı göklerin hakimi,
imparatoru ilan edilmiştir. J. D. Rockfeller'a bu
unvanı layık görmek çok daha uygun olacaktı.
Ama yüksek kalitede yanıcı akaryakıtın
sağlanmasına kadar kendi ağırlıklarının birkaç
mislini yerçekimine karşı kaldırabilen motorlar
üretilemeyecektir."
Langley uçağının hava boşluğuna maruz
kaldığı takdirde çakılacağını, helikopterin, diğer
dezavantajları bir yana bırakılırsa, bu açıdan
çok daha güvenli olduğunu söylüyordu.
Havadan daha ağır bir hava taşıtının ise
tamamen yeni ilkeler doğrultusunda inşa
edileceğini, bunun da gerçekleşmesinin pek
yakın
olduğunu
öngörüyordu.
"Bunun
gerçekleşmesi sanayi ve ticaret dünyasında
yepyeni bir çığır açacaktır. Yeter ki hükümetler
telsiz enerji naklinde olduğu gibi İspanyol
Engizisyon Mahkemesi tavrı takınmasınlar. Bu,
insanlığı göklerin gerçek hakimi kılmaya
yetecektir."
Elbette bu öngörüler her zamanki gibi
acılarının deşilmesine ve diğerlerinin ona karşı
duyduğu hıncın artmasına neden oluyordu ama
yine her zaman olduğu gibi kehanetleri gerçek
olacaktı. Waldorfta bir amiralle yemek yeme
şerefine eriştiğinde "havacılık gemilerinden"
bahsedecek
ve
yine
telsiz
telefon
görüşmelerinin
bir
gün
tüm
dünyaya
yayılacağından dem vuracaktı.
Hafif uçağının, ya da uçan sobasının -
günümüz terminolojisinde bu hava taşıtlarına
(basit helikopterlerle karıştırılmaması gerekir)
VTOL, dikey kalkış ve iniş yapabilen uçaklar
denilmektedir- patentleri için ancak 1921 ve
1927 yıllarında başvurabilecekti ve patent
haklarını 1928 yılında alabilecekti. Aynı
zamanda
bu,
muhtemelen
finansman
eksikliğinden, bir prototip üretmeden patentini
aldığı tek icadıydı. Patentleri belgelendiğinde
mucit yetmiş iki yaşındaydı.
Küçük uçak ki Tesla uçağının bin dolardan
daha az bir fiyatla satılması gerektiğini
düşünüyordu, helikopteri andıran pervanesi
sayesinde
dikey
kalkış
yapabiliyordu.
Kalkıştan sonra pilot bir mekanizma ile
pervanenin normal uçaklarda olduğu gibi burna
yerleşmesini sağlıyor ve böylece uçan soba
yola koyuluyordu. Pilot koltuğu, kanatlar yatay
pozisyondayken yukarı bakacak şekilde kendi
etrafında dönebiliyordu. Tesla'nın güçlü ama
çok hafif türbini sayesinde uçak büyük bir hızla
öne doğru atılabiliyordu. Aynı işlem tersi yönde
tekrarlanarak uçağın -garaj çatısı, oturma
odası, ya da küçük bir geminin güvertesi gibi
dar alanlara- iniş yapması sağlanabiliyordu.
Tesla'nın dikey kalkış fikri ölümünün
üzerinden on yıl geçtikten sonra işlerlik
kazanabilecekti ancak. 1950'lerin ilk yıllarında
Convair
ve
Lockheed,
daha
sofistike
mühendislik teknikleri kullansalar da, özünde
Tesla'nın prensibine sadık kalan yeni modeller
üretmeye başlayacaklardı. Bu taşıtların en
başarılısı Convair'in ürettiği XFY-1 idi. "Pogo"
yaklaşık dört ton ağırlığında 5.850 beygir
gücünde Allison T-40 turbo motora sahip bir
savaş uçağıydı. Karada iken kuyruğu yerde,
burnu göklere bakar bir şekilde duruyordu.
Harekete geçtiğinde dikey kalkış yapıyor,
sonra doksan derecelik bir rotasyonla yatay
pozisyon alıyordu. 4.500 metre yükseklikte,
saatte 965 kilometre hıza çıkabilecek şekilde
dizayn edilmişti.
"Pogo" testlerde genellikle başarılı olmasına
karşın
donanma
üretime
geçmekten
vazgeçmişti. Allison motorun gerektiği kadar
güçlü olmadığına ve pilotun döner koltuğunun
ani değişiklikler için yetersiz olduğuna karar
vermişlerdi.
Buna karşın dikey iniş ve kalkış yapabilen
tam teçhizatlı bir hava taşıtının ticari ve askeri
avantajları da göz ardı edilemeyecek kadar
çoktu. Başarılı testler üzerinden birçok yeni
deneme gerçekleştirildi. Ancak 1980'lere kadar
bu sistemde istenilen noktaya ulaşılamadı. En
sonunda uçağın gövdesinin değil, motorlarının
doksan
derecelik
bir
rotasyonu
gerçekleştirebildiği, bu şekilde dikey iniş ve
kalkışın
mümkün
olabildiği
bir
sistem
geliştirilecekti. Bu sistemle üretilen Amerikan
modellere "Harrier" Sovyet modellere ise Yak-
36 adı verilmiştir.
Tabii ki bugünün VTOL'leri yanında
Tesla'nın ufak-uçan sobası bir hayli ilkel
kalmaktadır. Ama jet motor teknolojisinin
geliştirilmesinden onlarca yıl önce bunun başka
türlü olması da düşünülemez. 1950'lerde
Convair ve Lockheed'in gerçekleştirdiği testler
Tesla'nın modelinin VTOL araştırma geliştirme
çalışmalarında kaçınılmaz bir ilk basamak
teşkil ettiğini gözler önüne sermektedir.
Yugoslav
Review
dergisi
Tesla'nın
çalışmalarının
güçlendirilmiş
uçuşun
gelişmesinde ilk adımı teşkil ettiğini öne
sürmüştü bir sayısında. Bu saygın dergi,
Tesla'nın Belgrat'taki kağıtları arasında bir
roket motoru geliştirme çalışmalarının 1895
yılındaki laboratuvar yangını ile birlikte sona
erdiğini gösteren belgelere rastlanıldığını öne
sürüyordu.
Belgrat'taki Nikola Tesla Müzesi'nde ayrıca
jet-itişli, dört tekerlekli ve hem havada, hem
karada gidecek tarzda bir "aeromobil"in
tasarımlarına
da
rastlan
ılabilir.
Müze
yetkililerine göre bunlara ilaveten "Tesla'nın
ölümü ile değerlerini yitiren yakıt, beygir gücü
ve başka bazı şeylerin hesaplamalarını içeren"
çalışmalar da müzede koruma altına alınmıştır.
Bunun yanı sıra gezegenler arası seyahat
edebilecek bir gemi de tasarlamıştı. Tabii bu
bilgilerden Batılı meslektaşları asla haberdar
edilmemişti.
Ayakları "dünyaya" bastığı zamanlarda
Tesla, özel tasarım aydınlatma tüpleri ve
havalandırma sistemleri üzerinde çalışıyordu.
Bu arada yatırımcılara, üreticilere türbininin
çelik imalathaneleri ve fabrikalardan yayılan
atık gazla da çalıştırılabileceğini anlatan
mektuplar yazıyordu. Bu sayede bacalardan
duman
çıkmayacak,
tükenebilir
yakıt
kaynakları için de endişelenmeye gerek
kalmayacaktı.
Hayal gücü geleceğin dünyasında seyahat
ederken mali durumu ise gayet berbat olan
günün koşullarına saplanmış kalmıştı. Mucit ile
Scherff arasında parasal konular ile ilgili olarak
sert bir tartışma yaşanmış ama bu durum kısa
süre içinde savuşturulmuştu. Sherff, tefecilerin
kendisini sıkıştırdığını, karısının hastalığı
nedeniyle de borca girdiğini anlatıyor, Tesla'nın
kendisine
bir
miktar
ödeme
yapmasını
umuyordu.
Tesla ise yükseklerden atarak borçlu
olduğu Scherff e şu cevabı verecekti: "Rica
ederim üzülmeyin. Biliyorsunuz ki, yaşadığınız
deneyimler sıra dışıydı ve bunlar size maddi
kazanç sağlamadıysa da içsel yeteneklerinizin
gelişmesinde
önemli
rol
oynamışlardır..."
Scherff
her
zamankinden
daha
ısrarcı
davranınca bir miktar para göndermek zorunda
kalacak ama birkaç şaşaalı laf etmekten de
geri
kalmayacaktı:
"Üzülerek
söylemek
zorundayım ki, soğukkanlılığını ve özgüvenini
yitirmeye başlamışsın... Kendini toparlamalı ve
kötü ruhları sürgün edebilmelisin... "
Eski çalışanı ve sadık dostunun ahlaki
yanını kuvvetlendirmek için de buhar ve gaz
türbinlerinin
ve
bir
besleme
ünitesinin
tamamlanmak üzere olduğunu, bunların devrim
niteliğinde olduklarını da sözlerine ekleyecekti.
"Şu an bu icatlarım ile çalışacak yeni lokomotif,
otomobil
ve
torna
tasarımları
üzerinde
çalışmaktayım. Sonucun muazzam bir başarı
olacağından eminim. Tek sorun nereden ve ne
zaman nakit bulabileceğimdir. Ama pek
yakında para sel gibi akmaya başlayacak ve o
zaman beni her istediğin an arayabileceksin."
Daha sonra Scherff, Tesla'ya terapötik
nitelikli aygıtlarından bir tanesinin piyasaya
sürülmek üzere olduğunu bildirmekten mutluluk
duyduğu
bir
mektup
yazacaktı.
Çünkü
kendisinin de muhtemelen bunlardan birine
ihtiyaç duyacağını da ekliyordu.
Para hiçbir zaman "sel gibi" akmadıysa da
Tesla birkaç büyük finansör bulabilmeyi
başarmıştı. Bu sayede 1910 yılında 400 bin
dolar sermaye ile, başkalarıyla birlikte soğutma
gibi ticari kullanım alanlarına hizmet vermeyi de
hedefleyen, Tesla Ozon Şirketi kurulacaktı.
Daha sonra da Hoadley ve Knight'ın mali
desteği ile büyük gemilere ve Alabama Kömür
ve Çelik Şirketi'ne türbin üretmek amacıyla bir
milyon dolar sermaye ile Tesla Motor Sanayi
kurulacaktı.
Bu dönemde Tesla diğer sorunların yanı
sıra eski çalışanlarından Fritz Lowenstein ile
de bazı sıkıntılar yaşamaktaydı. Colorado'daki
çalışma günlerinden beri Tesla, Lowenstein'ın
sadakatinden
şüphe
etmekteydi.
Alman
mühendisle Wardenclyffe projesinde tekrar
birlikte
çalıştıklarında
güvenini
yeniden
kazanacaktı ama birkaç yıl içerisinde parasal
konularda aralarında yine bir anlaşmazlık baş
gösterecekti. Lowenstein sonradan radyo
aygıtları
konusunda
başarılı
bir
mucit
olacaktı. 1916 yılında Marconi Telsiz Telgraf
Şirketi
ile
Marconi'nin
patentlerinin
Tesla'nınkilerden
etkilendiğini
savunan
Kilbourne & Clark arasındaki davada düğümü
çözecek kişi olarak tanıklık edecekti. Son anda
Lowenstein taraf değiştirecek ve Marconi'yi
destekleyecekti. Yalancı şahitlik ettiği öne
sürülecekti
ama
hiçbir
şey
ispat
edilemeyecekti. Fakat Tesla'nın dostluğunu da
sonsuza kadar kaybedecekti. 1910 ile 1915
yılları arasında Tesla Alman mühendise
oldukça yüklü miktarlarda borç vermişti. Üç yıl
sonra Tesla, Lowenstein'a protesto çekecek
ama kendisini mahkemeye vermeyecekti.
Kendi hesabına hatırı sayılır bir üne
kavuşan
Anne
Morgan
da
babasının
ölümünden
sonra
kendi
hayat
tarzını
sürdürüyordu. Tesla'nın türbini gibi Anne da bir
güç istasyonu gibi çalışmaktaydı; hayatı,
eğitim, çocuk haklan, kadınların çalışma
koşulları ve göçmen sorunları gibi insani
konular çevresinde dönmekteydi. Zenginlerin
moda ve hizmetçi sorunlarına kafasını yormayı
hiç mi hiç düşünmüyordu. Zevkli Avrupa
turundan döner dönmez Manhattan'daki kadın
hakları oturumlarına katılabilecek kadar çok
yönlü bir insan olmuştu. Sosyoloji diploması
almadan tüm Amerika'yı dolaşmış, kadın
derneklerinde konuşmalar yapmıştı. Hukuk
adamlarıyla, evsizler ve sömürülen kadınlar
üzerine toplantılar düzenliyordu.
Tesla'ya gençliğinde duyduğu aşkı unutmuş
olmasına karşın onunla olan ilişkisini de tam
anlamıyla
bitirmemişti.
"Seninle
bu
kış
görüşebilmeyi umut ediyorum" diyordu, "ve son
görüşmemizin üzerinden koca bir yıl geçmiş
olmasından dolayı ne kadar üzgün olduğumu
da bilmeni isterim. Geçen tüm bu aylar
çalışmalarına istediklerini kattı mı, arzuladığın
ilerlemeyi kaydedebildin mi...?"
Eski
dostunu
yeniden
kazanmanın
mutluluğunu yaşayan Tesla övünmeyi de ihmal
etmeyecekti: "Seninle son görüşmemizden beri
kaydettiğim ilerleme oldukça büyük ve tatmin
edici oldu. Fikirler kafamda daha önce hiç
olmadığı gibi hızla uçuşuyorlar. Bunların
büyüdüğünü ve geliştiğini görüyor, mutlu
oluyorum, dünyevi anlamda başarılı olduğumu
söyleyebilirim."
25
Mart
1911
tarihinde
meydana gelen Triangle Fabrikası yangınında,
kötü koşullarda ve düşük ücretlerle çalıştırılan,
aynı zamanda çoğunluğunu genç göçmen
kadınların oluşturduğu işçilerden bir çoğu
kavrulmamak için camlardan atlamış ve
hayatlarını kaybetmişti. Bu olayın yarattığı öfke
dalgası işçilerin sendikalaşması ve çalışma
koşullarının iyileştirilmesi sürecine de bir ivme
kazandırmıştı. Yaralanan birçok işçi güvenlik
önlemlerinin ne derece ihmal edildiğini gözler
önüne sermişti. Bu felaket Anne Morgan'ın
genç bir kadın olarak üzerinde durduğu
konuların hayata geçmesine katkıda bulundu.
Grevdeki
işçilerle
birlikte
yürüyüşlere
katılıyor, davaları için dört bir yana çetin
mektuplar yazıyordu. Giyinişi, art arda sigara
içişi, ateşli konuşmalarıyla, gazetecilerin de
kendisini tanımladığı gibi, esaslı bir tipti. Enerjik
yaratılışının
"bulunduğu
yerin
atmosferini
elektriklendirdiği" söyleniyordu.
Bir biyografi yazarı Anne Morgan'ın
androjen tavırları ile Tesla'nın sözde aseksüel
yaradılışının
dostluklarının
temelini
oluşturduğunu düşünüyordu. Hiç şüphesiz
para ve toplumsal statü daha büyük bir çekim
alanı yaratıyordu.
Tesla, yıllar yılı süren amansız para
arayışları sırasında, Anne Morgan'ın babasının
ve ağabeyinin kapısını da aşındırmıştı ama
Anne bu konuda kendisine pek de fazla destek
çıkmamış,
esprili
bir
şekilde
sırtını
sıvazlayarak snop hayat tarzını 'ti'ye almıştı.
Yine bir kadın fonu için para toplamaya çalıştığı
sıralarda
'Yoksul
Evleri'
ve
'Yurttaşlık'
başlıkları altında yazılar yazmış ve Tesla'ya
yollamıştı. Yoksul evlerinin barbarların ve
kötülerin yuvalan olarak görüldüğünden dem
vuruyordu. Hükümetin bu evlerin durumunun
iyileştirilmesinde etkin bir rol oynaması
gerektiğine
inanıyordu.
Sözlerini
şöyle
tamamlamıştı: "Sen de bu fona 100 dolar ile
katılan otuz kişiden biri olmak ister misin?"
Tesla'nın bu mektuba bir cevap verdiğini
gösteren hiçbir belge bulunmuyor. Zaten otel
kirasını bile ödemekte hayli zorlandığı bir
dönem yaşamaktaydı.
Masasının üzerinde Katharine Johnson'dan
gelen
yanıtlanmamış
bir
mektup
daha
duruyordu: "Bazen düşünce transferi hakkında
bildiklerimi sana da anlatacağım bir gün
gelecektir diye umut ediyorum. Son üç yıl
içinde harika deneyimler yaşadım; bunların
çoğu şimdiden flulaştı ve bu nedenle sizin için
bilimsel açıdan oldukça önem taşıdığına
inandığım bu tecrübelerin aktarılamadan silinip
gitmesinden
korkuyorum.
Daha
iyi
bir
tanımlama bulamadığımdan ben buna 'düşünce
transferi' diyorum. Belki hepsi bundan ibaret de
değildir. Seninle birlikte olduğumda bunlardan
söz etmek istiyorum ama bu anlarda
konuşmak istediğim esas konulardan başka
her şeyden bahsediyor buluyorum kendimi.
Yarın Cumartesi, mutlaka gel."
Radar
Tesla'nın Wardenclyffe yıkımının hemen
ertesinde yaşadığı parasal sorunlar, 1916
yılının Mart ayında 935 dolar tutarındaki kişisel
vergilerini ödemediği gerekçesiyle New York'ta
mahkemeye çağırılması ile iyiden iyiye
yıpratıcı bir hal almıştı. Zaten eski işvereninin
vergileri ile ilgili endişeleri nedeniyle geceleri
uykuları kaçan Scherff'in korktuğu başına
gelmişti. Bütün yerel gazeteler öykünün
üzerine atlamıştı. Edison, Washington'da
savunma sahasında bir ihale kapmışken,
Westinghouse, General Electric, Marconi ve
diğer daha küçük çaptaki yüzlerce firma
Tesla'nın patentleri ile servetlerine servet
katarken, talihi Tesla'ya hiç de merhametli
davranmıyordu.
Mahkemede
yıllardan
beri
Waldorf-
Astoria'nın açtığı kredilerle yaşamını devam
ettirebildiğini, tek kuruşu olmadığını ve borç
içinde yüzdüğünü itiraf etmek zorunda kalmıştı.
Wardenclyffe'in inşa edildiği arazi elinden
alınmış ve New Yorklu bir avukata satılmıştı,
her yerde vergi borcu nedeniyle hapse
girebileceği konuşuluyordu.
Yine de tüm bu felaketler zinciri ile eli kolu
bağlanmışken, neredeyse otuz yıl sonra radar
adı ile anılacak aygıtın temel prensiplerini
keşfedip yayınlatabilmişti.
Amerika 1 Nisan 1917 tarihinde Birinci
Dünya
Savaşı'na
girdiğinde,
Almanlar
müttefiklerin neredeyse bir milyon tonluk
gemilerini suların altına yollamıştı. Herkes
denizaltıların tespit edilebilmesini sağlayacak
bir yol arayışına girmişti. Almanlar, Fransa'ya
ve İngiltere'ye uçaklar ve zeplinlerle hava
saldırılan düzenliyordu ama bu saldırıların
önceden fark edilebilmesini sağlayacak bir
sistem geliştirilememişti. Hava saldırılarının bir
gün gelip çok etkili olacağı tahmin ediliyordu
ama hava kuvvetleri o günlerde henüz
romantik
bir
birim
olmanın
ötesine
geçememişti.
Alman uçakları Paris üzerine ilk defa
bomba yağdırdığında Parisliler sokaklarda
toplanıp olayı seyre dalmışlardı. Londralılar
şehirlerinin maruz kaldığı ilk hava saldırısına
tanık
olabilmek
için
bahçelerdeki
çuha
çiçeklerini ve çimleri ezmeyi bile göze
almışlardı. Bir uçağın alevler içinde yere
çakılması bir gazetede "Londralıların hayatları
boyunca seyrettikleri en etkileyici bedava
gösteri" olarak anlatılmıştı.
Bombaların kurbanları dahi, The Lancet'te
yazılanlara bakılırsa, yaşadıkları bu olağanüstü
ve eşsiz deneyimin etkisiyle fazla bir öfke
göstermiyorlardı. Bu olay halkın savaşın
başlangıcından
beri
yaşadığı
duyguları
harekete geçiren deneylerin en şaşaalısıydı.
Savaş İngilizlerin kendilerini daha bir İngiliz gibi
hissetmelerini sağlamıştı.
Bu açıdan bakılınca Tesla'nın radar
geliştirme çabalarının da hava kuvvetlerinden
ziyade deniz kuvvetlerine yönelik olması daha
anlaşılabilir bir hale geliyor. "Durağan dalgalar
telsiz telgrafın ifade ettiğinin ötesinde bir anlam
taşımaktadır. Örneğin bunların uygun kullanımı
sayesinde, verici istasyonundan yayınlanan
dalgalar aracılığı ile dünyanın herhangi bir
yerindeki bir nesnenin, örneğin bir geminin,
görece konumunu ya da seyrini, uzaklığını, ya
da hızını tespit edebilmek mümkün olacaktır."
Tanımını yaptığı aygıt II. Dünya Savaşı'na
birkaç yıl kala yoğunlaştırılmış bir program ile
geliştirilen atmosferik atışlı radarın özelliklerini
taşımaktaydı. Tesla bunu bir sualtı radarı
olarak tasarlamıştı ancak bu elektromanyetik
dalgaların sualtında çok fazla atonasyona
maruz
kalması
nedeniyle
mümkün
olamayacaktı.
Son
yıllarda
yapılan
araştırmalara
karşın
halen
okyanusların
altından
radar,
yüksek
frekanslı
radyo
sinyalleri, ya da ışık dalgalarının istenilen
şekilde yayılması sağlanamamıştır. Ancak
Tesla'nın çok düşük frekanslı dalgaları suların
içine yayılabilecek ve komünikasyon alanında
bir çığır açacaktı.
Tesla'nın radarı su altındaki nesneleri
saptayamıyordu ama o günlerde bu aygıtın
başka
bir
amaçla
kullanılabileceği
de
düşünülmüyordu. Edison da donanma ile
birlikte bu konuya eğilmeye başlamıştı. Alman
U-botlarının bir şekilde tespit edilebilmesi için
yoğun bir çalışmaya girişmişti. Ama en
sonunda, işin içinde Edison'un da olmasına
karşın, bunun bir rüya olduğu düşünülmeye
başlanacaktı.
Edison da bu arada gırtlağına kadar
donanma bürokrasisinin içine gömülmüş,
araştırma
departmanındaki
kıyasıya
çekişmeden bir hayli bunalmıştı. Düşünceleri
donanma mensupları tarafından küstahça
baltalanıyor, bu arada kendisi de harap
oluyordu.
Pasaklı
ama
varlıklı
Edison,
Washington'daki dalgalarla boğuşurken, fakir
ama züppe Tesla da New York'ta mücadele
veriyordu. Her iki mucit de kendi aralarındaki
uçurum kadar, yeni çağın atom fizikçileri ile
kendi aralarındaki uçurumun da derinleşmeye
başladığının farkındaydılar. Artık Einstein'ın
konuşulacağı çağ açılıyordu. Yeni insanlar,
branşlaşma henüz altın çağına girmiş olmasa
da,
kendi
dallarında
uzmanlaşıyorlardı.
Amerikalı Fizikçiler Derneği'ne üye oluyorlar ve
dergilerinde yayımlananlar dışındaki görüşlere
prim vermiyorlardı. Pratisyenler (mühendisler)
ile teorisyenler (fizikçiler) arasındaki ayrım
keskinleşmeye başlamıştı. Artık Tesla, Pupin
gibi mucitlerin, bilim insanlarının, mühendislerin,
ya da Edison gibi kimyagerlerin ve mucitlerin
dönemi kapanmıştı.
Yeni
fizik
dalgalara
karşı
Dostları ilə paylaş: |