Güldürmek dünyanın en ciddi işlerinden biridir, keskin bir zekâ gerektirir. Mizah
yeteneği olan esprili insanlar, toplumsal değişime öncülük yapabil
ecek
insanlardır. Bir siyasetçinin yıllar boyunca anlatamayacağı bir fikri, iyi bir
mizahçı saniyeler içinde anlatma gücüne sahiptir.
Bir toplumun yeni fikirleri sahiplenmesinin en kısa yolu;
yeni fikri, senaryo yazarlarının ya da mizahçıların anlatmasıdır.
Bir ülkede dönüşümü siyasetçiler başlatır, ama yeni fikirleri topluma
benimsetenler sanatçılardır.
Mizah yapanın ayrıcalığı vardır, ona krallar bile karşı gelemez. Krallara
kimsenin söylemeye cesaret edemediği sözleri söyleyenler hep soytarılar
olmuştur. Bu özelliklerinden dolayı soytarılar, en çok saygı duyulan kişilikler
arasındadır.
Mizah, halkın iktidara başkaldırdığı durumlarda yeşermiştir.
İnsanlar deviremedikleri iktidarla “alay eden” mizah hikâ
-
yeleri yaratmışlardır.
Ortaçağda kiliseyle ve krallarla alay eden öykü anlatıcıları ve soytarılar, düzeni
en sivri dille eleştiren insanlar olmuşlardır.
Eski Yunanda güldürünün babası Aristofanes’tir. “Hayat tiyatro gibidir, en kötü
insanlar en iyi yerde otururlar.” sözünün sahibi Aristofanes’tir. Bi
zde ise
Nasrettin Hoca ve Bektaşi fıkraları, Marco Paşa hikâyeleri, Karagöz Hacivat
anlatıları sadece güldürmekle kalmaz, en ciddi söylevlerin iletemeyeceği
mesajları bir çırpıda iletir.
Freud, “Yaptığımız espriler sayesinde son derece önemli mesajlar kab
ul görür,
ciddi bir ifadeyle söylenen sözler kabul edilmez.” der.
Mizah, sivri dilli bile olsa kin ve düşmanlık duyguları yaratmaz.
Sadece filozoflar değil psikologlar, sosyologlar, pazarlamacılar, doktorlar,
eğitim bilimciler için de mizah başlı başına bir araştırma konusu ve çalışma
alanı. Her geçen gün mizah üzerinde yapılan çalışmalar, bilimsel kanıtlar
çoğalıyor.
Gülmenin insan bedenine ve ruhuna ne kadar iyi geldiği çok iyi biliniyor. (Ben
bundan birkaç yıl önce mizahla ilgili onlarca kitap okudum.
Mizahın
-
insanın bir
ömür harcayacağı kadar
-
uçsuz bucaksız bir konu olduğunu anladım.) Gülmenin
birleştirici bir etkisi vardır. Tanımadığımız birisiyle ilk karşılaşmamızda ona
gülümseriz;çünkü gülümseme, bizim karşımızdakini kabul etmemizin
göstergesidir.
Yönetim denince ilk olarak akla “otorite ve kurallar” geliyor. Her ne kadar son
yıllarda duygusal zeka ve empati gibi kavramlar yönetim pratiğinin parçası olsa
da yönetim, mizah ya da gülmeyle ilişkilendirilmez. Aksine gülme ile yönetim
kavramının yan yana gelmesi yadırganır ve yöneticinin mizah yapması onun
otoritesini zedeleyecekmiş zannedilir. Hâlbuki mizah, hayatımızın her alanında
ve her anında vardır.
İş hayatımıza mizahı ne kadar çok sokabilirsek o kadar yaratıcı oluruz.
Ciddiyetle, sertlikle, zıtlaşmalarla, çatışmalarla, gerginliklerle çözemeyeceğimiz
sorunlara mizahla yaklaşmak, çözümü kolaylaştırır. Mizah yaşadığımız
zorlukları hafifletir, yük olmaktan çıkarır.
Espri, savunma mekanizmalarını ortadan kaldırarak kabul etmeyi ve kabul
edilmeyi ko
laylaştırır. Daha da ötesi birlikte gülebilen, aynı espri anlayışını
|