İlginç, Daha da İlginç
Şunu biliyoruz: Uzay her yerde olduğundan, söz konusu
kara enerji kuvveti de her yerde; ve uzay genişledikçe, kara
enerjinin etkileri de artıyor. Buna karşıt olarak, çekim gücü
şeyler birbirine yakınken güçlü, uzakken zayıftır. Uzayın
genişlemesinin çekim gücünü zayıflatması nedeniyle, kara
enerji şu anda kâinatın tüm enerjisinin 2/3’ünü oluşturuyor.
Kâinatın % 74’ünü neyin oluşturduğu hakkında
sağlam bir fikrimizin olmaması kulağa gerçekten garip
geliyor. Bu adeta, Dünya gezegenindeki tüm karaları
keşfettiğimiz bütün yolculuklarımız boyunca okyanusla
hiç karşılaşmamamız gibi bir şeydir. Ama artık gözümüz
dalgaları bir kez olsun gördüğü için, bu muazzam, tuhaf ve
güçlü mevcudiyetin ne olduğunu bilmek istiyoruz.
Kara enerjinin olağandışılığı nefes kesici. O, bilim
insanlarına, malumatlarımız içinde doldurulması gereken
bir boşluk olduğunu göstererek, keşfedilmemiş bir
fizik diyârına uzanan yolu işaret ediyor. Önümüzde,
evrenin bizim hayal gücümüzden geniş ölçüde farklı
olarak yapılanmış olabileceğine dair delillerimiz var.
Kara enerji bizi bir yandan hâlâ öğrenecek çok şeyimiz
olduğu konusunda uyarırken, bir yandan da kâinata dair
anlayışımızda yeni bir büyük sıçramaya hazır olduğumuzu
gösteriyor.
* Kara Enerji, Kara Madde ve benzeri konulardaki farklı
yazılara, Nasa’nın Hubble için oluşturduğu resmi internet
sitesi üzerinden aşağıdaki linkten ulaşabilmek mümkün.
http://hubblesite.org/hubble_discoveries/dark_energy/de-
what_is_dark_energy.php
deniztipigil@gmail.com
Mağara
Platon / Devlet
Platon’un “diyalektiği” bir
“yürüyüştür”.
Filozof olurken bir kişi bu yolu nasıl
yürür?
İşte, bu yolun yürünmesini Platon
aşağıdaki alegori ile anlatır:
“Yeraltında, girişi ışığa açık bir mağarada,
çocukluklarından beri eli kolu bağlı, boynu
bağlı, yüzleri mağaranın duvarına dönük oturan
insanlar...
Arkalarında giriş tarafında, yüksekte yanan bir
ateş...
Girişle bu insanlar arasından geçen bir yolda alçak
bir duvar ve bu duvar boyunca ellerinde çeşit çeşit
çanak çömlek, taştan tahtadan canlı heykelleri
dolaştıran, kimi konuşan kimi susan insanlar...
Eli kolu bağlı, boynu bağlı bu insanlar için tek
gerçek, duvara yansıyan gölgelerdir: duvarın üstünde
dolaştırılanların gölgeleri. Konuşan da gölgelerdir. Biri
mağaraya gelip gördüklerinin ancak gölge olduklarını
söylerse inanmazlar ona.
Günün birinde bir mucize olur, aralarından birinin boynu
çözülür ve arkasına dönüp bakarsa ateşin saçtığı ışık
gözlerini kamaştırır, duvar üzerindekileri seçemez. Çanak
çömlekleri seçebilmek için, daha önce boynu bağlı iken
gördüklerinin, bunların gölgeleri olduğunu anlayabilmek
için, gözlerinin alışması gerekir. Ve biri onu güçbelâ
ellerini kollarını çözmesine yardım edip mağaranın dışına
çekip çıkarırsa, güneş ışığına ilkin sıkı sıkı kapar gözlerini
ve çıkarana kafa tutar.
Mağaranın dışındakileri görebilmek için gözlerin alışması
gerekir. Mağaranın dışına çıkan, zamanla insanların ve
diğer şeylerin gölgelerini, suda yansımalarını görür; sonra
da kendilerini, sonra da gök cisimlerini, geceleyin ayı,
yıldızları.
En sonunda gözleri iyice alışınca güneşe bakar. Yerinde
görür güneşi ve anlar ki yılların, mevsimlerin ve daha
önce gördüğü her şeyin kaynağı odur. O zaman her şey
anlam değiştirir onun için; o daha önceki yanılgılar
içindeki rahatına dönmektense, yoksul bir çiftinin yanında
ırgat olmayı yeğ tutar. O, ancak başkalarını çözmek için
mağaraya iner bir daha.”
HAKİKATTEN DAMLALAR
BİLİM
Derleyen: Ekrem Genç
İngilizce’den Çeviren: Deniz Tipigil
Her Vârın Anası Yokluk Değil Mi?
İsmail Emre
Ölüm ölüm denen yoklukmuş meğer,
Secde eden başlar yokluğa değer,
Bütün varlık ordan gelirmiş meğer,
Her vârın anası yokluk değil mi?..
İbret ile bakın bütün âleme,
Bu yokluktan gayri başka hâl deme,
Bütün bu varlıklar gidiyor kime?
Her vârın anası yokluk değil mi?..
Güneş yoktan doğar, yokluğa batar,
Mekânı yokluktur, yokluğa yatar,
Bütün her varlığı bu yokluk tutar,
Her vârın anası yokluk değil mi?..
Bütün bu varlıklar yokta devr eder,
Devr eyleyip yine yokluğa gider,
Bütün görünüşler yokluktan biter,
Her vârın anası yokluk değil mi?..
Küllü şey yerciu ilâ aslihî,
Her şeyin aslı yok, bu sözdür sâhi,
Bütün varlıkların yokluktur Şahı,
Her vârın anası yokluk değil mi?..
Bu yokluktan gelir bütün vâr olan,
Yoklukta mahvolur bizdeki irfan,
Yokluğun varlığı: bir (Kâmil İnsan)...
Her vârın anası yokluk değil mi?..
Bu (Emre) gark oldu yine yokluğa,
Her halini teslim eyledi Hakka,
Sırrı bilen canı elden bıraka,
Her vârın anası yokluk değil mi?..
06.07.1945
7
Kemalettin Apak
Bir şeb-i nûrânûr ki mahitabın sekriyle bedmestim bu gece,
Hâlık-û hallâk ile vuslattayım, hem bezm-i ellestim bu gece…
Dilde aşk, elde sâgar, her cür’ada Lebbaleb hayal-i cânanla,
Âşık-u ma’şûkun bu ilahi vahdetinde sermestim bu gece…
Bu nasıl cûş-u hurûş, bu ne cümbüş, bu ne nûr, bu nasıl kaynaşma?
Cânan da can da aynı kadehteler, mehtab da; bu nasıl anlaşma?
Sâcid de mescût ile hemhal bu şeb; aşık da secdede, ma’şuk da;
Ney sarhoş, neyzen sarhoş, taşıyor lâ vü illâ, hem nasıl bir taşma?..
Her yanda raks-ı nücûm, zikirde hep sabit-ü seyyar “Hû” diyerek,
Cuşişde cümle ecrâm nûrdan birer sikke-yü tennûr giyerek;
Her yanda bir semâ-î raksâraks, her yanda bir âlem- şemsaşems,
Tesbih-ü tehlil üzre her şey peryâd ediyor; hâk dost, dahîlek…
“Bişinev…” Âvâziyle gök kubbede mevlâna başlarken devrâna,
“Bismişah” diyerekten hünkâr Hacı Bektaş da çıkıyor seyrâna;
Haykırırken “Noldu Bu Gönlüm” diye “Şârın minarestinde” bayrâm,
Veliler saf saf olmuş, kanad açmış uçuyor menba-ı gufrâna…
Bu nasıl bir haşr-ü neşr, bütün ervâh ve bütün kâinat uyanmış?
Bu nasıl bir gece ki yedi kat gök beyzâbeyz bir renge boyanmış.
Semada bir şehrâyîn, kandil kandil bir şelale-î nur akmada;
Yıkanmış ma’siyetler; ne defter, ne mizân kalmış; hepsi kapanmış…
Ankara 20/06/1959
ŞİİR
Kemalettin Apak
Bizden Haberler
• Sevgili dostlarımız Sertaç Tunguç ile Başak Ovalı
geçtiğimiz ay içinde nişanlanarak hayatlarında yeni bir
döneme adım attılar. Kendilerini kutluyor, bir ömür boyu
mutluluklar diliyoruz.
•Sevgili Murat Şerbetçi askerlik görevini tamamlayarak
aramıza geri dönüyor. Kendisine şimdiden hoşgeldin
diyoruz.
• Vakfımızın Aralık ayı etkinlikleri çerçevesinde, Prof.
Dr. Tuncay Altuğ “Mitolojiden Günümüz Yaşantısına
Yansımalar” ve Doç. Dr. Azmi Varan “Prensler, Prensesler
ve Kurbağalar: Yaşarken Farkında Olmadıklarımız”
başlıklı sunumlarıyla aramızda yer alırken, Dr. Abidin
Gerçeker yönetimindeki Sadabat Türk Musikisi Korosu
da izleyenlere keyifli dakikalar yaşattılar.
2010 yılının son toplantısındaki konuşmacımız ise,
“İnsanın Dönüşümü: Olanaklar ve Engeller” başlıklı
konuşması ile Vakfımızın yönetim kurulu üyelerinden
Mustafa Alagöz oldu.
• İsrail’de Yahudi ve Müslüman barış gönüllülerinin
oluşturduğu ve “Kudüs Barışçıları” (Jerusalem
Peacemakers) olarak bilinen sivil toplum örgütünün
kurucularından olan ve Aşure programı sayesinde kurulan
içten dostluğun sonucunda İstanbul’da misafir etme
olanağını bulduğumuz barış aşığı sevgili dostumuz Rabbi
Menachem Froman’a geçirmekte olduğu rahatsızlık
dolayısıyla acil şifalar diliyor, kendisini daha nice yıllar
şimdi olduğu gibi iki ülke arasında ve dünya çapında bir
Barış Elçisi olarak görmeyi ümit ediyoruz.
• Doğumlar, vefatlar, evlilikler, başarılar, etkinlikler, açılan
sergiler ve vakıf üyelerimizle ilgili diğer her konuda bizi
lütfen haberdar edin.
bulten@anadoluaydinlanma.org
Aşure
Birsen Çelik
Malzemeler:
(Malzemeler 25-30 kişilik aşure içindir; daha az miktarda
yapılması istendiği takdirde malzeme miktarı orantılı
olarak azaltılabilir.)
1 kg aşurelik buğday, ½ kg kuru kayısı, ½ kg çekirdeksiz
sarı üzüm, ½ kg kuru incir, ½ kg kuru dut, 250 g kuş
üzümü, ½ kg ceviz, ½ kg fındık içi, 250 g nohut, 250 g kuru
fasulye, 1 su bardağı pirinç, 2 kg toz şeker, 1 tatlı kaşığı tuz
Hazırlanışı:
Aşureyi yapmadan bir gün önce buğdayı temizleyip bol su
ile yıkayın. Yıkadıktan sonra aşure tenceresine (büyük bir
tencereye) koyup tencerenin yarısına kadar su doldurun,
kaynatıp altını kapatın. Buğday o şekilde bir gece beklesin
ve iyice açılsın. Aynı şekilde nohut ve kuru fasulyeyi de 1
gün önceden ayrı ayrı suya koyup şişirin. Daha sonra şişmiş
olan nohut ve kuru fasulyeyi ayrı ayrı düdüklü tencerede
haşlayın. Haşlanmış olan nohutların kabuklarını soyun.
Kayısı, üzüm, dut, incir ve kuş üzümünü temizleyip ılık
suda 15 dk bekletin ve süzün. Kayısı ve inciri küçük küçük
doğrayın. Fındık ve cevizi parçalayın. Pirinci bir kere
yıkayıp süzün, ancak fazla yıkamayın ki nişastası gitmesin.
Pişirilmesi:
Aşure tenceresindeki buğdayın içine pirinci ekleyin ve
diğer malzemeleri ekleyebilecek yer kalana kadar soğuk
su koyup aşure kıvamına gelinceye kadar yarım saat
karıştırarak dibi tutmayacak şekilde kaynatın. Sonra
içine kayısı, üzüm, dut ve kuş üzümünü koyup bunları da
karıştırarak kaynatın. Daha sonra nohut ve kuru fasulyeyi
ekleyin ve 5 dk kaynatın. Ardından şekeri ve tuzu ekleyin
ve karıştıra karıştıra 10 dk daha kaynatın. Kaynadıktan
sonra altını kapatın ve inciri içine ekleyip karıştırın.
Sıcakken kâselere boşaltın, üzerini ceviz ve fındık ile
süsleyin. Afiyet olsun.
••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••
Fırında Mücver Topu
Berfin And
Malzemeler:
1.5 kg kabak, 3 adet yumurta, 350 g çiğ krema, 200 g
rende parmesan peyniri, 350 g doğranmış taze soğan, 2
demet dereotu, 1 çay kaşığı kırmızı pul biber, 1 çay kaşığı
kimyon, 150 g fırınlanmış ekmek kırıntısı, tuz, çekilmiş top
karabiber
Hazırlanışı:
Topları yapacağınız kapları (muffin kalıbı olabilir)
yağlayın. Kabakları rendenin iri tarafı ile rendeleyin.
Taze soğan ve dereotlarını çok çok ince doğrayın. Ekmek
kırıntıları hariç tüm malzemeleri bir kapta karıştırın.
En son ekmek kırıntılarını ilave edin. Kapları doldurup
önceden 180 derece ısıttığınız fırında kendini çekip hafif
pembeleşene kadar pişirin. Kızartma değil fırında pişirildiği
için gayet hafif olan bu tarifimizi denemenizi öneririm.
Afiyet olsun.
8
Ardha Adho
Mukha Svanasana
(Anahatasana)
Eriyen Kalp
Melting Heart
Dolaşım sisteminin motor görevini gören kalbimizin
sağlığına her yaşta dikkat etmek gerekir. Kalbin
sağlığını korumak için, tansiyon ve kolesterol
yüksekliğini önlemek, stres, sigara ve alkollü içkilerden
uzak durmak, sağlıklı beslenmek, kilo almamak ve spor
yapmak gerekir.
Fiziksel egzersiz damarların esnekliğini arttırmaya ve
korumaya yardımcı olur. Ancak egzersize başlamadan
önce yüksek tansiyonu olanların doktora danışmaları
önerilir.
En iyi egzersiz açık havada tempolu yürüyüş olmakla
birlikte, derin sakin nefeslerle beraber yapılan yoga
pozları kalp için çok faydalıdır. Bunlardan bir tanesi
Anahatasana yoga pozudur.
Anahatasana pozunu yapmak için, her zaman olduğu
gibi önceden havalandırılmış, temiz bir ortamda yoga
matımızı yere sererek başlıyoruz. Siz pozu yaparken
herhangi biri bu yazıdan size yapmanız gerekenleri
okuyabilir. Anahatasana pozuna girmeden önce basit
bir pozla omurgayı canlandırıyoruz.
İlk olarak, bacaklarımızı öne doğru uzatarak matın
üzerinde oturuyoruz; ellerimizin yardımıyla arkaya
doğru sırtüstü uzanıyoruz; uzandıktan sonra sırtın
arkasına, tam kalbin olduğu bölgeye, çok yumuşak
ve ince bir yastığı (ya da rulo haline getirdiğimiz
polar battaniyeyi) ikiye katlayarak yerleştiriyoruz;
rahatça kalabileceğiniz bir yükseklikte olmasına dikkat
ediyoruz. Üst sırt bölgesi (torakal omurga) arkaya
doğru eğiliyor ve omurlar arkaya doğru sıkışıyor;
o bölgedeki kasları güçlendirirken göğüs kafesi
genişliyor; aynı zamanda
kalbin ve akciğerlerin daha
rahat çalışabilmesi için
boşluk yaratılmış oluyor.
Kolları da başın üzerinden
arkaya doğru uzatarak pozu biraz daha derinleştiriyoruz
ve kollardaki kalp ve akciğer meridyen kanallarından
geçen enerji akışını rahatlatıyoruz. Gözler kapalı birkaç
dakika bu pozun içinde kalıyoruz.
Pozdan çıkarken, önce bacaklarımızı dizlerden kırarak
ayakları kalçalara yaklaştırıyoruz; sonra kalçalarımızı
yukarı kaldırarak sırtımıza yerleştirdiğimiz yastığı
çekiyoruz ve yerimizden kalkmadan birer birer
omurları tekrar yere doğru yerleştiriyoruz; bel çukuru
da tamamen yere doğru yerleşiyor ve dizlerimizi
karnımıza çekerek sırtımızı rahatlatıyoruz. Yerde yana
dönerek iki elimizin yardımıyla oturma pozisyonuna
geliyoruz.
Rahat bir bağdaş kurarak ya da dizlerimizin üzerinde
oturduktan sonra, yavaş yavaş omuzlarımızı arkadan
öne doğru büyük dairesel hareketlerle döndürüyoruz;
daha sonra önden arkaya doğru döndürerek omuzları,
kolları, omurgayı bir sonraki poz için ısıtıyoruz.
Anahatasana pozu için, oturma pozisyonundan
dört ayak (satangasana) pozisyonuna geçiyoruz
(eller omuzların altında, dizler kalçaların altında
olacak şekilde); kalçalar yukarıda kalırken ellerimizi
adım adım öne doğru yürütüyoruz ve alnımızı yere
yerleştiriyoruz. Eğer diz acıyorsa, dizlerin altı yumuşak
bir battaniye ile desteklenebilir. Sırt kasları arkaya
doğru sıkışıp güçlenirken, kalbin ve akciğerlerin daha
rahat çalışabilmesi için boşluk yaratmak amacıyla
göğüs kafesinin önündeki kasları, dokuları esnetip
açıyoruz. Omuz ekleminde noktasal bir acı oluyorsa,
kolları daha geniş açarak
omuzu rahatlatabiliriz. 2
dakika kadar pozun içinde
kalıyoruz; eğer boyun
omurları rahatsa, boynumuzu
zorlamadan, alın yerine
çenemizi yere yerleştiriyoruz.
Böylece sırt bölgesinin arkaya
eğilme kapasitesini biraz daha
arttırmış oluyoruz. Etkiyi
hafifletmek için ise göğüs
kafesinin altına bir yastık
yerleştirebiliriz.
Pozdan çıkarken, başımızı
yerden yavaşça kaldırıp ellerimizi adım adım
bedenimize doğru yürütüyoruz; bedeni de yuvarlak
bir omurgayla dizlerin üzerine doğru kaldırıyoruz.
Sonra dizlerin üzerinden kalçaları bir tarafa düşürüp
bacaklarımızı öne doğru uzatıyoruz ve ellerimizin
yardımıyla arkaya sırtüstü uzanıyoruz. Pozu
dengelemek için dizlerimizi karnımıza doğru çekerek
omurgayı rahatlatıyoruz. Tekrar bacakları uzatıp birkaç
dakika sakin nefeslerle sırtüstü yatar pozisyonda pozun
etkilerini hissederek kalıyoruz.
Boyun problemi olan kişilere Anahatasana pozu
önerilmez. Onun yerine ilk açıkladığım yere sırtüstü
uzanıp kalbin arkasına destek yerleştirerek sırtüstü
yatmak daha faydalı olur.
Pozun Faydaları: Üst sırt bölgesini güçlendirir; omuz
eklemlerini ve kol eklemlerini açar; göğüs kafesini
genişletir; kalbi yumuşatır, rahatlatır, gevşetir. Kollarda
bulunan kalp ve akciğer, omurgada bulunan idrar kesesi
meridyen kanallarını rahatlatır.
Dizlerde, belde, boyunda, omuz eklemlerinde noktasal,
keskin bir acı olmamasına dikkat edilmelidir,
daha önce kalp problemi geçiren kişilerin pozları
yapmadan önce doktoruna danışmaları önerilir.
nilcvk@gmail.com
Elma Sirkesi
Besinlerin verimli kullanımını, metabolizmanın
sağlıklı işleyişini, vücudun asit-alkali dengesini
korumasını sağlar. Örneğin, kalsiyumun daha verimli
kullanımını sağlayıp bir yandan kemiklerin yeniden
gerekli kalsiyumu almasını desteklerken, bir yandan da
eklemlerdeki kalsiyum birikimini kırar.
* Sodyumun etkisini yansızlaştırarak yüksek tansiyondan
korur.
* Kolesterolü düşürür. İçerdiği doğal asitler ve enzimler
kanın daha sağlıklı ve ince akmasını sağlar.
* Başta damarlar, karaciğer, böbrekler olmak
üzere vücudu detoksifiye eder, yağlı-mukus
kalıntıları parçalar.
* İçerdiği yoğun potasyum sayesinde hücre
büyümesini destekler.
* Soğuk algınlıklarında, boğaz
enfeksiyonlarında, bronşitte içilebilir ya da
buğusu yapılır.
* İdrar yolları enfeksiyonlarında, sindirim
bozukluklarında, kramplarda, yaban
arısı sokmasında, saçta kepekte, uyku
bozukluklarında, kulak çınlamasında da
kullanılır.
* Kepek sorunu için son durulama suyuna eklenebilir,
akneli ciltlerde su ile seyreltilerek cilt temizlenir.
* Boğaz ağrılarında, 1 bardak suya katılan 1 kahve kaşığı
elma sirkesi ile her saat başı yapılacak gargara rahatlatıcı
bir çözüm olacaktır.
Sirkencübin:
Mevlevi mutfağında ayrı bir yeri olan “bal ve sirkeden”
oluşan şerbettir. Bir su bardağı suya 1 yemek kaşığı
sirke, 1 yemek kaşığı bal ile yapılır.
Hz. Mevlâna Mesnevi’sinde şöyle der: “Bal sirkeden az
olursa sirkencübin iyi olmaz.”
ŞAH BAZAAR
SAĞLIK
Nilgün Çevik
Hatice Çoban Uzun
İÇİMİZDEKİ SANATÇI
Seçil Nebioğlu
Dostları ilə paylaş: |