Alt ekstremite venöz anatomi
Bacağın yüzeyel ve derin venöz sistemleri arasın-
daki ilişkiyi anlamak için bacağın fasyal kompartman-
ları hakkında detaylı bilgi sahibi olmak gereklidir. Bal-
dır ve uyluk kaslarını saran fasya iki kompartmanı
ayırır. Yüzeyel kompartman: deri ile fasya arasındaki
tüm dokuları içerir. Yüzeyel venler yüzeyel kompart-
manda, derin venler derin kompartmanda yer alırlar.
Perforan venler fasyayı delerek yüzeyel ve derin venleri
birleştirirler. Komünikan venler ise aynı kompart-
manda yer alan venleri birleştirirler: yüzeyel venlerle
yüzeyel venler veya derin venlerle derin venler. Safen
venler fibröz bir kılıf ile kaplıdır: safen fasyası. Safen
fasyası derin fasyadan incedir ve üst-orta uylukta be-
lirgindir.
(2)
Safen fasyası ile derin fasya arasındaki kom-
partman safen kompartmanıdır ve yüzeyel kompart-
mana ait bir alt gruptur.
Ayak yüzeyel venöz sistemi dorsal ve plantar sub-
kutan venöz ağdan oluşur. Metatarsların proksimal
başı seviyesinde dorsal venöz ark oluşur. Medial kena-
rında medial marjinal ven oluşarak büyük safen veni
(Great saphenous vein - GSV), lateral kenarında lateral
marjinal ven oluşarak küçük safen veni (Small saphe-
nous vein – SSV) olarak devam eder. Küçük yüzeyel
venler derinin subpapiller ve retiküler ağlarını ve de-
rialtı dokuyu drene ederek daha büyük yan dalları
oluşturur, bunlar da safen venlerle birleşir.
Büyük safen ven medial malleolün anteriorundan
doğar, tibianın önünden çaprazlayarak dizin medialine
yükselir (3). Dizin proksimalinde büyük safen ven uy-
luğun medialinde yükselir ve pubik tüberkülün 3 cm
inferior ve 3 cm lateralinde fossa ovalise dökülür. Bü-
yük safen ven popülasyonun %20’sinde baldırda,
%8’inde uylukta çi olarak bulunur. Safen sinir baldırın
distal 2/3’ünde büyük safen ven ile yakın komşulukta
seyreder. Aksesuar büyük safen venlere sık rastlanır
ve büyük safen vene hem uyluk hem baldırda paralel
seyrederler. Ana venin anterior, posterior veya yüze-
Şekil 1. Üst ekstremitede venöz dönüş ile v. kava
superiorun oluşumu
Derin venler el seviyesinde oluşarak çi radial,
ulnar ve interosseöz venler halinde karşılık gelen ar-
terlerle birlikte yükselirler. Ön kolun üç çi derin veni
dirsekte brakial ven çiini oluşturur. Çi brakial venler
bazilik venle birleşerek teres major kası alt kenarında
aksiller veni oluşturur. Aksiller ven aksiller arterin me-
dial ve inferiorunda yer alır ve bu iki damarın arasın-
dan brakial pleksusun medial kordu geçer. Aksiller ven
ilk kaburganın dış kenarından itibaren subklavian, ven
olarak devam eder. Subklavian ven, subklavian arterin
arkasında ve üstünde ilerler ve ana dalı olan eksternal
juguler ven katılır. Subklavian ven skalenus anterior
kası ön kenarında sonlanır ve internal juguler ven ile
birleşerek brakiosefalik veni oluşturur.
Kolun yüzeyel ve derin venlerinde kapaklar bulunur
ancak bacak venleri kadar sık değildir. Aksiller vendeki
yüzeyel palmar venöz ağdan doğarak ön kolun ventral
yüzünde yükselir. Ön kol proksimalinde ya sefalik ya
bazilik vene ya da her ikisine birden dökülür. Aksesuar
sefalik ven dorsal venöz ağın ulnar yüzünden doğarak
dorsale ilerler ve ön kolda sefalik venle birleşir. Üst
ekstremite yüzeyel venlerinde sayısız varyasyonlara
rastlanır. (Şekil 1)
128
Prof. Dr. Mehmet Kurtoğlu
Şekil 2. Alt ekstremite venöz anatomi
sistem birçok küçük yan dallar üzerinden büyük ve
küçük safen vene dökülür. (Şekil-2)
Ayak derin venleri plantar ve dorsal venler olarak
iki kol oluşturur. Derin plantar venöz ark plantar par-
mak venlerini zengin anastomozlar üzerinden plantar
metatarsal venlere drene eder. Derin plantar venöz ark
yelinde yer alabilirler. Ba-
cağın posterior aksesuar
büyük safen veni (Leo-
nardo veni veya posterior
ark veni) sık görülen bir
yan daldır. Medial mal-
leolün posteriorundan
doğar, baldırın postero-
medial yüzünde yükselir
ve dizin distalinde büyük
safen vene katılır. Bacağın
anterior aksesuar safen
veni diz altında bacağın
anterior yüzünü drene
eder. Uyluğun posterior
aksesuar veni, eğer mev-
cutsa, uyluğun medial ve
posteriorunu drene eder.
Uyluğun anterior akse-
suar safen veni uyluğun
anterior ve lateral kena-
rından kan toplar. Anterior ve posterior aksesuar safen
ven, büyük safen ven ile yüzeyel inguinal venlerin kon-
fluensinden (safenofemoral bileşke) hemen önce, bü-
yük safen vene dökülür. Yüzeyel sirkumfleks iliyak,
yüzeyel epigastrik ve eksternal pudendal venler bir-
birleriyle ve distal büyük safen ven ile birleşerek yüze-
yel inguinal venlerin konfluensini (safenofemoral bi-
leşke) oluşturur. Nadiren, büyük safen ven yüksekte
alt abdomende sonlanır veya femoral vene çok aşağıda
dökülür, ve yüzeyel inguinal venler femoral vene ayrı
ayrı dökülürler. Kasık bölgesinde nadiren diğer safen
ven yan dallarından posterior ve anterior uyluk sir-
kumfleks venleri bulunabilir.
Küçük safen ven baldır distalinde Aşil tendonunun
lateralinden doğar. Baldırın alt 2/3’de küçük safen ven
derialtı yağ dokusunda ilerler, ve fasyayı delerek gas-
troknemius kasının iki başı arasında yükselir. Diz kat-
lantısının 5 cm proksimalinde popliteal fossada küçük
safen venin ana gövdesi popliteal vene dökülür. Daha
küçük bir ven, küçük safen venin kranial uzantısı, sık-
lıkla sefalad yönde ilerlemeye devam eder. Nadiren
küçük safen venin ana gövdesi popliteal vene dökül-
meksizin yükselir ve nihayetinde femoral vene veya
büyük safen vene dökülür. Intersafenöz ven (Giacomini
veni) uyluk posteromedialinde küçük safen veni büyük
safen venle birleştiren bir kommünikan vendir. Sural
sinir baldır distalinde küçük safen vene trasesi boyunca
eşlik eder. Uyluk ve baldır lateralinde yer alan yüzeyel
venler lateral venöz sistemi oluşturur. Lateral venöz
129
Akut Venöz Aciller
Alt Ekstremite Venlerinin Tarihsel ve Yeni Terminolojisi (4)
Eski Terim
Yeni Terim
Büyük veya uzun safen ven
Büyük safen ven
Küçük veya kısa safen ven
Küçük safen ven
Safenofemoral bileşke
Yüzeyel inguinal ven konfluensi
Giacomini veni
Intersafenöz ven
Arka ark veni veya Leonardo veni
Bacağın arka aksesuar büyük safen veni
Yüzeyel femoral ven
Femoral ven
Cockett perforatörleri (I,II,III)
Arka tibial perforatörler (alt, orta, üst)
Boyd perforatörü
Paratibial perforatör (proksimal)
Sherman perforatörleri
Paratibial perforatörler
24 cm perforatörler
Paratibial perforatörler
Hunter ve Dodd perforatörleri
Femoral kanal perforatörleri
May veya Kuster perforatörleri
Ayak bileği perforatörleri
posterior aksesuar büyük safen ven ile posterior tibial
venleri birleştirir. Paratibial perforanlar büyük safen
veni posterior tibial venlere drene ederler. Bacağın diz
altı seviyesinde yer alan diğer perforanlar: anterior, la-
teral, medial gastroknemius; intergemellar ve Aşil per-
foran venleridir. Infra ve suprapatellar ve popliteal
fossa perforanları diz çevresinde yer alır. Femoral kanal
perforanları büyük safen ven yan dallarını femoral
venle birleştirirler. İnguinal perforanlar proksimal uy-
lukta femoral vene drene olurlar.
(5)
Alt ekstremite yüzeyel venlerinin kapakları major
yan dalların sonlanma yerleri yakınında yer alır. Bazı
kapaklar iyi gelişmiş olup tabanlarında sinüzoid ge-
nişlemeler belirgindir. Diğerleri yapısal olarak daha
narindir. Büyük safen vende yaklaşık altı kapak bulunur
ve çoğu diz altı seviyede yer alır. Büyük safen venin
neredeyse sabit bir kapağı femoral ven ile birleştiği
noktanın 2-3 cm distalindedir. Küçük safen venin ka-
pakları birbirlerine ana safen venin kapaklarına kıyasla
daha yakın yerleşimlidir. Küçük safen ven ve büyük
safen ven arasındaki komünikan venlerin kapakları
kan akımını küçük safen venden büyük safen vene
yönlendirecek şekildedir. Yüzeyel venlere benzer olarak
derin venlerde baldır düzeyinde uyluğa kıyasla daha
çok kapak bulunur. Tibial venlerde kapaklar sık yerle-
şimlidir, buna karşın popliteal vende iki veya üç kapak
bulunur. Femoral vende üç ile beş kapak bulunur, bir
tanesi derin femoral ven bileşkesinin hemen distalin-
dedir. Ortak femoral vende genellikle bir kapak bulu-
nur. Major perforan venlerin 1 ile 3 kapağı bulunur,
hepsi fasyal planın altında yerleşir ve kan akımını derin
venlere yönlendirirler. Küçük perforan venlerde ge-
nellikle kapak bulunmaz. Ayak perforan venlerinde
genellikle kapak bulunmaz, eğer varsa kan akımını yü-
zeyel venlere yönlendirecek doğrultuda yerleşir.
Eksternal iliyak venler inguinal ligaman hizasında
başlar, pelvik girim boyunca ilerleyerek sakroiliyak ek-
lemin anteriorunda eksternal ve internal iliyak venlerin
birleşerek ortak iliyak veni oluşturduğu yerde sonla-
nırlar. Sağda distal eksternal iliyak ven arterin media-
lindedir, ancak yükseldikçe proksimalde posteriorunda
seyreder. Sol eksternal iliyak ven tüm seyri boyunca
arterin medialinde ilerler. Eksternal iliyak venlerin yan
dalları inferior epigastrik, derin sirkumfleks iliyak ve
pubik venlerdir. İnternal iliyak venler her iki yanda
internal iliyak arterlerin postero-medialinde seyreder-
ler. İnternal iliyak venin kısa gövdesi ekstra- ve intra-
pelvik venöz yan dallarının konfluensi ile meydana
gelir. (Şekil 3)
medial ve lateral plantar venlere dökülür, bunlar da
medial malleolün arkasından posterior tibial venler
olarak devam eder.
Ayak dorsalinde pedal ven derin dorsal parmak
venlerini dorsal metatarsal venler üzerinden drene
eder. Pedal ven anterior tibial ven olarak devam eder.
Posterior ve anterior tibial venler ile peroneal venler
karşılık gelen arterlere birer çi halinde eşlik ederler
ve hepsi popliteal vene dökülür. Geniş soleal ve gas-
troknemius (medial, lateral ve intergemellar) venleri
baldır kaslarının venöz sinüslerini drene ederek pop-
liteal vene katılırlar. Venöz sinüsler derin venlerle yakın
ilişkilidir. Soleus ve gastroknemius gibi baldır kaslarının
karınları içinde gömülüdürler ve genişleyerek yüksek
miktarda kan depolayabilirler. Yürüme esnasında baldır
kaslarının kasılmasıyla kan daha proksimal derin ven-
lere pompalanır (baldır kas pompası).
Popliteal ven adduktor kanaldan geçerken femoral
ven olarak devam eder. Popliteal ve femoral venler sık-
lıkla çi olarak bulunurlar. Distalde femoral ven fe-
moral arterin lateralinde, ancak proksimalde media-
linde seyreder. Derin femoral ven (profunda femoris)
inguinal ligamanın yaklaşık 9 cm altında femoral venle
birleşerek ortak femoral veni oluşturur. Ortak femoral
ven, ortak femoral arterin medialinde yer alır ve in-
guinal ligaman seviyesinde eksternal iliyak veni oluş-
turur. Büyük safen ven, ortak femoral vene yüzeyel in-
guinal venlerin konfluensi düzeyinde katılır. Ortak
femoral venin diğer yan dalları sirkumfleks femoral
femoral venlerdir (lateral ve medial). Uyluk distalinde
femoro-popliteal segment sıklıkla geniş bir kollateral
üzerinden derin femoral ven ile bağlantı kurar, böylece
femoral ven tıkanmalarında venöz drenaj için önemli
bir alternatif yol sağlanır. Siyatik ven, primordial derin
venöz sistemin ana gövdesi, siyatik sinir boyunca uza-
nır.
Alt ekstremitede yaklaşık 150 perforan ven bulun-
maktadır; ancak bunların birkaç tanesi klinik öneme
haizdir. Perforan venlerin bireysel yerleşimleri yüksek
oranda çeşitlilik arz eder, ancak perforan ven toplu-
luklarının dağılımı belirli bir paterni izler. Ayağın temel
perforan grupları dorsal, plantar, medial ve lateral ayak
perforanlarıdır. Geniş bir perforan ven birinci ve ikinci
metatarsal kemikler arasında ilerler ve yüzeyel dorsal
venöz arkı pedal venle birleştirir. Ayak bileği seviye-
sinde yer alan peforan ven toplulukları anterior, medial
ve lateral ayak bileği perforanlarıdır. Medial baldır per-
foranlarının iki grubu vardır: posterior tibial ve para-
tibial perforan venler. Posterior tibial perforan venlerin
(Cockett I-III perforanları) üç grubu (alt, orta, üst)
130
Prof. Dr. Mehmet Kurtoğlu
nedeni de herhalde budur. Son zamanlarda tamamla-
nan bir çalışmanın sonuçlarına göre hastanede yapılan
bütün otopsilerin % 10’unda ölüm nedeni akciğer em-
bolisi olarak tesbit edilmiştir ve otopsilerin %83’ünde
derin ven trombozu bulunmuştur. Buna karşın aynı
hastalar hayatta iken ancak %3’ünde venöz trombo-
emboli tanısı koyulabilmiştir. Demek ki gerçek venöz
tromboemboli insidansı klinik olarak tanı koyduğu-
muzdan çok daha yüksektir. Tedavi yöntemlerinin ge-
lişmesine rağmen VTE insidanslarının azalmamasının
nedeni de tanı koymakta yaşanan bu güçlüklerdir.
Proksimal derin ven trombozlarının %8’inde varis
ülserleri oluşur. Bu varis ülserleri daha çok travma
sonrası veya sebebi bilinmeyen nedenlerle oluşur. VTE
etiyolojisinde %20 kanser saptanır. Kanser tanılı has-
talarda yıllık VTE insidansı 1/250 olup, hastaların
%15’inde semptomatik VTE meydana gelir (8). Postt-
romboflebitik sendrom açısından derin ven trombozlu
hastalar izlendiğinde izlenme süreleri ile orantılı olarak
bu komplikasyon artmaktadır. On yıl içinde %100’e
yakın posttromboflebitik sendrom komplikasyonu gö-
rülmektedir. İngiltere’de her yıl 100 bin kişiden
300’ünde venöz ülserler oluşmaktadır ve bunların
dörtte biri derin ven trombozu nedeni iledir. Bu ülser-
lerin ekonomik olarak meydana getirdiği kayıplar bir
milyar dolar civarındadır.
Etyoloji
Venöz tromboemboli etyolojisinde 19. yüzyıl baş-
larında tarif edilmiş Virchow teorisi halen geçerlidir.
Bu teoriye göre staz, damar duvarı harabiyeti ve kan-
daki hiperkoagulabilite VTE oluşmasındaki üç ana kri-
terdir. Bu kriterlerden en az biri VTE riskini arttırmaya
yeterlidir (Şekil 4).
Ortak iliyak venler her iki yanda sakroiliyak eklem
seviyesinde başlar ve L5 düzeyinde birleşerek inferior
vena kavayı oluşturur. Sağ ortak iliyak venin tek yan
dalı sağ asendan lomber ven, sol ortak iliyak venin
yan dalları ise sol asendan lomber ven ve median sakral
venlerdir. Sağ ortak iliyak ven, sağ ortak iliyak arterin
posterolateralinde yer alır. Sol ortak iliyak venin distal
segmenti, sol ortak iliyak arterin medial ve posterio-
runda yer alırken proksimal segmenti sağ iliyak arter
ve distal aortanın posteriorunda yer alır. Üzerinde yer
alan arteryal yapılara bağlı olarak proksimal sol ortak
iliyak ven kompresyonu meydana gelebilir.
(1)
Epidemiyoloji
Venöz tromboemboli (VTE) öldürebilir olduğu gibi
önlenebilir bir hastalıktır. Derin ven trombozunu
önemli bir hastalık yapan en büyük sebep; kendi kli-
niğinden çok, yol açtığı komplikasyonlardan ve bir
daha tam iyilik hali sağlanamamasıdır. Bunlardan bi-
rincisi akut dönemde görülen pulmoner emboli (PE)
iken, diğeri ise uzun dönemde ortaya çıkan postrom-
boflebitik sendromdur. Yurtdışında yapılan istatistik-
lerde derin ven trombozunun yılda 100 bin kişinin
160’ında, pulmoner embolinin ise 100 bin kişinin
60’ında görüldüğü bildirilmiştir. Hastaneye yatanların
%1’inde VTE görülür.
(6)
Bu istatistikler son 20 yıldır,
ortaya çıkan birçok tedavi ve korunma yöntemine rağ-
men değişmemiştir.
(7)
Halen İngilteredeki hastane
ölümlerinin %10’unu pulmoner emboli teşkil etmek-
tedir. VTE konusunun halen çok fazla tartışılmasının
Şekil 3. Abdominal venöz anatomi
131
Akut Venöz Aciller
Şekil 4. Virchow triadı
Hiperkoagulabilite
Trombofili de denen bu kriter, yani kişinin kanın
tromboze olma eğilimi, VTE açısından bu üç kriter
içinde en önemlisidir. Kişinin tromboza eğilim derecesi,
gerek oluşmuş bir VTE’nin tedavisinde gerekse
VTE’den korunma algoritmasında bizi yönlendirmek-
tedir. Trombofili kalıtsal ve edinsel trombofili alt baş-
lıkları ile incelenebilir
Kalıtsal trombofili
Pıhtılaşma sistemini kontrol altında tutulan doğal
mekanizmaların bozukluğudur ve çoğunlukla venöz
sistemde nadiren de arteryel sistemde tromboza eğilimi
arttırırlar. İlk olarak 1965’de antitrombin III eksikliği-
nin tarif edilmesi ile saptanan kalıtsal trombofili ne-
denleri arasına günümüze kadar birçok mutasyon tipi
daha eklenmiştir. Buna rağmen bilinen mutasyon tip-
leri ile, spontan VTE vakalarının ancak %50-55 kadarı
açıklanabilmektedir. Klasik bilgiye göre 40 yaşın altında
oluşan ve nedeni açıklanamayan tromboemboli atak-
larında, tekrarlayıcı veya masif tromboz öyküsü olan-
larda, ailesinde tromboemboli öyküsü saptananlarda
veya batın içi damarlar, üst ekstremite gibi alışılmadık
bölgerlerde tromboz gelişen hastalarda dikkate alın-
ması gereken bir durumdur. Her idiyopatik (spontan,
tetiklenmemiş) VTE vakasında genetik mutasyonların
araştırılması ve ona göre tedavinin planlanması ge-
rekmektedir.
(9)
(Tablo–1).
Edinsel trombofili
DVT ve PE geçiren hastaların
%80-90’ında bir veya birkaç risk
faktörü tespit edilmiştir. Edinsel
trombofili nedenleri:
•
Major abdominal ve pelvik
cerrahi: Cerrahi travma doğal an-
tikoagulanları, özellikle antitrom-
bin III miktarını azaltır ve fibri-
nolitik
aktivetenin
baskılanmasına yol açar. Ayrıca
cerrahi müdahalenin süresi, anes-
tezi tipi, ameliyat öncesi ve son-
rası hareketsizlik, hastanın hid-
rasyon düzeyi ve sespis VTE
riskini etkiler.
(10-12)
Genel cerrahi
Staz
İmmobilizasyonlar, ameliyat sonrası devreler, do-
ğum sonrası dönem ve gebeliği örnek gösterebiliriz.
Staz tek başına DVT’nin nedeni olamaz. Ancak yavaş-
lamış venöz akım durumunda, bir yandan hipoksi olu-
şarak ven duvarından kana plazminojen aktivatörleri
devamlı salgılanır, diğer yandan staz olan bölgede he-
mokonsantrasyon ve hiperkoagulabilite olur. Staz de-
vam ettikçe trombositlerin venöz intima ile teması
artar ve dolayısı ile tüketime bağlı plazminojen akti-
vatör yetmezliği olur; fibrinolitik aktivite azalır ve
tromboza eğilim artar.
Damar duvarı harabiyeti
Travma, yanık, alt ekstremite ortopedik cerrahileri,
sepsis, varisler ve posttromboflebitik sendromlar örnek
hastalık olarak gösterilebilir. Daha çok arteryel sistemde
tromboz nedeni olan bu kriter belirtilen durumlarda
venöz tromboz oluşumuna da katkıda bulunabilir. En-
dotel hasarı durumunda, normal endotelden salınarak
vazodilatasyon oluşmasını sağlayan nitrik oksid ve
prostoglandin I2 gibi maddeler salınamaz ve vazo-
konstrüksiyon oluşur. Yaralı endotelin altında açığa çı-
kan subendotelyal kollajen aynı zamanda trombosit
aktivasyonunu başlatarak vazokonstrükte olan damarın
daha da daralmasına yani tromboze olmasına neden
olur.
132
Prof. Dr. Mehmet Kurtoğlu
Staz
Damar Duvarı Harabiyeti
Kan (Trombofili)
İmmobilizasyon Travma
Post-op dönem
Post-op dönem
Yanık
Gebelik
Post-partum
dönem
Alt Ekstremite Cerrahisi
Kontraseptifler
Gebelik
Sepsis
Kanser
Varis
Nefrotik Sendrom
Post-trombotik Sendrom
Travma – Yanık
Enfeksiyon
ABO kan grubu
Antikoagulan eksiklikleri
(Protein C, S eksikliği,
AT-III eksikliği)
doppleri yapıldığında %50 ‘nin üzerinde DVT tanısı
konabilmiştir. Tanı yaklaşımında DVT ve gerek PE için
rutin olarak uygulanabilecek altın standart bir yöntem
yoktur. Günümüzde VTE tanısında yapılan çalışmala-
rın meta-analizlerine dayanan algoritmalar geliştiril-
miştir.
Ayırıcı tanıda ekstremitenin çap farkına sebep ola-
cak bütün hastalıklar düşünülür: Adele rüptürleri, diz
içi patolojiler, Baker kisti ve rüptürü, baldır apseleri
veya hematomları, lenfanjit, lenfödem, selülit, postt-
ravmatik sendromlar bu hastalıklara örnek sayılabilir.
DVT’de tanı klinik şüpheyle başlar, klinik risk faktör-
lerine göre ve yardımcı muayene yöntemlerinden isti-
fade etmeden bile, % 90 oranında doğru tanı koyula-
bilir (Tablo 2). Tanının kesinleşmesi için yardımcı
muayene yöntemlerine müracaat etmek gerekir, en
önemli tanı koydurucu kriter, ultrasonografide ven
üzerinde kompressibilitenin kaybolmuş olmasıdır (Re-
sim 1-2). Bu yöntem ile DVT tanısı için %95 duyarlılık
ve %99 özgünlük bildirilmiştir.
(21)
Dizaltı venlerinde
de, proksimal venlerde alınan sonuçlara yakın başarı
bildirilmiştir.
(22)
Flebografi, invazif olup komplikas-
yonlara sebep olması nedeni ile günümüzde araştır-
malar hariç pek kullanılmamaktadır. Ayrıca fibrin par-
çalanma ürünü olan D-Dimer testi de venöz
tromboemboli tanısında önemli bir rol oynar. Fibrin
yıkım ürünlerinden olan bu protein VTE vakalarında
yükselmektedir ancak yapılan çalışmalarda D-Dimer
testi ELISA yöntemi ile bile yapılsa spesifitesi düşüktür.
Bu yüzden genellikle VTE tanısını ekarte ettirici negatif
prediktif değeri vardır (Şekil–5).
hastalarında yapılan çalış-
malar bu riskin hastaneden
ayrıldıktan sonra da devam
ettiğini göstermiştir.
(13,14)
•
40 yaş ve üzeri
•
Önceden tromboemboli ge-
çirmiş olmak: En önemli
risk faktörü olarak kabul
edilir.
(15)
•
Behçet hastalığı
•
Malignite: Trombojenik fak-
törlerin salınımı ile nekrotik
tümör hücrelerinden pro-
koagulan maddelerin salı-
nımı nedeni ile risk artar.
(16)
•
Obezite
•
İnflamatuar barsak hastalıkları
•
İnme
•
Uzun süren yolculuk: Bu başlık altında uzun süren
yolculukları da katabiliriz. 5 saatten fazla uçak yol-
culuğu, 10 saatten fazla araba, tren ve otobüs yol-
culukları riskli sayılmaktadır. 5 saatten fazla uçan-
larda
DVT
insidansının
%10
olduğu
bildirilmiştir.
(16)
•
Heparine bağlı trombositopeni
•
Konjestif kalp yetmezliği
•
Akut myokard enfarktüsü
•
Gebelik ve postpartum dönem: Gebeliğe bağlı en
riskli dönem doğumdan sonraki ilk 1 haadır. Sec-
tio, obezite ve ileri anne yaşı VTE riskini daha da
arttırmaktadır.
(17)
•
Hormonoterapi (Tamoksifen kullanımı, Östrojen
içeren oral kontraseptifler, in vitro fertilizasyon için
ovarian stimulasyon)
•
Travma
•
Antifosfolipid sendromu: Lupus antikoagulanı, an-
tikardiyolipin IgM ve özellikle antikardiyolipin IgG.
(18–20)
•
Nefrotik sendrom
Dostları ilə paylaş: |