Antimikrobiyal ilaçlar pek çok ülkede olduğu gibi bizim de en çok tükettiğimiz ilaç grupları arasında ilk sırada yer almaktadır.
Tüketimin küçük bir bölümünü yansıtmasına karşın dişhekimliğinde antibiyotikler en fazla reçete edilen ilaçlar olarak dikkat çeker.
Sık kullanılan ilaçlar olmaları, antibiyotiklerin doğru kullanılmalarıyla eşdeğer bir durum değildir.
Dental tedavilerin çoğu için rutin antibiyotik kullanımının hiçbir yarar sağlamadığı yapılan çalışmalarla sürekli vurgulansa da antibiyotik tüketimi giderek artmaktadır.
Hekimlerin genellikle risk almadan, garantili ve etkin çözüm anlayışıyla tedavide önceliği antibiyotiklere vermeleri bu artışın en önemli nedenidir.
Tek başına ağrı ya da lokal şişmeyle seyreden odontojenik enfeksiyonlarda antibiyotiklerin gerekli olmadığı, lokalize enfeksiyonların çoğunun diş çekimi, kök kanal tedavisi ve drenajla başarılı şekilde tedavi edilebileceği bilinmektedir.
Enfeksiyonun sistemik yayılma olasılığını düşündüren ateş, halsizlik, lenfadenopati, trismus gibi klinik belirtilerin olması durumunda ya da yaygın ve iyileşmeyen enfeksiyonlarda tedaviye yardımcı olarak antibiyotikler kullanılabilir.
Ayrıca vücut savunma mekanizmaları çeşitli nedenlerle yetersiz olan hastalarda (organ transplantasyonu, zayıf kontrollü diyabet v.b.) dental tedaviyle birlikte antibiyotik kullanımı uygun görülmektedir.
Dişhekimlerinin antibiyotik uygulamalarını belirlemek amacıyla yapılan çalışmalardaysa ne yazık ki trismusun olmadığı lokalize şişliklerde, akut pulpitiste, kronik marjinal gingivitiste bile antibiyotiklerin tercih edildiği görülmektedir.
Gereksiz antibiyotik kullanılmasıyla artan tüketimin ekonomik boyutu da elbette önemlidir.
Ancak daha önemlisi, bir sağlık sorunu olarak dünyanın karşısına çıkan bakteriyal direnç gelişimindeki artıştır.
Son yıllarda yapılan çalışmalarda oral enfeksiyon etkeni bazı mikroorganizma türlerinde (prevotella v.b.) antibiyotiklere direnç gelişme oranında artışa dikkat çekilmektedir.
Dişhekiminin, bakteriyel direnç gelişimindeki artışa katkıda bulunmamak için akılcı ve bilinçli antibiyotik kullanımına özen göstermesi gerekir.
Antibiyotik kullanma kararı alındığında enfeksiyon etkeni mikroorganizmanın saptanması, enfeksiyonun ciddiyeti, hastanın genel sağlık durumu gibi faktörler birlikte değerlendirilmelidir.
Uygun antibiyotiğin seçiminde ilk adım etken mikroorganizmanın saptanmasıdır.
Ağız boşluğunun florası normalde patojen olmayan pek çok mikroorganizma türü içerir.
Odontojenik enfeksiyonlar genellikle polimikrobiyaldir. Çoğunlukla gram(+) aerob, fakültatif ve zorunlu anaerobların bir arada olduğu enfeksiyonlardır.
Karakteristik klinik özelliklere sahip olan bu enfeksiyonların tanısında anamnez ve klinik muayeneden yararlanılır.
Antimikrobiyal ilacın seçimiyse çoğunlukla ampiriktir, enfeksiyon etkeni mikroorganizma hakkındaki bilgilere dayanır.
Etkili ve gerçekçi tedavi için mikroorganizmanın duyarlı olduğu en spesifik ve dar spektrumlu antibiyotik seçilmelidir.
Dar spektrumlu antibiyotikler normal mikroflorada daha az değişikliğe neden oldukları için süperenfeksiyon gelişme oranının düşük olması da önemli bir avantajlarıdır.
Tanısal mikrobiyoloji laboratuarlarının dişhekimliğinde pek fazla kullanılmadığı görülmektedir.
Aslında bunların kullanımlarının yaygınlaşmasıyla yanlış antibiyotik uygulanmasının önlenmesinde büyük yol alınabilir.
Dişhekimleri en fazla akut dentoalveolar apselerde (periapikal apse, periodontal apse, perikoronit) antimikrobiyal ilaç tedavisini tercih etmektedir.
Cerrahi girişim sonrasında antibiyotik tedavisi de oldukça yaygın bir uygulamadır.
Antibiyotiklerin kullanılma nedenlerinden olan dentoalveolar apselerde uygulamada farklı yaklaşımlar söz konusudur.
Bilindiği gibi, sağlıklı kişilerde oral enfeksiyonlardan kaynaklanan apselerde uygun lokal tedavi yapıldığında (insizyon, drenaj) sistemik antibiyotik kullanılmasına gerek yoktur.
Tek başına antibiyotik tedavisi apselerde zaten başarılı olamaz. Sistemik yayılım varsa antibiyotiklerden destek alınabilir.
Apsenin drenajından önce antibiyotik kullanılması yetersiz tedavi nedeni olabilir. Çünkü apseler antibiyotiklerin aktivitesini engeller.
Cerahat ve doku bariyerleri antibiyotiğin apse içerisine penetrasyonunu azaltır.
Drenaj yapıldığında geçiş artacaktır.
Apselerde kan akımının, damarlanmanın az olması da antibiyotiğin geçişini kısıtlar.
Bu durumda antibiyotik etkili olabileceği lokal konsantrasyondan düşük düzeyde kalır.
Ayrıca apselerde düşük pH ve oksijen retansiyonu antibiyotiğin aktivitesini inhibe eden faktörlerdendir. Örneğin linkomisin, klindamisin alkali pH’da daha etkilidir.
Apsede ve enfekte dokuda antibiyotiğin farmakokinetik özellikleri dikkate alınmalıdır.
Apseler çoğunlukla yavaş çoğalan mikroorganizmaları içerir.
Beta laktam antibiyotiklerse (penisilin, sefalosporin) hızlı bölünen bakteriler üzerine etkilidir. Bu nedenle apselerde etkinlikleri zayıftır.
Ayrıca apselerde antibiyotikleri inaktive eden enzimler de yüksek orandadır.
Beta laktam antibiyotiklerin etkinliği bu şekilde de azalabilir.
Dentoalveolar apselerde drenajla birlikte destek olarak antibiyotik kullanılmasına karar verildiğinde penisilin V, amoksisilin ve metronidazol uygun seçimlerdir.
Apselerde bulunan fakültatif ve zorunlu anaerob bakteriler bu antimikrobiyal ilaçlara duyarlıdır.
Penisilinler odontojenik enfeksiyonlarda etken olan mikroorganizmaların hepsine etkili olmalarının dışında, düşük toksisiteleri, ucuz olmaları gibi pek çok özellikleri nedeniyle dişhekimliğinde ilk sırada tercih edilen ilaçlardır.
Bazen beta laktamaz üreten mikroorganizma türlerine karşı etkisiz kalabilirler.
Penisilin V için genel erişkin dozlar ve intervaller 6 saatte bir 250-500 mg’dır. Amoksisilin için 8 saatte bir 500 mg’lık dozlar önerilir.
Aslında dentoalveolar apse için yurt dışında amoksisilinin 250 mg dozunun yeterli olduğu ve 500 mg’a gerek olmadığı görüşü hakimdir.
Amoksisilin+Klavulanik asit kombinasyonunun beta laktamaz varlığının saptandığı ve şiddetli seyreden enfeksiyonlarda kullanımı uygun bulunmaktadır.
Pahalı ilaçlar olmaları da gereksiz kullanılmamaları için bir başka nedendir.
Bu kombinasyon için normal erişkin doz 12 saatte bir 500/125 mg’dır (500 mg amoksisilin +125 mg klavulanik asit).
Ancak şiddetli enfeksiyonlar ve solunum yolu enfeksiyonlarında uygun görülen 12 saatte bir 875/125 mg ya da 8 saatte bir 500 /125 mg dozlarının, dişhekimliğinde kullanılması şaşırtıcı ama gerçektir.
Dental enfeksiyonlar genellikle yüksek kan düzeyi gerektiren şiddetli enfeksiyonlar değildir.
Antibiyotik tedavisinde esas amaç tedavi süresince sabit kan konsantrasyonunu koruyabilmektir.
Bunu sağlamak için dozlar arasındaki sürelere dikkat edilmelidir.
Ancak hastanın vücut savunma mekanizmalarının yetersizliği dozun yükseltilmesini gerektirir.
Metronidazol ve ornidazol, zorunlu anaerop bakteriler üzerine etkili olmaları nedeniyle, iyi sınırlanmış apselerde, kronik enfeksiyonlarda başarılı antianaerob ilaçlardır.
Metronidazol için genel erişkin dozlar 8 saatte bir 500 mg’dır.
Bunların dışında odotojenik enfeksiyonlarda klindamisin de anaeroplara etkili olduğu için penisiline alerjisi olan ya da yanıt alınamayan kronik enfeksiyonlar için kullanılabilir.
Kemiğe yayılmış ve ciddi enfeksiyonlarda ilk seçim de olabilir.
Önceden klindamisinle birlikte anılan ve kullanımını kısıtlayan en önemli yan etkisi psödomembranöz kolit’in artık pek çok antibiyotiğe bağlı olarak oluşabildiği belirtilmektedir.
Endodontide antibiyotik kullanılmasına ilişkin bilgiler endodontal enfeksiyonların çoğunun antibiyotik kullanmadan tedavi edilebilirliği yönündedir.
Bu enfeksiyonların çoğunda sistemik antibiyotikler kök kanallarının boşaltılması, sert ve yumuşak dokuların insizyon ve drenajının yerini tutamaz.
Sağlıklı kişilerde enfeksiyonun yayılma belirtilerinin olmadığı ağrı, lokalize şişlik, semptomatik pulpitis, semptomatik apikal periodontitis için antibiyotik kullanılmasına gerek yoktur.
Nekrotik pulpa ve periapikal apsede kan dolaşımının yetersiz olduğu da bilinmektedir.
Sistemik antibiyotiğin enfekte kök kanal sistemindeki tüm mikroorganizmalara etkili olmaları zordur.
Endodontide antibiyotikler ancak sistemik tutulum belirtileri ya da yaygın bir enfeksiyon varlığında endodotik tedavi, drenajla birlikte kullanılabilir.
Kök kanal tedavisinden sonra oluşabilen ‘’flare-up’’ı önlemek için profilaktik antibiyotik uygulaması da tartışmalıdır.
Tedavi sonrasında şiddetli ağrı ve şişme oluşmasını tanımlayan ‘’flare-up’’ çok sık rastlanılan bir durum değildir.
Görülme sıklığı %2-4 oranındadır. Tek seansta kanal tedavisi sonrasında gelişme riskinin arttığı bildirilmiştir.
Önlenmesi için antibiyotik kullanımının etkili ve uygun olmadığı ileri sürülmektedir.
Yararı olsa bile görülme oranı çok düşük olduğu için yarar/zarar oranı düşünüldüğünde rutin antibiyotik kullanımına gerek olmadığı belirtilmektedir.
Antibiyotik kullanılması uygun görüldüğünde bu enfeksiyonlarda yaygın olarak bulunan fakültatif ve zorunlu anaerobların çoğuna etkili olan penisilin V ilk seçimdir.
Bazen 1000 mg’lık yükleme dozuyla tedaviye başlandığı görülmektedir.
Yükleme dozunun yeterli terapötik kan düzeyi sağladığı ve dirençli suşların gelişimini önlediği ileri sürülmektedir.
Aslında yükleme dozu daha çok tetrasiklinler gibi doza bağımlı etki sergileyen antimikrobiyal ilaçlar için önemlidir.
Penisilin V’nin dışında metronidazol, klindamisin ve yeni makrolidler (klaritromisin v.b.) de endodontide kullanılması uygun olan ilaçlardır.
Endodontal enfeksiyonlarda dar spektrumlu antibiyotikler daha etkilidir.
Amoksisilin, penisilin V’den geniş spektruma sahiptir. Ancak bu geniş spektrum endodontal enfeksiyonlarla birlikte olmayan bakterileri kapsar ve direnç gelişimine neden olabilir.
Amoksisilin özellikle savunma mekanizması yetersiz hastalarda ciddi enfeksiyonlarda tercih edilmelidir.
Endodontide amoksisilin+ klavulanik asit kombinasyonu gerekli değildir. Çünkü duyarlılık testlerinde amoksisilinden etkili görülmemiştir.
Ancak testlerle beta laktamaz saptandıysa ya da enfeksiyon çok ciddiyse kullanılabilir.
Penisilin kullanılırken semptomlarda 48-72 saat içerisinde hafifleme görülmediğinde penisiline metronidazol eklenebilir.
Penisilin kullanılmaya devam ederken metronidazol de 8 saatte bir 500 mg dozunda uygulanır.
Genellikle kök kanalının boşaltılması ve yumuşak doku drenajıyla birlikte antibiyotik kullanılıyorsa 2-3 gün içinde semptomlarda hafifleme görülür. Bu durumdan sonra 2-3 gün daha antibiyotik kullanımına devam edilmelidir
Klindamisin de fakültatif ve zorunlu anaeroblara etkinliği nedeniyle bu enfeksiyonlarda iyi bir alternatiftir. Genel erişkin dozu 6 saatte bir 150 mg ya da enfeksiyonun ciddiyetine göre 300 mg’dır. Bazen yükleme dozuyla tedaviye başlanabilir.10,12,16
Makrolid antibiyotiklerden eritromisin endodontal enfeksiyonlarda etkisiz kaldığı için uzun zamandır önerilmemektedir.
Penisiline alerjisi olan hastalarda enfeksiyon hafifse yeni makrolidler kullanılabilir. Klaritromisin için genel erişkin doz 12 saatte bir 250-500 mg’dır.
Dişhekimliğinde antibiyotiklerin yaygın kullanılma nedenlerinden bir diğeri de cerrahi girişimler sonrasında enfeksiyon gelişmesini önlemektir. Bu konu da tartışmaya açıktır.
Operasyon yerinde mikrobiyal bulaşma olmadıkça antibiyotik tedavisi önerilmez.
Cerrahi işlem öncesi profesyonel bakımı yapılan ve cerrahi işlem başlamadan hemen önce 1 dakika süresince %0,12 lik klorheksidin gargara kullandırılan hastalarda 3.molar çekimi sonrasında enfeksiyon belirtilerinin çekim sonrası antibiyotik kullananlardan anlamlı oranda farklı olmadığını gösteren bir çalışma farklı görüşlere ilginç bir örnektir.
Cerrahların çoğu uzun süren cerrahi işlemler ve kapsamlı kemik cerrahisi sonrasında antibiyotik kullanımını gerekli görmektedir.
Yine çoğunlukla benimsenen görüş HIV ya da başka nedenlerle savunma sistemi zayıflamış hastalarda çekim sonrası komplikasyon gelişme riskinin arttığı yönündedir.
Ancak son yıllarda bu durumdaki hastaların çekim sonrası enfeksiyonlara daha eğilimli olmadığını ileri süren çalışmalar vardır.
Bu çalışmalarda hasta nötropenik olmadıkça antibiyotik endikasyonu sayılamayacağı bildirilmiştir.
Gömük 3. molar cerrahisinde antibiyotiklerin yaygın kullanılmasına karşın cerrahi girişim sonrasında enfeksiyon gelişme olasılığının %1-5 gibi düşük oranda olduğu saptanmıştır. Bu enfeksiyonların sağlıklı kişilerde ciddi boyutta gelişmesi seyrektir. Ayrıca antibiyotiklerin bu enfeksiyonların sıklığını ve şiddetini azaltmadaki katkısı kanıtlanamamıştır.
Hastada akut perikoronit varsa operasyon sonrası enfeksiyon gelişmesini önlemek için kısa süreli profilaktik antibiyotik uygulanabileceği belirtilmiştir.
Perikoronit vakalarında antibiyotik kullanımında da kesinlik yoktur.
Perikoronit hafif durumdaysa, yani lokal şişme, ağrı, ısı, ekstraoral şişmeyle seyrediyorsa, trismus yoksa ya da çekim öncesi antibiyotik uygulanmışsa lokal tedaviler ya da 3.molar cerrahisi yeterli görülmektedir.
Geniş yayılımlı enfeksiyon ya da sistemik tutulum ve trismus varlığında antibiyotik uygun bulunmaktadır.
Dişhekimliğinde antibiyotik desteği osteomiyelit için gereklidir.
Antibiyotik seçiminde streptokoklara ve özellikle anaeroblara etkili ve kemiğe penetrasyonu mükemmel olan klindamisin ilk seçimdir.
Penisilinler de tek başına ya da metronidazolle kombine olarak osteomyelit tedavisinde başarılıdır.
Alveolit vakalarında seyrek de olsa antibiyotik tedavisi uygulandığı görülmektedir.
Oysa operasyon öncesinde, sırasında ve sonrasında lokal tedavilerle alveolitin oluşma sıklığı azaltılabilir.
Bu komplikasyon oluştuktan sonra antibiyotik uygulaması etkisiz ve gereksizdir.
İmplant uygulanırken cerrahi sonrası enfeksiyon riskini azaltmak için antibiyotik uygulanması da gerekli görülmemektedir.
Sağlıklı bir hastada bu işlem için antibiyotik profilaksisinin hastaya bir yararı olmadığı savunulmaktadır.
İmplant yerleştirilmesinde iyi bir teknikle dikkatli çalışma, işlem sonrası enfeksiyon riskini ortadan kaldırmada yeterlidir.
İmplant yerleştirilmesinden sonra 1 hafta ya da uzun süreli antibiyotik ise gereksiz bulunmakta ve kısa süreli profilaksi yeterli görülmektedir
Peridontal hastalıklar antibiyotiklerin dişhekimliğindeki diğer enfeksiyonlardan farklı uygulamalar ve farklı sürelerde kullanılmalarıyla dikkati çeker.
Bilindiği gibi periodontal hastalıkların tedavisinde küretaj ve kök yüzeyi düzleştirmeyi kapsayan mekanik tedavi ya da gerektiğinde periodontal cerrahi uygulanır.
Antibiyotikler ancak geleneksel mekanik tedaviye rağmen ataşman kaybının devam etmesi halinde ya da dirençli vakalarda periodontal tedaviye destek olarak kullanılırlar.
ANUG, periodontal abse, agresif periodontitis vb. vakalarda destek antibiyotikler olarak tetrasiklinler, metronidazol ve ornidazol, klindamisin, amoksisilin+klavulanik asit kombinasyonu, amoksisilin+metronidazol kombinasyonu tercih edilir.
Tetrasiklinler odontojenik enfeksiyonlar için uygun seçim değilse de periodontal hastalıklarda tedavi değerleri yüksektir.
Ancak,tetrasiklinlerin dişeti oluğu sıvısında plazma düzeyinden 3-5 kat fazla olduğunun saptanmasıyla yıllardır öne çıkan üstünlüğü son çalışmalarda tartışılan bir duruma gelmiştir.
Yine de, özellikle doksisiklinle subantimikrobiyal dozlarda görülen yüksek antikollajenaz etkileri periodontal hastalıklarda farklı konumda olmalarını sağlamaktadır.
Tetrasiklinlerle birlikte metronidazol de sistemik ve lokal uygulamalarıyla peridontal tedavide ayrıcalıklı yere sahip antimikrobiyal ilaçlardandır.
Dişhekiminin enfeksiyon tedavisindeki başarısını endikasyona uygun antibiyotik seçimi kadar başka faktörlerin de etkilediği unutulmamalıdır. Antibiyotiklerin yeterli dozda ve uygun süre kullanılması tedavinin başarısıyla birlikte, direnç gelişimiyle de ilişkilidir.
Enfeksiyonların tedavi süresi hakkında benimsenen yaklaşım enfeksiyon belirtilerinin elimine edilmesinin ardından antibiyotik uygulamasının 2 gün daha devamı şeklindedir.
Dental enfeksiyonlar genellikle çok ciddi enfeksiyonlar değildir.
Periodontal hastalıklar dışında odontojenik enfeksiyonlar için antibiyotik tedavisinin süresi ortalama 5-7 gün olarak belirtilmektedir
Antibiyotiklerin dozları arasındaki süreler vücuttan atılım hızlarına göre belirlenmiştir.
Tedavi süresince etkin konsantrasyonun sürekliliği önemli olduğu için dozlar arasındaki sürelerin aşılmamasına özen gösterilmelidir.
Bunun sağlanmasında hekimin hastasını ikaz etmesi kadar hasta uyumunun da katkısı önemlidir.
Doğru antibiyotik, uygun doz ve yeterli süre her zaman başarılı bir tedavi için yeterli değildir.
Antibiyotiklerin istenmeyen etkileri ve ilaç etkileşmeleri de tedavinin başarısını etkileyebilir.
Sonuç olarak dişhekimlerinin antimikrobiyal ilaç kullanımına bilinçli ve duyarlı yaklaşmalarının hem klinik hem de finansal açıdan önemli olduğu gerçeği unutulmamalıdır.
Antibiyotik Endikasyon Özellik
Penisilin V Hafif ve orta şiddetteki bakterisid Amoksisilin odontojenik enfeksiyonların çoğunda.
Sefalosporin Penisiline alerjide dikkat bakterisid
Klindamisin Önceden penisilin ya da bakteriostatik eritromisin tedavisine direnç göstermiş kronik hafif enf.
Metronidozol Zorunlu anaeroblarla olan bakterisid kronik enfeksiyonlar