157
Gerçek hipovolemi
• Hemoraji
• Akut sıvı kayıpları
Yetersiz Kardiyak
Output
Yetersiz Doku
Perfüzyon ve
Oksijenasyonu
Göreceli hipovolemi
• Vasodilatasyon
• Septik şok
• Nörolojik şok
• Anafilaktik şok
Hipovolemik Şokta Patofizyoloji
Hipovolemik şokta ortaya çıkan klinik tablodan, organiz-
mada oluşan çok sayıda ve karmaşık değişiklikler sorumludur.
1. CRF-ACTH-KORTİZOL salınımı sonucu hiperglisemi, ne-
gatif nitrojen dengesi ve lipolizis ortaya çıkar.
2. Adrenalin, noradrenalin ve dopamin kan düzeylerinin ar-
tışı, glikojenolizis, lipolizis, insülin direnci oluşturur. Vas-
küler tonus artar ve kanın vücut içindeki dağılımı değişir.
Kan başlangıçta deri ve kaslardan, olayın ilerlemesi ile de
barsaktan, böbrek ve karaciğerden kalbe ve beyne yönlen-
dirilir.
3. Renin, angiotensin-aldosteron sistemi arteryel kan basın-
cında düşme ve sempatoadrenal tonusta artış sonucu aktive
olarak şiddetli vasokonstriksiyon, sodyum ve su tutulumu
ve potasyum sekresyonu ortaya çıkar.
4. ADH artışı serbest su reabsorbsiyonu ve splanknik vazo-
konstriksiyonu ortaya çıkar.
5. Genel olarak doku perfüzyonunu sağlayan üç ana unsur
sistemik arteryel basınç, dokunun vasküler direnci ve bes-
leyici kapillerlerin durumudur. Arteryel kan basıncı kalp
debisi ve periferik vasküler direnç tarafından belirlenir. Şok
patogenezindeki en önemli unsur kapiller dolaşımdaki de-
ğişikliklerdir. Başlangıçta artan nörohumoral faktörler ve
lokal metabolik ürünler sonucu prekapiller ve postkapiller
venül direnç artışı ortaya çıkarken, doku iskemisinin ilerle-
mesi ve yerel asidoz nedenleri ile prekapiller sfi nkterler açı-
lırken, postkapiller venül direnci artmış olarak sebat eder.
Bu aşamada kapiller yatakta akımın durması ve göllenme
hidrostatik basıncı arttırır ve vasküler alandan intertisyel
alana sıvı kaybı oluşur.
6. Hipovolemik şokta doku perfüzyonunun bozulmasının te-
mel nedeni, kan hacminin azalmasıyla birlikte kalp dolma
basıncının (preload) ve dolayı ile atım hacminin azalma-
sıdır.
7. Kapiller dolaşımda katekolaminlerin etkisi, hipoksi, komp-
leman sisteminin aktivasyonu sonucu ortaya çıkan düşük
moleküler ağırlıklı peptidlerin etkisi, endotel hücreleri ve
lökositlerden salınan serbest oksijen radikallerinin etkileri
sonucu mikrodolaşımda trombosit, eritrosit ve lökosit ag-
regasyonu, DİC ve ARDS tablolar ortaya çıkabilir.
HİPOVOLEMİK ŞOK
Dr. Osman ERK
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul
İ
ntravasküler volümün azalması sonucu, kalbin yeterli kanı
ve oksijeni hayati organlara ulaştıramadığı sistemik bir
bozukluktur. Hipovolemik şok aynı zamanda dokulardan
metabolik atık ürünlerinin uzaklaştırılamadığı; hücre ve do-
kuların normal metabolizmasının bozulduğu nöroendokrin,
immünolojik bir kaos tablosudur.
Hipovolemik şok çeşitli cerrahi ve tıbbi hastalıklar sonucu
ortaya çıkabilen acil bir tıbbi sendromdur. Erken tanı konup
tedavi edilmesi, hücre hasarı ve ölümü engellemek bakımın-
dan çok önemlidir. Doku kanlanmasının, oksijen sunumunun
azalması hücre enerji metabolizmasını değiştirir. Oksidatif
metabolizma yerini anaerobik metabolik yola bırakır. 1 mol
glukoz 38 ATP yerine sadece 2 mol ATP sağlayarak yıkılır.
Ortaya çıkan enerji darboğazı enerjiye dayalı hücresel işlevleri,
sodyum-potasyum pompa işlevlerini, hücre içi mitokondri ve
diğer organel yapı ve işlevlerini bozar. Sonuçta hücre içi Ca
++
,
CO
2
ve H
+
konsantrasyonları artar. Ekstrasellüler sodyum ve
intrasellüler potasyum düzeyleri korunamaz. Hücre içi ödem,
hücre dışı dehidratasyon oluşur.
Hücre membran değişiklikleri, hücre membranın cAMP
düzeylerinin düşmesi, hücrenin reseptör işlevlerini bozarak
insülin, katekolamin, glukagon gibi hormonlara yanıtlarını
bozar. Yine daha önce tanımlanan, hücre membranın iç katma-
nında yer alan sirküle eden şok proteinin (CSP) etkisiyle dis-
semine intramüsküler koagülopati ve akut sıkıntılı solunumun
ortaya çıkabildiği ifade edilmektedir.
Hipovolemik Şok Nedenleri
A. Kanama
1. Travma: Solid organ yaralanması (karaciğer, dalak, ak-
ciğer), miyokard rüptürü, retroperitoneal kanamalar,
duodenum rüptürü, travmatik dış kanamalar.
2. Kırıklar: Tibia ve humerus fraktürü, pelvik fraktür.
3. GİS: Özofagus varis kanaması, arteriovenöz malformas-
yonlar, ülser ve gastrit kanamaları, Mallary-Weiss send-
romu, iskemik kolit.
4. Genital kanamalar: Dış gebelik rüptürü, over kisti torsi-
yonu, plasenta previa
5. Vasküler kanamalar: Anevrizma rüptürü, diseksiyon
B. Akut Sıvı-Elektrolit Kayıpları
1. Akut ekstrasellüler sıvı kaybı: Kusma, ishal, masif diü-
rez, diabetes mellitus, diabetes insipidus, akut böbrek
yetersizliğinin poliürik dönemi
2. Akut plazma kaybı: Geniş yanıklar, pankreatit, perito-
nit, ileus
Ayrıca diğer şok nedenlerinden vasodilatasyon, septik şok,
norojenik şok ve anaflaktik şokta göreceli bir hipovolemi söz
konusudur.
158
11. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi
8. Hipovolemik şokta dolaşan volümün azalması ve yaygın
vazokonstriksiyon sonucu akut böbrek yetmezliği, koroner
kan akımının azalması sonucu miyokard iskemisi, serebral
hipoperfüzyon sonucu ve solunum merkezinde PCO
2
’nin
artmasına bağlı hiperventilasyon ortaya çıkabilir.
9. Hipovolemik şokta intestinal bariyer bozulabilir, bakteriyel
translokasyon ve sepsis şoku irreversible döneme sokabilir.
Hipovolemik Şok Kliniği
Semptom ve bulgular sıvı kaybının şiddetine bağlıdır. Kli-
nik olarak şok tablosunun ortaya çıkması için kan hacmindeki
azalmanın en az %25-30 olması gerekir. Ancak kaybın şekli,
süresi ve miktarının yanında,hastanın yaşı, genel sağlık duru-
mu da belirleyici olabilir. Hipovolemik şokun 3 klinik evresi
vardır.
Birinci dönem (Kompanse dönem): Nörohümoral telafi edi-
ci mekanizmaların devreye girmesi ile periferik direnç ve
kardiak output arttırılarak kan basıncı yükseltilir. Kalp ve
beyin gibi hayati organların kan akımı korunmuştur. Has-
tanın semptom ve bulguları minimaldir. Tedavi girişimi
çok etkili olur.
İkinci dönem (Dekompanse dönem): Kompansasyon meka-
nizmaları yetersiz kaldığından, hayati organların kan akımı
için gerekli arteryel basıncı sağlanamaz. Beyin, kalp ve böb-
rekte iskemi oluşur. Taşikardi, taşipne, metabolik asidoz,
oligüri, soğuk ve soluk deri gibi organ fonksiyon bozuk-
lukları ortaya çıkmıştır. Hastaların büyük bir çoğunluğu bu
dönemde tanınabilir ve uygun tedavi ile düzeltilebilir.
Üçüncü dönem (İrreversibl dönem): Geriye dönüşümsüz or-
gan hasarı söz konusudur. Akut tubüler nekroz, koroner
iskemi, DİC, ARDS, derin hipovolemi ve hipotansiyon
ortaya çıkacaktır. İdrar miktarı azalmıştır, anüri sıktır.
Hastada huzursuzluk, ajitasyon ve koma gibi nörolojik
bozukluklar görülecek sonuçta multiple organ yetersizliği
yerleşecektir.
Hemorajik şokun 4 klinik dönemi söz konusudur.
1. Klas 1 Hemoraji: Total kan volümünün %15’inden azının
kaybı (750 ml’ye kadar) gerçekleşmiştir. Semptom ve bul-
gular normaldir. Genellikle kan basıncı, solunum sayısı,
nabız dolgunluğu normaldir, minimal taşikardi olabilir.
2. Klas 2 Hemoraji: Total kan volümünün %15-30’u (750-1500
ml) kayıptır. Taşikardi, taşipne, nabız basıncında azalma,
soğuk ve nemli cilt söz konusudur.
3. Klas 3 Hemoraji: Total kan volümünün %30-40’ı (1500-200
ml) kayıptır. Mental konfüzyon, ajitasyon, ciddi asidoz ve
şok gözlenir.
4. Klas 4 Hemoraji: %40 ve üzeri kayıp, dekompanse dönem
ve ölüm söz konusudur.
Evre
I
II
III
IV
Kan kaybı (ml)
0-750
750-1500
1500-2000
>2000
Kan kaybı (%)
0-15
15-30
30-40
>40
Nabız
<100
>100
>120
>140
Solunum sayısı
14-20
21-30
31-40
>35
Kan basıncı
Normal
Normal
Hipotansif
Hipotansif
Mental durum
Ajite
Ajite
Konfüze
Letarjik
Tedavi
Laktatlı ringer
Laktatlı ringer
Laktatlı ringer
+ kan
Laktatlı ringer
+ kan
Hipovolemik Şokta Klinik
Hipotansiyon
SKB<80-90 mmHg, OAB<60 mmHg
Taşikardi
KTA>100/dk
Nabız basıncı
, filiform nabız
Taşipne
DSS>20
İdrar miktarı
Oligüri, anüri
Deri Soğuk, soluk, nemli, siyanoz, tonus ve Turgor
Kapiller dolum
Uzamış
Şok indeksi
>1 (KTA/SKB normalde 0.5-0.7)
Arteryel pH
Solunumsal alkaloz , Laktik asidoz
MSS semptomları
Huzursuzluk, konfüzyon, koma
Şoka bağlı organ disfonksiyon
belirtileri
Şoka neden olan primer
hastalığa bağlı belirtiler
Hipovolemik Şokta Hastaya Yaklaşımda
Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
• Beta Bloker, antiaritmik ve kalsiyum antagonisti gibi ilaçla-
rı kullanma, pacemaker’i olan veya spinal kord yaralanması
olan hastalarda şoka yanıt olarak kalp hızında artış olmaya-
bilir.
• Hipotansiyon ayırt edici bir klinik bulgu olmasına rağmen,
şokun erken evresinde ortaya çıkmayabilir. Daha önce hi-
pertansif olan hastalarda tansiyon normal değerlerde bulu-
nabilir.
• Kan basıncı normal olsa bile gerçekte doku perfüzyonu
önemli derecede azalabilir.
• Ortalama arter basıncı ölçümleri en uygun izlem kriteridir.
• Hipovolemik şokta kalp hızı 130 atım/dk’nın üzerine çıkın-
ca ventrikül dolumu bozulabilir.
• Oligüri yetersiz doku perfüzyonunun en önemli bulgula-
rından biridir.
• Yükselmiş laktat düzeyleri genel perfüzyon ve organ fonk-
siyonları açısından alarme edici olmalıdır. Serum laktat
düzeyleri,,devam eden anaerobik metabolizmada aşırı lak-
tat yapımı veya karaciğer ve böbrek hipoperfüzyonu sonu-
cu azalmış laktat metabolizması nedeniyle olabilir.
• Arteryel kan gazı ve laktat ölçümleri hipoperfüzyon ve asi-
dozun şiddetinin belirlenmesinde önemlidir.
Şokta İzlem Parametreleri
1. Pulse oksimetre: Standart monitördür ve hipoksemiyi er-
ken olarak saptayabilir.
2. İntraarteryel basınç: Şoktaki derin hipotansiyon kan basın-
cının sfi ngomanometre ile ölçülmesine izin verilmeyebilir.
Bu hastalarda intrarteryel basınç ölçülmeli ve izlenmelidir.
3. CVP: Kalp ve akciğer sorunu olmayan hastalarda sağ ven-
trikül dolum basıncını gösterir. Normalde 5-8 cm H
2
O’dur.
CVP kateteri yardımı ile ölçülebilecek olan mikst venöz ok-
sijen içeriği kalp debisi ve total vücut perfüzyonunu yansı-
tabilir. Düşük mikst venöz oksijen içeriği Hipovolemik şok
için uyarıcı olabilir.
• PAKB: Pulmoner arter kapalı basıncının Swan-Ganz
kateteri ile ölçülmesi kalp ve akciğer hastalığı olanlar-
da CVP’den daha sağlıklı bilgiler verebilir. Bu şekilde
sol ventrikül diastol sonu dolma basıncı izlenmiş olur.
PAKB’nin üst sınırı 12 mmHg’dir. Bu kateter yardımı ile
159
30 Eylül - 4 Ekim 2009, Antalya
kalp debisi ve oksimetrik ölçümler, vücut içi sıcaklık öl-
çümleri yapılabilir.
• Şokun hemorajik nedenlerini dışlamak için seri hema-
tokrit ölçümleri gereklidir. Başlangıç hematokritinin
normal olmasına güvenilmemelidir. Eşit miktarlarla
plazma ve eritrosit kitlesi kaybedildiği için normal olan
hemotokrit değeri, intertisyel sıvının intravasküler ala-
na geçmesi ve sıvı tedavisi ile birlikte düşmeye başlar.
Hipovolemik Şokta Tedavi
Hipovolemik Şokta Tedavi
A) Etiyolojiye yönelik tedavi
B) Volüm replasmanı
-
Kristalloidler Laktatlı ringer
%0.9
NaCl
-
Kolloid
Albumin
Dekstran
40/70
- Kan ürünleri
Eritrosit süspansiyonu
Tam
kan
TDP
- Hipertonik NaCl
Hipovolemik şok, durağan ve değişmez bir klinik tablo
değildir. Tedavi edilmediği durumda her an ilerleyen, gittik-
çe dolaşımın daha da bozulduğu, hücresel asidozun arttığı,
bozulan metabolik yolların hücresel yaşamı daha da aksattığı
karmaşık bir tablodur.
Erken teşhis ve “yerine koyma” tedavisi son derece önem-
lidir. Kritik bir noktadan sonra şok geriye döndürülemez
olabilir. Kaybedilen sıvının miktarı ve kaybedilme hızı belir-
leyicidir. Tedavide temel amaç mikrosirkülasyonda yeterli kan
akımı sağlamak, intravasküler ve kardiyak dolma basınçlarının
normalleştirilmesi ve yeterli oksijenasyondur. Ne zaman, hangi
sıvıyı ne kadar vermek gerektiği konusunda tam bir görüş bir-
liği söz konusu değildir.
Hipovolemik şokta sıvı resüsitasyonu için en sık kullanılan
dengeli tuz solüsyonları laktatlı ringer ve izotonik NaCl’dir.
Laktatlı ringer’de bulunan laktatın karaciğerde hızla bikarbona-
ta dönüşerek, pH’yı daha çabuk normale getirdiği saptanmıştır.
Dekompanse şok durumlarında resüsitasyonun yalnızca kris-
talloidlerle yapılmasının azalan onkotik basınç nedeniyle ve
kristalloidlerin %80’nin intertisyel aralığa geçip sadece %20’si-
nin intravasküler alanda kalması nedeniyle akciğer ödemine
yol açabileceği öne sürülmüş ise de çalışan bir lenfatik sistem
varlığında bu son derece nadir bir komplikasyondur. Kristal-
loidler genel olarak kanama miktarının 3 katından daha fazla
miktarda verilmelidir. Resüsite edilen hastaya ne kadar kristal-
loid verileceği sadece kan basıncı takipleri ile kararlaştırılamaz.
Yeterli idrar çıkışı, nabzın normale dönmesi, laktik asidozun
geriye dönmesi, hastanın klinik olarak stabilize olması yeterli
sıvı verildiğinin daha güvenilir göstergeleridir.
Hipovolemik şokta resüsitasyon için kristalloid solüsyon-
ları yerine, damar içinde uzun süre kalan kolloid maddelerin
kullanılması interstisyel sıvının damar içine çekilmesine ve
hemodinamik stabilitenin az miktarda kolloid sıvı ile sağlan-
masına yol açabilir. Ancak yine de kolloidlerin kristalloid yeri-
ne kullanımının yararlı olduğu kanıtlanmamıştır. Kolloidlerle
ilgili hidrostatik basınç artışı ve akciğerlerde mikrovasküler
permeabilite bozukluğu varsa pulmoner ödem eğiliminin ar-
tabileceği şeklinde çekinceler söz konusudur. Yine hemorajik
şoklarda kullanılması ekstrasellüler sıvı açığını daha da kötü-
leştilebilir.
Resüsitasyon için sıvı seçimi mevcut hipovolemik şokun
tipine (hemorajik veya hemorajik değil) ve şokun ciddiyetine
göre değişir. Ilımlı şoklarda (Evre I ve II) serum fizyoloji, lak-
tatlı ringer, plazma ve kan ürünleri eşit etkiye sahiptirler. Yine
de kristalloidler daha fazla tercih edilmektedir. Orta ve ciddi
hemorajik şokta (Evre III ve IV) doğru sıvı kullanımı tartış-
malıdır. Son kabul edilen tedavi ilk basamak olarak kristalloid
kullanımıdır. Kanama ağır veya devam ediyor ise kan ürünleri
tedaviye eklenmelidir.
Kanın oksijen taşıma kapasitesini arttıracak en iyi tedavi
kan ve eritrosit süspansiyonlarının verilmesidir. Böylelikle on-
kotik basınç da artabilir. Düşük hematokrit ve kontrollü kana-
maya uygun transfüzyon eşiğinin ne olduğu konusunda tartış-
malar vardır. Genel olarak hematokritin %30’un altında olması
durumunda transfüzyon önerilmekte ise de bu daha çok kro-
nik hastalıkları olan yaşlı hastalarda geçerli olabilir. Gençlerde
eşik hematokrit değeri, transfüzyon reaksiyonları nedeniyle
%21 olarak kabul edilmektedir. 1 litre kanın sağlayacağı inta-
vasküler hacim genişlemesi için 3 litre kristalloid gerekecektir.
Genel olarak kan ürünleri transfüzyonu yaparken iki temel ilke
söz konusu olmalıdır. Kronik anemilerde eritrosit süspansiyo-
nu kullanılmalıdır. Bütün akut kan kayıplarında kristalloid in-
füzyonundan sonra iki ünite eritrosit süspansiyonu verilmeli,
daha sonra klinik duruma göre tam kan verilebilir.
DEKSTRAN: 40-70 kD solüsyonları plazma genişletici olarak
kullanılmaktadır. Dengeli solüsyonlarla karşılaştırıldığında
yan etki açısından fark olmamakla beraber , anafi laksi ve
koagülopatiye daha sık yol açarlar.
HİPERTONİK SALİN: Az miktarda kullanılması ile travma
hastalarında stabilizasyon sağlanabilir. İlk resüsitasyon sıvı-
sı olarak az miktarda hipertonik salin kullanılmasının etkili
olabileceği gösterilmiştir. Hipertonik salin direkt etkiyle ar-
teriyoler düz kas gevşemesine ve vazodilatasyona yol açar.
Endotel hücrelerini stabilize eder ve diürezi arttırır. Rutin
kullanımı son derece nadirdir.Ancak Hipertonik salin ve-
rilen hastalarda hipernatremi ve hiperosmolar koma gibi
komplikasyonlar gelişebilir.
ALBÜMİN: Asit, plevral efüzyon, yanık ve yumuşak doku ha-
sarlarında, albümin kayıpları ile birlikte albümin sentezi
azaldığı zaman kullanılabilir. Bunun dışında kullanımda
yeri yoktur.
Hipovolemik şokta vazopresör ilaçların pirimer tedavi ola-
rak tek başına kullanılmaları kesinlikle tavsiye edilmez. Bu tür
ilaçlar kan basıncını yükseltebilirler. Ancak zaten artmış olan
periferik direnç daha da artarak doku perfüzyonu kötüleşebilir.
CVP normal değerlere ulaştıktan sonra hipotansiyon halen
devam ediyorsa kullanılması söz konusu olabilir.
Hipovolemik şoktaki hastalarda analjezik kullanımı sorun
yaratmaz. Şiddetli ağrı durumlarında narkotik analjezik ilaçlar
bile kullanılabilir. Hipovolemik şoklu hastalarda kortikosteroid
kullanılmasının endikasyonu yoktur. Ancak addison gibi has-
talıklarda veya eksojen steroid alan hastalarda stres dozunda
steroid kullanılabilir.
Akut kanamaya bağlı hipovolemik şokta konjenital bir
faktör eksikliği yoksa, karaciğer fonksiyonları ileri derecede
bozulmamışsa veya hasta antikuagülan ilaçlar almıyorsa kua-
gülasyon faktörlerinin yerine konması gerekmez.
160
11. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi
Antibiyotiklerin hipovolemik şokta yeri yoktur. Ancak açık
ya da kontamine yarası olan hastalarda cerrahi debridmanla
birlikte geniş spektrumlu antibiyotikler kullanılabilir.
Kaynaklar
1. Haizlip TM Jr, Poole GV, Falzon AL. Initial resuscitation volume in
uncontrolled hemorrhage: effects on organ function. Am Surg. 1999
Mar;65(3):215-7.
2. Kreimeier U.Pathophysiology of fluid imbalance. Crit Care 2000; 4: 3-7.
3. Dutton RP, Mackenzie CF, Scalea TM. Hypotensive resuscitation during
active hemorrhage: impact on in-hospital mortality. J Trauma. 2002
Jun;52(6):1141-6.
4. Tokyay R, Tumay V. Hipovolemik şok. Yoğun Bakım Dergisi 2002;
2(4):246-54.
5. Büyüköztürk K, Erzengin F, Şok. İç Hastalıkları. Nobel Tıp Kitapevleri
2007; 1797-1804.
6. Kaysı A. Hipovolemik şok. Acil Dahiliye. Nobel Tıp Kitapevleri 2009;
331-339.
60>100>
Dostları ilə paylaş: |