T. C. Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göz 2 Kliniği Klinik Şefi : Doç. Dr. Ersin oba



Yüklə 403,65 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə5/6
tarix07.04.2017
ölçüsü403,65 Kb.
#13662
1   2   3   4   5   6

Nörojenik 

blefaroptozis(travma 

sonrası) 

>4 



GAA 



Otojen f.lata 

Tatminkâr 



7-e 

Konj. miyojenik 

blefaroptozis 

>4 



GAA 



Slikon rod 

Başarılı 



7-e 

Konj. miyojenik 

blefaroptozis 

>4 



GAA 



Slikon rod 

Başarılı 



11-k 

Konj. miyojenik 

blefaroptozis 





GAA 



Otojen f.lata 

Başarısız 

 

 

 



Tablo 2. Frontal adeleye askı cerrahisi uygulanan olguların ameliyat öncesi ve sonrası 

This watermark does not appear in the registered version - 

http://www.clicktoconvert.com


 

36 


bulgularının özeti 

 

 



 

 

Resim 45-46-47; Sol aponevrotik ptozisli hastanın preoperatif (resim 45 ) ve postoperatif 7.gün(resim 46 )ile 

postoperatif 2.ay (resim 47) görünümü  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

This watermark does not appear in the registered version - 

http://www.clicktoconvert.com


 

37 


TARTIŞMA 

 

 



Modern levator cerrahisinde klasik levator rezeksiyonundan farklı olarak,  sadece 

levator aponevrozuna dokunulmakta,  kapağı destekleyen Whitnall ligamanı ve kapağın 

kalkmasına yardımcı olan Müller kasına müdahale edilmemektedir(27).  Gözyaşını stabilize 

eden goblet, Meibomius bezleri ve yardımcı gözyaşı bezlerine de zarar verilmemektedir (33). 

Ancak bazı cerrahlar levator aponevrozu ve Müller kasını birlikte eksize etmektedirler  (34). 

Sözü geçen avantajları ile birlikte levator aponevroz cerrahisi, öğrenmesi çok kolay olmayan 

bir ameliyattır. 

Son yıllarda ptozis cerrahisinde başarı ölçütleri de değişmiştir.  Eskiden cerrahlar 

2,5mm rezidüel ptozisi başarı olarak saymakta (35) ve minimal ptozisli olgulara dokunmaya 

çekinmekteydiler(36). Ancak günümüzde 1mm rezidüel pitozis, başarı olarak kabul görmüştür 

(37). 

Başarı için cerrahi basamakların özenle doğru olarak gerçekleştirilmesi, dokulara 



saygılı davranılması, orbital yağ doku ve Müller kası üzerindeki damar helezonu gibi 

işaretlere dikkat edilmesi gereklidir. Kanamayı azaltmak için levatora kadar olan safhalarda 

unipolar koterin kesicisiyle dikkatli diseksiyon, levator- müller ayırımında Westcott makası ile 

künt,  dikkatli diseksiyon tavsiye edilir. 

Ameliyat sonucunda elde edilecek düzeltmenin,  ameliyat öncesi hastayla ve/veya 

yakınları ile konuşulup tartışılması, diğer birçok estetik–fonksiyonel cerrahide olduğu gibi, 

levator cerrahisinde de belirgin bir öneme sahiptir.  Hasta,  ameliyat sonucunda kapak 

kenarları, konturu ve kıvrımlarının iki gözde birbiriyle tamamen simetrik olacağı, uykuda 

kapatırken gözler arasında fark olmayacağı, başkalarının fark edemeyeceği ölçüde mükemmel 

bir sonuç arzu eder. Hastaya bu ideale ulaşılmaya çalışılacağı, ancak amacın bu olmadığı, 

hedefin öncelikle mevcut durumdan daha iyi sonuç elde etmek olduğu, uykuda kapakların 

biraz açık kalabileceği, birden fazla ameliyat gerekebileceği anlatılmalı, beklentiler daha 

gerçekçi bir hale getirilmelidir. Bütün diğer okuloplastik girişimlerde olduğu gibi  ameliyat 

öncesi ve sonrasında fotoğraf almak, memnuniyetsiz hastaları 

ikna etmede gerekli ve 

önemlidir. 

Literatürde de eksternal yaklaşımla yapılan levator aponevroz girişimlerinde konjenital 

ptozislerde genelde yeterli sonuç alındığı bildirilmektedir. Konjenital ptozisli olgularda 

yapılan bir histolojik çalışmada, levatorda distrofik değişiklikler saptanmış, fakat Müller 

kasında distrofik değişiklikler bulunamamıştır(2).  Böylece Müller kasına müdahalenin 

anlamsızlığı ortaya çıkmıştır.  

 

Fasanella-Servat 1961 yılında tarif ettiği tarsektomi operasyonu ile ptozis miktarının 



minimal olduğu (1–2 mm)  hastalarda başarılı sonuçlar aldığını bildirmiştir(8). Yine Yazıcı ve 

ark.’nın tek taraflı ptozisi bulunan 24 hastaya uyguladıkları konjonktiva-müller kası 

rezeksiyonu sonrasında 22(%92) hastada başarılı sonuç aldıklarını bildirmişlerdir(39).  

Bununla beraber minimal ptozis bulunan ( 2 mm ve daha az) olgulara aponevroz rezeksiyon 

cerrahisi Öz ve ark. (38) tarafından uygulanmış ve başarılı sonuçlar alındığı bildirilmiştir. 

Minimal ptozisli hastalarda daha önce uygulanan Fasanella-Servat, Müllerektomi ve 

Mustarde’nin ‘split level’ kapak rezeksiyonu gibi operasyonlara göre kapak yüksekliği, 

konturu ve üst kapak deri kıvrımının aponevroz cerrahisi ile daha iyi ayarlandığını ve gözyaşı 

yapısından sorumlu yüzey anatomisine zarar verilmediğini bildirmişlerdir (38). 

Cerrahi öncesinde başarıyı etkileyecek en önemli faktör levator kası fonksiyonudur. 

Bazı yazarlar, konjenital ptozislerde cerrahi başarının, aponevrotik olanlara göre daha az 

olduğunu bildirmişlerdir (31–36). Bunda distrofik değişikliklerin etkisi söz konusudur. 

This watermark does not appear in the registered version - 

http://www.clicktoconvert.com



 

38 


Ünal yayınladığı bir makalede 74 gözün 63’ünde (85,1) tam düzeltme elde ettiğini bildirmiştir 

(27).  Hoşal ve ark. 18 olguyu içeren çalışmalarında %88,8 gibi yüksek oranda başarı elde 

etmişlerdir  (40).  Karslıoğlu ve ark. ise 8 konjenital,  2 aponevrotik ptozisli 10 olgunun 

tümünde başarıya ulaştıklarını belirtmişlerdir (41). Başarı oranlarını; 113 aponevrotik ptozisli 

gözde Older %95  (37) Jordan ve Anderson 228 konjenital ptozisli gözde %75,4  (33) olarak 

bildirmişlerdir. Özay ve arkadaşları 15 aponevrotik,  8 konjenital,  1 nörojenik blefaroptozisi 

mevcut 21 hastanın 24 gözüne uyguladıkları levator aponevroz cerrahisi sonucunda %75 

başarılı, %12,5 tatminkar, %12,5 başarısız sonuç aldıklarını bildirmişlerdir (42). Bulut ve ark. 

levator rezeksiyonu uyguladıkları olguların %62,5’unda başarılı, %25'inde tatminkar, 

%12,5’unda ise başarısız sonuç elde etmişlerdir  (43).  Özdal ve ark. 

levator cerrahisi 

uyguladıkları olgularda  %72,1 istenilen kapak düzeyi,  %27,9’unda ise yetersiz düzeltme elde 

etmişlerdir (44). Konjenital ptozisli olgularda levator cerrahisinde Jordan ve Anderson %75,4 

(33), Bayramlar ve ark. %82 (45), Çakmak ve ark. %75 (46) başarı elde etmişlerdir  

 

Bizim başarı oranımız (%92), literatür ile uyumlu görünmektedir. 



 

 

 



 

Resim 48-49;  Sağ aponevrotik ptozisli hastanın preoperatif(resim 48) ve postoperatif 2. ay (resim 49) 

görünümü. 

 

 



 

Resim 50-51-52; Sol konjenital ptozisli hastanın preoperatif  (resim 50-51)  ve postoperatif 7.gün (resim52) 

görünümü. 

 

          LF <4 mm olan hastalara uygulanan frontal adaleye  askılamada, üst kapak kaş 

bölgesine asıldığı için ancak kaşı kaldırarak kapağı açmak mümkün olmaktadır. Kapağı 

kapatmak için ise orbikülaris kasının kontraksiyonları gerekmektedir (64). 

          Bu olgularda tedaviyi zorlaştıran başlıca noktalar; levator fonksiyonunun hiç olmaması 

veya çok zayıf olması, klinik bulguların edinsel ptozisler kadar kolay değerlendirilmemesi ve 

bu nedenle cerrahi sonrası elde edilecek sonucun önceden tahmin edilmesinin daha güç 

olmasıdır.  

This watermark does not appear in the registered version - 

http://www.clicktoconvert.com



 

39 


          Günümüze değin askılama için çok çeşitli materyaller bildirilmiştir. Bunları greftler ve 

sentetik materyaller olarak iki grupta incelemek mümkündür. Sentetik materyal olarak 

supramid extra(2/0 emilemeyen polyester sütür), ipek sütür materyalleri, genişletilmiş 

politetrafloroetilen (ePTFE, Gore-Tex), likon rod, mersilen mesh, altın, gümüş ve platin 

implantlar, polyester ve karbon içeren materyaller ile askılama cerrahisi bildirilmiştir. Greftler 

olarak sklera, palmaris longus tendonu, temporal kas fasiası, umblikal ven, fasia lata, preserve 

fasia lata, orbikülaris kası askı materyali olarak kullanılmaktadır (15–16).  

          Düşük levetor fonksiyonu bulunan ptozis olgularında otojen fasia lata ile frontal 

askılama cerrahisi ilk kez Payr (4)  tarafından bildirilmiş olup, bu materyalin cerrahi başarısı 

Wright(47) tarafından ‘yaşayan sütür’ sıfatıyla vurgulanmıştır

          Fasia lata ile askılamada sonuçlar oldukça yüz güldürücü olup, %90–95 arasında bir 

başarı oranı bildirilmektedir (16,19,66). Crawford (48) ile Kemp ve ark. (49) da bu materyal 

ile %5 nüks ptozis oranları bildirmişlerdir. Bilgin (50) , Maden ve Söylev (51) çalışmalarında 

otojen fasia latayı askı materyali olarak kullandıkları frontale askı cerrahisinde başarılı 

sonuçlar aldıklarını rapor etmişlerdir. Aynı şekilde Ünal ile ark. (32) da çalışmalarında otojen 

fasia latayı askı materyali olarak kullandıkları 72 kapağın  %94,4’ünde başarılı sonuçlar 

aldıklarını bildirmişlerdir. 

          Fasia latanın doku içinde fibroblast ve makrofajlar için bir köprü oluşturduğu, bu 

hücresel reaksiyonun greft içine ilerleyerek zamanla greftin yerini alarak kalıcı bir bağ 

oluşturduğu için geç dönemde başarılı sonuçlar alındığı ifade edilmiştir (52). 

          Elde edilme kolaylığı ve operasyon süresini kısaltması nedeniyle otojen fasia lataya 

alternatif olarak prezerve fasia lata kullanımı güncelleşmiş ve bununla da başarılı sonuçlar 

bildirilmiştir. Gürgal ve ark. (53) en az 6 aylık takipte otojen fasia lata ile %86,6, prezerve 

fasia lata ile ise %81,1 başarılı sonuç elde etmişlerdir. Buna karşın prezerve fasia lata 

kullanımı ile Wasserman ve ark (16) ort.24 ay takipte  %51,4 nüks ptozis oranı, Wilson ve 

Johnson (54) ise ortalama 7,2 yıllık takipte  %43 nüks ptozis oranı bildirmiştir.  

          Yeni lokalizasyonunda vücut tarafından çok iyi tolere edilebilen otojen fasia lata ile 

askılama yönteminde enfeksiyon, kopma, absorbsiyon ve red riski en az düzeydedir (55). 

Fasia lata maksimal bir etki süresi sağlaması ve minimal komplikasyonları açısından en iyi 

sonuçların elde edilmesini sağlar (56).

   

 

 



 

 

 



 

 

 



Fasia lata ile frontal adeleye asma  tekniğinin zaman alması, fasia lata çıkarılmasının 

nisbeten zor olması, 3 yaşın altındaki olgularda yeterli uzunlukta materyal elde edilememesi 

ve bacakta skar gelişebilmesi gibi nedenlerden dolayı birçok oftalmolog fasia latanın 

alternatiflerini araştırmıştır.Bunun sonucunda otojen fasia lata kadar dokulara uyumlu ve 

kolay elde edilebilen bir madde olan genişletilmiş politetrafloroetilen (Gore-Tex)  1986 

yılında askılama materyali olarak kullanılmaya başlanmıştır. Gore-Tex’in inert, 

enfeksiyonlara dirençli olduğu, kolaylıkla sütüre edilebildiği ve fibroblastik içe büyüme 

yoluyla dokuya entegre olduğu ifade edilmektedir (57). Bu materyalin kullanımında en 

önemli problem açığa çıkma, buna bağlı enfeksiyon ve pyojenik granulom oluşumudur. 

Steinkogler ve ark. (57) 3 yıllık takip sonunda 37 olgunun sadece birinde materyal reddi ve 

bir olguda nüks ptozis geliştiğini bildirmiştir. Ünal ve ark (32) ise 41 olgunun %53,7’sinde 

başarılı, %14,6’sında tatminkâr sonuç alırken  %31,7’sinde başarısız sonuç elde ettiğini ve 

%9,8 oranında ptozis nüksü ile beraber materyal açığa çıkma ile karşılaşıldığını bildirmiştir. 

Slikon rodun frontal askılamada kullanımı ilk olarak 1966’da Tillett ve Tillett (5) 

tarafından tanımlanmıştır. Hazır olarak satın alınabilmesi, alın bölgesine yapılan basit bir 

girişimle kapak seviyesinin tekrar ayarlanabilmesine izin vermesi, istenmediği takdirde etraf 

dokulara entegre olmadığı için kolaylıkla çıkarılabilmesi nedeniyle özellikle 3 yaşın altındaki 

olgularda tercih edilmektedir. Yüksek elastikiyete sahip slikon rodlarla yapılan frontal adeleye 

askılama cerrahisi ile başarılı bir kapak seviyesi elde edilirken, olgular kapaklarını kolaylıkla 

kapatabilmekte ve korneada açıkta kalma riski, esnekliği bulunmayan fasi lata ve Gore-Tex’e 

This watermark does not appear in the registered version - 

http://www.clicktoconvert.com



 

40 


göre daha az olmaktadır. Ayrıca Kronik Progresif Oftalmoplejili olgularda, progresyon 

gösteren ptozis miktarına göre slikon rodun gerginliği rahatlıkla tekrar ayarlanmaktadır (58–

59). Ancak bu materyal ile Carter  %0–31,8 arasında nüks ptozis (58),  %4–5 oranında açığa 

çıkma bildirilmiştir. Yine Ünalve ark. (32) slikon rod ile askılama uyguladıkları gözlerin 

%61,9’unda başarılı, %14,3’ünde tatminkâr sonuç elde ederken %23,8’inde nüks ptozis 

izlediklerini rapor etmişlerdir. 

 

Frontal askılamada birçok konfigürasyonlar uygulanabileceği öne sürülmüştür. 



Pentagon, tek, romboid, double romboid, Crawfort konfigürasyonları en sık uygulananlarıdır 

(17–18, 60).Seçilen materyal non-otojen ise Fox-pentagon tekniği daha az yabancı materyalin 

kullanılıyor olması açısından tercih edilir. 

1970’li yıllarda bazı cerrahlar unilateral ptozisli hastalarda bile bilateral frontalis 

askısını önermişlerdir. Gerekçeleri ameliyattan önceki bir zamanda hastanın istemli olarak bir 

kaşını kaldıramaması nedeniyle, tek taraflı bir frontalis askısı ile hastanın mevcut ptozisinde 

değişiklik mümkün olmayacağı ve hastanın ptozisin devam edeceğidir. Keza, unilateral 

frontalis askısından sonraki şiddetli kapak retraksiyonu belirgin asimetriye neden olur. Beard, 

 

  

 



  

Resim 53-54-55-56-57; Askı materyali olarak otojen fasia lata kullanılan konjenital ptozisli hastanın 

preoperatif(resim 53), peroperatif (resim 54-55) postoperatif 7.gün (resim 56) postoperatif 2.ay (resim 57) 

görünümü.

 

 



unilateral şiddetli ptoziste bilateral frontalis askısına ek olarak normal levator kasın 

ekzisyonunu tavsiye eder. Normal levator kasının eksizyonunun gerekçesi ise hastanın 

This watermark does not appear in the registered version - 

http://www.clicktoconvert.com



 

41 


eşzamanlı olarak her iki kaşını yükselmeye zorlamasıdır (61). 

Levator cerrahisinde en sık görülen komplikasyonlar; istenen kapak düzeyinin 

oluşturulamaması, açıkta kalma keratiti, entropion, ektropion, enfeksiyon, skatrizasyon, 

konjonktiva prolapsusu, hematom, kirpik kaybıdır (44). Frontale askı cerrahisinde ise ek 

olarak askı materyaline bağlı olarak açığa çıkma buna bağlı olarak enfeksiyon ve pyojenik 

granulom ve nüks blefaroptozisdir. 

   

Özdal ve ark. levator cerrahisi uyguladıkları 86 gözün, 5’inde konjonktiva prolapsusu, 



1'inde açıkta kalma keratopatisi, 5 olguda kapak hematomu, 3 olguda kapağın uyku sırasında 

minimal açık kalması gibi komplikasyonlar tespit etmişlerdir (44). Bulut ve ark. levator 

rezeksiyonu uyguladıkları 13 olgunun 1’inde kapak hematomu, 2 olguda anormal kapak 

kontürü tespit etmişlerdir. Anormal kapak kontürü olan olgularda revizyon ile düzelme 

sağlamışlardır (43). Bayramlar ve ark. (45) cilt yoluyla levator güçlendirme cerrahisi 

uyguladıkları 27 gözün 7’sinde hafif oranda çift asimetrik kapak çizgisi veya düzensiz kontur, 

1 olguda konjunktiva prolapsusu geliştiğini rapor etmişlerdir. Aynı şekilde Çakmak ve ark. 

(46) levator rezeksiyonu uyguladıkları 12 konjenital ptozisli olguda, komplikasyon olarak 

3’ünde (%25) yetersiz düzeltme, 1 olguda açıkta kalma keratopatisi ve 1 olguda yetersiz  

 

 



 

 

 



 

Resim 58-59-60-61; Askı materyali olarak slikon rod kullanılan basit konjenital ptozisli hastanın preoperatif 

(resim 58), peroperatif (resim 59) ve  postoperatif 7.gün görünümü (resim 60-61).

 

 



kapak kıvrımı geliştiğini rapor etmiştir.    

   


Beden ve ark. eksternal yol ile levator aponevroz cerrahisi uyguladığı 16 hastanın 19 

gözünde postoperatif yetersiz düzeltme, aşırı düzeltme, kapak kontur düzensizliği gibi 

komplikasyonlara rastlamadığını erken dönemde 1 hastada punktat epitelyalyal keratit tespit 

ettiklerini   bildirmişlerdir  (65).  Özay ve ark.’nın otojen fasia lata ile frontal adeleye askı 

cerrahisi uyguladıkları 7 hastanın 11 kapağında, tek taraflı 3 olgulnun birinde üst kapak 

çizgisi asimetrisi, çift taraflı 4 olgunun birinde bir kapakta az düzeltme ve  diğer kapakta 

kontur düzensizliğinin geliştiğini bildirmişlerdir (62). 

This watermark does not appear in the registered version - 

http://www.clicktoconvert.com


 

42 


  

Fazla düzeltme için masaj, kirpikleri çekme, gözünü sıkı kapama gibi egzersizler 

çözüm sağlayabilirken, az düzeltmenin tek tedavisi, tercihen ilk hafta içerisinde ameliyatın 

tekrar edilmesinden ibarettir. Ünal ve ark. levator kası cerrahisi sonrası uygun kapak kıvrımı 

ve düzeyi oluşmamışsa, yetersiz ve aşırı düzeltme varsa ameliyat sonrası 1. haftada 

revizyonların yapılmasını önermiştir (63). 

           Bizim olgularımızda cilt yoluyla levator aponevroz cerrahisi yaptığımız bir hastada 

hipokorreksiyon, iki hastada da kapak kontur düzensizliği, frontal adeleye askı cerrahisi 

uyguladığımız 2 hastada az düzeltme komplikasyon olarak gelişti. 

Cilt yoluyla levator 

aponevroz cerrahisi yaptığımız ve kapak kontur düzensizliği gelişen olgularımızdan 

birincisine operasyonun 8.  günü revizyon için müdahale edilirken ikincisine müdahaleye 

gerek duyulmadı. Frontal adeleye askı cerrahisi uyguladığımız ve hipokorreksiyon gelişen iki 

hastamıza da pupil alanının açık olmasından dolayı müdahaleye gerek duyulmadı. 

          Ptozislerde özellikle iki taraflı olgularda dikkat edilmesi gereken bir durum, tek taraflı 

yapılan ameliyat sonrasında, diğer kapakta olan hafif düşmedir. Hering kanunu uyarınca 

karşılaşılan bu fenomen, ameliyat öncesi ptotik kapağın kaldırılması veya fenilefrin 

damlatılması ya da diğer gözle fiksasyon yapması gibi manevralarla saptanıp ölçülebilir. 

 

Orta ve iyi levator fonksiyonu olan blefaroptozis olgularına cilt yoluyla uygulanan 



levator aponevroz güçlendirme ve frontale askı cerrahisinde başarının; klinik ve cerrahi 

deneyimle edindiğimiz ve olgularımıza uyguladığımız cerrahi kriterlere özen gösterilerek 

arttırılabileceği kanaatindeyiz. 

 

 

 

 

                                               

 

                                            

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

This watermark does not appear in the registered version - 

http://www.clicktoconvert.com


 

43 


SONUÇ 

 

 

 



 

Ocak 2003-Ağustos 2005 tarihleri arasında Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 

2.Göz Kliniği’nde ptozis  cerrahisi yapılan 28 hastanın 36 gözü çalışma kapsamına alındı.

 

22 hastanın 27 gözüne cilt yoluyla levator aponevroz cerrahisi, 6 hastanın 9 gözüne 



frontal adaleye askı cerrahisi yapıldı.   

Cilt yoluyla levator aponevroz güçlendirme cerrahisi  yapılan olguların 12’si erkek, 

10’u kadındı. Yaşları 14 ile 76 arasında değişmekte olup yaş ortalaması 52,6 yıldı. Etiyolojik 

olarak 11’inde konjenital,  16’sında senil aponevrotik ptozis mevcuttu. Olgularda ptozis 

derecesi, 7 kapakta hafif,  9 kapakta orta ve 11 kapakta ileri seviyede olup 2–6 mm arasında 

değişmekte idi.  Hastaların levator fonksiyonu göz önüne alındığında; 16’sı çok iyi, 6’sı iyi ve 

5’i orta derecede olmak üzere hepsi 5 mm ve üzerinde idi  (ort.5–17 mm).  Hastalar en az 1 en 

çok 27 ay (ort.6,5) takip edildiler. 

Frontal adeleye askı cerrahisi yapılan olguların 5’i erkek, 1’i kadındı. Yaşları 7 ile 58 

arasında değişmekte olup yaş 

ortalaması 22,5 yıldı. Etyolojik olarak 3 hastada nörojenik 

blefaroptozis,  1  hastada Kronik Progresif External Oftalmopleji ve 2 hastada konjenital 

myojenik blefaroptozis mevcuttu. Olgularda ptozis derecesi 5 hastada ileri derece (>4 mm) ve 

1 hastada orta derece  (3 mm.) idi. LF tüm hastalarda  < 4mm   (ort.1.45 mm)  idi. Askı 

materyali olarak 5 göze slikon rod ve 4 göze otojen fasia lata kullanıldı.  Hastalar en az 1 ay 

ve en çok 31 ay  (ort 9,4 ay) takip edildiler.  

Cilt yoluyla  levator aponevroz cerrahisi yapılan hastalarda cerrahi sonrasında 25 

(%92) kapakta ptozis başarı ile düzeltildi. 1 (%3,7)  kapakta tatminkâr sonuç alındı. 1 (%3,5) 

kapakta ise yetersiz düzeltme elde edildi. 2 hastanın iki gözünde çentikli kapak kenarı gelişti. 

Frontal adaleye askı cerrahisi yapılan hastalarda cerrahi sonrasında 4 hastada başarılı 

(%66),  1 hastada tatminkâr (%17) ve 1 hastada başarısız  (%17)  sonuç alındı. 

    


 

Yüklə 403,65 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin