Vertebral Anatomi
Vertebral kolonda anormal eğimler örneğin skolyoz veya kifoskolyoz subaraknoid
aralığın konturlarını değiştirerek bloğun seviyesini etkiler. Kifoz, normal lordozun
değişmesine (örneğin hamileliğe bağlı) benzer etkilere sahiptir çünkü anteroposterior
kurvaturlar hiperbarik solüsyonların supin pozisyonda dağılımında önemlidir (16). Özellikle
supin pozisyonda alışılmış L
4
seviyesi daha yukarı hareket edebilir (17). Hiperbarik
solüsyonlar vertebral kolonun en aşağı seviyede kalan bölgesine yayılma eğilimindedir
(normalde supin pozisyonunda T
4
-T
8
arası). Normal spinal anatomide torakolumbar eğrinin
apeksi T
4
’dedir (1).
Yaş
Kullanılan solüsyondan bağımsız olarak ileri yaşlarda maksimum dağılımda, motor
bloğun ortaya çıkış hızında ve kardiyovasküler stabilitenin bozulmasında kesin fakat küçük
bir artış vardır. Muhtemelen spinal anatomide, sinir fizyolojisinde ve kardiyovasküler
reflekslerde yaşla ilgili değişiklikler gelişir (18).
Obezite
Sıklıkla ileri sürülen, obez hastalarda epidural yağ dokusunun dural boşluğu
sıkıştırmasıyla BOS hacminin azalması ve sonuçta daha fazla dağılım gözlenmesidir. Ek
10
olarak obez hastalarda injeksiyon seviyesi sıklıkla tahminlerden daha yüksekte tanımlanır ve
bu daha fazla başa doğru yayılımla sonuçlanır. Lateral pozisyonda obez hastalarda yağ
dokusunun yayılımı ile vertebral kanalın hizası değişebilir (18).
İntra -Abdominal Basınç
İntra abdominal basınç artışı epidural venlere kan akımını arttırır. Spinal duraya bası
BOS akımını azaltır (15). Gebelik, asit ve intra-abdominal tümör gibi intraabdominal basınçta
artma, sıklıkla vena cava inferior’daki obstrüksiyon nedeniyle lumbar epidural aralıktaki
kollateral venöz kanallarda genişlemeyle birlikte seyreder. Bu da BOS hacminin azalması ile
sonuçlanır (1).
İğne Ucunun Yönü
İğne ucunun yönü veya enjeksiyonun uygulandığı yön de dağılımda rol oynayabilir.
Enjeksiyon başa doğru yönlendirilmiş ise enjeksiyon noktasının laterale veya kaudale
yönlendirilmesinden daha yüksek seviyeler elde edilir. Lateral horizontal pozisyondaki
hastada iğnenin uzun ekseni başa doğru yönlenirse, hiperbarik bir solüsyonun yayılımı uzun
eksenin vertebral kolona göre dik konumda olduğu durumdan daha başa doğru olacaktır (1).
Beyin Omurilik Sıvısı Hacmi
Yetişkinlerde ortalama 150 ml olan total BOS hacminin hemen hemen yarısı intra-
kranial’dir. Geriye kalan kısmı subaraknoid mesafeyi doldurur ve ilacın dağıldığı hacmi ifade
eder. Yaş, ağırlık ve uzunluk gibi faktörler lumbosakral BOS volümünü etkiler (18). BOS
hacmi anestezi seviyesi ile ters orantılıdır. İntra-abdominal basınç artışı veya epidural
venlerde genişlemeye yol açan durumlar BOS hacmini azaltarak daha yüksek blok seviyeleri
oluşturur. Bu duruma gebelik, asit ve intra-abdominal tümörler de dahildir. Yaşlılarda
uygulanan lokal anestezik dozu ile elde edilen spinal blok seviyesinin yüksek olmasından
BOS hacmindeki yaşa bağlı değişikliklerin sorumlu olduğu düşünülmektedir. Ciddi kifoz
veya kifoskolyoz da BOS hacminde azalma ile birlikte olabilir (5). Yalnız 10 hastada yapılan
analizlerde gözlenmiş sonuçlarda yüksek BOS volümünde tekrarlanan enjeksiyonlara rağmen
blok sınırlı kalmıştır (18).
Cinsiyet
Genelde erkeklerin hamile olmayan bayanlara göre daha az başa doğru dağılıma sahip
olduğuna inanılır. Hiperbarik solüsyonların dağılımı hasta lateral pozisyondayken vücut
11
değişikliklerindeki farklılıklara göre etkilenebilir. Erkekler lateral pozisyonda kalçalar
omuzlardan daha alçak, spinal kolon baş yukarı lateral pozisyondadır, kadınlarda ise kalçalar
omuzlardan daha yüksektir ve vertebral kolon baş aşağı pozisyondadır (18).
Isı
BOS vücut sıcaklığındayken lokal anestezik solüsyonlar oda sıcaklığında uygulanırlar.
Enjeksiyondan hemen sonra lokal olarak BOS sıcaklığında azalma olur (2,7 ml bolusla 2-3ºC,
12 ml bolusla 6-8ºC), fakat merkez ısısı 2 dakika içinde bu değişikliği eski haline çevirir (17).
Isının etkisi özellikle sulandırma solüsyonlarda belirgin olup örneğin %0,5 bupivakain 24ºC
de hafif hiperbarik olurken, 37ºC de hafif hipobariktir (19). Barisitede minör değişiklikler bile
modelde tam bozukluklara neden olur. Bu bozukluklar da oda sıcaklığındaki bupivakainin
yayılımındaki büyük farklılıkların sorumlusudur (20).
Viskozite
Viskozitenin öneminin az olduğu kabul edilmiştir, fakat glukoz ilave edilmiş
solüsyonların viskozitesine ilaveten dansitesi de değişir. Birçok viskoz solüsyon (%10 glukoz)
diğer solüsyonlardan daha yüksek ortalama dağılım hacmine sahiptir. Glukoz ilave edilmemiş
solüsyonlar viskoz solüsyonlara göre BOS’la daha az karışırlar. İlacın enjekte edilen bolus
kısmı BOS’la tamamen karışmadan önce daha çok yayılır (18).
SPİNAL ANESTEZİNİN SİSTEMLER ÜZERİNE ETKİLERİ
Lokal anestezik solüsyonların subaraknoid boşluğa enjeksiyonu etkin ve yaygın
fizyolojik yanıt oluşturur. Spinal anestezi sırasında oluşabilecek komplikasyonlarda hastanın
tedavi edilmesinde ve spinal anestezinin endikasyon ve kontrendikasyonlarının
anlaşılmasında bu fizyolojik yanıtların sistemler üzerine etkilerinin etiyolojisi ve önemi
bilinmelidir.
Kardiyovasküler Sistem Üzerine Etkileri
Sempatik denervasyon ve hipotansiyon: Pregangliyoner sempatik lifler T
1
-L
2
segmentlerinden kaynaklandığından L
2
altındaki bir bloğun kardiyovasküler etkisi minimaldir,
blok yükseldikçe artar ve blok T
1-3
’e ulaştığında tam sempatik denervasyon gelişir. Sempatik
denervasyon bölgesinde arter ve arterioller dilate olmakta, total periferik direnç ve arteriyel
basınç düşmektedir. Serebral damarlar etkilenmez. Kan basıncının kontrol değerinin %25’i
12
kadar düşmesi halinde hipotansiyonun tedavisi gerekir. Bunun için hastanın bacakları
yükseltilir, oksijen ve intravenöz dengeli sıvılar verilir. Fenilefrin doğrudan alfa etkili bir ilaç
olduğu için postspinal hipotansiyon tedavisinde en uygun ilaçtır (7).
Bradikardi: Pregangliyoner kardiyoakselatör (T
1-4
) liflerin blokajı ve sağ kalpteki
gerilme reseptörleri aracılığıyla gelişir. Venöz dönüşteki azalma sağ kalpteki basıncın
düşmesine, bu durum da bradikardiye yol açmaktadır (7).
Kardiyak arrest: Nadir görülen bir komplikasyondur. Nedeni tam olarak
bilinmemekle birlikte sempatik blokajla artan vagal aktivite nedeniyle oluşabilir. Bu durum T
5
veya daha üst seviyeye çıkan spinal blokta ortaya çıkabilir (7).
Koroner kan akımındaki azalma: Ortalama aort basıncındaki düşmeye paralel olarak
koroner kan akımı azalır. Ancak, periferik direncin azalmasıyla miyokardın oksijen tüketimi
de azaldığından normal kişide miyokardın oksijenlenmesinde yetersizlik olmamaktadır (7).
Serebral dolaşım: Ortalama aort basıncı 55-60 mmHg’nın altına düşmedikçe, serebral
dolaşım serebrovasküler otoregülasyon mekanizması ile normal sınırlarda tutulur (7).
Renal dolaşım: Reno-vasküler oto-regülasyon geniş bir sınır içinde renal dolaşımın
korunmasını ve ortalama arter basıncındaki düşmeden daha az etkilenmesini sağlar (7).
Hepatik dolaşım: Ortalama arter basıncında belirlenen düşmeden daha fazla azalma
olur (7).
Solunum Sistemi Üzerine Etkileri
Sırtüstü yatmakta ve istirahat halindeki kişide bütün interkostal sinirlerin paralizisi,
hatta alt servikal dermatomlara kadar yükselen sensoriyel blok bile, pulmoner ventilasyonu
önemli derecede etkilememektedir. Bu durum, frenik sinirin differansiyel blok nedeniyle
etkilenmeyip diyaframın interkostal kaslardaki paraliziyi karşılamasıyla sağlanmaktadır. Bu
sonuç, akciğer hastalığı, şişmanlık, gebelik, asit, intraabdominal basıncın yükselmesi ve aşırı
baş aşağı pozisyonlarda mümkün olmamaktadır (7).
Solunum arresti: Frenik ve interkostal sinirlerin paralizisi ile birlikte yüksek spinal
blok, hipotansiyonun neden olduğu serebral hipoksi nedeniyle gelişen santral depresyon ve
total spinal blok nedeniyle ortaya çıkabilen bir durumdur. Tedavide eğer neden yüksek spinal
blok ise anestezinin etkisi kaybolana kadar yapay ventilasyon uygulanmalı; neden santral
depresyon ise ek olarak intravenöz vazokonstriktör ajanlar verilmelidir (7).
13
Karaciğer Üzerine Etkileri
Spinal anestezide kan basıncındaki azalmaya paralel olarak hepatik kan akımı azalır.
Normal ya da önceden eşlik eden karaciğer hastalığı olan hastalarda, spinal veya genel
anestezi sonrasındaki postoperatif hepatik disfonksiyon sıklığı aynıdır. Spinal anestezinin
karaciğer hastalığı olan kişilerde avantaj ya da dezavantajları henüz kanıtlanmamıştır (7).
Böbrekler Üzerine Etkileri
Serebral kan akımı gibi renal kan akımı da arteryel perfüzyon basıncındaki geniş
değişikliklerden otoregülasyon mekanizmaları ile korunur. Ciddi hipotansiyon oluşmamışsa,
spinal anestezide renal kan akımı etkilenmez. Spinal anestezi sırasında ortalama arter
basıncının 50 mmHg’nın altına düşmesi durumunda, renal kan akımı ve idrar çıkışında geçici
azalmalar olur (1).
Hormonal ve Metabolik Yanıt Üzerine Etkileri
Spinal anestezi genel anestezide gözlenmeyecek şekilde, operasyon sahasından çıkan
duyusal uyarılara karşı oluşan hormonal ve metabolik yanıtı bloke eder. Ancak bu etki
geçicidir. Spinal anestezi etkilerinin ortadan kalktıktan sonra aynı operasyonu genel anestezi
altında geçiren hastaların metabolik ve hormonal cevapları birbirinden ayırt edilemez (7).
Sindirim Sistemi Üzerine Etkileri
Barsak hareketleri üzerine T
5
-L
1
kaynaklı pregangliyonik lifler inhibitör etki gösterir.
Vagus sinirinin aktivitesi nedeniyle barsak kasılır. Sfinkterler gevşer ve peristaltizm
normoaktif kalır. Barsakların kasılması ve abdominal kasların tam olarak gevşemesi
intraabdominal operasyonlar için özellikle çok uygun koşulları sağlar (7).
TEKNİK
Spinal İğneler
Spinal iğneler klinik kullanımda genel olarak ucunun keskinliğine göre iki tiptedir.
Ucu keskin olmayan iğneler Sprotte, Whitacre (kalem uçlular) ve Grene, keskin uçlular ise
Quincke-Babcock ve Pitkin iğnesidir. Spinal anestezi iğnelerinin geri çekilebilen kılavuzları
olmalıdır. Kılavuz derinin epidermis parçacıklarının subaraknoid aralığa taşınması ile olası
epidermoid spinal kord tümörü oluşumunu engeller. Spinal iğne ile ilgili araştırmalarda iğne
ucu tipinin yanı sıra, etkin bir spinal ponksiyon sağlayacak ve daha az yan etkiye yol
14
açabilecek, iğne kalınlığı, iç çapı gibi konularda bir çok yenilik irdelenmiştir. Buna göre
piyasaya sunulan iğne kalınlıkları 22-gauge ile 29-gauge arasında değişir. Quincke-Babcock
spinal iğnesi standart spinal iğne olarak adlandırılır ve orta boylu keskin ucu olan bir iğnedir.
Klinisyenlerin önerisine göre kullanılan iğnenin boyutundan çok longitudinal dural
liflerin kesilmeden birbirinden ayrıştırılmasına dikkat edilmelidir. Buna göre, ponksiyon
sonrası baş ağrısı sıklığını azaltmak için ince veya yuvarlak, keskin olmayan uçlu iğneler
(Sprotte, Whitacre veya Grene) kullanılmalıdır (1). Bazı iğne tipleri Şekil 2’de gösterilmiştir.
Şekil 2. Spinal iğne tipleri
Hasta Hazırlığı
Spinal anestezi uygulamasında hastanın hazırlanması ve monitörizasyonu genel
anestezi hazırlığı gibi olmalıdır. Bu hazırlık intravenöz yol sağlanması, kan basıncı ve
elektrokardiyografi monitörizasyonu, puls-oksimetre, havayolu sağlanması ve oksijen
verilmesi amacıyla gerekli tüm ekipmanın sağlanmasını içerir. Acil durum ilaçlarının
bulunması gereklidir. Elektif girişimlerde bir gece öncesinden aç kalan hastanın, genel tıbbi
özellikleri göz önüne alınarak, spinal anesteziye hazırlanması sırasında girişim öncesi 500 ile
1000 ml izotonik infüzyonu önerilebilir. Hastalara spinal anestezi uygulamasında çok derin
sedasyon uygulanmamalıdır. Hastaya pozisyon verildikten sonra enjeksiyon bölgesi
temizlenir. Renkli solüsyonların kullanımı daha doğrudur. Böylece hangi bölgenin
hazırlandığı daha kolay görülür. Spinal blok uygularken kullanılacak enjektör, lokal anestezik
solüsyon, spinal iğne ve benzeri gereçlerin hasta masaya yatırılmadan önce hazırlanmasında
yarar vardır. Hasta masaya yatırıldıktan veya pozisyon verildikten sonra mümkün olduğu
kadar hızlı hareket etmek ve blok öncesi süreyi kısaltmak gerekir.
15
Enjeksiyon bölgesi hazırlandıktan sonra spinal iğnenin kontrol edilmesi gerekir.
İğnenin eğik olup olmadığı, ucunda çentik ya da başka yabancı cisim bulunup bulunmadığı
kontrol edilmelidir. İğne sadece enjektörle birleşme noktasından tutulur. Enjeksiyon bölgesi
seçildikten sonra giriş bölgesine intrakütan ve subkütan lokal anestezik verilir. Hasta
enjeksiyondan önce mutlaka uyarılmalıdır (1).
Hasta Pozisyonu
Spinal anestezi lateral dekübit pozisyon, oturur pozisyon ve yüzükoyun (prone) olmak
üzere üç pozisyonda gerçekleştirilebilir.
1. Lateral dekübitis pozisyonu: Lateral dekübit pozisyon, hastaya sağladığı konfor
nedeniyle en sık kullanılan pozisyondur. Hasta ameliyat masasının kenarına, anesteziste yakın
gelecek şekilde yan yatırılır. Dizlerini kendine çeker, çenesini göğsüne dayar. Böylece
vertebralar arasının mümkün olduğunca açılması sağlanır. Başın altına yastık konur. Bu arada
vertebral kolonun masaya paralel olmasına, iliyak krista ve omuzun dik olmasına dikkat
edilmesi gerekir. Hasta operasyon sırasında yüz üstü veya sırt üstü yatacaksa, operasyon
sahasının yeri çok önemli değildir. Ancak unilateral veya hipobarik teknikler uygulanıyorsa
operasyon sahasına uygun biçimde pozisyon verilmelidir. Hipobarik solüsyon kullanılan
olgularda, unilateral bir blok sağlanmak isteniyorsa ameliyat tarafının yukarda olması gerekir
(1).
2. Oturur pozisyon: Oturur pozisyon, çeşitli obstetrik, jinekolojik ve ürolojik
ameliyatlarda hipobarik ve hiperbarik teknikler kullanıldığında tercih edilen lateral dekübitus
pozisyonundan sonra ikinci sıklıkta kullanılan bir pozisyondur. Premedikasyon uygulanmış
hastalarda bu pozisyonda hipotansiyona karşı dikkatli olunmalıdır. İnterspinöz aralıkların
mümkün olduğunca genişleyebilmesi için hastanın boyun ve sırtının fleksiyona getirilmesi
gerekir (1).
3. Yüz üstü pozisyon: Yüz üstü pozisyon, özellikle rektum, sakrum ve alt vertebral
kolon girişimleri amacıyla uygulanan hipobarik teknikler için kullanılır. Hastanın karnının
altına bir yastık konulması veya masanın fleksiyona getirilmesi ile bu teknik daha rahat
uygulanabilir. Bu pozisyonda spinal sıvının basıncı düşük olduğundan serbest spinal sıvı akışı
elde etmek için aspirasyon gerekebilir. Eğer bu pozisyon uygulanıyor ve hipobarik teknik
kullanılıyor ise anestezik madde verilmeden önce masanın pozisyonu ayarlanarak vertebral
kolonun en yüksek kısmının istenen anestezi seviyesine getirilmesine dikkat edilmelidir.
Genellikle yeniden pozisyon değiştirmenin zor olduğu durumlarda tercih edilen bir
pozisyondur (1).
16
Enjeksiyon Yerinin Lokalizasyonu
Klasik olarak spinal anestezide spinal iğnenin lumbar bölgeye yerleştirilmesinde
anatomik işaretlerden faydalanılır. Yan yatar pozisyonda her iki iliak kresti bağlayan hayali
çizgi L
4-5
lumbar aralığın tespitinde kullanılır. Jung ve arkadaşları (21) spinal blok sırasında
yeni olarak 10’uncu kot seviyesinden çizilen çizginin lumbar vertebra seviyesinin
işaretlenmesinde daha güvenilir ve tekrarlanabilir olduğunu söylemişlerdir. Çeşitli santral
bloklarda enjeksiyon yerinin belirlenmesinde yararlanılan işaret noktaları:
•
Vertebra prominens C
7
• Skapula spinoz çıkıntısının tabanı T
3
• Skapula açısı T
7
• Orta hattın 10 cm lateralinde 12. kosta kenarı L
1
• İliak krista üst kenarı L
4
• Posterior superior iliak krista S
2
Spinal anestezi sırasında iğne yerleşiminde en sık orta hat ve paramediyan lateral
yaklaşım teknikleri kullanılmaktadır. Ayrıca Taylor tekniği de tanımlanmıştır.
Orta hattan yaklaşım lateral dekübitus pozisyon ile birlikte en sık kullanılan tekniktir.
Deri ve yumuşak dokuları sol elin ikinci ve üçüncü parmakları ile sabitleyerek, vertebral
aralığın üzerindeki cilt gerginleştirilir. Spinal iğne lokal anestezi amacıyla cilt, cilt altı
infiltrasyonunun oluşturulduğu girişim noktasına yerleştirilir. Orta hatta kalabilmek için
vertebral kolonun sol elin işaret ve orta parmakları arasına alınmasında yarar vardır. Spinal
iğne ucunun eğiminin lateral yönlendirilmesi dural liflerin kesilmesi yerine birbirinden
ayrışmasına olanak tanır. İğne yavaş ilerletilmelidir. Cilt ve cilt altı dokular geçildikten sonra,
iğne uzun ekseni vertebral kolona uyacak şekilde hafif başa doğru (100-105º) ve mümkün
olduğunca orta hatta kalmaya dikkat edilerek ilerletilir. Bunun nedeni vertebraların spinöz
çıkıntılarının daha düz olduğu lumbar bölgede bile interlaminer aralığın, interspinöz aralığa
göre hafif başa doğru olmasıdır. İğne ligamentum flavum ve durayı geçtiğinde, bu teknikle
kazanılan deneyim arttıkça rahatça hissedilebilecek bir direnç değişikliği olur. Spinal aralığa
ulaşıldığı hissedilince, kılavuz çekilir ve BOS’un iğneden akması beklenir. Yeterli BOS akışı
olmazsa iğne iyi akım elde edilene kadar döndürülür. BOS geldikten sonra lokal anestezik
ajan spinal aralığa yavaş yavaş verilir. İğnenin geri çekilmeden önce az miktarda sıvı aspire
edilir ve bu sıvı tekrar enjekte edilerek iğnenin ucunun halen subaraknoid aralıkta olduğu
tekrar doğrulanır. Bundan sonra hasta istenen pozisyona getirilir. Paramediyan veya lateral
17
girişim yaşlı hastalarda, interspinöz yapılarda dejeneratif değişiklikler meydana geldiğinde ya
da fraktür, dislokasyon gibi nedenlere bağlı olarak hastaya yeterince pozisyon verilemediği
durumlarda, orta hattan girişimin yapılamaması halinde seçilebilecek bir tekniktir. Hasta
lateral dekübitus pozisyonuna getirilir. Seçilen aralıkta, orta hattan 1,5 cm lateralde giriş
noktasına lokal anestezik ile infiltrasyon yapılır. İğnenin ucu orta hatla 15-20° lik bir açı,
yaparak başa doğru 100-105° lik bir açı ile ilerletilir. Orta hattan yaklaşımda olduğu gibi iğne
ligamentum flavum ve durayı geçerken anestezist tarafından karekteristik bir his duyulur. Bu
noktada ilerleyiş sonlandırılır ve kılavuz çekilerek spinal sıvının iğneden gelmesi beklenir.
Taylor tekniği veya lumbosakral teknik en geniş interlaminer aralık olan L
5
düzeyinde
spinal anestezi uygulaması için geliştirilmiş bir yöntemdir. Hasta lateral dekübitus
pozisyonunda fleksiyona getirildikten sonra iğne girişim yeri olarak 1. sakral spinöz çıkıntı
hizasında, 5. lumbar vertebranın 2 cm lateral ve 2 cm altı işaretlenebilir (1).
Sürekli Spinal Kateter Tekniği
Spinal anestezi süresini gerektiğinde uzatabilmek ve başlangıç dozunu en aza indirerek
dolaşım kollapsı gibi tehlikeli komplikasyonları önleyebilmek amacıyla geliştirilmiştir.
Günümüzde spinal anestezi endikasyonu olan ve cerrahi sürenin 2-3 saatten uzun süreceği
tahmin edilen olgularda etkin ve güvenli bir yöntem olarak önerilmektedir. Sürekli spinal
kateter uygulamasında, lokal anestezik, istenilen anestezi seviyesine ulaşılana kadar, küçük ek
dozlar şeklinde titre edilerek yapılır. Bu uygulama şekli ile yüksek blokların ortaya çıkması ve
dolayısıyla hipotansiyon önlenebilmektedir. Bu nedenle hemodinamik olarak stabil olmayan
yüksek riskli hastalarda da güvenle kullanılmaktadır (1).
SPİNAL ANESTEZİ UYGULAMASI VE HASTA TAKİBİ
Blok işlemi sırasında iğne sırasıyla; cilt, cilt altı, suprasinöz ve interspinöz ligamentler,
ligamentum flavum, epidural aralık ve durayı geçer. Spinal anestezi uygulamasında operasyon
için uygun seviyeler Tablo 1’de gösterilmiştir.
Spinal anestezi uygulandıktan hemen sonra özellikle girişimi takiben ilk 5-20 dakika
çok önemlidir. Bu dönem içerisinde hem anestezinin sınırları belirlenmekte hem de
kardiyovasküler ve diğer sistemler üzerindeki etkiler ortaya çıkmaktadır. Kan basıncı ve kalp
hızının sık ölçümü, hipotansiyonun erken saptanmasını sağlar. Anestezi uygulanmayan üst
ekstremite ve gövdenin pozisyonundan kaynaklanan rahatsızlık nedeniyle ek intravenöz ilaç
gerektiğinde, hem sedatif hem de anksiyolitik özellikleri olan benzodiazepinler ilk seçilen
ilaçlardır. Kısa etki süresi ile özellikle midazolam en uygundur. Spinal anestezi sırasında
18
intraoperatif medikasyon kullanımının amacı hastanın korku, anksiyete ve rahatsızlık
duymasını önlemektir. Operasyon bölgesinden kaynaklanan ağrıların tedavisinde ve
hareketsiz olarak ameliyat masasında yatan hastanın, anestezi altında olmayan vücut üst
kısımlarından oluşan rahatsızlıklara yönelik olarak opioid analjezikler kullanılabilir (1).
Dostları ilə paylaş: |