2.5.1. Kardiyovasküler etkiler
Epidural anestezinin yüksekliğine bağlı olarak bloke edilen sempatik liflerin sayısı
ile orantılı olarak hipotansiyon gelişebilir. L
2
'nin altında oluşan blok ile etkilenmezken,
T
1-3
arasında tam sempatik denervasyon oluşur. Sempatik denervasyon bölgesinde arter ve
arterioller dilate olmakta, total periferik direnç ve kan basıncı düşmektedir (16).
Venöz dilatasyon ve kanın periferde göllenmesi ise venöz dönüşü azaltır böylece,
kardiyak debi ve kan basıncı belirgin olarak düşer. Eğer olaya hipovolemi de eşlik ederse
bu düşme artar. İşlemden önce volümün normal veya biraz fazla olması güvenliği
arttıracaktır. Pulmoner arter basıncı da düşer. Arteryal basıncın düşmesi ve kanın
operasyon sahasından diğer dokulara geri dağılımı sonucunda, intraoperatif kan kaybı ve
postoperatif tromboembolik komplikasyonlar azalır (21).
Kalbin sempatik innervasyonu T
1
-T
5
düzeyinden, orta servikal, stellar ve ilk dört
torasik gangliondan sağlanmaktadır. Bundan dolayı T
5
düzeyinin üzerindeki bloklar
yüksek, altındaki bloklar ise alçak epidural blok olarak adlandırılmaktadır. Bromage’nin
yaptığı sınıflamaya göre çeşitli kardiyovasküler etkileri sıralayabiliriz:
• Rezistans ve kapasitans damarlar üzerine vazomotor blok etkiler.
• T
5
üzeri segmentlere yayılan sinir bloğu ile kardiyoakselatör liflerin
etkilenmesi.
• Vazokonstrüktörlerin sistemik etkileri.
• Epidural bloğun visseral etkileri.
• Lokal anesteziklerin emilimi ve kardiyovasküler etkileri.
• Hastanın kendi hemostatik mekanizmaları (10).
Epidural bloğun 4. torasik dermatomdan daha yukarı çıkması ile kardiyak efferent
sempatik liflerin (kardio-akseleratör) bloke olması sonucunda bradikardi oluşur. Venöz
dönüşün azalması ile sağ kalp basıncı düşer. Bu da refleks bradikardiye neden olur (Bain-
bridge refleksi). Hidrostatik karotik sinüs refleksi ve diğer baroreseptör mekanizmalar
düşük kan basıncına taşikardi ile cevap verirlerse de bradikardi daha sıklıkla görülür. Zira
Bain-bridge refleksi baskındır (15).
Ortalama aort basıncı düşmesine bağlı olarak koroner perfüzyon da azalır.
“Afterload” azalması, miyokardın oksijen gereksinimini azaltacağından normal kişilerde
perfüzyon yeterlidir ancak iskemik kalp hastalarında bu durum önemlidir (15, 21).
12
Anestetize olmayan vücut birimlerinde, periferik rezistansın düşmesine bağlı olarak
kompansatuar vazokontriksiyon olur. Anestezinin yüksekliği ile doğru orantılı olarak O
2
tüketimi azalır. Bu etki hipotansif durumlarda bazal metabolizma hızının azalmasına ve
kasılmayan adelenin O
2
ihtiyacının azalmasına bağlanmaktadır. Anestetize bölgelerde kan
akım hızının azalması sonucunda O
2
ekstraksiyonu artar. Buna bağlı olarak arterio-venöz
O
2
farkı artar (Sa-v O
2
). Epidural blok sonrasında ekstremite deri kan akımı artarken, kas
kan akımı azalır (20).
Akım çalışmaları, periferik vasküler hastalığı olanlarda epidural anestezinin, alt
ekstremitelerin vasküler rekonstrüksiyonu sırasındaki distal kan akışının daha fazla
olmasıyla ve genel anesteziyle karşılaştırıldığında ameliyat sonrası vasküler greft
oklüzyonunun daha az olmasıyla ilişkili olduğunu göstermektedir. Ayrıca yapılan
çalışmalarda genel anestezi sırasında derin ven trombozu oranı %33 iken epidural blokta
%10 olarak bulunmuştur (13).
2.5.2 Solunum sistemine etkisi
Anestezinin üst seviyesi T
7-10
arasında ise solunumda önemli bir değişiklik olmaz.
Anestezi seviyesi torasik miyotomları da kapsayacak şekilde yükseldikçe interkostal
adelelerin assendan paralizisi başlar (15).
Sırtüstü yatan istirahat halindeki kişide T
4
’e kadar olan bloklarda, solunum
fonksiyonları genellikle etkilenmez. Hatta bütün interkostal adeleler paralize olsa dahi
innervasyonu nervus frenikus olan diyafragmanın, respiratuar hemaostazis’in sağlanmasına
yeteceği bildirilmiştir (22).
Akciğerlerin sempatik innervasyonunun T
2-4
spinal köklerden olduğu bilinmektedir.
Adrenal medulla ile birlikte sempatik stimülasyon bronşial dilatasyona ve pulmoner arter
vazokonstrüksiyonuna yol açmaktadır. Yüksek bloklarda bu liflerin kısmen ya da tamamen
bloke olmaları ile vagal aktivitede artma ve bronşial spazm görülebilir. Solunum arresti
daha çok hipotansiyon ve kardiak output düşmesinin neden olduğu iskemiye bağlıdır (20).
Karın kaslarının ve interkostal kasların paralizisinden sonra kişi öksüremez.
Aspirasyon riski göz önünde bulundurulmalıdır (15).
13
2.5.3. Obstetrik etkiler:
Hipotansiyon varlığında uterus kan akımına etki gelişebilir. Aktif eylem başladıktan
sonra usulüne uygun şekilde yapılan epidural anestezinin eylem seyrini değiştirmediği
gözlenmiştir. Annede oksijen tüketimini azaltması, daha iyi ve düzenli solunumla PaO
2
’yi
yükseltmesi, asidoz ve katekolamin salınımını önlemesi gibi nedenlerle fetus için daha iyi
bir ortam yaratır. Bu bebeklerin biyokimyasal profilleri, anneye parenteral opioid
uygulandığı yada hiç anestezik madde verilmediği, aynı koşullarda doğan bebeklerin
biyokimyasal profilleriyle karşılaştırıldığında daha iyidir. Bu da, güç doğumun epidural
anestezi ile desteklendiğinde peripartum basıncın daha az olduğunu gösterir (13,23).
2.5.4. Gastrointestinal sisteme etkisi
Epidural blok sonrasında gelişen sempatik blok sonucu, parasempatik aktivite artışı
ile peristaltik hareketler artar. Bu şekilde postoperatif dönemde ileus gelişmesi engellenmiş
olur. Ancak peristaltizm artışı ve intraabdominal basınç artışı intestinal obstrüksiyon
halinde istenmeyen etkilerdir (24).
2.5.5. Mesane fonksiyonuna etkisi
S
2-3-4
düzeyinde blok sonucu geçici atoni gelişir. Bu atoni kısa süreli olup, blok
sonrası distansiyon kısa sürmektedir. Lokal anesteziğin etkisinin geçmesi ile mesane
fonksiyonları normale döner. Çok az vakada idrar sondası takmak gerekebilir (23).
2.5.6. Nöroendokrin etkisi
Epidural anestezi, spinal korddan geçen ve travmaya karşı gelişen metabolik
yanıttan kısmen sorumlu olan adrenokortikal ve sempatik deşarjı kısmen veya tamamen
önleyebilir. Böylece epidural blok, yeterli yükseklik ve sürede ise stres yanıtı en aza
indirir, hatta ortadan kaldırabilir (24).
2.5.7. Epidural blok sonrası hipotermi
Sempatik blokaja bağlı periferik vazodilatasyon, dolaşıma geçen lokal
anesteziklerin ısı regülasyon merkezini etkilemesi, spinal kordda afferent termoreseptör
liflerin inhibisyonuna bağlı periferik algılama bozukluğu, soğuk lokal anesteziklerin
kullanılması ile spinal korda termosensitif yapıların etkilenmesi gibi nedenlerle peridural
14
blok sonrasında hastalarda hipotermi ve titreme ortaya çıkabilir. Bunlar arasında en çok
soğuk lokal anesteziklerin kullanımı ön planda tutulmaktadır (20,22).
2.6. EPİDURAL ANESTEZİNİN KOMPLİKASYONLARI
2.6.1. Anatomik ve teknik sorunlarla ilgili komplikasyonlar
• Yanlışlıkla dura delinmesi ve total spinal blok:
İşlem sırasında gerekli koşullara uyulmaması ile ortaya çıkan bir komplikasyondur.
Mutlaka test doz olarak 1-2 ml lokal anestezik ajan verildikten sonra 5 dk. beklenmeli ve
spinal blok gelişmediği takdirde lokal anestezik solüsyonun geri kalan miktarı verilmelidir.
Kateter yerleştirilen hastalarda başlangıçta epidural aralıkta olunsa bile duranın
delinebileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Total spinal blok oluştuğunda kardiyak ve
respiratuar arrest gelişme olasılığı çok yüksektir. Bu durumda uygun resüsitasyon
uygulanmalıdır (25).
• Masif subdural yayılım:
Araknoid membran zedelenmeden asimetrik bir analjezi gelişebilir.
• Epidural venlere girilmesi:
Ven içine lokal anestezik verilmediği takdirde ve kanama bozukluğu yoksa
komplikasyon olarak kabul edilmeyebilir. İntravasküler olarak lokal anestezik verilmesi
halinde ise sistemik toksik reaksiyonlar gelişebilir (26).
• Epidural hematom:
Kanama bozukluğu olanlarda ve antikoagülan tedavi görenlerde olası bir
komplikasyondur. Spinal kordda bası yapması halinde paralizi gelişebilir .
• Epidural apse:
Genellikle endojen bir enfeksiyona bağlı olarak ortaya çıkar. En çok stafilokok
aureus ile olur. Şiddetli sırt ağrısı, lokal hassasiyet, lökositoz, miyelogramda bası bulguları,
yüksek ateş vardır. Ponksiyon ile apse mayii gelir. Derhal müdahale gerektirir (26).
15
• Anterior spinal arter sendromu (Adamkiewicz sendromu):
Yüksek doz adrenalinli solüsyonların kullanılması sonucunda ani iskemiye bağlı
olarak anterior spinal arterin vazokonstriksiyonu ile spinal kord iskemisi ve paralizi
gelişebilir (26).
• Epidural aralıkta kateterin kopması:
Kateterin ilerletilemediği durumlarda, iğne epidural boşlukta iken kateterin geri
çekilmesi durumunda kopabilir. Laminektomi ile kopan parçanın çıkarılması gerekir (27).
• Lokal anestezik ajanların toksik etkileri
2.6.2. Dura ponksiyonuna bağlı baş ağrısı:
Özellikle 16-18 gauge gibi kalın iğnelerin durayı delmesine ve dışarı beyin
omurilik sıvısı sızmasına bağlı olarak gelişir. İnsidansı % 40 ile % 80 arasında
değişmektedir. Ponksiyondan 1-2 gün sonra görülebilmektedir. Ağrı frontal ve oksipital
bölgededir. Oturma, öksürme, ıkınma ile artar, yatınca azalır ya da geçer. Yatak istirahati,
3 lt/gün intravenöz sıvı tedavisi ve analjezik uygulanır. Çok şiddetli ise aseptik teknikle
aynı aralıktan girilerek yaklaşık 15 ml venöz kan ile epidural kan yaması ‘‘blood patch’’
yapılmalıdır (13).
2.6.3. Sırt ve bel ağrısı:
Genellikle kalın iğne kullanıldığında ve tekrarlayan iğne batmaları sonucunda
gelişebilir.
2.6.4. Mesane disfonksiyonu:
Özellikle sakral segmentlerin tutulması durumunda görülmektedir.
2.6.5. Nörolojik sekeller:
Epidural blok şemasında nadirdir. Epidural kateterle ağrı kontrolü sağlanacaksa,
postoperatif bloğun periyodik olarak azalmasına izin verilmeli ve nörolojik fonksiyonun
bozulmamış olduğu doğrulanmalıdır. Kateterli bir hasta için ameliyat sonrası dönemde
sürdürülmek üzere ameliyat sırasında antikoagülasyon gerekirse, merkezi sinir sistemini
16
kanamayla zedelenme tehlikesine atmadan, cerrahi ekiple konsültasyon ile
antikoagülasyonun kısa sürede geri çevrilmesi ve kateterin çıkarılması gerekmektedir (13).
En
sık nörolojik sekel nedenleri :
• Spinal kord ve köklere iğnenin doğrudan zarar vermesi
• Spinal kord ve köklerin kompresyonu
• Nörotoksisite
• İskemi
• Anterior spinal arter spazmı ve trombozudur.
2.7. EPİDURAL BLOK ENDİKASYONLARI
2.7.1. Cerrahi endikasyonlar
• Üst ve alt batın cerrahisi
• Ürolojik, pelvik cerrahi
• Kalça ve alt ekstremite operasyonları
• Damar cerrahisi
• Obez hastalarda cerrahi
• Toraks cerrahisi
• Bukkal pemfigus ve malign hipertermi öyküsü olan hastalardaki anestezi
uygulaması
• Özel cerrahi girişimler; feokromasitoma, vertebra cerrahisi (6, 20).
2.7.2. Postoperatif ve posttravmatik ağrının giderilmesi
Devamlı infüzyon teknikleri ve hasta kontrollü anestezi teknikleri
2.7.3. Kronik ağrının teşhis ve tedavisi.
2.7.4. Obstetrik girişimler.
2.8. EPİDURAL ANESTEZİNİN KONTRENDİKASYONLARI
2.8.1 Kesin kontrendikasyonlar
• Sistemik veya lokal enfeksiyon
• Kanama ve şok
• Kanama diatezi ve antikoagülan tedavi
• Santral sinir sistemi hastalıkları
17
• Lokal anestezik maddeye duyarlılık
• Hastanın yöntemi istememesi (6, 20).
2.8.2. Göreceli kontrendikasyonlar
• Santral veya periferik nörolojik hastalık
• Mini doz heparin
• Aspirin veya diğer antiplatelet ilaçlar
• Kesin kardiak patoloji
Aort stenozu
Konjestif kalp yetmezliği
• Süresi belirsiz ve acil cerrahi
• Kooperasyon kurulamaması
• Psikoz veya demans
• Vertebral kolon deformiteleri, artrit, osteoporoz
• Ciddi baş ve bel ağrısı olanlar (6, 20).
2.9. EPİDURAL ANESTEZİDE BAŞARISIZLIK NEDENLERİ
• İlk dozun ve volümün yetersiz olması.
• Cerrahi insizyon öncesi yeterli süre beklenmemesi.
• Epidural alanın orta hattında septa bulunması.
• Kateterin 4 cm’den fazla ilerletilmesi
• Bilek ve ayak cerrahisi (L
5
, S
1
ve S
2
sinirlerinin kalın olması nedeniyle tam
olarak bloke edilememesi).
• Dura delinmesi
• Kateterin epidural vene girmesi
• Yalancı direnç kaybı; bazı genç erişkinlerde spinal ligamanlar yumuşaktır ve
epidural alana girilmiş hissi verebilir, interspinöz ligamanlar arasında kistik
dejenerasyon da buna neden olabilir (28,29).
18
2.10. LOKAL ANESTEZİKLER
2.10.1. Lokal anesteziklerin tanımı ve tarihçesi;
Vücuttaki tüm sinir liflerinde, nöronlarda ve diğer uyarılabilir dokularda
depolarizasyon dalgasının oluşumunu ve yayılımını engelleyerek bu yapılarda geçici duyu,
motor ve otonomik fonksiyon kaybına yol açan ilaçlara lokal anestezikler denir. Rejyonel
anestezi oluşturan ajan dokularda kalıcı hasar oluşturmamalı ve duyu fonksiyonundaki bu
kesinti geri dönüşlü olmalıdır (30,31).
Yüzyıllar boyu Peru ve Bolivya yerlileri, “Erythroxylon Coca” yapraklarını
çiğneyerek, yorgunluklarını gidermeye ve iştahlarını kesmeye çalışmışlardır. Bu etkiler
yaprakta bulunan ana alkaloid olan kokaine aittir. O zaman, yaprakların çiğnenmesi ile
ağız mukozasında gelişen uyuşma bir yan etki olarak düşünülmüştür. Bitki 19. yy’da
Avrupalılar’ın ilgisini çekmiş ve 1860 yılında kokain alkolaidi Neiman tarafından izole
edilmiştir. Kokainin lokal anestezik etkisi ise Karl Köller (1884) tarafından göze
damlatılarak gösterilmiştir. Kokainin alışkanlık yapıcı ve toksik etkileri fark edildikten
sonra, diğer lokal anestezikler sentezlenmiştir. Bunların önemlileri prokain (1905),
lidokain (1948) ve bupivakain (1960) olmuştur. Prokain 1905’te sentezlenmiş ve
lidokainin kullanımına kadar standart lokal anestezik olmuş ve halen de diğer lokal
anesteziklerin etkinlikleri ve toksisitesinin kıyaslanmasında referans olarak
kullanılmaktadır (30,32).
2.10.2. Lokal anesteziklerin etki mekanizmaları
Uyarılabilir hücre membranlarında Na
+
kanallarının açılmasını engelleyerek hücre
içine yönelik hızlı Na
+
akımını doza bağlı bir şekilde azaltırlar. Tüm bu etkiler için lokal
anesteziklerin Na
+
kanalları içindeki özel bir reseptöre bağlandıkları düşünülmektedir
(31,33,34). Buna bağlı olarak sinir lifleri ve diğer uyarılabilir hücrelerde;
a) Aksiyon potansiyelinin yükseliş hızını yani depolarizasyon hızını yavaşlatırlar.
b) Aksiyon potansiyelinin amplitüdünü azaltırlar veya ortadan kaldırırlar.
c) SSS’de eksitasyon eşiğini azaltırlar.
d) İmpuls iletim hızını düşürürler ve iletimi tam bloke ederler.
Lokal anesteziklerin etkileri lokal ve sistemik olup, lokal etkileri sinirlerin yayılım
alanında görülürken, sistemik etkileri doza bağımlı olarak ilacın enjekte edildiği yerden
emilimi ile veya sistemik olarak verilmesiyle ortaya çıkar (31,33).
19
2.10.3. Lokal anesteziklerin farmakolojisi
Lokal anesteziklerin hepsi yağda eriyen alkoloidlerin suda eriyen tuzlarıdır (31).
Neredeyse tümü, ortak bir amin yapısının kimyasal varyasyonları olup, zayıf bazik özellik
gösteren sekonder veya tersiyer amin yapısına sahiptirler (31,34). Lokal anestezikler, ana
zincirine ester veya amid bağı gelmesiyle aminoesterler ve aminoamidler olarak iki gruba
ayrılır. İki grup arasındaki temel farklılık kimyasal stabilite, metabolizma ve allerjik
potansiyellerdeki farklılıktır. Aminoamid yapılı lokal anestezikler karaciğerde mikrozomal
enzimlerce yıkılmaktadırlar ve aminoester grubu ilaçlara göre daha stabildirler. Allerjik
reaksiyon geliştirme potansiyelleri çok nadirdir. Aminoester yapılılar
paraaminobenzoikasit (PABA) türevleridirler ve plazma kolinesterazı tarafından
metabolize edilirler. Metabolik yan ürünü olan PABA, allerjen bir üründür ve bunlarda
allerjik reaksiyonlar daha sık görülür. Lokal anesteziklerin değişik klinik etkileri ancak
fizikokimyasal özellikleri ile açıklanabilir. Bupivakain ve levobupivakain için bu özellikler
Tablo 2’de verilmiştir (31,33,34).
Tablo 2. Bupivakain ve Levobupivakainin fizikokimyasal özellikleri
Özellikler Bupivakain
Levobupivakain
Moleküler ağırlık 288
324,9
Pka 8,1 8,0
pH 4,5-6,5
4-6,5
Lipid çözünürlüğü 30
30
Partisyon katsayısı 27,5
27,5
Proteine bağlanma %
95-96
%97
Etki süresi
4-12 saat
4-12 saat
Maksimum tek doz
2 mg/kg
2 mg/kg
Günlük maksimum doz
400 mg
695 mg
Atılım şekli
% 70 idrar- % 24 gayta
% 71 idrar- % 24 gayta
Dağılım volümü
59,9 L
66,9 L
Yarılanma ömrü
1,56 saat
1,42 saat
Klirensi
38,12+12,64 L/saat
39,06+13,29 L/saat
Veriliş yolu
Nöroaksiyal blok, lokal
infiltrasyon
Nöroaksiyal blok, lokal
infiltrasyon
Klinik çalışmalarda
kullanılan doz
10-30 ml % 0,25, % 0,5,
% 0,75
10-30 ml % 0,25, % 0,5,
% 0,75
Endikasyonları
Majör ve minör sinir
bloğu, postoperatif ağrı
tedavisi, obstetrik
uygulama
Majör ve minör sinir
bloğu, postoperatif ağrı
tedavisi, obstetrik
uygulama
Yan etkiler
İntraoperatif hipotansiyon İntraoperatif hipotansiyon
20
2.11. Araştırmada kullanılan farmakolojik ajanlar
2.11.1. Bupivakain (MARCAINE
®
)
Bupivakain, aminoamid tipinde bir lokal anestezik olup, ilk kez 1957 yılında A.F.
Ekanstein tarafından bulunmuş sentetik bir ilaçtır. Bupivakain R(+) ve S(-)
enantiomerlerinden oluşan bir rasemik ajandır (33,34,35).
Rasemik iki enantiomerin 50:50 oranında karışımı olarak belirlenmiş ve 1960
yılının başlarında klinik olarak pratiğe girmiştir. Bir bileşik eşit miktarda enantimerlerin
karışımını içeriyorsa genelde “rac” termi (rasemik karışım) olarak adlandırılır (36).
Kimyasal adı: L.butil-ol-piperidin-2-karboksilik asit-2-6-olimetil anilid hidroklorid.
Bupivakain mepivakainin bir homoloğudur ve molekül formülü: C
18
N
2
OH
28
HCl.
Mepivainden farkı piperidin nitrojen atom molekülüne butil grubu gelmesidir (31).
Kimyasal yapı formülü; Şekil 6’da görülmektedir .
Şekil 6. Bupivakainin açık formülü*
Farmakokinetik özellikleri;
Solüsyonun pH’sı 4.5 – 6.5, molekül ağırlığı 288, pKa değeri 8.1, yağda
çözünürlüğü oldukça yüksek, sistemik absorbsiyonu yavaş, plazma proteinlerine % 95
*Copyright © 2006 McTony Bio&Chem Inc. All right reserved
21
oranında bağlanabilen potent bir lokal anesteziktir. Partisyon katsayısı 27.52 dir. Piyasada
HCl tuzu olarak bulunur (31,34).
Yağda çözünürlüğü lidokain ve mepivakainden iki kat fazla olup dolayısıyla daha
güçlü etkiye sahiptir. Tek doz epidural veya interkostal enjeksiyon sonrasında 1-2 saat
içinde plazma konsantrasyonu (1-2 µg/ml) tepe plazma seviyesine ulaşmaktadır.
Bupivakain infiltrasyondan sonra 5 dk içinde kanda tespit edilebilir. Plazma seviyesi total
doz ile doğrudan ilişkilidir (31,34,37).
Farmakodinamik özellikleri
Epidural aralığa enjeksiyon sonrası etkinin başlama süresi 5-7 dk, anestezinin
yerleşmesi ise 15-20 dk içinde olmaktadır. Periferik sinir bloklarında 5-6 saat, epidural
blokta 3.5-5 saate kadar anestezik etki sürmektedir. Spinal anestezide ise anestezik etkinlik
3-4 dk içinde başlamakta ve 3.5-4 saat devam etmektedir. Periferik sinir bloklarında % 0.5
konsantrasyonda 35 ml volümde tam motor blok sağlayabilmektedir. Obstetrik analjezi ve
perine cerrahisinde epidural uygulama için % 0.25 konsantrasyonunda, alt ektremite
cerrahisinde % 0.5 konsantrasyonunda ve batın operasyonlarında ise % 0.75
konsantrasyonda 20 ml volüm olarak uygulanmaktadır (31,37). Bupivakainin, yüksek pKa
değeri nedeniyle epidural ve major pleksus bloklarında diğer lokal anesteziklere oranla etki
başlangıç süresi uzundur. Enjekte edildiği yerlerde vazodilatasyon meydana getirmez ve
kümülatif etkisi yoktur (34).
Anestezik etki
Bupivakain yaklaşık olarak lidokain ve mepivakainden 3-4, prokainden ise 8 kat
daha potent olup etki süresi mepivakainden ve lidokainden 2-3 kat daha uzundur. Uzun
etki süresine karşın, motor blok yapıcı etkisinden daha fazla olarak duyusal blok meydana
getirmektedir. Bu özelliğinden dolayı doğum analjezisi ve postoperatif analjezide popüler
bir ajan haline gelmiştir. Bupivakain; rejyonel intravenöz anestezi (RİVA), presakral ve
paraservikal bloklar içinde uygun değildir (31,32).
Dostları ilə paylaş: |