01 tutunamayanlar



Yüklə 1,87 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/43
tarix02.01.2022
ölçüsü1,87 Mb.
#37691
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   43
oc49fuz-atay-tutunamayanlar

12


G

ELECEĞİ 

E

LİNDEN 

A

LINAN 

A

DAMIN

G

EÇMİŞİ DE 

E

LİNDEN 

A

LINACAK 

D

İYE 

K

ORKUYORDUK

Tutunamayanlar’ın yazarı önsözlerle, bakış açıları ne olursa olsun “Ha-

yatı  ve  Eserleri”  türünden  bönsözler  üreten  kalem  efendileri  ile  ince-

den inceye alay ediyor. Aklıma çağdaş bir düşünürün, Jacques Derri-

da’nın, önsözün anlamsızlığını vurgulamak için önsözler üzerine bir ki-

tabına yazdığı uzun önsöz geliyor: Oğuz Atay’a gönülden katılıyorum

aslında; gene de “Hayatı ve Eserleri” için birkaç ön ya da son söz, da-

ha doğrusu sondan bir önceki söz yazma gerekliliğini duyuyorum. Bir

“hak”sa bu, biraz da şundan doğuyor: Yaşamamış, onun için de hiçbir

şey yazmamış bir(kaç) kişinin ‘Hayatı ve Eserleri’ üzerine yazdım daha

önce, neden Oğuz Atay vahasına girmeyeyim, diyorum.

Tamtamına  yarım  yüzyıl  önce  doğmuş  Oğuz  Atay:  1934’te.

1977’de, 43 yaşında ölene dek, hızlı dönen bir dünyanın ne hızına, ne

de ritmine ayak uydurabilmiş: Harflerine sinen siyah ama ince alayı bi-

raz kazıyın, herkes adına kanayan vandal bir yürek bulursunuz orada.

Doğduğu yıl, “kenarında” yaşadığımıza inandığı Batı dünyasına deccal

inmiş:  Hitler’in  iktidara  geldiği  andan  başlayarak,  daralmış  bir  Türki-

ye’de  geçirmiş  çocukluğunu.  Okuma-yazma  öğrenmeye  başladığı  yıl,

Joyce  Finnegans  Wake’i  yayımlamış  ve  romanın  sınırına  değmiş.

DP’nin  iktidara  geldiği  yıl,  Ankara  Maarif  Koleji’nde  lise  öğrencisi,  İs-

13



tanbul’da mühendislik öğrencisi olduğu yıllarda ise Türkiye’nin çehresi

değişiyor  inanılmaz  bir  hızla:  Yeni  binalar,  yeni  yollar,  atölyeler  yapılı-

yor; yeni bir çukur açılıyor Cumhuriyet’in ortasında. Mühendis çıktığı

sırada Pazar Postası’nın içinde Oğuz Atay: Yazmayı ne ölçüde düşünü-

yor,  yazmayı  düşünüyor  mu  bunu  bilmiyoruz,  ama  şirin  de,  düz  yazı

serüveninin  de  yoğun  sarsıntı  geçirdiği  bir  dönemde,  bu  sarsıntının

“sahne”sini oluşturan Pazar Postası’nda amansız bir tanık olarak, ses-

siz ve geride, olup biteni izlediğini biliyoruz.

1954’te  Saatleri  Ayarlama  Enstitüsü,  1956’da  Perçemli  Sokak,

1957’de Vüsat O’Bener’in Yaşamasız’ı ile Kemal Tahir’in Rahmet Yol-



ları Kesti’si, 1958’de Üvercinka, bir yıl sonra da İshakPanayır ve Ay-

lâk  Adam çıkıyor.  Türk  şairi  dili  ve  anlamı,  sözdizimi  ve  mantığı  kök-

tenci  bir  yaklaşım  içinde  kurcalıyor.  Düzyazıda  da  durum  farklı  değil:

Şüphesiz, bir yanda Halit Ziya’nın, öte yanda Sait Faik’in açtığı koridor-

larda, ama onlardan bir bakıma telâşla uzaklaşarak anlatım ve bildiri

düzlemlerinde  açık  bir  başkalaşım  yaşanıyor.  Oğuz  Atay  ne  yapıyor,

hâlâ bilemiyoruz. Nice yıl sonra, ölüme beş kala yazdığı gibi “biraz ge-

cikmiş” olduğu için bu değişimi ıskalıyor mu, yoksa “aceleciliği” saye-

sinde belli bir basamağında değişim sürecine yetişiyor mu? Öyle sanı-

yorum ki, anı anına olmasa bile, Türk yazarının dili ile olan yüzyüze ve

kıyasıya çekişmesine Oğuz Atay’ın tanık olmadığını söylemek güç.

27  Mayıs  1960.  Yeni  bir  dönemeç,  yeni  bir  anayasa,  yepyeni  ku-

ramsal açılımlar, TİP kuruluyor, AP kuruluyor, TÖS kuruluyor. Avcıoğlu

ve  Soysal  Yön’ü,  Memet  Fuat  Yeni  Dergi’yi,  Cemal  Süreya  Papirüs’ü

çıkarıyor. Nâzım Hikmet’in şiiri ve Kemal Tahir öne çıkıyor hızla. Türki-

ye’de, aynı anda, sosyalizm ve varoluşçuluk aydınlar arasında günde-

me  geliyor.  Türk  yazarının  dil  ve  anlatım  ile  kavgası  sürüyor  bir  yan-

dan: MısırkalyoniğneBakışsız Bir Kedi KaraHallaç ve Troya’da Ölüm

Vardı aynı yıllarda günışığına çıkıyor, Joyce ve Faulkner çevriliyor. Öte

yandan  ‘köy  gerçekliği’  ile  tanışılıyor:  Susuz  Yaz’dan  Yılanların



Öcü’ne, Cemo’ya edebiyatın öteki yüzü çiziliyor.

Artık hazırlanıyor Oğuz Atay: 1970’de TRT’nin açtığı yarışmaya ka-

tılacağı,  bir  jüri  üyesinin  deyişiyle  “484  sayfalık  bir  emeğin  ve  tutku-

14



nun en açık belirtisi” elyazması, demin kaba hatlarını verdiğimiz bir or-

tamda  yazılmıştır.  Cumhuriyet  döneminde  yetişen  aydın  kuşaklarının

biraz sarsak, daha çok da tutarsız, gamlı, traji-komik tarihini 32 kısım

tekmili  birden  kucaklar  Tutunamayanlar.  İlk  cildin  yayımlanışında  bile

gizli bir ürpertiyle, hoşgörüyle maskelenmiş âtıl bir öfkeyle karşılanmış

olması  şaşırtıcı  değildir  aslında:  Kıdem  esasına  göre  düzenlenmiş  bir

“edepiyat ortamı”na, okulsuz ve alaysız onun için de okursuz ve alaycı

bir  konuk  geldi  sanılmış,  bu  amatör  hayaletin  nasıl  olsa  ‘tek’  kitapta

kalacağı düşünülmüş, gene de bu ‘tek’ kitapla (bile) kalacağı fikri ko-

lay kolay sindirilememiştir.

Oysa  konuk  değildi  Oğuz:  Yüreğindeki  kadar  dağlayıcı  bir  acı  ver-

meyen ama onu usul usul ölüm koridoruna ihbar eden beynindeki ur

ile  yolcuydu  düpedüz.  Onun  için  de,  “Yedinci  mühür”deki  gibi  sonlu

bir  oyunla  biraz  kendini,  daha  çok  da  ölümü  oyalamayı  seçti:

1970’den 1977’nin son ayına dek programına zorla giren hastalık ve

ameliyatla, zorunlu olarak giren acı, alay ve hüzünle iki roman, bir dü-

zineye yakın öykü, bir oyun ve bir günlük yazdı. Öldüğünde dördüncü

romanından  60  sayfa  kadar  yazmış,  Geleceği  Elinden  Alınan  Adam

adını verdiği bir anlatıyı da bütünüyle tasarlamış durumdaydı.

Bu küçük önsözü açıkçası büyük bir sıkıntıyla, üstelik Oğuz’u kıs kıs

gülerken görürmüşçesine bir duygu içinde yazdım, şu garip Orwell yı-

lında. Bir iki özel tutamağım vardı, avuntum da orada. Oğuz Atay’ın

çift  portreli  bir  insan  olarak  düşünülebileceği  kanısındayım:  Biri  nere-

deyse  “pozitivist”,  temel  inançlarından  soyutlanması  güç,  “dayanıklı”

insan: Topografya kitabını, belki de Mustafa İnan’ın yaşam öyküsünü

yazan, 1960’ların başında bir fikir dergisi çıkartmak için çırpınan kişi.

Öteki,  tam  tersi  oysa:  Korkuyu  beklerken  tehlikeli  oyunlara  bile  tutu-

namayan, gene de o oyunlarla yaşayan, geleceği elinden alınmış be-

yaz  mantolu  bir  adam:  Dipten  sarsılmış,  kırgın,  hatta  umutsuz  biri:

Günü geldiğinde yazdıklarının anlamına bile yetişemeyen Oğuz Atay.

Biri gülüyorsa bu önsöze, öteki yalnızca bakıyordur. İkisi de inanmıyor-

dur şüphesiz. İkisi de soruyordur, sonra:

“Ben buradayım sevgili okurum, sen neredesin?”

15



*

*



Bir Zar Atımı’nın önsözünde şunları yazar Mallarmé: “Bu not okunma-

sın  ya  da  okunduktan  sonra  unutulsun  isterdim.”  Ben  de  bu  önsöz

için aynı dilekte bulunacağım Tutunamayanlar’ın okurundan: Roman-

dan hemen hiç söz etmedim, kimse yazar ile okur arasına girmemeli-

dir;  Oğuz  Atay’dan,  o  yaşarken  olup-bitenlerden  birkaç  kıvılcım  sür-

düm önünüze: Bu kıvılcımlardan başkalarını çıkartmak daha kolay ola-

bilir, diye düşündüm: “Tutunamayanlar” belli biri tarafından, belli tarih

ve coğrafya enlem-boylamında, belli bir bağlamdan çıkıp belli bir bağ-

lama  doğru  yazılmıştır  -  onu  kuşatan  gerçekliği  onun  gerçekliğinden

soyutlamamak gerek. Öte yandan, bir kitabın ön ve arka kapağı ara-

sında belki de “hiçkimsenin ürünü” bir metin yer alıyordur: “Çağların,

depremlerin, sellerin yazdığı” bir metin...

Oğuz’un kendisine giderayak yakıştırdığı tamlama gerçekten de ya-

kışıyor mu ona? Gerçekten de geleceğinin elinden alındığına inanabi-

lir miyiz bugün? Ölümünden yedi yıl sonra, “Bütün Eserleri”ni yayımla-

mayı üstlenen İletişim Yayınları’na, genç okurlara bu geleceği göğüs-

leme olanağı verdiği için Oğuz Atay’ı unutmayanlar adına teşekkür et-

mek  isterim:  Bizlerin  korkusu,  geçmişin  de  elimizden  alınması  olasılı-

ğından kaynaklanmıyor muydu?

ENİS BATUR

Şubat 1984, İstanbul

16



SONUN BAŞLANGICI

Turgut Özben adlı genç bir mühendisin kaybolmasıyla ilgili

haberler, günlük gazetelerin dördüncü ya da beşinci sayfa-

larında  yer  aldığı  zaman  ben  yurt  dışında  bulunuyordum.

Gittiğim  ülkedeki  bir  yardım  örgütünün  bana  sağladığı

araştırma  bursuyla  iki  yıl  kadar  çeşitli  Avrupa  ülkelerinde

dolaştım.  Bu  arada  gazeteciliği  de  bırakmadım  ve  Türki-

ye’deki gazeteme çeşitli konularda yazılar gönderdim.

Kitapla ilgisiz görünen bu satırları yazmamın nedeni, ki-

tabın, birçok bakımdan talihsiz sayılabilecek kahramanları-

na uygun macerasını açıklamaktır.

Gazeteye  döndüğüm  gün,  masamın  çekmecelerini  karış-

tırırken büyük bir pakete rastladım; ben ayrıldıktan kısa bir

süre  sonra  gelmiş  ve  orada  unutulup  kalmış.  Paketten,  bir

mektup ve büyük bir kısmı elle yazılmış sayfalar çıktı. Yeni-

den  sayılandırıldığı  belli  olan  sayfalarda  değişik  el  yazıları

göze çarpıyordu. Mektup bana yazılmıştı; bir tren yolculu-

ğunda  tanışmış  olduğum  Turgut  Özben  adlı  genç  bir  mü-



17


hendis yazmıştı. Kendisinin kaybolmuş bir insan olduğunu

belirtiyor ve dünyaya benim aracılığımla, yazılmasında bir-

çok  insanın  payı  olan  bir  ‘eser’  gönderdiğini  söylüyordu.

Yaptığım araştırmalar sonunda, gerçekten üç yıl kadar önce

böyle  bir  kaybolma  olayının  meydana  geldiğini  öğrendim.

Ankara’daki bir işini izlemek üzere bir sabah evinden çıkan

bir mühendis bir daha dönmemişti. Bütün aramalar sonuç-

suz kalmıştı. Polisin bildirdiğine göre, ayrılmadan önce bir

İstanbul bankasındaki bütün parasını çekerek -bu hesaptan

karısının  haberi  yokmuş-  bir  taşra  bankasına  yatırmış.  Bir

ay kadar sonra da bir il merkezinde otomobili, tren istasyo-

nu yakınında boş olarak bulunmuş. Arabada bir eşya ya da

bir nota rastlanmamış.

Turgut Özben mektubunda, bu ‘eseri’ yayımlamayı düşü-

nürsem, ilgili kimselerle görüşmemi ve onların onayını al-

dıktan  sonra  harekete  geçmemi  istiyordu.  Ayrıca,  kitabın

sonuna, bana gönderdiği mektubun bir bölümünü koyma-

mı rica ediyordu. Anladığıma göre, onu tanıyanlar arasında

kendisini  en  son  ben  görmüştüm.  Trende  yaptığımız  ko-

nuşmalardan hatırladığıma göre de onu çok ilginç bulmuş-

tum. Yalnız, gene mektubunun bir yerinde belirttiği isteği-

ne  uyarak  onun  hakkındaki  izlenimlerimi  ayrıntılı  olarak

yazmayacağım.

Kitabı  yayımlamayı  uygun  gördüğüm  için,  Turgut  Öz-

ben’in verdiği adreslerdeki ‘ilgilileri’ aradım.

Selim Işık’ın annesi ölmüştü. Ben yurda dönmeden iki ay

önce  kalp  yetmezliğinden  ölmüş.  Evinde  yeni  bir  kiracı

oturuyordu;  Selim’in  başka  bir  akrabası  olup  olmadığını

bilmiyorlardı.

Günseli’yi evinde buldum. Turgut Özben’in kaybolduğu-

nu duymuştu. Olaydan sonra da Turgut’tan kısa bir mektup

almış. Kitabın yayımlanması için benim, Günseli’ye başvu-

rabileceğimi  yazıyor  ve  ondan  bu  konuda  olumlu  oy  kul-

18



lanmasını istediğini bildiriyordu. Günseli de, benim kendi-

sini  aramayışım  üzerine  gazeteye  uğramış  ve  yurt  dışında

olduğumu öğrenince beklemeyi tercih etmiş. Adları değişti-

rerek kitabı yayımlamamda bir sakınca görmediğini belirtti.

Ben  de  ona,  eserdeki  insanların  adları  için  Turgut’un  bir

teklif listesi göndermiş olduğunu söyledim ve Günseli adını

uygun  bulup  bulmadığını  sordum.  Kitaptaki  bazı  kelime

oyunları  Günseli  adına  uymuyordu.  Turgut’un  da  uygun

göreceğini  umarak  bu  kısımları  yeni  ada  göre  değiştirdik.

Selim’in  yalnız  soyadını  değiştirebildik:  bu  bile  bize  -özel-

likle şarkılar bölümünde- oldukça güçlükler çıkardı. Öteki

adları  değiştirmekte  güçlük  çekmedim.  Yalnız  Turgut  Öz-

ben,  adının  değişmeden  kalmasını  istediğini  mektupta  ıs-

rarla belirtiyordu. Karısı bu isteğe şiddetle karşı koydu. So-

nunda küçük bir değişiklik yaptım.

Bütün bunlar, olayları bilenler için gerçekte bir şey ifade

etmeyecektir.  Kişiler  kendilerini  ve  başkalarını  kolayca  ta-

nıyacaklardır.  Bu  değişiklikleri,  eserin  havasına  uygun  bir

biçimde yapmaya çalıştığımı da sözlerime eklemek isterim.

Bütün  hazırlıkları  bitirdikten  sonra  kitabın  yayımlanma-

sını bir süre geciktirdim. İlgili kişilerin tepkilerine engel ol-

mak  için,  yaptığım  kısa  araştırmanın  yarattığı  huzursuzlu-

ğun yatışmasını bekledim. Kitabı bastırmak oldukça güç ol-

du. Ayrı kişiler tarafından kaleme alınmış olması nedeniyle

yer yer tutarsızlıklar vardı. Bazıları, esere bir bütünlük vere-

bilmek için, değişiklikler yapmamı teklif ettiler. Turgut Öz-

ben’in isteğine uyarak bu teklifleri kabul etmedim. Sonun-

da  kitabın  değişmeden  basılmasını  sağladım.  Yukarıda  an-

lattığım değişikliklerden başka, kitabın bana gönderilen bi-

çimine dokunmadım.

Turgut  Özben’e  (yaşıyorsa)  bilmediğim  yerinde,  mutlu

yaşaması  dileğiyle  sevgilerimi  gönderirim.  İsteğine  uyarak,

kitabın sonuna mektubunun ilgili bölümünü koydum.

19



YAYIMLAYICININ AÇIKLAMASI

Yıllar önce meydana geldiği ileri sürülen bir olaya dayanan

bu  kitabın  gerçekliği  hakkında  kesin  bir  söz  söyleyemeye-

ceğimizi belirtmek isteriz. Yayımlanması isteğiyle bize kita-

bı  getiren  arkadaşımız  da  hiçbir  araştırma  yapılmamasını

şart koştuğu için, kitaptaki olayların bütünüyle hayal ürü-

nü olduğunun ve kişilerin gerçekten yaşamadığının okuyu-

cular tarafından kabulünü özellikle rica ederiz. Ayrıca, kişi-

lerin  karakterleri  ve  başlarından  geçtiği  söylenilen  küçük

maceralar  incelenirse,  bunların,  günümüzün  insanlarına

uymadığı  kolayca  farkedilecektir.  Bizce  yazar,  ya  da  yazar-

lar, belki de yüzyıllarca önce yaşamış insanları bugünün kı-

lığıyla, bugünün şartları içinde sunmak ve böylece bir çeşit

anakronizm ile, kitaba gösterilecek ilginin artmasını sağla-

mak istemişlerdir.

Kitaptaki yer ve tarihlerin tutarsızlığı ve ülkemizde geçti-

ği  söylenen  olayların  yer  aldığı  kasaba  ve  şehir  adlarının

hemen  hemen  gerçek  adlarla  hiçbir  ilişkisi  olmaması,  bu



21


konudaki  düşüncelerimize  hak  verdirmektedir.  Ayrıca,  bu

kitabın yayımlanmasını uygun bulmakla birlikte, romanda-

ki  kişilerin  ülkemiz  insanlarıyla  bir  benzerliği  olmadığını

düşündüğümüzün  de  bilinmesini  isteriz.  Belki,  bir  masal

havası içinde kişiliklerini daha iyi bulmuş olacak bu kahra-

manların toplumsal yapımıza uymadığı bir gerçektir. Bura-

da,  gerçek  yazar  ya  da  yazarlarını  bilmediğimiz  bu  kitabı

yayımlarken, daha çok, bu yazar ya da yazarların kişilikleri-

ni açıklayan bir belge niteliğinde gördüğümüzü ve yayımla-

maktaki  gerçek  amacımızın  bu  belgeyi  sizlere  sunmak  ol-

duğunu belirtiriz.

Saygılarımızla




Yüklə 1,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin