yöneticiye, sosyal geminin kaptanına ihtiyacı olduğu
varsayımına geri dönmüş oluruz. Kısacası, insanın
yönetilmesi için bir yol bulunabilmelidir.
Gerçekten de Tomizm için insanların düzeninde kölelik doğal
olmayan bir durum değildir ve kabul edilebilir bir şeydir.
Çoğu filozofun kendine özgü yanları ve çağına uygun
önyargıları vardır ve bunlar affedilebilir (ne de olsa onlar
başkadır, biz başka). Ama Tommaso’nun genel felsefi
vizyonu zaman zaman kendi dinsel düzenini sorgusuz sualsiz
kabul etmesinden dolayı bulanıklaşmaktadır. Augustinus gibi
o da zihnini kilisenin mihrabı önünde secdeye yatırır, hatta
kurban eder. Böylelikle, kendi düşüncesinin olanaklarını da
sınırlamış olur: Aristotelesçi mantığı Augustinusçu
Hıristiyanlıkla dahiyane biçimde kaynaştırırken Tommaso hiç
kuşku yok ki istisnai ve hacimli bir dinsel savunma üretmiştir.
Ama bu savunma, her ne kadar bazı kusursuz felsefi
doğrulara yer verse de, niyet olarak ve dolayısıyla özünde
statükonun bir savunmasıdır. Öte yandan, daha inceltilmiş
yaklaşımlarında, daha sonra Rönesans döneminde yeşerecek
olan, dünyayı keşfetme konusunda entelektüel özgürlük
yönünde birtakım tohumlar bulabiliyoruz. Kuşkusuz bu,
insanlığa yaptığı en kalıcı katkıdır.
Dostları ilə paylaş: