Aylaklığa Övgü



Yüklə 4,04 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə16/24
tarix26.08.2023
ölçüsü4,04 Mb.
#140651
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   24
bertrand-russell-aylakliga-ovgu

girişim inin 
yetersizliğine en yürekten inanmış olanlar bi­
le, ulusal 
savunm anın 
özel müteahhitlere ihale edilmesi 
gerektiğini öneremezler. 
A m a 
kamu makamlarının ken­
di üzerlerine almayı zorunlu gördükleri daha başka bir 
sürü şey vardır; örneğin yollar, limanlar, fenerler, şehir­
lerdeki parklar vb. Sosyalleşmiş etkinliğin son yüz y ıl 
içinde gelişen çok büyük bir bölümünü de kamu sağlığı 
tutar. Başlangıçta laisser-fair sisteminin fanatik savunu­
cuları itirazlarda bulundular, ama uygulama alanında ge­
çerli kanıtlar ağır bastı. Eğer o zaman özel girişimin bu 
alana da el atmasına izin verilseydi, çeşit çeşit yeni ser­
vet kazanma yollan açılmış olacaktı. Vebaya yakalanmış 
biri örneğin bir reklam bürosuna başvurabilecek, reklam 
bürosu da demiryollan kumpanyalarına, tiyatrolara vb. 
sirkülerler dağıtarak, vebalı adamın, ölümünden sonra 
kansma belirli bir miktar para verilmediği takdirde, o de­
miryolu kumpanyalanmn araçlarında ya da bir tiyatroda 
ölmeyi düşündüğünü bildireceklerdi. Ne var ki, karanti­
na ve tecritin gönüllülerin çabalanna bırakılmamasına 
karar verildi, zira bundan doğacak kazanç genel, zarar ise 
bireysel idi.
Kamu hizmetlerinin karmaşıklığı ve ayrıca gittikçe 
artması, geçen yüzyılın bellibaşlı belirgin niteliklerinden 
biriydi. Bu hizmetlerin en büyüğü ise eğitimdir. Devlet 
tarafından herkes okumak zorunda bırakılmadan önce, o 
zamanki okulların ve üniversitelerin kuruluşu çeşitli ne­
denlerden ileri geliyordu. Ta Ortaçağ’dan kalma dinsel ku­
ruluşlar bulunduğu gibi, aydın rönesans hükümdarları ta­
rafından kurulan, College de France gibi lâik kuruluşlar 
da vardı; bunlann yanısıra ilgiye lâyık görülen yoksul­
lar için kurulmuş vakıf okullar yer alıyordu. Bunlann 
hiçbiri kâr amacıyla işletilmiyordu. Bununla birlikte, kâr


amacıyla işletilen okullar da vardı: Dotheboys Hail ile 
Salem House bunlara örnek gösterilebilir. Daha hâlâ kâr 
amacıyla işletilen okullar vardır ve eğitim makamlarının 
varlığı bunların Dotheboys Hall’ü taklit etmelerini her ne 
kadar önlemekteyse de, bu gibi okullar yine de öğrenci­
lere ölçüsü yüksek bir bilgi kazandırma olanaklarından 
çok, kibar oluşları sayesinde öğrenci çekmektedirler. Bü­
tün olarak, kâr güdüsünün eğitim üzerindeki etkisi az, 
ama bu az etki de kötü yolda olmuştur.
Kamu makamları işi fiilen kendileri yürütemedikleri 
zaman, hiç değilse yürütülen işi denetlemeyi zorunlu gör­
müşlerdir. Sokakların ışıklandırılması belki özel bir şir­
ket tarafından yapılabilir, ama ister kârlı olsun, ister ol­
masın bu işin yapılması şarttır. Evler özel şirketler tara­
fından yapılabilir, ama yapılan, yönetmelikler denetim 
altında bulundurur. Bu konuda şimdi herkes daha sıkı ka­
rarnamelerin gerektiği fikrinde birleşmektedir. Büyük 
Londra Yangınından sonra Sir Christopher Wren’in pro­
jesini yaptığı cinsten bir bütün halinde şehir plânlan, 
gecekondu mahalleleriyle kenar mahallelerin çirkinliğin­
den, sefaletinden şehirlileri kurtanp, modem şehirleri 
güzel, sağlığa elverişli ve bakımlı hale getirebilirdi. Bu 
örnek, oldukça hareketli dünyamızda özel girişime karşı 
ileri sürülen kanıtlardan bir başkasını meydana getirmek­
tedir. Birim olarak düşünülecek alanlar, zenginlerin en 
zengininin bile altından kalkamayacağı kadar büyüktür. 
Örneğin Londra'nın bir bütün olarak düşünülmesi gerek­
tir, zira bu şehirde oturanlann büyük yüzdesi, şehrin bir 
yanında yatar kalkar, bir başka yanında çalışırlar. St. 
Lawrence suyolu gibi bazı önemli sorunlarda işin içine 
iki ülkenin çıkarlan girer ki, bu çıkarlar iki ülkenin çe­
şitli bölümleri üzerine yayılmış durumdadır; böyle hal­
lerde bazen, bir başına kalınca hükümet bile yeteri ka­
dar bir bölgeye su verme işinin altındain kalkamamakta-


dır. İnsanlar, mal ve güç bugün eski zamanlara oranla 
çok daha kolay ulaştmlabilmekte, bu ise, ufak yerlerin, 
atın en hızlı ulaşım aracı olduğu zamanlardakine baka­
rak, kendi kendine yeterliklerinden kaybetmeleri sonu­
cunu vermektedir. Güç merkezleri öyle büyük bir önem 
kazanmaktadır ki, eğer bunlar özel girişimin elinde bı­
rakılacak olsa, şatosunda yaşayan Ortaçağ baronlannın- 
kiyle ölçüştürülebilecek yeni cins bir zorbalık olanağı do­
ğabilir. Eğer güç merkezlerinin tekelde bulunuşunun sağ­
ladığı üstünlükleri sonuna kadar sömürmek serbest ol­
saydı hiç kuşku yok ki, güç merkezlerine bağımlı bulunan 
bir toplum asla yeterince bir İktisadî güvenlik duyamaya­
caktı. Malların bir yerden bir yere taşınması sorunu hâlâ 
malları demiryollarına bağımlı kılmaktadır; insanların ta­
şınması sorununun doğurduğu bağımlılık ise kısmen kara­
yollarına kaymıştır. Demiryolları ve motorlu araçlar şe­
hirlerarası ayrılığı ortadan kaldırmıştır; uçaklar da aynı 
şekilde sınırları ortadan kaldırmaktadır. Bu şekilde, bu­
luşların birbirini kovalamasıyla, gittikçe daha büyük alan­
lar kamu denetimini gerektirir hale gelmektedir.
IX. SAVAŞ
Şimdi sosyalizmden yana son ve en güçlü kanıta, ya­
ni savaşı önleme zorunluğuna sıra geldi. Savaşın ne biçim 
b ir şey olduğu ya da zararları üzerinde durarak boş yere 
vakit kaybetmeyeceğim, zira bunlar herkesin bildiği şey­
ler olabilir. Ben sadece iki soru üzerinde duracağım: (1) 
İçinde yaşadığımız zamanda savaş tehlikesi kapitalizmle 
ne dereceye kadar bağlıdır? (2) Sosyalizmin kurulması 
tehlikeyi ne dereceye kadar uzaklaştırabilir?
Savaş, nedenleri öteden beri başlıca İktisadî olmak­
la birlikte başlangıçta kapitalizm tarafından meydana ge­


tirilmiş olmayan, çok eski bir kurumdur. Eskiden sava­
şın başlıca iki kaynağı vardı: hükümdarların kişisel aç­
gözlülükleri ve hareketli, güçlü kavimlerin ya da ulusla­
rın kabına sığamayan serüvenseverlikleri. Yedi Y ıl Sava­
şı gibi bir örnekte bu kaynakların her ikisi de görülebilir: 
Avrupa’da bu çatışma bir hanedan mücadelesiydi, halbu­
ki Amerika’da ve Hindistan’da ulusların bir çatışmasıydı. 
Romalıların yaptıkları fetihler çoğunlukla,- doğrudan doğ­
ruya generallerle bu generallerin lejyonerlerinin maddî 
kazanç hırslarına bağlıydı. Araplar, Hunlar ve Moğollar 
gibi göçebe kavimler, eski otlaklarının artık kendilerine 
yetişmemesi yüzünden, arka arkaya birçok fetihlere gi­
rişmişlerdir. Öteden beri de bir hükümdarın kendi ira­
desini (Çin ve daha sonraki Roma İmparatorluklarındaki 
gibi) zorla kabul ettirmesi dışında, zaferden emin, hare­
ketli, güçlü kuvvetli erkeklerin savaştan hoşlanması, ka­
dınların ise onların yiğitliklerine hayranlık duyması ol­
gusu her zaman savaşı kolaylaştırmıştır. Savaş başlangıç­
taki ilkelliğinden çok uzaklaşmış olmakla birlikte, çok es­
ki zamanlardan kalma bu güdüler hâlâ yaşamaktadır ve 
savaşların durmasını isteyenler bunu hatırlarından çıkar­
mamak zorundadır. Savaşa karşı TAM bir güvenliği an­
cak uluslararası Sosyalizm sağlayabilirdi, ama bütün bel- 
libaşlı uygar ülkelerdeki milliyetçi Sosyalizm, ilerde gös­
termeye çalışacağım üzere, bu olasılığı son derece azalt­
mış bulunuyor.
Bir yandan uygar ülkeler halklarının bazı kesimle­
rinde serüvenseverlikten gelme bir savaş dürtüsü hâlâ 
varlığını korurken, öbür yandan, barış isteğine yol açan 
güdüler, son birkaç yüz yıl boyunca herhangi bir zaman- 
dakine oranla çok daha güçlenmiş bulunmaktadır. İn­
sanlar, son savaşm galiplere bile gönenç getirmediğini 
acı deneylerle öğrenmiş bulunuyor. İnsanlar, gelecekteki 
bir savaşın, siviller arasında, çap itibarıyla bundan önce­


ki savaşların hiç biriyle oranlanamayacak ölçüde ya da 
ancak Otuz Y ıl Savaşı’nınkiyle oranlanabilecek yoğunluk­
ta can kaybına yol açabileceğini ve büyük bir ihtimalle 
bu can kayıplarının her iki taraf için de aynı derecede 
büyük olacağım anlıyorlar. İnsanlar, başkentlerin tama- 
miyle mahvolmasından, koca bir anakaranın tümüyle uy­
garlık dünyasından silinmesinden korkuyorlar. Özellikle 
İngilizler, istilâya karşı yüzyıllardan beri süregelen ba­
ğışıklıklarını artık yitirdiklerini çok iyi biliyorlar. Bü­
tün bu düşünceler Büyük Britanya’da şiddetli bir banş 
isteği, öbür ülkelerin çoğunda da, daha az şiddetli olmak­
la birlikte, buna benzer bir duygu yaratmıştır.
Şu halde bütün bunlara rağmen niçin hâlâ her an 
çıkması beklenen bir savaş tehlikesi var? * En yakın ne­
den, hiç kuşkusuz Versailles Andlaşması’nm sertliği ve 
bu sertlik sonucu olarak Almanya’da savaşçı milliyetçili­
ğin gelişmesidir. Ne var ki, yeni bir savaş büyük olası­
lıkla 1919’dakinden de sert bir andlaşmayla sonuçlanır, 
dolayısıyla yenilen tarafın daha da öldürücü bir tepki gös­
termesine yol açabilir. Sürekli barış, bu sonu gelmeyen 
tahtaravalliden çıkamaz, ancak, uluslararasında düşman­
lık nedenlerinin ortadan kaldırılmasıyla sağlanabilir. Gü­
nümüzde bu nedenleri başlıca, belirli kesimlerin iktisadi 
çıkarlarında aramak gerektir, dolayısıyla da bunlar an­
cak temelli bir İktisadî kalkınmayla ortadan kaldırılabilir.
İktisadî güçlerin savaşı kışkırtma yollarının en önem­
li örneği olarak, demir ve çelik endüstrisini alalım. Bu­
rada en önemli olgu, modern teknik dolayısıyla ton ba­
şına üretim maliyetinin büyük çaptaki üretimlerde, kü­
çük çaptakilere oranla daha düşük olmasıdır. Buna göre, 
eğer pazar yeteri kadar büyükse kâr olur, değilse olmaz.

Yüklə 4,04 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   24




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin