QAYNAQLAR
Azərbaycan ədəbiyyatı inciləri, Dastanlar, Bakı, Yazıçı, 1987
Azərbaycan Folkloru Antologiyası, Zəngəzur folkloru, XII kitab, Bakı, Səda, 2005
Azərbaycan Folkloru Antologiyası, Dərbənd folkloru, XIV kitab, Bakı, Səda, 2006
Cəlilova, Aynur,Bayrək Quşçuoğlu, Bakı, Səda, 2005
Köprülü, Fuad,Türk edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara, 1981
Quba-Şabran folklor örnəkləri, I kitab, Bakı, 2013
Qarabağ: folkor da bir tarixdir, VI kitab, Bakı, 2013
Qarabağ: folkor da bir tarixdir, VIII kitab, Bakı, 2014
Molla Nəsrəddin lətifələri, Bakı, Öndər nəşriyyat, 2004
Ocak, Ahmet Yaşar,Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, İstanbul, 2000.
Ocak, Ahmet Yaşar,İslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Ankara, 1990
Şəki folklor örnəkləri, II kitab, Bakı, Elm və təhsil, 2014
Ahmet Yesevi Düşüncelerinin
Dağıstan’da Yayılmasında
Yahsay Medressesinin Önemi
Aynura GURBANOVA
*
1
*
Giriş
Günümüzde Dağıstan farklı dini ve etnik grupların yer aldığı, ancak hal-
kının büyük çoğunluğu kendini Müslümankabul eden bir yerleşim alanıdır.
Dağıstan’da Müslümanlığın kendine özgü bir tarihsel gelişimi bulunmakta-
dır. Bunun dışında pek çok etnik ve dinî grubun bir arada bulunması, bura-
daki sosyal ve dini hayat için de birtakım problemler ortaya çıkarmaktadır.
Halkının yüzde doksanı Müslüman olmakla birlikte, çok farklı etnik toplu-
luklardan oluşan ve bu nedenle çok kültürlü bir coğrafya olan Dağıstan’da,
sosyal ve dinî yaşayış daoldukça zengin ve renkli bir görünüm sergilemekte-
dir. Dağıstan hem coğrafi hem de kültürel bakımından Kafkasların orijinal
özelliklerini üzerinde taşıyan ve bu özellikleri ile tanınan bir ülkedir (Özsoy,
1977:7).Türkçe “dağ” kelimesi ile Farsça “ıstan” ekinin birleşmesinden olu-
şan ve “Dağ Ülkesi”veya “Dağlık Ülke” anlamına gelen Dağıstan bir topluluğu
ve ırkı değil, coğrafitomografik mana ifade eden bir kavramdır (Novruzova,
2005:6). Rusçada da “Dağlar ülkesi” anlamında “Strana Gor” ifadesi kullanıl-
mıştır (Mogomedov, 1994:14–15). Coğrafi olarak Dağıstan; Kafkas ve Andi
Sıra Dağlar, Sulak ve Samur Nehirleri ile Hazar denizi arasında kalan, sahil
boyunca uzanan 15–25 km. genişliğindeki düzlük alanındışında ortalama üç
bin metre yüksekliğinde dağlık bir bölgedir (Eldarov, 1988:218).Kafkasya-
dağları ikikısma ayrılır. Doğu kısmı Dağıstan tarafıdır ki, aslında bu tarafa Al-
banya denilmekte olup, Dak taifesinin bazı aşiretlerine yurt olması sebebiyle
Dağıstan adını almıştır (Apsarova, 1994:53.).
Önemli bir jeopolitik konuma sahip olup Dağıstan, Rusya’nın Avrupa kıs-
mının en güneyindebulunur. Ülke, kuzey ve kuzeybatıdan Kalmuk Cumhu-
*
Dr., Azerbaycan Millî Bilimler Akademisi
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
217
riyeti, Stavropol bölgesi ve Çeçenistan Cumhuriyeti ile sınırdaştır. Güney ve
güneydoğudan ise Azerbaycan veGürcistan’la komşudur. Hazar Denizi, ülke-
ye Kazakistan, Türkmenistan ve Iran çıkışını sağlamaktadır. (Tişkov, 2000:3.)
Dağıstan’ın yüzölçümü 50.300 km
2
, nüfusu yaklaşık 3 milyon civarındadır.
Ülkede 680 köy idaresinin bağlı bulunduğu 41 kırsal ilçe,10 şehir ve 15 şehir
tiplikasaba bulunmaktadır. Dağıstan’ın başkenti, büyük demir yolu kavşağı
ve Hazar Denizinde askeri ve ticari limanı olan Mohaçkale kentidir (Tişkov,
2000:2). Dağıstan’ın nüfusunun %42’sişehirlerde yaşamaktadır (Eldarov,
1988:218). Iklimi sıcak ve kuru olan Dağıstan tabi kaynaklar bakımından ol-
dukça zengindir (Eldarov, 1988:219).
Islam’ın ne zaman Dağıstan’a geldiği Arap tarihçileri arasında ihtilaf ko-
nusuolmuştur. Ibn Kesir’in anlattığına göre ilk Islam orduları bu ülkeye 643
yılında girmişlerdir (Alkadari, 1994:40).642 yılında Iran’ı zapt eden Islam
orduları Suraka bin Amır kumandasında yıldırım hızı ile ilerleyerek Dağıstan
sınırlarına dayandılar (Erel, 1977:59). Hazarlar butopraklarda kendi hâkimi-
yetlerini kurmak için uzun savaş vermiş ve sonunda başarmışlardır.Hazar-
kavimi iki yüzyıldan fazla Araplarla savaştı ve sonunda Araplara yenildiler
(Aktaşi,1992:71).
815 yılında Şeyh Ebu Ishak ile Şeyh Muhammed el-Kindi yaklaşık 2000
kişiden oluşan gönüllüordusu ile Dağıstan’a girerek Islamiyet’i yaymaya ça-
lıştılar (Buniyatov, 1993:404–406). Uzun süre Araplar ve Hazarlar arasında
giden savaşlar sonrasında XIII. yüzyılda Dağıstan nüfusunun büyük kısmı
Sünni Müslüman’dır ve Şafii mezhebindendirler. Ancak Sovyetler çöktükten
sonra oluşmuş boşluktan yararlanan Vahabiler burada kendilerine çok sayıda
taraftar hazırlayabildiler.
Dağıstan’da İslam
Yüzyıllar boyunca çok çeşitli kavimlerin göç ve istilalarına sahne olan Kaf-
kasya, Orta Asya ve Güney Rusya bozkırları ile Anadolu ve Ön Asya bölgeleri
arasında bir köprü görevini üstlenmiş ve jeo-politik stratejik önemini her de-
virde korumuştur.
Karadeniz ile Hazar Denizi arasında uzanan Kafkas sıradağlarının üze-
rinde ve kuzeyindeki topraklarda yaşamakta olan, aralarında tarih boyunca
etnik ve sosyo-kültürel açılardan yakın akrabalık ve birlik tesis edilmiş olan
Abaza, Çerkes, Karaçay-Malkar, Oset, Çeçen-Inguş ve Dağıstan halkları “Kaf-
kas Kültür Sahası” adını verdiğimiz kültürel coğrafyayı oluşturan Kafkasya
218
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
halklarıdır. Kafkasya halklarının sosyo-kültürel yapıları Kafkasya’yı dışarıdan
etkileyen çeşitli kavim ve medeniyetlerle olan ilişkiler neticesinde şekillen-
miştir. Tarih öncesi devirlerden orta çağa kadar, gerek ticaret amacıyla, gerek-
se savaşlar ve fetih yoluyla Kafkasya’ya giren eski Anadolu ve Mezopotam-
ya kabileleri, Yunan, Roma ve Ceneviz ticaret kolonileri, Kimmer-Iskit gibi
proto-Türk kavimleriyle Hun-Bulgar, Alan, Hazar, Kıpçak gibi Türk kavimleri
Kafkas sosyo-kültürel yapısının temel taşlarını oluşturan medeniyet unsurla-
rını da beraberlerinde Kafkasya’ya getirmişler ve Kafkasya halklarının etnik
ve sosyo-kültürel yapılarının şekillenmesinde önemli rol oynamışlardır. (Tav-
kul 1997: 140)
Islam Kafkasya’ya yüzyıllar öncesinden gelmesine rağmenDağıstan’da çok
uzun zaman sonra kabul edilmiştir. Bunun başlıca sebebiDağıstan’ın dağlık
bölge olması, yerleşim yerlerine ulaşımın zor veya imkansızlığıdır. Bu yerel
halkın Islam ile tanışmasını geciktirmiş ve Islam halk arasında çok geç kabul
edilmiştir. Şöyle ki, esasında Dağlık bölgede yerleşmiş köyler arasında irtibat
çok kısıtlı idi. Bazen iki komşu köy birbirinin dilini anlamazlardı.
Moğol istilası sonrası birçok Türkmen boyunun tarikatına dönüşen Yesevi-
lik, Iran Türkleri arasında, Azerbaycan’da, Anadolu’da da yayılır. 13.yüzyıldan
başlayarak Yesevi dervişleri bölgede zaviyeler kurar, tekkeler açarlar. Azer-
baycan Türkçesinin etkisi altında Kumuklar da Yesevi dervişlerinin okuduğu
hikmetleri anlar ve yaymaya başlarlar. Böylece Azerbaycan’dan da Dağıstan’a
Yesevilik yayılmaya başlar. Yesevi hikmetlerinin Dağıstan’dan yayılmasında
Kumukların rolü büyüktür. Bölgede Yesevi hikmetleri o kadar çok yayılır ki,
Türk olmayan Lezgi, Avar, Dargin, Lak, Sakur vb. halklardan olan dervişler
de Yesevi hikmetlerinin farklı dillerde konuşan halklar arasında yaymayı ba-
şarırlar. Halk arasında Yesevilik sözlü şekilde yayıldığından bu bölgede açılan
medreselerde ders veren alimler bile onun etkisinden kurtulamazlar. Aksine
dini ahkamları Ahmet Yesevi gibi yorumlamaya başlarlar. Bu da halk kitleleri-
nin onların etrafında daha sıkı birleşmesine sebep olur.
Dağıstan’da zaten Nakşibendilik tarikatının da yaygın olması Yesevilik’in
hızla yayılmasını sağlar. Bu tarikat aslında Yesevi tarikatı ile benzerliği ile
bilinir. Yesevilik de Nakşibendilik gibi sahabeden Hz.Ali ve Hz. Ebu Bekr’e
dayanır. Yesevilik Orta Asya’da ve Türkler arasında çok yayıldı. Bunun başlı-
ca sebebi tarikatın Türkler’in maneviyatı ile üst üste düşmesi ve dervişlerin
Türkçe söyledikleri nefesleri toplumun anlamasıdır.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
219
Yahsay Medresesi mezunlarının Ahmet Yesevi düşüncelerinin yayıl-
masındaki önemi
Nakşibendiliğin giderek nüfuzunu kaybetmeye başladığı bir zamanda
Nakşibendilikten etkilenen Ahmet Yesevi onu yeni bir cereyana dönüştür-
dü. Fakat bu iki cereyan birbirine o kadar yakın oldu ki, araştırmacılar çoğu
zaman onlardan hangisinin Nakşibendilik hangisinin Yesevilik olduğunu an-
layamaz duruma geldi. Dağıstan’da da otuzdan fazla halk yaşıyordu ve o za-
man için ortak iletişim dili Türkçe idi. Kumukça, bölgede yaşayan halkların
ortak iletişim dili idi. Bu yüzden de Ahmet Yesevi’nin şiirlerinin, hikmetle-
rinin Türkçe olması Dağıstan’da hızla yayılmasına neden olmuştur. Yesevili-
ğin Dağıstan’da yayılmasının başlıca sebebi dil olmuştur diyebiliriz. Çünkü
Arapça anlamayan halk Türkçe ilahileri kolayca anlıyor ve ezberleyebiliyordu.
Böylece Dağıstan halkı Islamı Yesevi’nin dilinden öğreniyordu. Özellikle Ku-
mukların bunda payı büyüktür. Bu yüzdendir ki, Kumuk medresesi Yahsay’da
yetişen bazı aydınlar farkına varmadan Yeseviliği de yaymakta idi.
Yesevilik Dağıstan’da direkt yaygınlaşmasa da, onun düşünceleri Yahsay
medresesi mezunlarının eserlerinde bir şekilde kendini gösterdi. Medrese ku-
rusucusuun Nakşibendilik tarikatının üyesi olması Yesevilik’in bu medresede
kendine ayak alıp yürümesine başlıca etken oldu. Yahsay medresesinin meş-
hur mezunlarından Seyit Azim Şirvani, Muhammet Efendi Osmanov, Abu
Supiyan Akayevgibi aydınları özellikle vurgulamak isterim.
Azerbaycan kaynaklarında Yaqsay ve Aksay, Ağsay şeklinde yazılan bu
köyde M.E.Osmanov, M.Alibekov, ve Z.Batırmurzayevler, A.Muhammadov,
A.P.Salavatov, A.V.Suleymanov, S.Toqbolatov, Ş.Alberiyev, M.Atabayev,
L.Hajaqayev, M.A.Adilhanov Y.Alimhanov gibi şair, yazarlar Ahmat Sa-
yıp Efendi gibi alim ve pedagog, Reşit Kaplanov gibi memurlar, rus yazarı
M.Bulkakov’un arkadaşı ve onunla birlikte piyes yazmış, uzun seneler Vla-
dikafkasya’da hukukçu olarak çalışmış Tajuttin Penzullayev vb. aydınlar doğ-
muş, büyümüştür. Bu köyde okumuşların adlarını tam olarak yazmaya çalış-
sak büyük bir liste oluşur (Şamil, 2011:315).
Özellikle sufi şairi olarak bilinen Seyid Azim Şirvani’nin (1835-1888)
Nakşibendilik tarikatının aktif üyeleri olmasına rağmen şiirlerinde Yesevili-
ğin bazı sembolik unsurlarını bulmamız mümkündür. Örneğin:
220
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
“Biz ol aludeyi-dərdik ki, cami-mey dəvamızdır.
Əsiri-möhnətik, meyxanələr darüşşəfamızdır.”
Olan vaqif özündən, eşqd
ə
bigan
ə
dir bizdən,
Özündən kimsə kim, bigan
ə
dir, ol aşinamızdır ( Şirvani, 1967: 264).
Görüldüğü üzere burada tasavvuf, şeriata dayanan tarikat, Halvetilik ve
zikir gibi özellikleri ile şair farkında olmadan Yeseviliğin de propagandasını
yapmakta, ayrıca şiirlerinin Türkçe oluşu da Yesevi akımının etkisinde kaldı-
ğını göstermektedir.
Yahsay medresesi öğrencilerinden Muhammet Efendi Osmanov (1840-
1904) daha sonraları St.Petersburg ünveristesinde ders verse de, hayatı bo-
yunca Kumuk halkına hizmet etmekten çekinmemiş, halkbilimi dalında bazı
derlediği metinleri yayımlamış ve şiir yazmıştır. Muhammet Efendi Osma-
nov’un şiirlerinde tasavvuf anlayışı, Kur’an’a ve Sünnete bağlılık gibi anlayış-
lar yer almaktadır:
Bu tügülmü
аtаlаnı аdаtı,
Qur
аndаgı pаyxаmаrnı şаriаtı,
Buürm
аymı bаr-öq bulаn bölüşmе,
Koldan gelgen sadağanı öleşme? (Muhammet efendi..., 1915:45)
Yahut başka bir şiirine dikkat edelim:
Оxuğаnlаr аytаlаr
Dünya bizg
е ylğаn dеp,
Yılğ
аn dünyğа bizin
Sın
аmаğа sаlğаn dеp;
Аllаhğа qulluq etip,
T
аnıp bilsin dеp özün,
Аnglаp bilip tursun dеp
Elçisi
аytğаn sözün;
Elçi
аyırıp gеtgеn dеp
H
аlаl bulаn hаrаmnı,
Jıym
а qаdаğа etgеn dеp
H
аlаl bоlmаğаn mаln;(Muhammet Efendi..., 1915:63).
Dağıstan’ın Kumuk aydını, Yahsay medresesi mezunlarından, Islam di-
ninin propogandası için kitaplar yazmış, hayatını Kumuk halkının gelişmesi
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
221
için adamışAbusupiyan Akayev’in (1872-1931) şiirlerinde de Yesevilik görüş-
lerini görmemiz mümkündür:
Аburluк, inаmlıк – nе еtеr sаhа?!
B
аhаng öк, tiеrsеn eкi dünyа (Majmuç..., 1907:163)
Bunun yanı sıra yine A.Akayev’in şiirlerinde şeriat ve tarikat akımına tam
bağlı kaldığını görmekteyiz. Örneğin:
Şariatsız söz aytmaslar tarikatda,
Tarikatsız söz de bolmas hakikatda.
Bar da bu işler biliner şairatda,
Jumlasını şariatdan görmak gerek (Vasilat.., 1908:172).
Sonuç
Sonuç olarak şunu belirtelim ki, Yahsay medresesi zamanının en büyük
okullarından biri idi ve oradan mezun olanlar toplum için ciddi anlamda bü-
yük işler görmüş, toplumu bir nevi yönlendirmiş şahsiyetlerdir. Onlar kendi-
lerini Nakşibendilik tarikatı üyesi olarak kabul etmiş ve böylece Nakşibendi-
liğe çok yakın Yesevilik düşüncelerinin de yayılmasında büyük rol oynamış
oldular.
Kaynakça
AKTAŞI, Muhammed; Derbentname ,( Çev. : G.M. R Orazayev; A.R. Şihsaidov),
Dagestanskoye Knijnoye Izdatelstvo, Mahaçkala 1992.
ALKADARI, Gasan; Asari-Dagestan, Tarih, Mohaçkale 1994, s.40.
APSAROVA, Izaura; Rus Gözüyle Kafkasya ve Kafkaslılar, (Çev. Hasan Akyan),
Nart Yayıncılık, Istanbul 1994, s.53.
BUNIYATOV, Ziya; “Dağıstan”, TDV Islam Ansiklopedisi, C.8, TDV Yayınları, Is-
tanbul 1993,
EREL, Şerafettin; Dağıstan ve Dağıstanlılar, Istanbul Matbaası 1961, s.V.
MAGOMED, Eldarov; Geografiya Dagestanskoy ASSR. 7–8 Klâssa, Goskomizdat,
Mohaçkale 1988.
MOGOMEDOV, Abdullah; Dagestan i Dagestanzı v Mife, Izdatelstvo Yupiter, Mo-
haçkale 1994, s.14–15
NOVRUZOVA, Gülreyhan; Dağıstan Derbent bölgesi Terekeme Türklerinin dini
hayatı. Erciyes Ünversitesi, Kayseri 2005.
ÖZSOY, Ismail; Dağıstan’ın Sosyo-Ekonomik Tarihi, Kaynak Yayınları, Izmir 1977,
ŞAMIL,
Ə.H. Uyğur, qaqauz, Güney Qafqaz türklərinin folkloru və ədəbiyyatı.
Bakı:Nurlan, 2011
222
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Şirvani Seyid
Əzim. Əsərləri. Bakı: Azərbaycan EA nəşr., 3 cilddə, I c., 1967
TAVKUL, Ufuk,. Kafkasyaa’da etnik ve sosyo-kültürel yapının tarihi kökenleri.
BIR, (7), 1997, 135-170.
TIŞKOV, V.A.; Filippova E.I; Eski Sovyet Ülkelerinde Etnik Ilişkiler ve Sorunlar,
(Çev. Avrasya Stratejik Araştırmaları Merkezi Yayınları), Ankara 2000
Василат ун-нажат, Темирханшура, 1908-й, 27-28.
Магьаммат-афенди Османовну шиърулар мажмуасы (Сочинения М.-Э.
Османова). Буйнакск, 1926; 2.Магьаммат-афенди Османов. Заман бизге иерир
(
Мир поклонится нам). Махачкала, 1995.
Мажмуч ул-ажамият, Темирханшура, 1907, 41-44.
Ahmed Yesevî’nin İdeal İnsan Anlayışı
Ayşe YÜCEL ÇETİN*
1
Giriş
Beşerî bilimlerin hemen tamamı, özellikle felsefe başta olmak üzere psiko-
loji, sosyoloji, antropoloji ve sosyal antropoloji gibi bilgi alanları, çalıştıkları
konu olan insan ve toplum konusunda merkeze insanı alırlar. Ilk çağlardan
itibaren tartışılan ve üzerinde fikir yürütülen insan tasavvuru, “Insan nedir?”
sorusuna verilen cevapta aranır. Bu soruya verilen cevap/cevaplar her toplu-
mun zihniyet dünyası, ahlâk kuralları, bilgi ve varlık felsefeleri bile belirli
bir insan görüşünden hareketle yapılmakta, insanın neliğine ilişkin belirli bir
kabule dayanmaktadır (Özcan 2006:10; Yalçın:2009). Varlık, toplum içinde
yaşayan insanın yine toplumun zihniyet dünyası içinde eylemleri, diğer in-
sanlarla olan ilişkileri ve davranışları, toplum tarafından onaylanıp “insan”
olarak kabul edilmektedir. Antik Yunan’dan itibaren tartışılmaya başlanan
“insan nedir?” sorusu; “insan akıl sahibi bir varlıktır”, “insan irade sahibi bir
varlıktır”, “insan özgür olan bir varlıktır” gibi cevaplar ve nihayet toplumun
kabuller dünyasına göre tasavvur edilip anlamlandırılan; “insan… bir varlık-
tır” şeklinde bir cevaba ulaşmaktadır (Kranz 1994:12, 59).
Batı Düşüncesinde İnsan
Sokrates insanı ahlâkî açıdan değerlendirerek “kendini bilme” ilkesine
dikkat çeker (Yakıt 2013:27). Platon ve Aristoteles; ruh ve akıl temelli insan
anlayışı ile haz ve acının yönlendirdiği sıradan insan, etik akla sahip insanlığı
temsil eden bilge insan olarak tanımlar. Platon, “insan olmak için aklın tek
başına yeterli olmadığını, doğuştan sahip olduğumuz özellikleri eğiterek dü-
rüst, doğru, âdil insan olmanın gereğini vurgular (Yalçın 2009:14). Aristo’ya
göre de insanın en önemli vasfı akıldır. Insanın akıllı bir hayvan olarak tanım-
lanmasını yetersiz bulan Descartes, insan iradesini ön plana çıkarır. Rous-
*
Prof. Dr., G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi, ayucel@gazi.edu.tr
224
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
seau, insanın özelliklerini erdem, erdem birliği olarak açıklar. Durkheim,
insanın ferdî varlığının yanı sıra, sosyal varlığına da dikkat çeker. O’nu sosyal
yapının içinde değerlendirir. Insanda iki varlık vardır; ferdî ve sosyal varlık
(Yakıt 2013:28).
İslâm Düşüncesinde İnsan
Beşer, insan topluluğunu ifade eden ins ve insan, Kur’an-ı Kerim’de birçok
âyette yer almaktadır. Kur’an’da insanın yaratılışı, mahiyeti, gayesi bütün
yönleriyle ele alınmış ve yeryüzünde halife olarak görevlendirilmesi önemine
dikkat çekilmiştir. Insanı ne yalnızca biyolojik ne de yalnızca pisişik varlığına
indirgenerek açıklanabilir. Islâmiyet insanı yaratılışını, tabiatını, sorumlu-
luklarını bir bütünlük içinde değerlendirmiştir. Kur’an’da insanın, varlığıyla
aklıyla, iradesiyle diğer canlılar içinde üstün kılındığı belirtilir. “Biz insanı
en güzel biçimde yarattık” (Tin 95/4). Dolayısıyla insanın ontolojik açıdan
tanımlayıp evrendeki yerini belirlemekle kalmaz Onun var oluş amacını da
açıklamış olur (Kutluer 2000:322-323).
Farabî, insanı tanımlarken, aklı ön plana çıkarmanın yanı sıra “duyuların
hazzından manevî hazza yükselen yegâne varlık” olarak tasvir eder. Insanı
ilahî ve maddî âleme ait bir varlık olarak değerlendiren Gazalî, Onu “ hakika-
tin bilgisine namzet bir varlık” olarak görür (Yakıt 2013:30-31).
Âlemin makro kozmik (büyük âlem) insanın da mikro kozmik (küçük
âlem) bir varlık olduğunu, âlemin hakikatlerini kendinde toplayan insan,
Tanrı’yı müşahede edebilen yegâne varlıktır. Arabî ve Konevî’ye göre insan
maddî benliğinden soyunabilmekte ve kozmosun temelini oluşturmaktadır
(Yakıt 2013:321). Zira insan bütün zayıflığına, kararsızlığına rağmen doğuş-
tan gelen “mevcut olandan ideal olana yükselme iradesine sahiptir.” (Fazlur
Rahman 1981:42). Bu açıklamalar insanın davranışları, düşünceleri ile bu
üstün yaratılış gayesine uygun bir tekâmül geçirmesi gerekliliğini de ortaya
koyar.
Görüldüğü gibi Islâmiyet, insanı bütünlük içinde ele almış, yaratılmışlar
içerisinde yeryüzüne halife kılınmış varlık olarak değerlendirmiştir. “Allah
sizi yeryüzünde halife yaptı” (En’am 6/165). Aklıyla hakikati, iyiliği kavrama
gücüne sahip olduğu, bilgi ile tekâmül eden konumuna dikkat çekerek yü-
kümlülük ve sorumlulukları da hatırlatmış olur (Kutluer 2000:323). Dolayı-
sıyla Tanrı’nın kâinatı insan için yarattığı düşüncesinden hareketle en seçkin
parçası da odur.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
225
Türk – Islâm düşüncesinde insanlık mahiyetinin üç ayrı tezahürü bulun-
duğunu ifade eden Yakıt, insanlığı akıl, ruh ve nefis kavramlarıyla tanımlamak
gerektiğini belirtir (2013:31). Insanın, yaratılmışlar içinde en üstün mertebe-
de yer alması akıl, bilgi ve iradeye sahip olması anlamında değerlendirilmeli-
dir. Esasında insanda var olan cevher Tanrı’nın yeryüzündeki tecellisi olması,
onun yüceliğinin, kutsallığının da ifadesidir.
İdeal İnsan- İnsan-ı Kâmil
Türk-Islâm düşünce sisteminde insan, evrenin var olmasındaki gaye ka-
bul edilmesi yönüyle kozmik varlıklar sıralamasının en üstünde yer alan, yü-
celtilen, idealize edilen bir varlıktır. Mükemmel olan, Tanrı’nın sıfatlarından
tecelliler taşıyan, en güzel biçimde yaratılan “ideal insan” tasavvuru, Islâm
tasavvufunda “insan-ı kâmil” kavramıyla ifade edilir.
Insan-ı Kâmil kavramı Islâm tasavvuf literatürüneMuhyiddin Ibnü’l-Arabî
(Endülüs1165- Dımışk 1240) tarafından kazandırılmıştır. “Kozmosun teme-
lini oluşturan insan” (Yakıt 2013:32) kadim kültürlerden itibaren “makro-
kozm” ve “mikrokozm” düşüncesiyle insanla evren arasında bir bağ kurul-
muştur. Insanı mikro kozmik bir çerçevede değerlendiren Ibnü’l-Arabî’nin
insan-ı kâmil tasavvuru Kur’an ve hadisler çerçevesinde yorumlanarak ifade
edildiği görülür.
Muhyiddin Ibnü’l-Arabî’ye göre âlemin varlık sebebi ve koruyucusu olan
insan-ı kâmil, yaratılıştan itibaren akl-ı evvel mertebesi verilmiş ve kendisine
bilmediği şeyler öğretilmiştir. “Böylece Allah’ın âlemdeki hükmü insan-ı kâ-
mil ile zâhir olmuştur” (Aydın 2000:330).
Islâm tasavvufunda insan-ı kâmil, “Allah’ın bütün isimlerinikemâl derece-
sinde temsil eden” Hz. Muhammed’tir. Bu anlayış bir ideal insan tasavvurunu
da beraberinde getirmiştir. Tanrı’nın murat ve muhatabı olan insan, yaratılış
itibariyle “Gerçekten insanoğlunu şerefli/kerim kıldık” (Isra 17/70) âyetinde
de bildirildiği gibi “eşref-i mahlûkât /varlıkların en şereflisi” olarak kabul edi-
lir. Ayrıca Tanrı’nın mutlak güzellik ve iyiliğini sezebilecek yegâne varlıktır ve
insan-ı kâmil hakikati temsil eder (Durak2010:110;121). Insan kâinatın özü-
dür; yalnız özü değil aynı zamanda gözüdür. Kâinattaki bütün varlıkları aklı,
gönlü ve bilgisi ve iradesiyle görür, bilir ve değerlendirir (Kaplan 1987:31).
226
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Şeyh Gâlib’in dediği gibi;
“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dide-i ekvân olan âdemsin sen”
(Kendine bir hoşça bak; sen âlemin özüsün, varlıkların gözbebeği olan insansın)
Insanın, âlemin merkezinde telakki edilmesi aynı zamanda insana verilen
sorumluluğu, Kur’an diliyle “emânet”i de ifade etmektedir. Zira Kur’an’da
açıkça ifade edilen eşref-i mahlûkat aynı zamanda süfli, bayağı, çirkin, vb.
özelliklerle beşer yönünü de hatırlatmaktadır “Ey insanlar! Akitlerinizi yerine
getirin” (Maide 5/1) âyeti yaratılışın idrakinde olan, şuurlu insanın nefsî duy-
gulardan arınıp iç yolculuğunu tamamlayarak kemâl sıfatlarıyla donanmasına
işaret eder.
Azizidü’n-Nesefî, kâmil insanı; iyi sözler, iyi hareketler, iyi ahlâk ve bilgisi
tam (1990:14) insan olarak tasvir eder. Bundan dolayı insan, hem bireysel
hem de sosyal anlamda tekâmül ve sorumluluk amacıyla hareket eder. Hak
ve halk arasında bir köprü görevi gören insan-ı kâmil, Allah’ın ahlâkı ile ah-
lâklanmış, ahlâkî kemâle sahip kimsedir (Aydın 2000:331). Insan, Allah’ın
isminin mazharı, yaratılışın gayesi ve O’nun halifesidir. “Onun içindir ki in-
san-ı kâmil sözü doğru, fiilleri iyi ve ahlâkı güzel, marifet ehlidir” Insan-ı
kâmili sözleri, hareketleri, bilgisi bakımından değerlendiren Nesefî, dünyanın
düzene kavuşturulması, , insanların ahlâklı olmasındaki rolüne, hatta sorum-
luluğuna işaret eder. “Kâmil insan, dünyayı yoluna sıkmaktan, halk arasında
doğruluğu yaymaktan, insanlar arasındaki kötü alışkanlık ve âdetleri atmak-
tan; bunun yerine iyi kurallar koymaktan, insanları Allah’a davet edip O’nun
azâmeti, büyüklüğü ve tek oluşunu bildirmekten daha iyi biribadet görmedi”
(Aziziddin Nesefî 1990:15). Bu açıdan bakıldığında Islâm tasavvufunda in-
san-ı kâmilin bulunduğu yüksek mertebe ile yaratılış ve kâinattaki yerinin
değeri anlaşılır.
Dostları ilə paylaş: |