[spesies]
Lat. variegatio - İng. variegation -
Tür. variyegasyo > variyegasyon
[variegasion]
3. -io- (Araya “y” alıp -iyo- olur ya da -io- kalır):
LATİNCE - İNGİLİZCE
TÜRKÇE “Y”li
“Y”siz
Lat. Angioma – İng. angioma -
Tür. angiyoma > angiyom
[angioma]
Lat. Biopsia – İng. biopsy -
Tür. biyopsiya > biyopsi
[biopsi]
Lat. Biorhythmus - İng. biorhythm -
Tür. biyoritmus > biyoritm
[bioritm]
5
6
Lat. Cardiomyopathia - İng. cardiomyopathy - Tür. kardiyomiyopatiya > kardiyomiyopati
[kardiomiopati]
Lat. Dermatomyositis – İng. dermatomyositis - Tür. dermatomiyozitis > dermatomiyozit
[dermatomiozit]
Lat. Endometrioma - İng. endpmetriyoma - Tür. endometriyoma
[endometrioma]
Lat. Endometriosis - İng. endometriosis -
Tür. endometriyozis
[endometriozis]
Lat. Eruption - İng. eruption -
Tür. erupsiyo > erupsiyon
[erupsion]
Lat. faciodermalis - İng. faciodermal -
Tür. fasiyodermalis > fasiyodermal
[fasiodermal]
Lat. frictionalis - İng. friktional -
Tür. friksiyonalis > friksiyonal
[friksional]
Lat. Heliotropismus - İng. heliotropism -
Tür. heliyotrpismus > heliyotropizm
[heliotropizm]
Lat. Infektio – İng. infection -
Tür. infeksiyo > infeksiyon
[infeksion]
Lat. infectiosus - İng. infectious -
Tür. infeksiyozus > infeksiyoz
[infeksioz]
Lat. -ioma - İng. -ioma -
Tür. -iyoma
[-ioma]
Lat. -iosis İng. -iosis -
Tür. –iyozis
[-iozis]
Lat. Leiomyoma - İng. leiomyoma -
Tür. leiyomiyoma
[leiomioma]
Lat. Myoma – İng. myoma -
Tür. miyoma
[mioma]
Lat. Myosis - İng. myosis -
Tür. miyozis .......................................
[miozis]
Lat. Myositis - İng. myositis -
Tür. miyozitis
[miozitis]
4. -iu- (Araya “y” alıp -iyu- olur ya da -iu- kalır):
LATİNCE - İNGİLİZCE
TÜRKÇE “Y”li
“Y”siz
Lat. Calcium - İng. calcium -
Tür. kalsiyum
[kalsium]
Lat. Acrosyringium - İng. acrosyringium -
Tür. akrosiringiyum
[akrosiringium]
Lat. Acanthium - İng. acanthium -
Tür. akantiyum
[akantium]
Lat. Corynobacterium - İng. corynobacterium - Tür. korinobakteriyum
[korinobakterium]
Lat. Cadmium - İng. cadmium -
Tür. kadmiyum
[kadmium]
Lat. Cilium - İng. cilium -
Tür. siliyum
[silium]
Lat. Milium - İng. milium -
Tür. miliyum
[milium]
Lat. Genitalium - İng. genitalium -
Tür. genitaliyum
[genitalium].
Lat. Endometrium - İng. endometrium -
Tür. endometriyum
[endometrium]
Günümüzde “-ia-, -ie-, -io-, -iu-” harfl i batı kökenli terimlerin geçerli Türkçeleştirme kuralı şudur: “Sözcüğün okunmasında
sesliler arasına “y” harfi konuyorsa Türkçeleştirilen yazımında da “y” harfi kullanılır. Dolayısıyla ödünçlenen tüm terimlerde “-ia-, -ie-, -io-,
-iu-” harfl eri arasına “y” harfi konur”. Eğer bu kural değiştirilerek yeni bir kural getirilmek isteniyorsa, o taktirde “y” harfi nin
tüm ilgili terimlerden kaldırılması ve yeni bir terimce yaratılması gerekir. Ancak “y”yi kaldırmak için yeterli gerekçe
yoktur ve bu durum Türkçe’nin “okuduğunu yazma” temel ilkesine de uymamaktadır.
Sonuç olarak, hekimlerimize şu soruyu sormak gerekiyor: Siz, batı dillerinden Türkçeye yapılan ödünçlemelerde “-ia-, -ie-, -io-, -iu-” seslileri
arasında “y” harfi nin kullanılmasına var mısınız, yoksa yok musunuz? Bazısında “y”yi kullanmak ve bazısında kullanmamak, keyfi liğe
dayanan bir sistemsizlik olduğundan, yanıtınız, aynen o TV programındaki yanıt gibi kesin olmak zorundadır: Ya “varım” ya da “yokum”
demek zorundasınız!
7
G
ünümüzde İngilizcenin yoğun baskısı altında bulunan
dilimiz, Tıp terimleri alanında da ayni baskıyı iliklerine kadar
duyumsamaktadır.
İngilizcenin bu yeni baskısı Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki
Fransızcanın etkileri ile birleşince ortaya yarı Fransızca yarı İngilizce ve
kısmen de Türkçe bir karışım çıkmaktadır:
1268 yabancı terimin yeraldığı bir çalışmamızda Meme Hastalıkları ve
Cerrahisi alanında en sık kullanılan terimler incelenmişti (1). Bunların
45’i Arapça, 33’ü Fransızca (%2.6), 30’u Latince ve birer Almanca ve Farsça terimden oluşurken gerikalan 1158’i
(%91.3) İngilizce kökenli idi.
Ancak 2. Mahmut döneminde kurulan ilk modern Tıp Okulu’nda (Tıbbiye-i Şahane) eğitim dili olarak Fransızca
seçilmişti (2). Ayni dönemde günümüzün Harvard’ı olan Viyana Tıp Okulu (Josephinum)‘nda ise eğitim dilinin
Fransızca ve yeni okula atanan dekanın Avusturyalı bir doktor oluşu bilinçli bir seçimi yansıtır. Nitekim 2. Mahmut
okulun açılış törenindeki konuşmasında:
“Biz bu okulda eğitim dili olarak Fransızcayı seçtik. Çünkü Arapça öğrenmesi zor bir dildir ve batı ülkeleri bilimde
arap dünyasını geride bırakmıştır. Ancak bu dili sürekli kullanasınız diye almadık. Batının ileri bilimini daha kolay ele
geçirmeniz için bir araç olarak düşündük. Hedefe ulaşılınca Türkçe eğitime dönülmesi en büyük dileğimizdir.”
Fransızca eğitim yerli hocaların karşı çıkmalarına karşın 31 yıl (1839-1870) sürmüş ve tıp terimlerimiz üzerinde
bugüne kadar ulaşan etkilerini oluşturmuştur: enjeksiyon, enfeksiyon, entübasyon, endürasyon, enfl amasyon,
enfarktüs, larenks, sempozyum..... bunlara örnektir... Günümüzde bunların yerine İngilizce’nin de etkisiyle injeksiyon,
infeksiyon, intübasyon indürasyon, infl amasyon, infarktüs, larinks, simpozyum... giderek daha sık kullanılmaktadır.
Terimlerimizi kullanırken onları hangi dilin etkisinde kalırsak ona göre değiştirmemiz, sağlam bir dil bilincimizin
henüz oluşmadığının acınası bir kanıtıdır. Aslında 110 yıl gibi uzun bir süre (1839-1950) Fransızca’nın etkisinde
kalmış olan Tıp dilimiz, son 50-60 yıldır İngilizcenin yoğun etkisi altındadır. Bu durum günümüz Tıp dili yazımını
(imla)da kötü etkilemektedir. Hangi yerli dergiye bakarsanız bakın çoğu makalede şu garip durumu görebilirsiniz:
Yazar tek bir kavram için farklı yazım kullanmış! Örneğin bir yerde “enfeksiyon” derken sonraki satırlarda “infeksiyon”
demiş. İşin asıl üzücü yanı bu tür yanlış kullanımlardan yazıyı inceleyen hakemler, yayın kurulu ve editörlerin rahatsız
olmayışlarıdır.
Dil bilincini oluşturmak için üniversite çok geç kalınmış bir yerdir. Dil bilinci ilk eğitimde, temel eğitimde
oluşturulmalıdır. Kişi kendi dilini sevmeli, beğenmeli, duygu ve düşüncelerini anlamayı ve açıklamayı bu araçla
Doç. Dr. Ragıp KAYAR > Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi 1. Cerrahi Klinik Şefi
Fransızca’nın Tıp Terimlerimize Etkisi
6
Lat. Cardiomyopathia - İng. cardiomyopathy - Tür. kardiyomiyopatiya > kardiyomiyopati
[kardiomiopati]
Lat. Dermatomyositis – İng. dermatomyositis - Tür. dermatomiyozitis > dermatomiyozit
[dermatomiozit]
Lat. Endometrioma - İng. endpmetriyoma - Tür. endometriyoma
[endometrioma]
Lat. Endometriosis - İng. endometriosis -
Tür. endometriyozis
[endometriozis]
Lat. Eruption - İng. eruption -
Tür. erupsiyo > erupsiyon
[erupsion]
Lat. faciodermalis - İng. faciodermal -
Tür. fasiyodermalis > fasiyodermal
[fasiodermal]
Lat. frictionalis - İng. friktional -
Tür. friksiyonalis > friksiyonal
[friksional]
Lat. Heliotropismus - İng. heliotropism -
Tür. heliyotrpismus > heliyotropizm
[heliotropizm]
Lat. Infektio – İng. infection -
Tür. infeksiyo > infeksiyon
[infeksion]
Lat. infectiosus - İng. infectious -
Tür. infeksiyozus > infeksiyoz
[infeksioz]
Lat. -ioma - İng. -ioma -
Tür. -iyoma
[-ioma]
Lat. -iosis İng. -iosis -
Tür. –iyozis
[-iozis]
Lat. Leiomyoma - İng. leiomyoma -
Tür. leiyomiyoma
[leiomioma]
Lat. Myoma – İng. myoma -
Tür. miyoma
[mioma]
Lat. Myosis - İng. myosis -
Tür. miyozis .......................................
[miozis]
Lat. Myositis - İng. myositis -
Tür. miyozitis
[miozitis]
4. -iu- (Araya “y” alıp -iyu- olur ya da -iu- kalır):
LATİNCE - İNGİLİZCE
TÜRKÇE “Y”li
“Y”siz
Lat. Calcium - İng. calcium -
Tür. kalsiyum
[kalsium]
Lat. Acrosyringium - İng. acrosyringium -
Tür. akrosiringiyum
[akrosiringium]
Lat. Acanthium - İng. acanthium -
Tür. akantiyum
[akantium]
Lat. Corynobacterium - İng. corynobacterium - Tür. korinobakteriyum
[korinobakterium]
Lat. Cadmium - İng. cadmium -
Tür. kadmiyum
[kadmium]
Lat. Cilium - İng. cilium -
Tür. siliyum
[silium]
Lat. Milium - İng. milium -
Tür. miliyum
[milium]
Lat. Genitalium - İng. genitalium -
Tür. genitaliyum
[genitalium].
Lat. Endometrium - İng. endometrium -
Tür. endometriyum
[endometrium]
Günümüzde “-ia-, -ie-, -io-, -iu-” harfl i batı kökenli terimlerin geçerli Türkçeleştirme kuralı şudur: “Sözcüğün okunmasında
sesliler arasına “y” harfi konuyorsa Türkçeleştirilen yazımında da “y” harfi kullanılır. Dolayısıyla ödünçlenen tüm terimlerde “-ia-, -ie-, -io-,
-iu-” harfl eri arasına “y” harfi konur”. Eğer bu kural değiştirilerek yeni bir kural getirilmek isteniyorsa, o taktirde “y” harfi nin
tüm ilgili terimlerden kaldırılması ve yeni bir terimce yaratılması gerekir. Ancak “y”yi kaldırmak için yeterli gerekçe
yoktur ve bu durum Türkçe’nin “okuduğunu yazma” temel ilkesine de uymamaktadır.
Sonuç olarak, hekimlerimize şu soruyu sormak gerekiyor: Siz, batı dillerinden Türkçeye yapılan ödünçlemelerde “-ia-, -ie-, -io-, -iu-” seslileri
arasında “y” harfi nin kullanılmasına var mısınız, yoksa yok musunuz? Bazısında “y”yi kullanmak ve bazısında kullanmamak, keyfi liğe
dayanan bir sistemsizlik olduğundan, yanıtınız, aynen o TV programındaki yanıt gibi kesin olmak zorundadır: Ya “varım” ya da “yokum”
demek zorundasınız!
7
G
ünümüzde İngilizcenin yoğun baskısı altında bulunan
dilimiz, Tıp terimleri alanında da ayni baskıyı iliklerine kadar
duyumsamaktadır.
İngilizcenin bu yeni baskısı Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki
Fransızcanın etkileri ile birleşince ortaya yarı Fransızca yarı İngilizce ve
kısmen de Türkçe bir karışım çıkmaktadır:
1268 yabancı terimin yeraldığı bir çalışmamızda Meme Hastalıkları ve
Cerrahisi alanında en sık kullanılan terimler incelenmişti (1). Bunların
45’i Arapça, 33’ü Fransızca (%2.6), 30’u Latince ve birer Almanca ve Farsça terimden oluşurken gerikalan 1158’i
(%91.3) İngilizce kökenli idi.
Ancak 2. Mahmut döneminde kurulan ilk modern Tıp Okulu’nda (Tıbbiye-i Şahane) eğitim dili olarak Fransızca
seçilmişti (2). Ayni dönemde günümüzün Harvard’ı olan Viyana Tıp Okulu (Josephinum)‘nda ise eğitim dilinin
Fransızca ve yeni okula atanan dekanın Avusturyalı bir doktor oluşu bilinçli bir seçimi yansıtır. Nitekim 2. Mahmut
okulun açılış törenindeki konuşmasında:
“Biz bu okulda eğitim dili olarak Fransızcayı seçtik. Çünkü Arapça öğrenmesi zor bir dildir ve batı ülkeleri bilimde
arap dünyasını geride bırakmıştır. Ancak bu dili sürekli kullanasınız diye almadık. Batının ileri bilimini daha kolay ele
geçirmeniz için bir araç olarak düşündük. Hedefe ulaşılınca Türkçe eğitime dönülmesi en büyük dileğimizdir.”
Fransızca eğitim yerli hocaların karşı çıkmalarına karşın 31 yıl (1839-1870) sürmüş ve tıp terimlerimiz üzerinde
bugüne kadar ulaşan etkilerini oluşturmuştur: enjeksiyon, enfeksiyon, entübasyon, endürasyon, enfl amasyon,
enfarktüs, larenks, sempozyum..... bunlara örnektir... Günümüzde bunların yerine İngilizce’nin de etkisiyle injeksiyon,
infeksiyon, intübasyon indürasyon, infl amasyon, infarktüs, larinks, simpozyum... giderek daha sık kullanılmaktadır.
Terimlerimizi kullanırken onları hangi dilin etkisinde kalırsak ona göre değiştirmemiz, sağlam bir dil bilincimizin
henüz oluşmadığının acınası bir kanıtıdır. Aslında 110 yıl gibi uzun bir süre (1839-1950) Fransızca’nın etkisinde
kalmış olan Tıp dilimiz, son 50-60 yıldır İngilizcenin yoğun etkisi altındadır. Bu durum günümüz Tıp dili yazımını
(imla)da kötü etkilemektedir. Hangi yerli dergiye bakarsanız bakın çoğu makalede şu garip durumu görebilirsiniz:
Yazar tek bir kavram için farklı yazım kullanmış! Örneğin bir yerde “enfeksiyon” derken sonraki satırlarda “infeksiyon”
demiş. İşin asıl üzücü yanı bu tür yanlış kullanımlardan yazıyı inceleyen hakemler, yayın kurulu ve editörlerin rahatsız
olmayışlarıdır.
Dil bilincini oluşturmak için üniversite çok geç kalınmış bir yerdir. Dil bilinci ilk eğitimde, temel eğitimde
oluşturulmalıdır. Kişi kendi dilini sevmeli, beğenmeli, duygu ve düşüncelerini anlamayı ve açıklamayı bu araçla
Doç. Dr. Ragıp KAYAR > Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi 1. Cerrahi Klinik Şefi
Fransızca’nın Tıp Terimlerimize Etkisi
8
yapabilmekten zevk almalıdır. Bu anlamda hangimiz temel eğitimimiz sırasında bu amaçlara yönelik bir eğitim
aldık?
Gerek temel eğitimi veren öğretmenlerin yetiştirildikleri Eğitim Fakültelerinde gerekse Türk Dili ve Edebiyatı
Fakültelerinde geçerli dil eğitim anlayışı, ana dilimizi sevmek ve onu arılaştırmaktan yana bir dil bilinci kazandırma
yetisi verilmemiş olmalı ki yukarıdaki hazin tablo açıklanabilsin. Bire bir temaslarımızda Türk Dili ve Edebiyatı
öğrencilerinin bir Osmanlıca gönüllüsü olarak eğitildiklerini görmek bu varsayımı desteklemektedir.
Dil bilincinin farkında olan Tıp eğiticisi sayısı beklenenin çok altında kalmaktadır. Buna ilginç bir örnek 1.Ulusal Meme
Kanseri Konsensus Toplantısı’dır. Bu toplantıda eğitimcilerin % 74’ü Terim Kurulu’nun “Konsensus” yerine “Uzlaşı”nın
kullanılması önerisini kabul etmiş (3), 2 yıl sonra yapılan 2. Ulusal Toplantı’nın adı yine Konsensus kalmıştır (!). Yani
üst düzey eğitimcilerimizin bile düşündüğü ve yaptığı bir uyum içinde değildir. Bir başka deyimle bu kişilerin büyük
çoğunluğu için “olması gerekenle” “olan” arasında önemli bir uzaklık vardır.
Eğitimde dil sorununun en temel ve öncelikli bir sorun olduğunu kavrayan az sayıda üst eğitimci ile bu soruna
kayıtsız kalan çoğunluğu değiştirmek yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi pratik olarak çok zordur. Sorunun temel
eğitimde ele alınması ve çözüm için buna uygun yaklaşımlar geliştirilmesi daha sağlıklı olacaktır.
KAYNAKLAR
1. Kayar R. Meme Bilimi Terimleri. İzmir Meme Hstl. Dern. Yayın No:4 Deha Ozalit 2006.
2. Kayar R. Tıbbi terimlere Türkçe karşılıklar sorunu. SSK Tepecik Hstn Derg 2002:12(1):37-48.
3. Haydaroğlu A. I.Ulusal Meme Kanseri Konsensusu. Kongre Basımevi. İstanbul 2007:11.
9
Yard. Doç. Dr. Emine KOLAÇ > Anadolu Üniversitesi, Eğitim Fakültesi
Küreselleşme, Dil ve Kültür
Y
irminci yüzyılın ikinci yarısından sonra iletişim teknolojilerinin hızla
yaygınlaşması, ülkeler arasındaki sınırların kalkmaya başlaması,
eskiye göre daha az önemli hale gelmesiyle birlikte dünya ülkelerinin
ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel alanlarda birbirlerine daha çok
yaklaştıkları, daha bağımlı hale geldikleri, ortak değer, yaklaşım ve tavırlar
benimsemeye başladıkları görülmektedir. Bütün dünyayı etkisine alan
bu değişim süreci “küreselleşme” kavramıyla ifade edilmektedir.
Ülkeler arasındaki sınırların ortaya kalkmaya başlamasına paralel olarak
mal ve sermayenin serbest dolaşımı, iletişim teknolojilerinin, internetin
akıl almaz bir hızla gelişmesi insanların yaşama bakışlarını değiştirmiş
ve dünyayı bir bütün olarak görmeye başlamışlardır. Bu durum doğal
olarak küresel bir bakış açısını beraberinde getirmiş, böylece tek
tipleşmeye giden yolun önü de açılmıştır. Başlangıçta sadece mal ve
sermayenin serbest dolaşımı olarak algılanan ve ekonomik boyutu
ağırlık kazanan küreselleşme sürecinin aslında çok farklı boyutlarının
olduğu, özellikle ekonomik olarak güçlü olan ülkelerin kültürlerinin
hızla dünyaya yayılarak baskın, egemen kültür haline geldiği, ekonomik
açıdan zayıf ülkelerin toplumsal yapılarında, kültürlerinde ortaya çıkan
değişikliklerle iyice belirginleşmiştir.
İletişim teknolojileriyle insanların, toplumların birbirinden etkilenme hızının anlık zaman dilimlerine indiği,
yaşananların toplumlara, ekonomilere ve bireylere şiddetli dalgalar gibi çarptığı bir gerçek olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu sürecin toplumların kültürlerinde yarattığı en ufak değişim, aileden toplumsal yaşama, çalışma
yaşamına, ekonomiye, eğlenceye anlayışına, ikili ilişkilere kadar yansıyan pek çok farklılaşmayı beraberinde
getirmektedir (Kağıtçıbaşı, 1988, 275). Her ne kadar küreselleşme sürecinin kültürel zenginliğin önünü açtığı,
kültürel alışverişi hızlandıracağı yönünde yaklaşımlar, bakış açıları olsa bile dünyanın her yerindeki insanların
yaşam tarzlarının, zevklerinin, yediklerinin, içtiklerinin hayata bakışlarının aynılaşmaya başlaması bir “çokluğa” değil
“tekliğe” doğru hızlı bir gidişin varlığını göstermektedir. Dünya artık Mc Donalds’da hamburger yiyen Coca Cola
içen, Malboro marka sigara içen, Hollywood fi lmleriyle neşelenen, hüzünlenen, Microsoft’un bilişim teknolojisini
kullanan insanların oluşturduğu, üretilenin potansiyel alıcısı olan, tüketim canavarı insanların oturduğu küçük bir
köy olma yolunda tek tipleşmeye doğru hızla ilerlemektedir.
Küresel kitle kültürünün akıl almaz bir teknolojik destekle dünyanın her yerinde olduğu, hiçbir kültür biçiminde
görülmediği kadar endüstriyel bir boyut kazandığı açıkça ortadadır. Tasarlanan, biçimlendirilen ve dünyayı pazar
olarak gören bir boyuta sahip olan küresel kültür bu özelliğiyle kendisine karşı direnmeyi neredeyse olanaksız
8
yapabilmekten zevk almalıdır. Bu anlamda hangimiz temel eğitimimiz sırasında bu amaçlara yönelik bir eğitim
aldık?
Gerek temel eğitimi veren öğretmenlerin yetiştirildikleri Eğitim Fakültelerinde gerekse Türk Dili ve Edebiyatı
Fakültelerinde geçerli dil eğitim anlayışı, ana dilimizi sevmek ve onu arılaştırmaktan yana bir dil bilinci kazandırma
yetisi verilmemiş olmalı ki yukarıdaki hazin tablo açıklanabilsin. Bire bir temaslarımızda Türk Dili ve Edebiyatı
öğrencilerinin bir Osmanlıca gönüllüsü olarak eğitildiklerini görmek bu varsayımı desteklemektedir.
Dil bilincinin farkında olan Tıp eğiticisi sayısı beklenenin çok altında kalmaktadır. Buna ilginç bir örnek 1.Ulusal Meme
Kanseri Konsensus Toplantısı’dır. Bu toplantıda eğitimcilerin % 74’ü Terim Kurulu’nun “Konsensus” yerine “Uzlaşı”nın
kullanılması önerisini kabul etmiş (3), 2 yıl sonra yapılan 2. Ulusal Toplantı’nın adı yine Konsensus kalmıştır (!). Yani
üst düzey eğitimcilerimizin bile düşündüğü ve yaptığı bir uyum içinde değildir. Bir başka deyimle bu kişilerin büyük
çoğunluğu için “olması gerekenle” “olan” arasında önemli bir uzaklık vardır.
Eğitimde dil sorununun en temel ve öncelikli bir sorun olduğunu kavrayan az sayıda üst eğitimci ile bu soruna
kayıtsız kalan çoğunluğu değiştirmek yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi pratik olarak çok zordur. Sorunun temel
eğitimde ele alınması ve çözüm için buna uygun yaklaşımlar geliştirilmesi daha sağlıklı olacaktır.
Dostları ilə paylaş: |