She is the leader of a voluntary organization. (Gönüllü bir organizasyonun lideri.)
1839) organize; (fiil)
organize etmek, düzenlemek, tertiplemek, hazırlamak
They organized a great party for their daughter’s birthday. (Kızlarının doğum günü için büyük bir parti düzenlediler.)
1840) orientation; (isim)
oryantasyon, çevreye uyum sağlama, bir yere alışma, yönelim
This is orientation week for all our new workers. (Bu hafta tüm yeni çalışanlarımız için oryantasyon haftası.)
1841) origin; (isim)
köken, kaynak, orijin
The origin of the word is Arabic. (Kelimenin kökeni Arapçadır.)
1842) original; (sıfat)
orijinal, özgün,asıl
That is a very original idea. (Bu çok özgün bir fikir.)
1843) originally; (zarf)
aslen, aslında, köken olarak
Our family originally came from Iran. (Ailemiz köken olarak İran’dan geliyor.)
1844) other; (sıfat, zamir)
s.; diğer, öbür, öteki, başka zm.; diğeri, öbürü
Are there any other questions? (Başka soru var mı?)
1845) others; (zamir)
diğerleri, başkaları
Some pictures are better than others. (Bazı resimler diğerlerinden daha iyi.)
1846) otherwise; (zarf)
aksi halde, başkaca
I borrowed some money. Otherwise, I couldn’t have afforded the trip. (Biraz borç para aldım. Aksi halde bu geziye maddi gücüm yetmezdi.)
1847) ought; (fiil, sıfat)
f.; -meli/ -malı, gerekli i.; zorunluluk, yükümlülük
You ought to apologize. (Özür dilemelisin.)
1848) our; (zamir)
bizim
I showed them some of our photos. (Onlara bazı fotoğraflarımızı gösterdim.)
1849) ourselves; (zamir)
kendimiz, biz
We shouldn’t blame ourselves for her actions. (Onun yaptıkları yüzünden kendimizi suçlamamalıyız.)
1850) out; (isim, zarf, fiil, sıfat)
i.; çıkış, çıkar yol, çözüm, çizgi dışı zf.; dışarı, dışarıya,dışarıda f.; çıkarmak, meydana çıkmak, kovmak s.; dış, harici, bitmiş, uzak, eskimiş, modası geçmiş
I called him but he was out. (Onu aradım ama dışarıdaydı.)
1851) outcome;(isim)
sonuç, netice , çıktı, ürün
What was the outcome of your research? (Araştırmanızın sonuçları nelerdi?)
1852) outside; (zarf, isim, sıfat, edat)
zf.;dışarı, dıştan, dışarıya i.; dış, dış taraf s.; dış, dışarıdaki, harici ed.;dışında, dışına
You can’t open the window from the outside. (Pencereyi dışarıdan açamazsın.)
1853) oven; (isim)
fırın, ocak
She bakes cakes in the oven. (Kekleri fırında pişirdi.)
1854) over; (sıfat, zarf, edat)
s.; bitmiş, üstün, çok fazla, aşırı zf.; fazla, tekrar,yine, üzerine, aşırı, her yerinden, baştan sona ed.; üzerinde, üstünde, üstünden, hakkında, karşıya, öbür tarafa, boyunca
By the time I arrived, the meeting was over. (ben vardığımda toplantı bitmişti.)
1855) overall; (sıfat, zarf)
s.; etraflı, geniş kapsamlı, genel zf.; tam, genel olarak
They made an overall asessment after the meeting. (Toplantıdan sonra genel bir değerlendirme yaptılar.)
1856) overcome; (fiil)
üstesinden gelmek, yenmek, alt etmek
She overcame all difficulties on her own. (O, kendi başına tüm zorlukların üstesinden geldi.)
1857) overlook; (fiil)
aldırmamak, hoşgörmek, gözünden kaçmak, dikkate almamak
It seems that they have overlooked one important fact. (Önemli bir gerçeği gözden kaçırmı gibi görünüyorlar.)