A. YAŞAMI VE KİŞİSEL ÖZELLİKLERİ
1336 yılında, eski adıyla Keş, şimdiki adıyla Şehrisebz’de dünyaya
gelmiştir. Barlas Tatarları’nın önde gelen isimlerinden biri olan babası
Emir Muhammed Taragay, bilgili ve fikirlerine önem verilen bir kişidir.
Şöyle ki; kabilenin yönetimini kardeşine devretmesine karşın, yılda bir
kez Moğol Hanı’nın yurt beylerini topladığı kurultaya davet edilir ve
görüşleri alınırdı (Şimşirgil, 2017, 22’den Yezdi, 2013, 25). Babasının,
belirli bir süre bölgenin idareciliğini yaptıktan sonra yönetimi kardeşine
devretmesi ise, dini ve ilmi konulara yoğunlaşmak istemesinden kaynak-
lanmaktadır. Özellikle, uzun sohbetler yaptığı Şeyh Şemseddin Külal’ın
aynı zamanda Timur’un ismini koyduğu da rivayet edilir (Şimşirgil, 2017,
22). Annesi Tekina Hatun da Buhara’nın ileri gelenlerinden, dini ve ilmi
konularda çalışmalar yapan Ubeydullah Mahmud’un kızıdır (Şakirov, As-
lan, 2010, 11).
Eğitime ve ilme önem veren bir aileden gelen Timur, ilk hocası olan Molla
Ali Beg’den okuma yazma öğrenmiş, yedi yaşına geldiğinde ise, babasının
da şeyhi olan Şemseddin Külal’dan dini eğitim almaya başlamıştır. Olduk-
ça başarılı ve parlak bir öğrenci olan Timur’un hem sağ hem de sol eliyle
yazabildiği ve kılıç kullanabildiği rivayet edilmektedir. Dini eğitimin yanı
sıra harp sanatı konusunda da eğitim almış, ata binme, silah kullanma ve
yüzmede ustalaşmıştır. Timur dendiğinde ilk akla gelen ve ileriki yıllarda
da hayatında önemli bir yer edecek olan satrancı ise babasından ve hoca-
sı Şemseddin Külal’den öğrenmiştir (Şimşirgil, 2017, 30-31). Kişiliğinin
gelişimi ve olayları ele alış biçimine oldukça etki etmiş bu oyun belki de
stratejik bakış açısını besleyen en önemli unsurlardan biridir.
Harold Lamb, Timur hakkında yazmış olduğu tarihi romanına başlarken
Emir Timur’u şu şekilde anlatmaktadır (Lamb, 2009, 7);
Soyunu aslını sorarsanız, Orta Asya’da bunca fatih ve cihangir-
lerin beşiği olan bu memlekette, onun topu topu birkaç hayvan
sürüsü, bir parçacık da toprağı vardı, işte o kadar. Timur, do-
ğuştan işte böyle silik, bu kadar küçük bir bey idi. O ne Büyük
İskender gibi bir kral oğlu idi, ne de Cengiz Han gibi bir kabile
reisine mirasçı olmuştu. İşe başlarken, Büyük İskender’in em-
rinde bir millet, Cengiz Han’ın emrinde de Moğollar vardı. Ti-
Meltem DELEN
148
mur’un elinde böyle bir sermaye yoktu. O, ancak çalışa uğraşa
kendine bir millet edinmiştir.
Bu tasvirin bilimsel bir dayanağı olmasa da aslında Timur hakkında
önemli bir saptamadır. Çok iyi bir eğitim almış olması, güçlü kişiliği ve
stratejik dehası, Timur’un büyük başarılarının altında yatan asıl neden-
lerdir. Tarihteki önemli önderlerle yapılan bu karşılaştırma, Timur’un ba-
şarısını çok daha iyi bir şekilde ortaya koymaktadır. Gerçekten de Timur,
sıfırdan koca bir imparatorluk kurmuştur.
Babasının ölümünden sonra ellerinde kalan az sayıdaki hayvanın idaresi-
ni çobanlara ürün karşılığı bırakmış, kendisi de Emir Kazgan’ın hizmetine
girmiş ve burada savaşçı kimliğiyle kendisine önemli bir yer edinmiştir.
Tecrübeli bir savaşçı ve Han olan Emir Kazgan ondaki kabına sığmayan
gücü ve sınır tanımayan hırsı görmüş ama önüne aşılması zor bir engel
koymuştur. Bu, Timur daha doğmadan önce dedesi Kayuli ve Cengiz Ha-
nedanının atası Kabul Han arasında yapılan bir anlaşmaydı. Bu anlaşma-
ya göre; ordunun şefleri Kayuli soyundan, Hanlar ise Kabul soyundan ola-
caktı. Verilen sözlere ve yapılan anlaşmalara ölümüne bağlı olan bozkır
insanları için bu yeterli bir engeldi. Timur’un sessizce bu anlaşmayı kabul
etmesine karşın, içinde sınırsız bir yönetme ve hâkim olma isteği vardı.
Soğukkanlı ve ölçülü kişiliği bu tutkusunu örtülemesinde etkili olmuştur.
Savaşlarda da en karmaşık ve sıkıntılı durumlarda bile, soğukkanlılığını
kaybetmemesiyle savaşçıların hayranlığını kazanmıştı. Savaşçıları onun
için “büyük işler kaynağı” diyorlardı. Her türlü zorluğa dayanabilen güçlü
bir bünyesi vardı ve kendine güveni sonsuzdu (Lamb, 2009, 31-34).
Kazgan Han’ın kendi torunu olan ve aynı zamanda Han soyundan gelen
Olcay ile onu evlendirmesi, Timur’un hayatında önemli bir dönüm nok-
tasıdır. Böylelikle, Tatar kökenli bir Türk olmasına karşın Han ailesiyle
arasında bir bağ kurulmuştur. Olcay ile evliliğinden sonra, mücadeleye
Olcay’ın kardeşi Emir Hüseyin ile birlikte devam etmişler, fakat hiçbir za-
man tam anlamıyla fikirdaşlık edememişlerdir. Zaman zaman ayrı düş-
melerine ve sessizce güç mücadelesine girmelerine karşın birlikte yol al-
mışlar, Olcay’ın ölümünün ardından aralarındaki bağ giderek zayıflamış,
Emir Hüseyin’in ihanetiyle de tamamen kopmuştur (Şimşirgil, 2017, 56-
57). Emir Hüseyin’in ölümüyle birlikte Timur için Emirliğine giden süreç
de başlamıştır. Bu süreçte de Timur soğukkanlılığını ve sükûnetini koru-
Emir Timur ve Yönetim İlkeleri
149
muş, gelişmeleri sakince bir kenarda izlemiştir. Emir seçimi için bir araya
toplanan Tatar beyleri, din âlimleri ve imamlar uzun tartışmalar sonunda
Han soyundan gelmemesine karşın Timur’u Emir olarak seçmişlerdir. Bu
seçimde Müslüman din adamlarının ağırlığı oldukça fazla olmuştur (Şim-
şirgil, 2017, 59-61).
Timur bir konuda karar vermeden önce olabildiğince bilgi toplar, mecli-
sindekilerin fikirlerini dinler, fakat tüm önderlerde olduğu gibi son kararı
kendisi verir ve kararından asla dönmezdi. Verdiği kararların kati bir şe-
kilde yerine getirilmesini ister, kararlarına karşı gelen veya bunları uygu-
lamakta acze düşenler ise ağır bir şekilde cezalandırılırdı (Lamb, 2009,
96). Rivayet olunan bir sözü de bu anlayışını açıkça ortaya koymaktadır;
“Padişah olan hamlesinden geriye dönmez, atılan adım arkaya çekilmez,
hükümdar olan, tereddüt etmez” (Şimşirgil, 2017, 228). Bu özelliğini bazı
önderlerde rastladığımız, güce sahip olmaktan ileri gelen bir hırs ya da
gücün kötüye kullanılması olarak değerlendirmemek gerekir. Çünkü sez-
gileri çok kuvvetli olan ve her zaman serinkanlı ve sağduyulu hareket
eden bir yapıya sahip olduğundan, çoğu zaman yanılmaz ve isabetli ka-
rarlar verirdi (Yüksel, 2004, 91).
Keskin de bir adalet anlayışı olan Timur, hüküm verirken hiç kimseyi
ayırmaz, doğru ve hakça olan ne ise onu uygulardı. Sonuç ne olursa olsun
doğruluktan asla vazgeçmeyen, yalandan ve yalan söyleyenden nefret
eden bir kişiliğe sahipti. Sürekli elinde taşıdığı ve aynı zamanda mühür
olarak da kullandığı yüzüğün üstünde “Rasti, Rusti” yani “Kurtuluş Doğ-
ruluktadır” ifadesi yer almaktaydı (Yüksel, 2004, 88). Elbette ki doğruluk
ve dürüstlükten şaşmaz kimliği kendi ülkesi sınırları içinde hükmederken
ve özel hayatı için geçerli olan bir özellikti. Savaş sırasında başvurduğu
hileler ve rakiplerine yönelik yanıltıcı taktiklerini bu çerçevede
değerlendirmemek ve bir tutarsızlık olarak görmemek gerekmektedir.
Timur hakkındaki ilginç bir başka nokta ise; hiçbir zaman kendine im-
parator unvanı almamış olmasıdır. Hayatı boyunca hep “Emir Timur
Gurîgan
1
” ismini kullanmış, yazışmalarda da “Emir Timur” ya da “Ben Al-
lah’ın kulu Timur” ifadelerini tercih etmiştir (Lamb, 2009, 258). Bunun
nedenine ilişkin bir takım varsayımlar öne sürülebilirse de, bunlardan en
önemlisinin Cengiz Han yasalarına olan koşulsuz bağlılığı olduğu söyle-
1
Küregen, Damat.
Meltem DELEN
150
nebilir. Arap tarihçileri de bu bağlılığını şu şekilde ifade etmiştir; “Cengiz
Kanunları, Timur için İslam fıkhı ve Hz. Peygamberin yolu gibidir.” (Yük-
sel, 2008, 241). Hatta bu durum yüzünden Müslüman olmasına karşın
bazı İslam âlimleri tarafından da eleştirilmektedir. Bu yasaya göre Han’lık
makamı sadece Cengiz’in soyundan gelenlere aitti, koşullar ve Cengiz’in
varislerinin zayıflıkları Timur’u imparatorluk koltuğuna oturtmuş olsa
da o bu unvanı hiçbir zaman üzerinde taşımamıştır.
Başta Semerkant olmak üzere, hâkimiyeti altındaki pek çok şehri tama-
men planlı bir şekilde yeniden inşa ettirmiş, birer mimari harikasına
dönüştürmüştür. Yapmış olduğu fetihlerde karşılaştığı ilim adamları ve
sanatçıları Semerkant’a getirerek burayı dönemin ilim merkezi haline
getirmiştir. Batılı bir yazar olarak Harold Lamb Timur hakkında şöyle
demektedir; “Avrupa’da, Fransa’da Paris kasapları birbirlerini keserken
Emir Timur ilim beldeleri kuruyordu. Nedense pek tanınmayan bir şah-
siyettir.” (Şimşirgil, 2017, 258-259). Lamb’in de belirttiği gibi pek tanın-
mayan bu Türk Emiri, bugüne bile ışık tutan bir yönetim yaklaşımı ortaya
koymaktadır.
Dostları ilə paylaş: |