C. TİMUR’UN PRENSİPLERİ VE TÜZÜKLER
Timur ölmeden önce, çocukları için, devlet yönetimine ilişkin ilkeleri-
ni kaleme aldırdığı Tüzükât’ında, on iki temel prensip belirlemiştir. Bu
ilkelerin yanı sıra, ordu ve devlet yönetimine ilişkin bir takım tüzükler de
hazırlatmıştır. Bu eser, özellikle devlet yönetiminde her zaman adalet ve
nizamı önde tutan Timur’un kurumsallaşmaya verdiği önemi de açık bir
şekilde ortaya koymaktadır.
Kendi deneyimleri ve prensiplerinden hareketle, bir hükümdarı devlet
yönetiminde başarıya götürecek on iki prensip sırasıyla şu şekildedir (Şa-
kirov, Aslan, 2010, 72-76 ve Kocaoğlu, 2011, 29-34):
1. Her zaman ve her yerde İslam dinini tuttum ve yücelttim
2. Tebaamı on ikiye ayırdım.
3. İşlerimde akıllı insanlarla görüşüp tartışma, ihtiyat ve uyanıklık
ve faaliyet bana çok yardım etti. Hükümet idaresinde yumuşak-
lık, insaniyet ve sabır ile hareket ettim. Hiç meşgul olmuyormuş
gibi görünerek her şeyi dikkat ve basiretimle sıkıca kontrolüm
altında bulundurdum.
4. Saltanat müessesini töre ve tüzüğe sıkıca bağladım. İlk önce
bunlara kendim öylesine riayet ederdim ki, bunu gören vezirler,
emirler, sipahi ve raiye3 kendi sınırlarının dışına adım atmadılar.
3
Tebaa, Halk.
Emir Timur ve Yönetim İlkeleri
157
5. Emirler ve sipahilerime unvan verip, onlardan altın ve gümüşü
esirgemeden gönüllerine rağbet verdim. Barış günlerinde iyi
makamlar verdim ki, savaş zamanlarında canlarını esirgemedi-
ler. Onların işlerini hafifletmek için kendim meşakkatleri çekip,
zorluklarını üstlenerek onları terbiye ettim.
6. Adalet ve tarafsızlıkla herkesin hayırhahı oldum ve takdirini ka-
zandım. İyi muamelem suçsuzlara olduğu kadar kabahatlileri
de kapsadı. Korku ile insanların kalbinde iyi bir yer kazandım.
Hükümlerimde esas adalet ve insaf idi. Savaşta her zaman as-
kerlerimin yanında oldum. Mazlumu zalimin elinden kurtardım.
Suçsuzları asla kabahatli çıkarmadım. Bana karşı kılıç çeken her
adam aman dileyince tarafımdan iyi muameleye mazhar oldu.
Onun yaptıklarını unuttum, hatta onun henüz kalbi yaralı ise bu
yarayı iyi etmeye uğraştım.
7. Din adamları, âlimler ve bilginlere her zaman hürmet ettim,
hiçbir isteklerini red etmedim. Onlarla her fırsatta sohbet edip
himmetlerinden nasip dilendim. Hangi cinsten olursa olsun kötü
adamları kendi meclisime yaklaştırmadım, başkaları hakkında
yaptıkları şikâyetleri dinlemedim.
8. Her teşebbüsümü sonuçlandırmakta azimli ve sebatkâr idim.
Herhangi bir hususta bir kere karar verdim mi artık bütün zih-
nim onu başarıya ulaştırmak imkânlarını aramaya yönelirdi.
Onu başarmadıkça asla değiştirmedim. Hiçbir zaman şiddetle
hareket etmedim. Gelmiş geçmiş hükümdarların kanunlarını ve
yaptıklarını âlimlerden dinledim, onların başarısız olma neden-
lerini mütalâa ve tetkik ettim, bu hatalardan sakınmaya çalıştım.
9. Halkın haline vakıftım büyüklere kardeşim, küçüklere çocukla-
rım gibi muamele ettim. Yeni eyaletlerdeki ahalinin alışkanlık-
larını öğrendim ve buna göre davrandım. Buralara ahalinin alış-
kanlıklarını bilen güvenilir kişiler tayin ettim.
10.Devletime katılan her kabileden bana iyilik edenlere iyilikle mu-
amele ettim, kötülük yapanları ise kendi haline bıraktım. Dost-
luk yapanların dostluğunun değerini unutmadım. Kötülük yapıp
pişman olanları iyilikle karşıladım.
Meltem DELEN
158
11. Benimle ilişkisi olan herkes iyiliğimden nasiplerini aldılar. İkbal
ve saadetimin parlaklığı ve yüksekliği hiç kimseyi unutmama ne-
den olmadı.
12. Dost ve düşmanlığına bakmadan her zaman askerlere hürmet
ettim. Çünkü bu değerli kişiler değerli canlarından fani dünya
için vazgeçerler. Kendi beyine sadık olup savaşan kişiler bana
karşı bile olsa bunlara saygı duydum fakat savaş zamanı beyle-
rini terk edip bana gelen askerler nazarımda insanların en kötü-
südür.
Timur’un belirlediği bu on iki prensipte dikkat çeken en önemli öğüdü,
daha önce de pek çok kez belirtmiş olduğumuz adaletten asla taviz ve-
rilmemesi ve kanunlara mutlak bağlılık gösterilmesidir. Fakat bu katı ve
ruhsuz bir kural uygulayıcılığı anlamına da gelmemektedir. Hüküm verir-
ken insaflı, insaniyetli ve affedici davranmaya özen gösterilmesinin öne-
mine de dikkat çekmiştir.
Bir hükümdarın yakın çevresinde ve ülkesinde olanlardan her zaman ha-
berdar olması, halkın ve yönetimindekilerin haline vakıf olması oldukça
önemlidir. Sürekli kontrol ve denetimi gerektiren bu durum, özellikle ast-
lar tarafından rahatsız edici olabilir. Bu noktada da Timur’un benimsediği
yöntem oldukça çarpıcıdır; “Hiç meşgul olmuyor gibi görünerek her şeyi
dikkat ve basiretimle sıkıca kontrolüm altında bulundurdum.” (Kocaoğlu,
2011, 29). Böylece astlar denetimin yarattığı baskıyı hissetmeden, kendi-
lerine güvenli bir şekilde faaliyetlerine devam edebileceklerdir.
Karar alma sürecinde; mümkün olduğunca çok kaynaktan bilgi sağlanma-
lı, konuyla ilgili kişilerin ve uzmanların görüşleri dinlenmeli, tüm bunlar-
dan sonra hükümdar topladığı bilgi ve görüşleri kendi akıl süzgecinden
geçirerek karar almalıdır. Ona göre; kendisini yönetimi altındaki kişiler-
den soyutlamış ve çevresindeki birkaç kişinin yapmış olduğu bilgilen-
dirmelerle karar alan bir hükümdar mutlak hata yapmaya mahkûmdur.
Ayrıca kararlarında, tarihi tecrübelerden, tecrübelerin mahkûmu olma-
dan, her zaman yararlanmış, kendinden önceki hükümdarların yönetim
konusundaki hatalarından kendisine ders çıkarmıştır. Bu itinalı ve çok
boyutlu karar alma sürecinden sonra başarıyı getirecek olan ise azimli ve
sebatkâr bir uygulamadır. Nitekim Timur, bir karar aldıktan sonra tama-
men amacına yoğunlaştığı ve onu başarmadan asla ondan vazgeçmediği-
Emir Timur ve Yönetim İlkeleri
159
ni belirtmektedir (Kocaoğlu, 2011, 31).
Yönetimde isteklendirmenin önemine dikkat çekerek, idaresi altındaki-
lerin bağlılıklarını korumak için onların gönüllerinin hoş tutulması (her
zaman, her türlü ihtiyaçlarının karşılanması) ve adaletli davranılması ge-
rektiğini söylemektedir. Ayrıca bir başka önemli nokta da hükümdarın,
idaresindekiler için örnek teşkil etmesidir. Savaşlarda her zaman ordu-
sunun başında askerleriyle birlikte savaşmış, barış zamanında ise adil
duruşu ve hakkaniyetli tavrıyla idaresindekilerin saygısını kazanmıştır.
İdaresindekilerden nasıl davranmalarını bekliyorsa, önce kendisi bu
şekilde davranarak örnek olmuş ve böylece onları disipline etmiştir.
Bu prensipler dışında, daha önce de belirttiğimiz üzere, devlet yönetimi
ve savaş düzeniyle ilgili pek çok konuda hazırlamış olduğu tüzükler
4
bu-
lunmaktadır (Şakirov, Aslan, 2010, 85-120). Burada sadece bize rehber
olabilecek bazı düzenlemelerden alıntılar yapacağız. Bu düzenlemeler-
den en önemlisi “Saltanatımı Öz İdaremde Tutma Tüzüğü”dür. Bu tüzük-
te, genel olarak tüm hâkimiyetin hükümdarda toplanması, tek karar ma-
kamının kendisi olması ve yönetime ortak koşulmaması gereğini belirt-
miştir. Şöyle ki; “Padişah sözünü bizzat kendi söylesin, iş de ondan çıksın.
Yani sipahi, raiye padişahın dediği sözü, yaptığı işi kendi söylüyor, kendi
yapıyor, kimse buna karışamaz diye bilsinler.” demektedir. Karar maka-
mı olan hükümdarın verdiği kararı değiştirmek veya etkilemek kimse-
nin aklına bile gelmemeli. “O bir hüküm çıkarmışsa, sel gibi yürümesi,
ok gibi geçmesi gerekir. Hiç kimsede onu geri çevirmek kudreti olmasın.”
demektedir. Lakin daha önce de belirttiğimiz gibi hükümdarın bir karar
vermeden önce mutlaka istişarede bulunması ve söylentilerle değil haki-
katleri dikkate almasının gerekliliğini de eklemektedir. Ayrıca bir “Vezir
tutma tüzüğü” bulunmasına rağmen burada da vezir seçiminin önemine
4
Bana Türk-Tacik, Arap-Acem Taifelerinden Sığınıp Gelenler Tüzüğü; Saltanatımı Öz İdaremde
Tutma Tüzüğü; Sipahi Sağlama Tüzüğü; Sipahilere Aylık Verme Tüzüğü; Oğullar, Torunlar,
Akrabalar, Emirler, Vezirlere Yönelik Siyaset Tüzüğü; Vezir Tutma Tüzüğü; Emirlik ve Valilik
Tüzüğü; Sipahileri Ast Mertebeden Üst Dereceye Terfi Ettirme Tüzüğü; Emirler, Vezirler ve
Raiyeye Ödül ve Mertebe Verme Tüzüğü; Sipahilerin Silah ve Levazımat Tüzüğü; Savaş ve Barış
Zamanında Bekçilik ve Meclislere Hazırlanma Tüzüğü; Askerin Beyine Karşı ve Beyin Askerine
Muâmele Tüzüğü; Dost-Düşmana Muâmele Tüzüğü; Saltanat Sarayında Oturma ve Yer Alma
Tüzüğü; Mülk Fethetme ve Cihangir Olma Tüzüğü; Hükümet Tutma Tüzüğü; Mülk ve Memeleket,
Sipahi ve Raiye Ahvaâlinden Haberdâr Olma Tüzüğü; Raiyeden Mal-Harac Tahsil Etme, Memleketi
Düzeltme ve Geliştirme, Onun Abadanlığı ve Güvenliğini sağlama Tüzüğü; vb.
Meltem DELEN
160
değinmiş, vezirlerin adaletli, olgun kişilerden seçilmesi gerektiğine dik-
kat çekmiştir. Hatta vezir seçiminin hükümdardan bile önemli olduğuna
işaret etmiş ve şöyle demiştir: “Padişah zulmetse, adil vezir onun çare-
sine bakabilir. Eğer vezir zalim olursa, çok geçmeden saltanat sarayının
viran olacağını gözüyle görür.” (Şakirov, Aslan, 2010, 86-87 ).
Bu kadar önem verdiği bir makama ilişkin hazırladığı “Vezir Tutma Tü-
züğü”nde vezir seçimini, yetkilerini ve nasıl davranması gerektiğini mi-
saller de vererek ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır. Öncelikle vezirlerde
bulunması gereken dört özelliği şu şekilde sıralamaktadır: “Birincisi, akıl
ve feraset; ikincisi, asalet ve nesil temizliği; üçüncüsü, sipahi ve raiyeye
hoş muamele etmek; dördüncüsü, barışçı ve sabırlı olmak.” Seçilecek ve-
zirlerde mutlak bu özelliklerin bulunması gerektiğini belirttikten sonra,
bunun yeterli olmadığı, vazifelerini yerine getirirken de mutlak şu dört
imkânın kendilerine sağlanması gerektiğini belirtmiştir: “Birincisi, her
işte bağımsızlık; ikincisi, sultanın güveni; üçüncüsü sağlamlık ve kuvvetli-
lik; dördüncüsü, her sözü geçerli olsun.” Görüldüğü üzere; hükümdardan
sonra idarenin başı olan vezirler sadece hükümdarın emir ve direktifle-
rini yerine getiren birer memur olarak telakki edilmemiş, bağımsız hare-
ket edebilen, geniş bir yetki ve kontrol alanı bulunan kuvvetli yöneticiler
olarak düşünülmüştür. Bunu Timur’un şu ifadesinden de anlamaktayız;
“… devlet ve saltanat üç şeyle kurulur: Birincisi padişah, ikincisi hazine,
üçüncüsü askerdir. Bu üçlünün gelişmesi iyi vezirlerin doğru tedbirlerine
bağlıdır.”. (Şakirov, Aslan, 2010, 94-96).
Günümüzde bile pek çok kurumda dikkate alınmayan, lakin kurumların
devamlılığı ve düzenli işleyişi için çok önemli olan yedekleme yöntemini
Timur, “Emirlik ve Valilik Tüzüğü”nde ayrıntılı bir şekilde açıklamaktadır.
Emirlerinin her birine, ölümleri ya da görevlerinden ayrılmaları halinde,
onların yerine geçecek birer yardımcı tayin ettiğini belirtmektedir. Ayrıca
belirlemiş olduğu on iki emire bir üst mertebe vererek, bunları da ast üst
ilişkisi çerçevesinde birbirine yardımcı olarak atamıştır, herhangi birinin
başına bir hâl gelirse, yerine yardımcısı geçecektir (Şakirov, Aslan, 2010,
98).
Emir Timur ve Yönetim İlkeleri
161
SONUÇ
Burada belirli sınırlar çerçevesinde, yaşamını, kişiliğini ve yönetim pren-
siplerini incelediğimiz, Asya’nın büyük önderi hakkında söylenecek daha
çok şey bulunmaktadır. Tarihi ayrıntılara girmeden ve yönetim teorileri-
ne boğulmadan Timur’u anlamaya ve anlatmaya çalıştığımız çalışmada,
sıraladığımız konular aslında genel itibariyle çok başarılı bir yönetim
kitabının parçalarını oluşturmaktadır. Yüzyıllar öncesinden bir adam,
yaşamın her alanına adapte edilebilecek ve bizi başarıya götürecek sırları
vermektedir.
Yönetim yaklaşımlarını; İslami prensipler, ilim ve Cengiz Han Yasası çer-
çevesinde geliştirmiş ve yürütmüştür. Asla Moğol İmparatorluğu’nun
ardılı olarak düşünülmemesi gereken Timur ile aynı coğrafyanın büyük
önderlerinden biri olan Cengiz Han aynı dönemde yaşamış olsalardı, ara-
larında nasıl bir siyaset oluşurdu bilinmez ama herhalde Timur’un stra-
tejik dehası Cengiz Han’ın hesaplı istilacılığı karşısında hâkim gelebilirdi
diye düşünmekteyiz.
Tarihin bu önemli ve farklı şahsiyetini yeniden hatırlatarak, genel anlam-
da yönetim bilimi adına dile getirdiklerine kulak verdiğimiz bu çalışma-
nın, burada noktalanmaması ve bugünün teorileri üzerinden Timur’u
değerlendirmek yerine, onun yönetim ilkeleri çerçevesinde, onun gözlü-
ğünden bugüne bakan yeni çalışmalara yol açmasını umut etmekteyiz. Bu
satranç ustasından öğreneceğimiz daha pek çok şey var.
Meltem DELEN
162
Dostları ilə paylaş: |