İ S T A N B U L
YA B A N C I L A R İ Ç İ N T Ü R K Ç E Ö Ğ R E T İ M S E T İ C 1 / +
228
anahtarı bulmuşlardı. Eğer en eski taş
uzaydan geldiyse araştırmalar da orada
başlamalıydı, yani uzayda. Güneş sis-
temimiz, dört buçuk milyar yıl öncesi.
Merkezindeyse genç güneş var.
Ortaya çıkan teori şu şekildeydi: Güne-
şin etrafı bir gaz ve toz bulutuyla çevri-
liydi ve bu bulut soğudukça küçük mi-
neral tanecikleri oluştu. Bu gaz bulutu
içinde uçuşan tüm bu mineral parçacık-
ları birbirine çarpmaya başlıyor. Ancak
bu teoride bir sorun vardı.
Hiç kimse
mikroskobik mineral parçacıkların çar-
pışarak nasıl gezegen boyutlarında bir
nesne oluşturabildiğini açıklayamıyor-
du. Sonra 2003 yılında, uluslararası
uzay istasyonunda gerçekleştirilen bir
deney tesadüf eseri yeni kanıtlar sun-
du. Astronot Dan Petit uzayın sıfır yer-
çekimi şartlarında farklı maddelere ne
olduğunu görmek istiyordu. Bir plastik
torbaya biraz tuz koyup sallayarak ba-
sit bir deney yaptı. Sonuçlar şaşırtıcıy-
dı. Parçacıklar hemen birbirlerine ya-
pışmaya ve küçük elektrik akımlarıyla
birbirine tutunan küçük kütleler oluş-
turmaya başladı. Bilim adamları, eğer
tuz tanecikleri uzayda birbirine yapı-
şıyorsa
güneş sistemindeki toz bulu-
tunda bulunan mineral taneciklerinin
de birbirine yapışabileceğini fark etti.
Burada dünyanın oluşumunu başlatan
temel mekanizmanın gerçek kanıtlarını
buldular.
Güneş sistemindeki toz bulutunda bu-
lunan mineral tanecikleri birbirine çar-
pıp yapıştıkça güneşin yörüngesinde
dönen küçük taş parçacıkları oluştur-
maya başladılar. Takip eden birkaç mil-
yon yıl içinde bazıları çarpıştı ve daha
da büyüdü. Bu taşların
birçoğu günü-
müzde hâlâ güneşin etrafında dönüyor.
Son dört buçuk milyar yıldan beri uzay-
da sürükleniyorlar. İlk oluştukları za-
mandan beri hiç değişmediler. Zaman
zaman bir tanesi dünyaya düşüyor ve
biz bunlara göktaşı diyoruz. Bunlar bi-
limciler için geçmişe inanılmaz bir pen-
cere açıyor.
Dostları ilə paylaş: