terör ile yokedüir, dünyada yalnız cüretkar ve aziroh kimse her zaroan galip getir. Biz,
kudretli, asil ve yüksek bir Sikir u randa mücadele ediyoruz. Bu Bkir kanımızın son
damlasına kadar müdaafa edilmeye de er bir fikirdir.
Genç arkada larım u kanaat ile dolu idiler: Aklın bingi yerde, son karar cebir ve iddete
aittir. En iyi müdaafa silahı ise, saldırıya geçmek-tir.Güvenlik te kilâtımızın çalçene
heriflerin kulüplerine benzemedi ini, enerji dolu bir mücadele toplulu u oldu unu her yana
yaymak gerekiyordu. Bu gençlik böyle bir parolaya susamı tı.
Bizim mücadeleyi ba latıp, hedefine vardıracak olan neslimiz bir hayal kırıklı ı içinde idi,
derin bir nefret ve isyan duyuyor ve korkak burjuvaları hakir görüyor, bunlardan âdeta
tiksiniyordu.
Memleketteki bu de i ikli in, burjuva hükümetin milletimizin canlı kuvvetlerinin imhasına
fırsat verdi i için meydana geldi i ortada idi. Alman milletini himaye edecek yumruklar hâlâ
vardı. Fakat bu yumrukları sevk ve idare edecek ba lar eksikti.
Ben, bu gençlere^vazifelerinin önem ve gereklili ini anlattı ım, dünyanın en büyük akıl ve
hikmeti, e er kendisine hizmet edecek bir kuvvet ve idareden mahrum ise; her büyük sulh
esefinin ancak kuvvetle himaye edilmesi lâzım gelece i için yok olaca ına izah etti im
zaman, gençlerin gözleri pırıl pırıl ı ıldıyordu.
Konu malarım sayesinde gençler, mecburi askerlik hizmetlerini bamba ka bir biçimde
görmeye ba ladı. Benim anlattı ım askerlik vazifesi ölü bir devletin otoritesi altında, kaskatı
olmu ya ı geçkin bir memurun tasavvur etti i mânada bir askerlik hizmeti de ildi. Ben, ferdi
hayatı feda ederek, her zaman ve her yerde, bütün bir milletin hayatını korumak için canlı bir
uurun idrak etti i bir askerlik hizmetinden bahsediyordum.
Bu gençler, kavganın içine büyük bir heyecanla, evkle atılıyorlardı. Toplantılarımızda
gürültü eden kızılların üstlerine, sayıca üstün olduklarına bakmaksızın ve buna hiç önem
vermeksizin, e ekarısım andıran bir ekilde saldırıyorlardı. Hiçbir zaman yaralanmaktan ve
kanlarım dökmekten çekinmiyorlardı. Onların ruhlarına, yalnız hareketimizin kutsal görevine
yol açmak dü üncesi dolmu tu.
Partimizin emniyet te kilâtı, 1920 senesinin yaz aylarında açık nizamnameler ile kayıt altına
alındı. 1921 senesinin yazına do ru te kilâtımızı muhtelif gruplara ayırdık. Bunu yapmamız
özellikle gerekliydi. Çünkü, gün geçtikçe faaliyetimiz büyük bir hızla artıyordu.
Münih'teki, Hofbrauhaus dü ün salonundaki toplantılarımıza devam etti imiz gibi, yine bu
ehirdeki di er büyük salonlarda da ço u zaman toplantı tertip ediyorduk.
Münih'te burjuvaların devam etti i büyük bir birahane olan Bürgerbrau ve yine büyük bir
birahane olan Kindkeller'de 1920 ve 1921 yıllarının sonbahar ve kı aylarında gittikçe büyük
bir alâka gören görkemli toplantılar yaptık.
Bu arada de i meyen bir oyun her toplantımızda oynanıyordu. Alman Nasyonal Sosyalist i çi
Partisi'nin toplantılarının yapıldı ı salonun kapısı, toplantı ba lamadan önce polis tarafından
kapatılmak isteniyordu. Çünkü salon "a zına kadar" dolmu oluyordu.
Bu sıralarda güvenlik te kilâtımız, bizi pek önemli bir sorunu çözümlemeye zorladı. Bugüne
kadar hareketimizi temsil eden bir i aret, bir bayrak yoktu. Bu türlü sembollerin bulunmayı ı
yalnız o günler için birtakım sorunlar ortaya koymakla kalmaz, gelecek için de zararlı olurdu.
Partimizin bir sembolü olmayı ının sıkıntısı, özellikle partililerin birlik olduklarına dair hiçbir
harici alâmete sahip olmadıklarını göstermesidir. Aynı zamanda uluslararası i arete
(Marksizm'in i aretine) kar ı koyacak bir sembolden partinin mahrum bulunması gelecek için
de parti hesabına zarar te kil ederdi.
Ben, gençli imden bugüne kadar, bu gibi sembollerin psikolojik önemlerini yakından tespit
etmi ve görmü tüm. Bu fırsat elime sık sık geçmi ti.
Sava tan (Birinci Dünya Sava ı kastedilmektedir) sonra sarayın önünde ve Lugarten'de
Marksçılarm tertip ettikleri mitingleri takip ettim. Bu mitinglerde kırmızı bayraklar, kırmızı
pazubandlılardan, kırmızı çiçeklerden olu mu tahminen yüz binin üstündeki "Kızıl toplu-
lu un dı görünü ü hakikaten tesirli olmu tu. Halktan bir kimse olarak bu kadar düzgün ve
tesirli bir manzara arz eden mitingin kasvetli telkinine ma lûp olmayı bizzat gördüm,
hissettim ve anladım.
Burjuva partisi, siyasi bir parti sıfatıyla hayat hakkında hiçbir felsefi dü ünceye sahip
olmadı ı gibi, kendi faaliyetini ifade eden bir bayra a da nulik bulunmuyordu.
Vatanperverlerden kurulu burjuvazi, Reich'm renkleri ile süslü idi. Partinin ba ında olanlar,
bu sembol benzerli i yüzünden, kendi faaliyetlerini, devlet ve Reich'm faaliyetleri ile
birle tiriyorlar di. Fakat, hakikat burjuvaların dü ündükleri gibi de ildi. Reich'm temeli,
Alman burjuvazisinin bir yardımı olmadan atılmı tı ve Reich'm bayra ı sava ın bünyesinden
do mu tu. Demek oluyor ki, bu bayrak bir devleti temsil etmekte i-di ve özel bir felsefi
mânaya sahip bulunmuyordu.
Alman Avusturya'sında, Avusturyalı Nasyonal Burjuvazi kendi partisinin bayra ı olarak 1848
renklerini tercih etmi ti. Bu renkler, siyah, kırmızı ve sarı idi. Avusturyalı Nasyonal Burjuva
Partisi bu renkleri kendi bayra ına alarak öyle bir sembol yarattı ki, bununla ideolojik bir
mânası olmayan, fakat devlet bakımından dev rimci bir vasfı bulunan bir sembol meydana
getifdi. Bu, siyah-kır mızı-sarı renklerden meydana gelen bayra ın en azgın yanda ları,
Sosyal Demokratlar ve Sosyal Hıristiyanlar oldu. i te, bu husus hiç unutulmamalıdır. Bu
renklere söven ve a a ılayanlar bunlardı. 1918 yılında bu renklerî^ öp kutularına atmı lardı.
Ku kusuz eski Avus turya'daki Alman partilerinin siyah-kırmızı-sarı renkleri, 1848 yılı nın
renklerinden ba ka bir ey de ildi. Yani, Yahudi toplulu unda gizli kalmasına ra men en
erefli Almanların ruhları tarafından temsil edilen dönemin renkleri idiler.
1
1920 senesine kadar Marksizm'e kar ı, fiiliyatta kızülarınkine tam manasıyla zıt bir hayat
olu umu meydana getiren ve ifade eden
' bir bayrak ortaya çıkmamı tı. Alman burjuvazisinin en sa lam partileri, 1918 senesinden
sonra Reich'm birdenbire bulunmu olan siyah-
!
ı kvrmızı-sarı renklerin meydana getirdi i bayra ım kabul etmeye ya-
• na mamı larsa da, yeni e ilimlere kar ı koymak üzere ve mahvolmu imparatorlu un tekrar
kurulması fikrinden ba ka gelece e ait bir programa da sahip de illerdi, i te, Reich'm siyah-
kırrmzı ve sarı renklerin meydana getirdi i, eski bayra ının tekrar ortaya çıkmasının sebebi
buydu.
i Fakat hiçbir zaman u unutulmamalıdır ki, bu bayrak altında dövü mü ve bütün
kurbanların yere serilmi oldu unu gören bir
ı- Almana, o e i bulunmaz eski renkler, pek kutsal ve yüce görünmek-
' le beraber, gelecek u runda bir mücadelenin sembolü olamazdı. Demek ki, Marksizm'i yok
etmek için giri ilen harekete böyle bir bayrak pek az uygun dü erdi.
Alman milleti için eski bayra ını kaybetmi olmak hakikaten bir saadetti. Ben, bu hususu
müdafaa ediyor ve i te bu noktada bur-
, juva politikacılarından ayrılıyordum. Biz, cumhuriyetin kendi bayra ı altında yaptı ı eyi
lakaydine telâkki ediyorduk. Fakat hayatımızın her anında en erefli varlı ımız olan sava
bayra ını, bir fuhu için yatak çar afı hizmetini görmesine meydan vermemi olmasından
dolayı cumhuriyet yönetimine te ekkür etmemiz gerekir. Kendini ve vatanda larını satan
bugünkü Reich o, eref ve kahramanlık bayra ı olan siyahbeyaz ve kırmızı renklerini hiçbir
zaman kullanmamalı idi.
imdiki rejim, Kasım harekâtından utanma devam etti i müddetçe, bu utanılacak harekâtın
ni anını ta ımalıdır. Çünkü, bugünkü rejimin daha erefli bir mazinin sembolünü çalmaya
hakkı yoktur. Burjuva politikacılar unu bilmelidirler: Kim, siyah, kırmızı ve beyazlı bayra ı
bugünkü devlet için isterse mazimize kar ı bir hırsızlık yapmı olur. Eskinin bayra ı ancak
eski zamanın imparatorlu una uygun dü erdi. Tanrı'ya ükürler olsun ki, bugün cumhuriyet
idaresi, kendine en uygun dü eni seçmi ve siyah-sarı-kımızı renklerini almı tır. Biz Nasyonal
Sosyalistler olarak, eski bayra ın kullanılmasını, hareketimizin manalı bir sembolü gibi kabul
etmiyoruz. Çünkü eski hataları, tekrar canlandırmak niyetinde de iliz. Biz Nasyonal Sosya-
listler yeni bir devlet kurmak istiyoruz, i te bugün bu yolda Marks-çılı a kar ı mücadele eden
hareketin bayra ı da yeni devletin sembolü olmalıdır.
Yeni bayrak i i, yani bayra ın renk ve eklinin tespiti bizi bir hayli me gul etti. Her taraftan
iyi niyetlerle dolu tavsiye ve teklifler geliyordu. Fakat bütün bu teklif ve tavsiyelerde bir
kıymet yoktu.
Yeni bayrak, aynı zamanda biz Nasyonal Sosyalistlerin mücadelesini ifade etmeli ve bir fikri,
bir görü ü telkin edici biçimde olmalıydı. Görünü te bu konu önemsiz gibi gelir. Fakat halkla
teması olanlar bilirler ki, bu ayrıntının önemi pek büyüktür. Tesir yapıcı bir i aret yüz
binlerin, hareketimize kar ı ilk ilgisini uyandırabilir.
Bu hususu bildi imiz için sa dan soldan gelen beyaz zemin üzerine bir sembol konması
eklindeki teklifleri reddettik. Çünkü böyle bir ey, eski devleti veya amacı ortadan kalkmı
bir vaziyeti tekrar ortaya etmek olan zayıf partileri hatırlatmaktadır. Ayrıca u da bilinmelidir
ki, beyaz sürükleyici renk de ildir. Ancak bu renk sadece namuslu genç kızların kuraca ı
cemiyetlerin flamalarına uygun dü er. Fakat hiçbir zaman bir devrim devrinin infilâk edici ha-
reketlerine uygun dü mez.
Bize teklif edilen renkler arasında siyah da vardı. Bu renk de zamanımıza uyuyordu. Siyah
renkte hareketimizin gayelerine dair belirli bir i aret bulamadık. Bizim üstümüzde siyah renk
de sürükleyici bir tesir yapmadı.
Beyaz-mavi. Bu iki rengin fevkalâde estetik tesiri vardır. Fakat, bu da derhal bertaraf edilmeli
idi. Çünkü bu renkler bir Alman Devleti olan Bavyera'nın renkleri idi.
Aynı sebeplerden dolayı siyah-beyazı da kabul edemezdik. Keza bu iki renk de Prusya'nın
renkleriydi. Ta ıdı ı özellik ve ayrılıp tek ba ına kalma yanlısı olu u sebebi ile ku kulu bir
siyasal e ilimi ifade ederdi.
Bu arada siyah-sarı-kırmızı bahis mevzuu dahi edilmiyordu. Sı yah-beyaz-san-kırmızı renkler
de imdiki tertipleri ile be enilmı yordu. Fakat bu renklerin di erlerine oranla bir üstünlü ü
vardı Bu renkler oaha tesirli idi. Ben, her zaman eski renkleri müdafaa ettim. Bu hareketimin
sebebi, eski bir asker sıfatı ile yalnız bu renklerin benim için en kutsal bir ey olmalarından
de ildi. Bu hareketimde bu üç rengin estetik olarak birbirleri ile uygun dü melerinin de rolü
vardı.
Genç hareketimizin sinesinden, lider olmam sıfatıyla bana gelen ve ço u eski bayra ın zemini
üzerine gamalı haçı çizen sayısız projeleri de reddettim. Ben lider olarak kendi projemi zorla
kabul ettirmek istemiyordum. Çünkü herhangi bir kimse daha uygun, daha iyi bir bayrak
meydana getirebilirdi. Hakikaten Starnberg'li bir i çinin bana verdi i taslak hiç fena de ildi.
Esasen benim dü ündü üme de yakla mı tı. Yalnız bana gelen bu teklifin bir kusuru vardı,
yuvarlak bir beyaz zemin üstüne kırık kollu gamalı haç çizilmi ti. Ben nihayet muhtelif
tecrübelerden sonra, u ekil üzerine kafi karar kıldım: Kırmızı bir zemin üstüne beyaz bir
yuvarlak ve bu beyaz yuvarlak parçanın içinde siyah bir gamalı haç. Yine uzun tecrübelerden
sonra bayra ın ve beyaz yuvarla ın büyüklü ü ile gamalı haçın ekil ve kalınlı ı arasında
belirli bir oran saptadım.
Böylece, bayra ımız ortaya çıkmı oldu ve bu ekilde kaldı. Aynı görü le hareket ederek
hemen güvenlik te kilâtımızın üyeleri için pazubandlar sipari ettik. Bunlarda geni bir
kırmızı erit üzerine beyaz bir yuvarlak ve yuvarla ın içinde de siyah gamalı haç vardı.
Partimizin rozeti de aynı ekilde çizildi, ilk rozeti Münihli bir kuyumcu olan Füss yaptı ve bu
rozet daha sonra saklandı.
Yeni bayra ımız halka 1920 senesinin yaz sonunda takdim edildi. Bu bayrak bizim genç
hareketimize tamamen uyum gösteriyordu. Bayra ımız da fikirlerimiz gibi genç ve yeni idi.
Hiç kimse bugüne kadar böyle bir bayrak görmemi ti. Halkın üstünde bir me ale gibi etki
yaptı. Bayra ın plânı bir arkada tarafından yapılıp getirildi i vakit, biz bile heyecana
kapılmı , adeta çocuklar gibi sevincimizden çılgına dönmü tük.
Birkaç ay sonra Münih'te altıya yakın bayra ımız vardı. Ayrıca sayısı gün geçtikçe büyümeye
devam eden emniyet te kilâtımız üyelerinin kollarında ta ıdı ı pazubandlar da bayra ımızın
yayılmasına yardımcı oldu. Çünkü bu gerçekten bir semboldü.
Bu ekilde bayra ın taraftarlarımızdan bu kadar alâka görmesinin sebebi, Alman milletine
hizmet eden bu renklerin maziye dair bir hatırlatma vazifesi görmesinden ziyade, genç
hareketimizin amaçlarım en iyi biçimde sembolize etmesi idi. Biz Nasyonal Sosyalistler
bayra ımızda partimizin programını görüyorduk. Kırmızı, hareketimizin sosyal fikrini ifade
ediyordu. Beyaz renkte Nasyonalist fikri görüyorduk. "Gamalı haç"ta, üstün ırkların zaferi
u runda sava mak gibi kutsal görevi ve yine yararlı çalı ma fikrinin ba arısı için mücadele
etmenin gerekli oldu unu te his ediyorduk. Bu fikir, Yahudi aleyhtarı idi ve ilelebet böyle
kalacaktır.
. iki sene sonra emniyet te kilâtımız bir mücadele kuvveti yahut kelimenin tam manâsı ile bir
ordu haline gelerek binlerce üyeyi ihtiva etti i zaman bu te kilâtımıza özel bir zafer sembolü
vermek gerekti ini gördük. Bir sanca a ihtiyacımız vardı. Bunu bizzat ben çizdim. Bunun
yapılmasını da partimizin eski ve sadık üyesi kuyumcu ustası Gahr'a teklif ettim. Artık o
günden beri sancak, nasyonal sosyalist mücadelenin i areti oldu.
öhretimiz devamlı bir ekilde artmaya ba ladı. Bu durum haftada iki defa toplantı
yapmamıza fırsat verdi. Böylece 1920 senesinde faaliyetimiz bir hayli geli mi bulunuyordu.
Duvarlara yapı tırılan ilânlarımızın önünde büyük bir kalabalık toplanıyordu. Yaptı ımız bir
toplantıda ehrin en büyük salonları a zına kadar doluyordu.
Neticede, yolunu a ırıp Marksizm'in kuca ına dü mü olan on binlerce Marksist, milletin
ortak duygulanna kavu arak ve eski benli ini tekrar kazanarak gelecekteki hür Reich'm birer
mücahitleri oldu. Artık Münih halkı bizleri tanıyordu. Her yerde bizden bahsediliyordu.
Nasyonal Sosyalist kelimesi dillerden dü mez oldu. Bütün bunlar esasta birer propaganda
demekti. Partimize üye olanların ve sevgi besleyenlerin sayıları gün geçtikçe artmaya ba ladı.
Artık, öyle bir duruma gelmi tik ki, 1920 - 1921 senelerinin kı aylarında, Münih ehrinde
kuvveti ve kudreti kabul eden bir parti olmu tuk.
Marksçı parti, gözardı edilirse, bütün partiler, hattâ hiçbir milli parti, bizim partimizin
toplantıları kadar, gösteri li ve kalabalık mitingler tertip edemiyordu.
Bizim toplantılarımızda Münih'in Kindkeller salonu ço u zaman yıkılacak kadar doluyordu.
Bu salon be bin ki i alabiliyordu. Bizim için toplantı yapmaya cesaret edemedi imiz bir yer
vardı ki, o da Krone Sirki idi.
Almanya'nın ufukları 1921 yılının ocak ayı sonlarında tekrar kara bulutlarla kaplandı. Bu
sırada, Almanya'nın yüz milyar altın mark vermek için çılgınca bir taahhüt altına girmesine
sebep olan Paris Antla ması, Londra ültimatomu eklinde ortaya çıkıyordu. te bu durum
kar ısında, Münih'te mevcut olan ve ırkçı adını ta ıyan cemiyetler mü tereken büyük bir
protesto mitingi yapmak istediler. Zaman pek az kalmı tı. Alınan kararın uygulama mevkiine
konması hususunda gösterilen ve sonu gelmeyen tereddütlerden sinirleniyordum. lk önce
Konigsplatz'da bir miting yapılaca ı söylendi. Fakat, daha sonra bu mitingden vazgeçildi.
Çünkü komünistlerin hücumuna u ramaktan ve mitingin da ıtılmasından korkuyorlardı.
Feldherrn önünde bir protesto mitingi yapılması dü ünüldü, fakat bundan da vazgeçildi.
Sonunda Kindkeller'de ortak bir toplantı yapılması teklifi ortaya atıldı. Bütün bu teklif ortaya
atılıp reddedilirken günler de uçup gidiyordu. Bu arada büyük partiler, hadisenin
ehemmiyetini göz önüne almıyorlardı.
Merkez idare heyeti, yapılması istenilen protesto mitingi için bir gün tespit etmek hususunda
bir türlü karara varamadı.
Ben l ubat 1921 Salı günü, pek acele olarak kati bir karar alınması teklifini yaptım.
Teklifimin görü ülmesini çar amba gününe bıraktılar. Çar amba günü, katiyen açık bir cevap
almak için bir ısrarda bulunmadım. Neticede toplantı yapılacak mıydı? Yapılacaksa ne zaman
olacaktı? gibi kaçamaklı cevaplara muhatap oldum. Fakat en sonunda da partinin, protesto
mitingini gelecek çar amba günü, yani bir hafta sonra tertip etmek niyetinde oldu u açıklandı.
Sabrım kalmamı tı. Protesto mitingini tek ba ına organize etmeye karar verdim. Çar amba
günü, ö le üzeri, duvar hânının metnini makinede on dakika içinde bastırdım. Bu arada
hemen 3 ubat 1921 Per embe günü için Krone Sirki'ni kiraladım.
Benim bu te ebbüsüm o günlerde son derece cüret isteyen bir i ti. Pek büyük olan salonu
doldurmamak ihtimalimiz bir yana, hepimizin parça parça edilmesi tehlikesi de mevcuttu.
Emniyet te kilâtımız, henüz böyle bir te ebbüs için yeterli kuvvetini bulamamı tı. Ayrıca,
toplantıya kar ı herhangi bir sabotaj hareketi yapılacak olursa, bu durum kar ısında takip
edece imiz yolu da henüz çizmemi tim. Ben bir sirkin amfilerinde vuku bulacak tepkinin,
herhangi bir salondakinden çok daha zor olaca ını dü ünüyordum. Fakat, Tanrı'ya ükürler
olsun, dü ündüklerimin aksi çıktı. Ki zıllardan olu an sabotaj sürüsünü bir sirkin geni
meydanında alt etmek, bir salonda tepelemekten çok daha kolay oldu. unu aklımızdan
çıkarmıyorduk: Basit bir ba arısızlık bizleri uzun müddet gölgede bırakırdı. Keza toplantımıza
kar ı giri ilen bir sabotaj te ebbüsü ba arı ile neticelenecek olursa, o güne kadar kazandı ımız
öhret ve eref bir anda yok olurdu. Ayrıca dü manımız olan kızıllar, bir kere ba ardıkları i e
her zaman te ebbüse kalkarlardı. Bu da, bizim toplantı ve faaliyetlerimizin sabote edilmesi
sonucunu do urdu. Eski kuvvetimize, ancak gayet iddetli mücadele sonunda ve aylar
geçtikten sonra kavu abilirdik.
ilanları duvarlara yapı tırmak için tek bir günümüz vardı. Per embe günü de maalesef hava
bozdu ve sabah ya mur ya dı. Bu durumda, halkın ya mur altında dayak yemek ihtimalinin
mevcut oldu u bir toplantıya ko mak yerine, evinde oturmayı tercih etmesinden pek haklı
olarak korktuk.
Ö le üzeri salonun dolmayaca ından ben de birden korktum. Çünkü, salon dolmazsa, merkez
idare heyetinin nazarında itibarım bir hayli sarsılacaktı. Bundan dolayı pek acele olarak el
ilânları yazıp, bastırdım ve bunları ö leden evvel da ıttırdım.
Bu el ilânları, halkın toplantıda hazır bulunması için bir davetiye niteli i ta ıyordu. ki
kamyon kiralattım. Bu iki "kamyonu mümkün oldu u kadar kırmızı renkte süslettim.
Kamyonlara birkaç bayrak kondu ve içlerine parti arkada larımdan on be yirmi ki i bindi.
Bunlara hiç durmadan ehir içinde dola ıp el ilânlarını da ıtmaları emrini verdim. Böylece
per embe günü ak amı yapılacak toplantı için propaganda faaliyetlerine süratli bir ekilde
devam ettiler.
ilk defa olarak bayraklarımızla süslenmi iki kamyon caddelerde dola tı ve Marksistlerin
herhangi bir saldırısına maruz kalmadı.
A zı bir karı açık kalan burjuvalar, kırmızı renkle donanmı ve rüzgârda dalgalanan gamalı
bayraklarımızı ta ıyan kamyonları hayretler içinde seyrettiler.
ehrin dı mahallelerinde yumruklar sallandı. Bu yumruk sahipleri proletaryaya kar ı bu yeni
tahrik (!) yüzünden son derece kızıp küplere binenlerdi. Keza onlara göre toplantı tertip etmek
ve ehir içinde kamyon dola tırmak yalnız Marksçıların hakkı (!) idi.
Ak am saat yedide, sirkin amfileri pek az i gal edilmi ti. Her on dakikada bir, telefonla bilgi
veriliyordu. Biraz endi elendim. Çünkü bugüne kadar, her toplantımızda salonlar en geç yedi
veya yediyi çeyrek geçe, yan yarıya dolardı.
Fakat amfilerin birden dolmamı olmasının sebebini biraz geç anladım. Keza bu yeni yerin
pek fazla büyük oldu unu göz önüne almamı tım. Hofbrauhaus salonu bin ki i
doldurmaya~1câfi gelirken, aynı sayıda insan Krone Sirki'nin amfilerinde kayboluyor ve
hemen hemen göze çarpmıyordu. Aradan biraz zaman geçtikten sonra daha olumlu haberler
alma a ba ladım. Saat sekize çeyrek kala sirkin amfilerinin dörtte üçünün doldu u ve
gi elerin önünde hâlâ büyük bir kalabalı ın bulundu u bildirildi. Bu haber üzerine yola
çıktım.
Saat sekizi iki geçe sirkin önündeydim. Binanın önü hâlâ kalabalıktı. Bunların bir kısmı
meraklılardı, içeri girdi im sırada, bir sene evvel Hofbrauhaus dü ün salonunda yaptı ımız
ilk toplantıda hissetmi oldu um, evk heyecan ve ne eyi tekrar aynen duydum, insanlardan
te ekkül eden duvarı a ıp, yüksekçe yere geldikten sonra, ba arımın büyüklü ünü o vakit
daha iyi gördüm.
Sirk binası kar ımda binlerce Alman ile dolu "büyük bir kavga" gibi açılıyordu. Hattâ pist bile
insanlarla dolmu , kapkara ekilde görülüyordu. Be bin altıyüzden fazla bilet satılmı tı. Bu
miktara i -' sizler, fakir talebeler ve emniyet te kilâtımız dahil de ildi. Bunları da hesaba
katacak olursak içerde altıbin be yüz ki i bulunuyordu. Konferansın ismi uydu:
"YA GELECE BiNA ETMEK VEYA MAHVOLMAK." Gelece in, burada, gözlerimin
önünde oldu unu görmekten kalbim sevinçle doluyordu.
1
Nutkum iki buçuk saate yakın sürdü. Nutkumun ilk yarım sa-• atinden sonra bu büyük
toplantının ba arı sa ladı ını hissettim. Artık bu binlerce kafa ile benim aramda bir rabıta ve
bir temas kurulmu tu. Bu ilk yarım saatten sonra içten gelen alkı ve lehte tezahürat sözlerimi
sık sık kesmeye ba ladı.
iki saat sonra alkı lar yerlerini, bu aynı binada daha sonra yaptı ımız toplantılarda da oldu u
gibi içime nüfuz eden ve bu hali ya amı olanlar için, unutulmaz bir durumda kalan uhrevi bir
sessizli e terk ettiler.
Bu büyük kalabalı ın doldurdu u sirk binasında adeta küçük bir nefes almanın dahi
i itilebilece i kadar bir sessizlik hakim oldu. Son sözlerimi bitirdi im vakit, bir alkı dalgası
kabardı. Daha sonra bu büyük kalabalık Kurtulu arkısını evk ve heyecanla terennüm etti:
DEUTSCHLAND ÜBER ALLES.
Sirkin ortasındaki büyük geçitten akıp giden insan nehrini yır mi dakika kadar takip ettim.
Koskoca salon, a ır a ır bo alıyordu Ancak bundan sonra, sevinçten co kun bir halde yerimi
terk ederek evime döndüm.
Bu büyük toplantılarımızdan, gazeteler için foto raflar aldılar. Burjuva gazetelerinde
yayınlanan bu foto raflar, mitingin vasfım kelimelerden çok daha iyi bir ekilde anlatıyordu.
Fakat bu gazeteler, mitingin "milli bir miting" oldu unu bir defa olsun yazmadılar. Hattâ,
mitingi tertip edenlerin isimlerini dahi açıklamadılar.
Bu toplantı ile, biz önemsiz partiler arasından sıyrıldık. Artık bizim partimizin mevcudiyetini
bilmezlik edemezlerdi.
Bu büyük ba arımızın geçici ve tesadüf? bir ba arı oldu u kanaati uyanmaması ve olumlu
kanaatin yerle mesi için, derhal gelecek hafta aynı yerde ikinci bir toplantı yapaca ımızı ilân
ettirdim. Bu ikinci toplantıda da aynı neticeyi elde ettik. Sirk binası tekrar binlerce insanla
yıkılacak kadar hıncahınç doldu. Bu durum kar ısında da üçüncü bir toplantı tertiplemeye
karar verdim. Netice yine aynı oldu.
1921 senesi içinde toplantılarımızı daha da sık yapmaya ba ladık. Haftada bir toplantı ile
yetinmiyor, bazen haftada iki toplantı yaptı ımız oluyordu. Hattâ, bu sene içinde, yaz ve
sonbahar aylarında dahi, bu sıkı faaliyette bir gev eme olmadı. Bazen yedi gün içinde üç
toplantı yaptı ımız oluyordu. Artık devamlı olarak sirk binasında toplanıyorduk. Bütün
konferanslarımızın halkın üstündeki tesirleri müthi oluyordu. Bu ciddi faaliyetlerimizin
olumlu neticeleri olarak, partimize kar ı gösterilen sevgi arttı ve partiye kaydolanların sayısı
gün geçtikçe ço aldı.
Böyle bir ba arı kar ısında kızıl rakiplerimiz pek tabii olarak bo durmayacaklardı. Terör ile
sessizlik arasındaki taktiklerinde tereddüt etmeleri, geli memize mani olamadı, i te bu durum
kar ısında, son bir gayret sarf etmek lüzumunu duydular. Bu te ebbüsler tam bir terör hareketi
idi. Hedef toplantılarımıza devam etmek imkânım kati bir ekilde ortadan kaldırmaktı.
Tedhi hareketine ba lamak için yoktan bir sebep buldular. Bir gün Sosyalist
milletvekillerinden birine, pek esrarlı bir suikast(!) hazırlandı. Bir ak am bu Bavyeralı
Sosyalist'e bir meçhul ahıs kur un atmı tı. Daha do rusu Sosyalist Erhard Auer'a kur un
sıkılmamı da, sıkılabilirmi . Güya, Sosyal Demokrat Parti'nin lideri olan bu milletvekilinin
e ine rastlanmayan cesareti bu korkunç suikastı(l) sonuçsuz bırakmı . Suikastçı o kadar hızlı
ve piân^ kaçmı ki Alman polisi ufak bir iz dahi tespit edememi .
i te bu esrarlı suikast(!) hareketi, Münih'te yayınlanan ve Sosyalistlerin yayın organı olan
gazete tarafından istismar edildi. Bize kar ı, azgınca bir tahrik hücumuna geçtiler. Sosyalist
gazete, malûm lâf ebeli i ile olayı büyülterek okuyucularına duyurdu. Bu âdi ne riyattan,
bizim geli imimize fırsat vermemek üzere korkunç tedbirlere ba vurulaca ı anla ılıyordu. Ne
olursa olsun a açlarımızın gökyüzüne kadar ula masını engellemek istiyorlardı. Proleterya'nın
kolları a açlarımızı yıkmalıydı.
Aradan bir iki gün geçtikten sonra i in kokusu çıkmaya ba ladı. Hofbrauhaus dü ün
salonunda bir toplantı yapacaktık. Bu toplantıda ben konu acaktım. Kızıllar kati bir ekilde
hesabımızı görmek için bu toplantıyı seçmi lerdi.
4 Kasım 1921. Saat, 18-19'da toplantımızın insafsızca sabote edilece ine dair ilk haberleri
almaya ba ladık. Gelen ilk haberlere göre kızıl partilere dahil büyük i çi grupları, toplantımızı
basarak bize en son ve kesin darbeyi indireceklerdi.
Bu haberlerin bize daha erken ula maması bir aksi tesadüftü. Aynı gün içinde, Münih'te
Sterneckgasse'deki bizim için itibarı büyük olan büro binamızı bo altmı , ama yeni binaya
henüz ta ınama-mı tık. Çünkü yeni yerimizde hâlâ yapı i çileri çalı ıyordu. Daha do rusu,
eski yerimizden telefon kaldırıldı ı halde yeni binamıza telefon getirilememi ti. Bu bakımdan
sabotaj haberlerinin bize zamanında ula tırılması mümkün olmadı. Bundan dolayı
toplantımızda ancak zayıf bir emniyet kuvveti bulundurabildik. Emniyet te kilâtımıza mensup
olanların sayıları altmı a yakla ıyordu.
Ayrıca alarm vermek için kullanılan alet de, bir saat zarfında bize yeter derecede imdat
kuvveti toplayacak ekle getirilememi ti. Bir de u vardı. Bundan önce de, böyle telâ verici
birçok sabotaj haberleri almı , fakat kızıllar bu haberlerdeki sabote hareketlerine
giri ememi lerdi. Bir örnek anlatım: Önceden haber verilen devrimlerin daha yumurta halinde
iken öldü ü söylenir, i te bu örnek bizim bütün i lerimizde bugüne kadar hep do ru çıkmı tı.
Bütün bunlar, bir sabote hareketine mani olmak için tam anlamıyla alınacak tedbirlerin
hepsine ba vurmamamıza sebep oldu. Ayrıca, Hofbrauhaus dü ün salonunun bir sabotaj
hareketinin en az ba arı gösterebilece i bir yer oldu unu zannediyorduk. Biz en korkunç
sabotajları toplantılarımızı en büyük salonlarda yaptı ımız zamanlarda beklemi tik.
i te bütün bu hatalı dü üncelerimiz bize esaslı bir ders oldu. Daha sonra bütün bunları bilimsel
yollardan inceledik. Ara tırmamız sonunda, önemli sonuçlara vardık. Bu neticeler, ilerde
emniyet te kilâtımızın çalı malarına çok faydalı oldu.
Hofbrauhaus'un koridoruna girdi im zaman saat sekizi çeyrek geçiyordu, i te bu sırada göze
çarpan ey sabotaj te ebbüsünün üphe götürmez bir durumda olu u idi. Bundan dolayı, bizim
emniyet te kilâtımız ilk tedbir olarak binanın dı kapısını kapatmı tı. Fakat erken saatlerde
gelen kızıllar içerde idiler. Buna kar ılık, bizim partinin taraftarları dı arıda kalmı lardı.
Küçük emniyet te kilâtımız beni koridorda bekliyordu. Hemen salonun kapısını kapattırdım.
Kırk be kadar taraftarımıza dikkatli olmalarını tembih ederek, bu delikanlıların belki de ilk
defa milli kuvvetimize sadakatle ba lı bulunduklarını büyük tehlikeye ra men ispat edecek
durumda olduklarına dikkatlerini çektim. Hiçbirimiz bir ceset haline gelmedikçe mücadeleyi
bırakmayacaktık. Bu delikanlılara, içlerinden birinin beni terk etmeyece inden emin
bulundu umu da bildirdim. E er herhangi birinin korkakça bir hareketini yakalayacak
olursam ben, bizzat o kimsenin pazıbandını koparacak, üstünde ta ıdı ı partimizin bütün
i aretlerini söküp alacaktım. Daha sonra, herhangi bir sabotaj hareketine kar ı derhal
reaksiyon göstermelerini, müdafaanın en iyi ekli hücum oldu unu hiçbir zaman akıllarından
çıkarmamalarını sıkı sıkı tembihledim.
Sözlerimi bitirdi im vakit, bu delikanlılar bana, alı ılmı tan çok daha keskin, çok daha gür bir
ekilde üç defa "Heil" diye ba ırarak cevap verdiler.
Bunun üzerine toplantı salonuna sert adımlarla girdim. Vaziyeti kendi gözlerimle gördüm.
Durum öyle idi: Salon dolmu tu. Sayısız kalabalık intikam ve kin dolu gözlerle bana
yıldırımlar ya dırıyordu. Bunların bir kısmı da alaylı sözler söyleyip yüzlerim
buru turuyorlardı. imdi her zamankinden daha kuvvetli olduklarından emindiler. Bütün
bunlara ra men toplantıyı açtım ve konu maya ba ladım. Hofbrauhaus dü ün salonunda
yaptı ımız bütün toplantılarda ben "''daima salonun yan taraflarından birinde durur
konu urdum. Bana kürsü vazifesini bir bira masası görüyordu. Yani salonda bulunanların tam
aralarında idim. Bu ekilde davranı ım, kindar bakı larla donu salonda, bir daha hiçbir yerde
e i görülmemi bir ruh hali meydana getirdi. Önümde ve bilhassa sol tarafımda kızıllar
bulunuyordu. 'Hepsi ayakta idiler. Bu Marksistlerin ço u gürbüz kimselerdi. Di erleri de,
salonun duvan boyunca kürsüye kadar sıralanmı lardı. Devamlı bir ekilde bira getiriyorlar ve
önlerindeki masalara bo bar-vdakları diziyorlardı. Bu bo bardaklar onların cephanesi idi.
Toplantının patırtısız ve gürültüsüz geçmesine imkân olmadı ını anladım.
Söz kesmelere ra men bir buçuk saat konu mama devam ettim.
Vaziyete hâkim oldu uma hükmedilebilinirdi. Bu durumu sabotaj
lekiplerinin ba ları hissettiler. Bundan dolayı endi elenmeye ba ladı-
;
lar. Devamlı bir ekilde dı arı çıkıp, tekrar salona dönüyorlardı,
^adamları ile sinirli bir ekilde konu uyorlardı.
Bir söz kesmeye cevap verdim. Bu psikolojik hatanın derhal i
1
farkına vardım. Fakat bu
hareketim üzerine fırtınanın kopması emri ; verildi.
Birkaç protesto mahiyetindeki iddetli ba ırmalardan sonra, bir Ikızıl iskemlenin üstüne
fırlayarak, avazı çıktı ı kadar ba ırdı. Hürri-Lyet... Bu bir i aretti, i aret alan hürriyet
ampiyonları derhal i lerine koyuldular. Kısa bir zaman sonra salon köpekler gibi uluyan kızıl
ı güruh ile doldu. Bu sırada birer top gibi bardak ve sürahiler uçmaya Vba ladı. Bir anda
salona iskemlelerin çatırdaması, cam e yanın kırıl-;Jması, hayvanlar gibi uluma ve
bö ürmeler, keskin ve acı feryatlar 'hakim oldu. Salon cehennem? bir karga alık içinde kaldı.
f Yerimde ve ayakta idim. Bizim, gençlerimizin üstlerine dü en ;j'kutsal vazifelerini nasıl
yaptıklarını takip ediyordum. Her ey bir J-yana bir burjuva toplantısının böyle bir durumda
kalmasını çok arzu ederdim.
Büyük gürültü henüz iddetlenmeden önce güvenlik te kilâtımız (ki bugünden itibaren bu
te kilâtımıza "Hücum Kıtası" adı verildi) derhal faaliyete geçip, kar ı tarafa saldırdı.
Gençlerimiz kurtlar gibi, sekizer onarlık grup olmu lar, kızıl rakiplerinin üstlerine canavar
gibi atılıyorlardı. Davamıza inanmı olan gençlerimiz kızılları sille tokat, yumruk, tekme ata
ata dı arı çıkardı. Be dakika içinde gençlerin hepsi kan revan içinde kalmı lardı. Böylece
birer dâva adamı olduklarını ispat etmi bulunuyorlardı.
Bunların ba ında benim sadık Maurice'im de bulunuyordu. imdi özel sekreterim olan Hess
ve di erleri a ır yaralı olmalarına ra men ayakta durabildikleri müddetçe, pis kızıllara
saldırmaktan geri kalmıyorlardı. Cehennemi gürültü, tam yirmi dakika devam etti. Bu süre
içinde yedi veya sekiz yüz ki i kadar olan rakiplerimiz, sayıları ancak ellinin üstünde olan
gençlerimiz tarafından salondan çıkarılmı ve merdivenlerden a a ı yuvarlanmı tı.
Fakat salonun en sonunda, büyükçe bir grup durumunu hâlâ koruyor ve azgınca direniyordu,
i te tam bu sırada salonun giri tarafında, iki el tabanca sesi i itildi. Bunun üzerine müthi ve
korkunç bir yaylım ate i ba ladı. Bu sesler, sava hatıralarımızı canlandırdı ve kalbimiz
sevinç ve ne e ile doldu.
Benim bulundu um yerden, kimin ate etti ini görmeme imkân yoktu. Yalnız bu sıra bir eyi
te his ettim. Kan içinde bulunan gençlerimizin, bu andan itibaren hiddet ve gazapları son
dereceyi buldu.
Yirmi be dakikalık mücadele sonunda bu son grup da kapı dı arı edildi. Sanki salonda,
bomba patlamı gibi bir hâl vardı. Taraftarlarımızdan ço unun yaraları sarılıyordu. Bir
kısmını ise araba ile götürmek icap etti. Fakat vaziyete hâkimdik. Bu toplantıya, ba kanlık
eden Hermann Esser ilân etti: "Toplantı devam ediyor, söz hatibindir!" Ben derhal nutkuma
devam ettim.
Toplantımız bittikten sonra, ko a ko a ve heyecan içinde bir ko miser geldi. Sanki bir deli gibi
öyle ba ırdı: "Toplantı da ılmı tır."
Sava bitip sessizlik sa landıktan sonra yeti en bu adamca ızın bu garip halini görünce
gülmekten kendimi alamadım, i te polisin durumu bu idi. Ne kadar küçük olurlarsa o kadar
büyük, ne kadar a çiz olurlarsa o kadar güçlü görünmek istiyorlardı. O ak am çok eyleı
ö rendik. Bu arada kızıllar da aldıkları dersi bir daha unutamadılar.
Münih'te yayınlanan ve Sosyalistlerin yayın organı olan Münc hene Post bizi 1923 yılının
sonbaharına kadar "proleteryanın yum ru u" ile tehdit edemedi.
BÖLÜM 20
Alman ırkçı cemiyetleri bir çalı ma birli i yapıyorlardı. Birtakım cemiyetler birbirlerinin
i lerini hafifletmek için kar ılıklı münasebetlere giri mi lerdi. Bundan dolayı ortak bir
yönetim kurulu seçmekte ve ortak bir hattı harekât takip etmekteydiler. Maksatları basitti.
Böyle yapmakla usulleri birbirinden pek farklı olmayan olu um ve partilerden ba ka bir eyin
söz konusu edilmesini önlemek istemekteydiler. Herhangi bir Alman vatanda ının, cemiyetin,
di er bir cemiyetle bir çalı ma birli i yaparak, kendilerini birle tiren eyleri ortaya
çıkardıklarını ve kendilerini birbirlerinden ayıran eyleri de yok ettiklerini ö renmesi ho una
gider. Bundan dolayı, böyle bir grupla manın faydalı olaca ı tesir ve yapıcı kuvvetinin
mühim bir ekilde artaca ı zannedilir. Fakat bu tahmin çok hatalıdır. Kanaatimce, meseleyi
iyice anlamak için aynı maksadı takip etmek iddiasında olan cemiyetlerin, bu dü ünce
sonunda ne gibi bir vaziyet meydana getireceklerini iyice tetkik etmek lâzımdır. u unutulma-
Dostları ilə paylaş: |