Dr. Öncel DEMİRDAŞ ____________________________________________________________________________ 172
Sûfîler kabz ile korkuyu, bast ile ümidi kastederler. “Muhakkak Rabbinin azabı gelecektir” 79
ifadesini duyunca Hz. Ömer (r.)’de görülen kendinden geçme
halinde olduğu gibi, Allah’ın tehdidinden korkan sûfî kabz hâlinde, Allah’ın
müjdesi ile de sûfî bast hâlinde olur. Bast halinde gerçek sevgili olan Allah’a
yakınlık düşüncesi ve mahzurlu olanın yok olması durumu vardır.
80
Yani
mutmainne mertebesinde nefis, Allah’a yolculuğu korku ve ümit arasında yaşar.
Trabzonî, bu nefsin makamının sır mahalli olduğunu ifade eder. Sır, kalbde
bulunan Rabbânî bir latife ve müşâhedenin mahallidir.
81
Yine ona göre, bu nefsin
âlemi; hakîkat-i Muhammediye, hâli ise vuslat, yani gerçek manada itmi’nâna
ulaşmaktır. Vâridi hakîkat, yani şerîatın bazı sırlarının hikmetini müşâhede
etmesidir. Bu mertebede nefsin nûru beyazdır. Sâlikin bu makama girdiğinin
alâmeti, onun beşerî teklîfî emirleri ayırt etmemesi ve Muhammedî ahlâk ile
ahlâklanmasıdır. Bu makamdaki sâlik, ancak onun sözlerine uymakla mutmain
olur. Bu makam, temkin makamıdır.
82
Bu nefsin tekâmül etmesi riyâzete,
mücâhedeye ve zikrullaha devam etmeye bağlıdır.
83
Bu ifadelerden anlaşıldığı
üzere nefsin tekâmül etmesi için zikre devam etmek şarttır. Şimdi Trabzonî’nin,
nefsin bu mertebesinde devam edilecek zikirle ilgili görüşlerine geçelim.
Trabzonî, nefsin bu mertebesinde zikrin “Hak” ismi ile yapıldığını
belirtmiş ve bu isimle zikrin nasıl yapıldığını geniş bir şekilde izah etmiştir.
84
Ona
göre, “Hak” isminin zikri şöyle yapılır: Zâkir, ismi sol memenin altından alır ve
ağzına kadar çıkarır. İsmi alırken başını sır cihetine doğru eğer ve çıkarırken de
yukarı kaldırır. Zikir esnasında Allah’ın “vâcibü’l-vücûd” olduğunu ve “O’ndan başka her şey yok olacaktır.” 85
âyetini tefekkür ederek vâcibü’l-vücûd olan
Allah’ın varlığının dışında her varlığın zâhiri olduğunu ve yok olacağını düşünür.
Bu ismi zikretmekle zâkirin göğsünü yani sadrını dolduran nur, onun nefsinin
mutmain olmasını sağlar. Böylece zâkirin zâhiri ve bâtını, Hakkanî tecellîlerle
dolar. Bu şekilde o, Hakk’a vasıl olma sırrına ulaşır. Bu sır sebebiyle sırrından;
“Ben Hakk’ım” şeklinde sesler zuhûr edebilir. Zâkirin bu mertebede imkânî vücûd
ile hakkanî vücûd arasındaki farkı anlayabilmesi için, kendisine manevî rehberlik
eden mürşide ihtiyacı vardır. Mürşid, zâkiri fenâ hâlinden bekâ hâline, telvîn
78
Göktaş, Üsküdarlı Muhammed Nasûhî, s. 129.
79
Tur, 52/7.
80
Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri, s. 333.
81
Kuşeyrî, Risâle, s. 176.
82
Trabzonî, Âdâbu’l-Ubûdiyye, vr. 214a.
83
Eşrefoğlu Rûmi, Müzekki’n-Nufûs, s. 17.
84
Trabzonî, Âdâbu’l-Ubûdiyye, vr. 209b-214a.
85
Kasas, 28/88.