Gereç ve Yöntem:
Prostat kanseri hücreleri 36 saat süreyle ZA’nın değişen
konsantrasyonlarıyla daha sonra, aynı hücreler 36 saat süresince
değişen DOC konsantrasyonlarıyla muamele edildi. Canlılık
ölçümü 72. saatin sonunda XTT Cell Proliferation Kit (Roche)
kullanılarak gerçekleştirildi. Apoptozisin gösterilmesinde Cell
Death Detection Elisa Plus Kit (Roche) ve Caspase-Glo 3/7
(Invitrogen) testleri kullanıldı.
Bulgular:
Prostat kanseri hücre hatlarının her ikisinde 20 µM ZA ile ön
muamele sonrası 10 µM DOC ilavesi DOC’un tekli kullanımına
kıyasla sitotoksisitede artışa yol açtı. Ayrıca DOC ile tetiklenen
apoptozisin ZA ön muamelesiyle arttığı ve bu artışın kaspaz 3/7
enzim aktivitesi üzerinden olduğu gösterildi.
Sonuç:
Klinikte tedavisi hala tartışılmakta olan ilaç dirençli prostat
kanseri için ZA/DOC ardışık kombinasyonunun önemli bir
seçenek oluşturabileceği düşünülmektedir.
EP-348
TESTİKÜLER MATÜR TERATOM ZEMİNİNDE GELİŞEN KÜÇÜK
HÜCRELİ KARSİNOM OLGU SUNUMU
ESMA TÜRKMEN
1
, BÜLENT ERDOĞAN
1
, SERNAZ
UZUNOĞLU
1
, NİLÜFER KILIÇ
2
, UFUK USTA
3
, ALAATTİN ÖZEN
2
,
OSMAN TEMİZÖZ
4
, İRFAN ÇİÇİN
1
1
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI
MEDİKAL ONKOLOJİ
2
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ RADYASYON ONKOLOJİSİ
ANABİLİMDALI
3
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ PATOLOJİ ANABİLİMDALI
4
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ RADYOLOJİ ANABİLİMDALI
Amaç:
Testis nöroendokrin tümörler oldukça nadir görülür. Genelde
low-grade (iyi diferansiye) veya intermediate-grade (az
diferansiye) tümörlerdir. Hemen hepsi teratom komponenti ile
ilişkilidir. Bizim bilgilerimize göre literatürde testiküler teratom
orjinli küçük hücreli karsinom (KHK) olgusu yoktur. Bildirimizde
testiküler teratomdan kaynaklanan metastatik KHK vakası
deneyimini sunduk.
Bulgular:
54 yaşında erkek, sol testiste ağrısız kitle nedeniyle dış merkezde
yapılan radikal orşiektomi sonrası mikst germ hücreli tümör
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
299
(matür teratom ve embriyonal karsinom) tanısıyla kliniğimize
refere edilmiş. Hastanın tüm laboratuar testleri normaldi (HCG
0.1ng/ml, AFP 4ng/ml, LDH 79IU/ml). Bilgisayarlı tomografi
görüntülemelerinde akciğerde en büyüğü 6cm multiple
nodüller, batında en büyüğü 1.5cm paraaortik lenfodenopati
mevcuttu. Hastanın yaşının germ hücreli tümörler için nispeten
ileri ve tümör belirteçlerinin normal olması nedeniyle patolojik
değerlendirmesi hastanemizde tekrarlandı. Hastada teratom
orjinli küçük hücreli karsinom saptandı. Tanı başka bir merkezde
de doğrulandı. Hastaya germ hücre protokolune uygun 4 kür BEP
ve sonrası küçük hücreli protokolune uygun 2 kür EP tedavisi
verildi. Altı kür kemoterapi sonrası paraaortik lenfodenopati
görüntülenmedi. Akciğerde en büyüğü 2cm olan üç lezyon
görüntülendi. Üç ay sonraki PET/CT’de torakstaki lezyonlarda
FDG tutulumu gözlenmedi. Germ hücreli tümör yaklaşımına
uygun olarak teratom ve mikroskopik rezidüel hastalığa yönelik
metastazektomi önerildi; ancak hasta cerrahiyi kabul etmedi.
Takiplerinde 6. ayda halen progresyon yoktu.
Sonuç:
Abbosh ve arkadaşlarının teratom zemininde gelişmiş
testiküler karsinoid tümörlü 4 hastada yaptığı çalışmada
hastaların hepsinde karsinoid tümörde izokromozom 12p
saptanmıştır. Böylece onlar teratom zemininde ortaya çıkan
testiküler karsinoid tümörlerin germ hücre orjinli olduğunu
göstermiştir. Literatürde benzer bir vakaya rastlamamamıza
rağmen bu veri bize vakamızın germ hücre orjinli
extrapulmoner KHK olabileceğini düşündürdü. Extrapulmoner
KHK’ın davranışlarının kaynaklandığı organa göre pulmoner
KHK’lardan farklı olabileceğine dair veriler bizi klasik KHK
tedavisinden ziyade germ hücreli tümör gibi tedavi etmeye
yönlendirdi. Akciğer metastazlarına yönelik cerrahi yapamamış
olmamıza rağmen tedavimizin etkinliğinin germ hücreli
tümörlere benzer olması testis KHK’ların seyir ve tedavisinin
germ hücreli tümörler gibi yapılabileceği fikrini oluşturdu.
EP-349
İNVAZİV MESANE KANSERİNDE EŞ ZAMANLI
KEMORADYOTERAPİ: TEK MERKEZ DENEYİMİ
UMUT DEMİRCİ
1
, ÖMER DİZDAR
2
, F. AYSUN ERASLAN
3
,
DİDEM ŞENER DEDE
1
, NURGÜL KIZILIRMAK
3
, M. FAİK
ÇETİNDAĞ
3
, BÜLENT YALÇIN
1
1
ATATÜRK EAH, MEDİKAL ONKOLOJİ KLİNİĞİ
2
BAŞKENT ÜTF, MEDİKAL ONKOLOJİ BD
3
ATATÜRK EAH, RADYASYON ONKOLOJİSİ KLİNİĞİ
Amaç:
Yaşlı, komorbid hastalığı olan veya rezeke edilemeyen invaziv
mesane kanserli hastalarda tedavi tartışmalıdır.
Gereç ve Yöntem:
Atatürk EAH’de 2008-2011 yılları arasında tanı almış mesanenin
yüksek gradlı transizyonel hücreli veya yassı hücreli karsinomlu
12 hasta retrospektif olarak değerlendirildi.
Bulgular:
Tamamı erkek 12 hastanın ortanca yaşları 60 idi. Dokuz hastada
performans skoru (PS) bir, 2 hastada PS 2 iken 1 hastanın PS
3 idi. İki hastada evre 2, 6 hastada evre 3, 4 hastada evre 4
(lenf nodu +) hastalık mevcuttu. Beş hastaya TUR sonrası
BCG uygulanırken, iki hastaya KRT öncesi sisplatin-gemsitabin
kemoterapisi uygulandı. Altı hasta (%50) medikal inoperabl,
2 hasta (%16.7) unrezektabl iken 4 hasta (%33.3) operasyonu
kabul etmedi. Altı hafta süre ile RT eş zamanlı olarak 9 hastaya
gemsitabin (100mg/hafta), 3 hastaya sisplatin (35mg/m
2
/
hafta) uygulandı. Ortanca RT dozu 63 Gy (aralık 63-65 Gy)
idi. Tüm grupta ortanca PFS 22 ay (aralık 10.94-33.07) olup
ortanca OS’ye ulaşılamamıştır. Gemsitabin veya sisplatin eş
zamanlı RT ile PFS’de anlamlı farklılık saptanmadı (p=0.49).
Üç hastaya salvage cerrahi uygulanırken, üç hastaya nüks-
progresif hastalıkta kemoterapi uygulandı. Performans skoru,
yaş, önceki BCG uygulaması, lenf nodu tutulumu, salvage
cerrahi ve kemoterapi çoklu değişkenli analizde PFS’de anlamlı
bulunmadı. En sık grad 1/2 toksisiteler; sistit (n= 7), emesis
(n=4), tenezm (3), trombositopeni (n=2) iken sadece bir
hastada grad 3 sistit izlendi.
Sonuç:
İnvaziv mesane kanserinde cerrahi için uygun olmayan veya
cerrahiyi kabul etmeyen hasta grubunda gemsitabin eş zamanlı
RT düşük toksisite profili ile sisplatin için uygun olmayan hasta
grubunda sisplatin eş zamanlı RT kadar etkindir.
EP-350
METASTATİK BÖBREK HÜCRELİ KANSERDE SUNİTİNİB
TEDAVİSİNİN ETKİNLİK VE YAN ETKİ PROFİLİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
MUHARREM KOÇAR , FAYSAL DANE , FULDEN YUMUK ,
FERHAT TELLİ , SELÇUK SEBER , METİN KANITEZ , SERDAR
TURHAL
MARMARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ TIBBİ ONKOLOJİ BD
Amaç:
Metastatik böbrek hücreli karsinom birinci basamak
tedavisinde sunitinibin etkinliği randomize klinik çalışmalarda
gösterilmiştir. Bu çalışmada amacımız Marmara Üniversitesi
Tıbbi Onkoloji tarafından metastatik böbrek hücreli karsinom
tanısı ile sunitinib uygulanan ve verilerine ulaşılan hastalarda
tedavinin etkinliği ve yan etkilerinin değerlendirilmesidir.
Gereç ve Yöntem:
Sunitinib tedavisi uygulanan metastatik böbrek hücreli
hastalar tedavi yanıtı, toksisite ve genel sağkalım açısından
incelendi. Hastalar sunitinib tedavisine hastalık progresyonu
veya tedavi ile düzeltilemeyen toksisiteye kadar devam etti.
Tedavi yanıtı RECIST’e göre belirlendi, toksisiteler ise CTC’ye
göre derecelendirildi.
Bulgular:
Medyan yaşı 59 (44-77) olan 15’i erkek, 5’i kadın toplam 20
hasta değerlendirildi. Hastaların % 85’i berrak hücreli histolojiye
sahipti ve % 80’ine daha önce nefrektomi uygulanmıştı.
Sunitinib 5 hastaya 1.basamak, 13 hastaya 2.basamak ve 2
hastaya 3.basamak tedavide verilmişti. Yedi hastaya 50 mg/
gün 4 hafta tedavi 2 hafta ara, 13 hastaya 37.5 mg/gün sürekli
tedavi şeması uygulandı. Tedaviye yanıt değerlendirildiğinde
9 hastada (%45) stabil hastalık, 4 hastada (%20) kısmi yanıt
saptandı. Medyan hastalıksız sağkalım 7.2 ay, genel sağkalım
300
ise 10.4 ay idi. Hastaların 3’ünde (%15) tedavi gerektiren
hipotiroidi görüldü.Tedavi ile ilişkili yan etkiler tablo-1’de
görülmektedir. Tedavi ilişkili yan etkiler nedeniyle % 30 hastada
doz azaltımı yapıldı, % 10 hastada ise tedaviye ara verildi. Her
iki tedavi şeması arasında etkinlik ve yan etki açısından fark
saptanmadı.
Tablo-1. Sunitinib ilişkili yan etkiler
Yan etki
Grade 1-2 (%)
Grade 3-4 (%)
Bulantı
45
5
İshal
30
15
Mukozit
50
5
El ayak sendromu 5
-
Hipertansiyon
15
5
Halsizlik
55
25
Nötropeni
5
-
Anemi
15
-
Trombositopeni
10
-
Sonuç:
Hastalarımızda literatür ile uyumlu etkinlik profili saptanmakla
beraber halsizlik ve tedavi gerektiren hipotiroidi sıklığı daha
fazla idi. Daha önce çeşitli çalışmalarda da gösterildiği gibi
sunitinib uygulama şemaları (50 mg/gün 4 hafta tedavi 2
hafta ara ve 37.5 mg/gün sürekli) arasında etkinlik ve yan etki
açısından anlamlı fark bulunmadı. Biz çalışma sonuçlarımız ve
klinik gözlemlerimiz neticesinde tedavi uyumunun daha iyi ve
doz değişikliğinin kolay olması nedeniyle sıklıkla 37.5 mg/gün
sürekli şeklindeki tedavi şemasını tercih etmekteyiz.
EP-351
HEREDİTER RENAL NEOPLAZİYİ DÜŞÜNDÜREN GASTRİK
LEİOMYOM VE RENAL HÜCRELİ KARSİNOM OLGUSU
LEVENT EMİRZEOĞLU , ALPASLAN ÖZGÜN , TOLGA TUNCEL ,
BÜLENT KARAGÖZ , OĞUZ BİLGİ , EMİN GÖKHAN KANDEMİR
GATA HAYADARPAŞA TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Herediter leiomyomatozis renal hücreli karsinom (HLRHK),
familyal renal neoplazilerden biridir. HLRHK da uterin
leiomyom, deri leiomyomu, meme kanseri ve mesane kanseri
görülebilmektedir. Olgumuz; gastrik leiomyomu, renal hücreli
karsinomu, deri nodülü ve uterin leiomyomu olan bir olgudur.
Gereç ve Yöntem:
64 yaşında bayan hasta. Daha önce uterin leiomyom nedeniyle
opere edilmiş ve sağ alt ekstremitede iki adet nodülü mevcut.
Üst gastrointestinal sistem kanaması nedeniyle başvurdu.
Endoskopik incelemede mide kardiasında ülsere polipoid
lezyon tespit edildi. Tüm batın tomografisinde sol böbrek alt
polde 36x47 mm lobule kontürlü kitle ve mide kardiasında
33x45 mm polipoid lezyon izlendi.
Bulgular:
Sol parsiyel nefrektomi uygulandı. Patolojik incelemesinde
renal hücreli karsinom berrak hücreli tip saptandı. Mideden
kitle eksizyonu yapıldı. Patolojik incelemesinde leiomyom
saptandı. immünhistokimya incelemede desmin(+), SMA(+),
CD34(-), S100(-) ve c-kit(-) bulundu. PDGFR ve C-kit gen
mutasyonu saptanmadı. Fumarat hidrataz gen defekti için
araştırma başlatıldı.
Sonuç:
HLRHK otozomal dominant bir hastalık olup, böbrek kanseri
tip 2 papiller varyanttır.Fumarat hidrataz gen defekti tanı için
önemlidir. Literatür taramasında renal hücreli kanser ve gastrik
leiomyom birlikteliğine rastlamadık. Uterin leiomyom, cilt
nodülleri, gastrik leiomyom ve renal hücreli kanser birlikteliği
nedeniyle olgumuzda genetik bir özelliğin olabileceğini
düşünerek incelemeye başladık ve vaka olarak sunduk.
EP-352
MESANE KÜÇÜK HÜCRELİ KARSİNOMU
MUHAMMET ÖZBİLEN
1
, DEVRİM ÇABUK
2
, ÖZLEM ÖZKUL
1
,
SÜLEYMAN TEMİZ
2
, ÖZGÜR AÇIKGÖZ
2
, SİNAN KARABEY
3
,
KAZIM UYGUN
2
, KÜRŞAT YILDIZ
4
1
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ İÇ
HASTALIKLARI ABD
2
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ TIBBİ
ONKOLOJİ BD
3
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ RADYASYON
ONKOLOJİSİ ABD
4
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ PATOLOJİ
ABD
Amaç:
Mesanenin küçük hücreli karsinomu (KHK) nadir görülen ve
agresif seyreden az diferansiye bir nöroendokrin tümördür.
Küçük hücreli akciğer karsinomu (KHAK) ile benzer klinik
özellikler göstermektedir. Ekstrapulmoner KHK’ler arasında
3. sırada olmasına rağmen mesane tümörlerinin ancak %1’ini
oluşturmaktadır. Yapılan çalışmalar mesanenin KHK’u ile
ürotelyal kanserin aynı klonal popülasyondan kaynaklandığını
göstermiştir.Mesane kaynaklı küçük hücreli tümörlerin
tedavisine ve yaklaşımına yönelik randomize klinik çalışmalar
bulunmamaktadır. Lokalize hastalık dahil düşük prognoza sahip
olan bu tümör için günümüzde KHAK gibi kemoterapi (KT) ve
lokal tedavilerin (sistektomi veya radyoterapi) uygulanması ile
uzun dönem sağkalım sağlanabileceği bildirilmiştir. Olgumuz
hematüri yakınmasıyla başvurmuş, KT ve radyoterapi (RT) ile
uzak organ metastazı olmadan yaklaşık olarak 3 yıl izlenmiştir.
Olgu:
Altmışüç yaşında bayan hasta 3 yıl önce Ekim 2008’de kanlı
idrar yakınmasıyla bir dış merkeze başvurmuş, yapılan
görüntülemelerde mesane ön duvarında ekzofitik kitle ve iliak
lenfadenopati (LAP) tespit edilmiş. Trans üretral rezeksiyon
ve LAP eksizyonu ile mesanenin küçük hücreli karsinomu
tanısı konmuş. Onkoloji kliniğine başvuran hastada uzak
organ metastazı tespit edilmemiş, 4 kür etoposid ve sisplatin
kemoterapisi verilmiş. KT’nin ardından mesane ile LAP lojuna
yönelik radikal RT uygulanmış. Sistoskopi ve tomografi ile takip
edilen hastada metastaz görülmemiş, yaklaşık 3 yıl hastalık
kontrol altında takip edilmiştir. Ekim 2011’de sistoskopik
TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
301
biyopsi ile lokal nüks tespit edilmiş, yeniden etoposid ve
sisplatin rejimi başlanmıştır. Hasta uzak organ yayılımı olmadan
lokalize hastalıkla kliniğimizde takip edilmektedir.
Sonuç:
Olgumuzda agresif seyreden ve seyrek görülen bu hastalıkta
KT ve RT ile tam remisyon sağlanmış, hastalık 3 yıla yakın
kontrol altında tutulmuştur. Kötü prognoza sahip olsa da
mesane KHK’de multimodalite tedaviler ile uzun dönem
kontrol sağlanabilmekte olup multidisipliner yaklaşımlar önem
taşımaktadır.
EP-353
AKUT BÖBREK YETMEZLİĞİ İLE BAŞVURAN OPERE TESTİS
TÜMÖRLÜ HASTADA EŞZAMANLI HEMODİALİZ İLE VERİLEN
BEP KEMOTERAPİSİ: OLGU SUNUMU
İLHAN HACIBEKİROĞLU , DİLŞEN ÇOLAK , BERKANT SÖNMEZ,
SEMİHA URVAY , G. İNANÇ İMAMOĞLU , UĞUR ERSOY ,
NAZİYET KÖSE , MUSTAFA ALTINBAŞ
DIŞKAPI YILDIRIM BEYAZIT EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ /
TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Akut böbrek yetmezliği(ABY) kanserli hastalarda birçok
nedene bağlı gelişen bir komplikasyon olup, artmış mortalite
ve morbidite riski ile birliktedir. Burada ABY ile gelen,
kemoterapisi (KT) eşzamanlı hemodializle verilen opere testis
tümörlü hastamızı sunuyoruz.
Bulgular:
OLGU: 40 yaşında, Erkek hastanın , 1 yıldır süren sol
testiküler şişlik şikayetleri nedeniyle istenen scrotal USG’de
sol testisin tamamını kaplayan kitle saptandı. Üroloji
ünitesinde sol orşiektomi operasyonu yapıldı. Patoloji sonucu
miks germ hücreli tümör (%60 endodermal sinüs tümörü+%40
seminom) olarak geldi. Batın BT’de multipl paraaortik
lenfadenopati( LAP) , heriki böbrekte multipl solid lezyonlar
ve sağ renal vende hipodens alan (trombus?) saptandı. Toraks
BT’de heriki akciğerde multipl metastatik kitle, mediastinal
multipl LAP saptandı. Hasta TNM sınıflamasına göre Evre IIIC
miks germinal testis tümörü kabul edildi. GFR değeri 9,4ml/
dk hesaplanan, oligoanürik seyreden hastaya BEP protokolü
planlandı. Hasta Kemoterapi(KT) süresince dializ programına
alındı. Dializabilitesi göz önüne alınarak etoposit ve
bleomisin dozu %50 azaltıldı. Cis-Platin tam doz verildi. KT
tamamlanması sonrasında dializ programından çıkarılarak
izlenen hastada, renal fonksiyonlar tamamen düzeldi. Hasta 2.
ve 3. kür BEP tedavilerini doz kısıtlamasız olarak aldı.
Sonuç:
Testis tümörleri ileri evrelerde bile kür şansı taşıyan özel bir
solid tümör grubudur. Hastamızda muhtemel renal metastazlar
ve testis tümörlerinin KT’ye iyi yanıtı gözetilerek potansiyel
nefrotoksik KT eşzamanlıo hemodializle verildi. Vakamız doğru
tedavi basmakları ve uygun zamanlama ile, ileri evrelerde
bile testis tümörlerinde yüz güldürücü sonuçlar elde etmenin
mümkün olduğunu vurgulamak açısından dikkate değer
bulunmuştur.
EP-354
PROSTAT KANSERLERİNİN PRİMER TEDAVİSİNDE ROBOTİK
RADYOCERRAHİ: HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
DENEYİMİ
PERVİN HÜRMÜZ , FADIL AKYOL , GÖKHAN ÖZYİĞİT , MELİS
GÜLTEKİN , TOLGA ŞANLI , MUSTAFA CENGİZ , FERAH YILDIZ ,
FARUK ZORLU , MURAT GÜRKAYNAK
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, RADYASYON
ONKOLOJİSİ AD
Amaç:
Lokalize prostat kanseri tanısı ile robotik radyocerrahi
uyguladığımız prostat adenokanserli olgulardaki tedavi
sonuçları ve hayat kalitesi retrospektif olarak değerlendirilmiştir.
Gereç ve Yöntem:
Temmuz 2007 ve Eylül 2011 tarihleri arasında 44 hastaya
robotik radyocerrahi CyberKnife (Accuray Inc, Sunnyvale, CA)
cihazı ile uygulandı. Tedavi için başvuran olgular risk faktörlerine
göre düşük ve orta-yüksek riskli olarak iki gruba ayrıldı. Tüm
hastalara günlük lokalizasyon amacıyla altın fidusiyel (ortanca
4 adet) belirteçler yerleştirildi. Hastalara 5 fraksiyonda toplam
36.5 Gy uygulandı.
Bulgular:
T evresi olguların 11’inde T1c, 29’unda T2a, 2’sinde T2b ve
2’sinde T2c idi. Gleason skoru ise olguların 2’sinde 3+2, 28’inde
3+3, 8’inde 3+4, 5’inde 4+3 ve 1’inde 4+5 idi. Yirmialtı hasta
düşük riskli ve 18 hasta orta-yüksek riskli gruptaydı. Ortanca
yaşı 71 (56-80 yaş) olan olguların tanı anındaki PSA düzeyi
ortancası 7.9 ng/ml’dir (2.4-49 ng/ml). Yirmibir hastaya
neoadjuvan total androjen blokajı uygulandı. Homojenite ve
konformalite indekslerinin ortanca değerleri sırası ile 1.25
ve 1.62’dir. Medyan izlem süresi 12 aydır (0-38 ay). Birinci
yıl kontrolünde bakılan PSA düzeyi medyan 0.46 ng/ml’dir
(0-2.49 ng/ml) olup %97 olguda PSA düzeyi ≤3 ng/ml olarak
bulundu. Hastalar tedaviyi iyi tolere ettiler. Sadece 2 olguda
grad 3 emezis görüldü. Bir olguda tedavi sonrası 18. ayda PSA
relapsı görüldü, 1 olgu hastalık dışı nedenle 8. ayda kaybedildi.
Hastaların üriner, bağırsak, cinsel ve hormonal fonksiyonları
“Genişletilmiş prostat kanseri kompozit endeksi”ne göre tedavi
öncesi ve sonrası kontrollerde değerlendirildi. Ortanca tedavi
öncesi değerler sırasıyla 90, 98, 31 ve 95, son kontroldeki
değerler ise sırasıyla 90, 100, 11 ve 92 olarak saptanmıştır.
Sonuç:
Lokalize prostat kanseri tanılı olguların primer tedavisinde
robotik radyocerrahi uygun bir tedavi yöntemi olup iyi tolere
edilmiştir .
EP-355
ALLOJENEİK KÖK HÜCRE NAKLİ SONRASI UZAMIŞ
NÖTROPENİ VE FUSARIUM İNFEKSİYONU
NURİ KARADURMUŞ
1
, GÖKHAN ERDEM
1
, SELMİN
ATAERGİN
1
, RAMAZAN GÜMRAL
2
, GÜRKAN MERT
3
, FİKRET
ARPACI
1
1
TIBBİ ONKOLOJİ BD, GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ, ETLİK,
ANKARA
2
TIBBİ MİKROBİYOLOJİ BD, GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ,
ETLİK, ANKARA
3
İNFEKSİYON HASTALIKLARI VE KLİNİK MİKROBİYOLOJİ AD,
GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ, ETLİK, ANKARA
302
Amaç:
Fusarium filamantöz bir fungal ajandır. Fusariosis, immün
süpresif, hastalarda aşikar hale geçebilmektedir.
Gereç ve Yöntem:
22 yaşında erkek hastaya ateş ve halsizlik yakınmaları nedeniyle
yapılan incelemeler sonucunda T hücreli ALL tanısı konularak
metotrexat ve Ara-C ile indüksiyon tedavisi uygulandı. İdame
tedavisi sırasında nüks eden vakaya hyper-CVAD tedavisi verildi.
Takibinde 2 HLA antijeni uyumsuz olan erkek kardeşinden
allojeneik kök hücre nakli (AKHN) yapıldı. HLA uyumsuzluğu
nedeniyle, gelişebilecek graft yetersizliğine karşı, hastadan
otolog back-up kök hücre ürünü çekildi (0.32x10
6
/kg). Donörden
CD34+ seleksiyonu ve T hücre deplesyonu yapılarak 4.6x10
6
/
kg miktarında kök hücre ile nakil yapıldı. Nakil esnasında
immünsüpressif, antibiyotik tedavileri ve, filgrastim usulune
uygun olarak verildi. AKHN’den +12. gün sonra yükselmiş
olan kan değerleri hızla gerileyerek graft rejeksiyonu oluştu.
Dört hafta sonra engraftmanı hala gerçekleşmeyen hastaya
aynı donöründen CD34+ seleksiyonla ikinci kez nakil yapıldı
(5.02 x10
6
/kg). İkinci nakilden sonraki +4. günden itibaren de
grad 4 pansitopeni durumu devam etti.
Hasta uzun nötropeni
dönemleri sırasında çoklu antibiyotik (meropenem, teikoplanin,
kaspofungin, asiklovir) ve ayrıca immünsüpresif olarak
siklosporin tedavisi almaktayken +33. gününde ateşle birlikte
beliren sağ el ayasında ortasında hedef lezyon görüntüsü olan
etrafı hiperemik 2 cm çaplı lezyon saptandı (ağrılı, kaşıntısız)
(Şekil-1a). Kan, idrar kültürleri alınarak, ampirik oral vorikanazol
eklendi. Kan kültüründe Fusarium saptanan hastanın cilt
örneği kültürü ve mikroskobik incelemesi ile Fusarium etmeni
demonstre edildi (Şekil-2a, 2b). Cilt bulguları tüm vücudunda
yaygın hale gelen (Şekil-1b,1c) hastaya lipozomal amfoterisin-B
(5mg/kg) ve vorikanazol (400 mg/gün) tedavisi kombine edildi..
Tedavinin başlanması ile birlikte hastanın ateşi ve cilt bulguları
geriledi. Engraftman süreci henüz tamamlanmayan hastanın
tedavisi halen sürmektedir.
Dostları ilə paylaş: |