Konuşma metinleri ve biLDİRİ Özetleri Kİtabi



Yüklə 6,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə69/73
tarix03.02.2017
ölçüsü6,44 Mb.
#7521
1   ...   65   66   67   68   69   70   71   72   73

Amaç:
Androjen reseptörü negatif prostat kanserinin mevcut tedavi 
etkinliği kısıtlı ve kullanılan ajanlar oldukça toksiktir. Çinkonun 
bu tümör üzerindeki etkinliği belirsizdir.
Çalışmanın  amacı,  Antikanser  bileşik  özelliği  olan  çinkonun, 
hormonal  tedaviye  dirençli  prostat  kanserinde  etkinliğini 
sınamaktır.
Gereç ve Yöntem:
Çalışmada  androjen  reseptörleri  negatif,  DU-145  (prostat 
kanseri  beyin  metastazı)  ve  PC-3  (kemik  metastazı) 
hücre  hatları  kullanıldı.  Çinkoya  ait  IC
50
  dozu,  farklı  ilaç 
konsantrasyonların hücre-canlılık-testi ile belirlendi. Belirlenen 
etkin konsantrasyon, tedavi dozu olarak hücrelere uygulandı. 
Geç-erken apoptoz, nekroz ve hücre canlılığı flow-cytometry; 
Uygulanan  ilaçların  kanser  hücrelerinin  hücre  döngüsünün 
hangi aşamasında tuttuğu cell-cycle analiz ile belirlendi.
Bulgular:
PC-3  ve  DU-145  hücre  hatlarında  Çinkonun  etkin  doz 
konsantrasyonları apoptotik ve nekrotik hücre ölümü oranlarını 
arttırmaktadır.  PC-3  hücre  hattında  Çinko  uygulanan  grupta 
kontrol grubuna göre S fazındaki hücre oranı azalmakta ve G0/
G1 fazındaki hücre oranı artmaktadır. DU-145 hücre hattında 
Çinko uygulamasının hücreleri hücre döngüsünün herhangi bir 
fazında tuttuğu belirlenememiştir.
Sonuç:
Çinko,  hormonal  tedaviye  dirençli  prostat  kanserinde  tek 
başına Anti-kanser potansiyele sahiptir.
EP-331
TÜRK TOPLUMUNDA KESİNTİSİZ, GÜNDE TEK DOZ OLARAK 
VERİLEN SUNİTİNİBİN ETKİNLİĞİ
İBRAHİM YILDIZ , FATMA SEN , MERT BAŞARAN , SEVİL 
BAVBEK  
 
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL 
ONKOLOJİ
Amaç:
Sunitinib metastatik böbrek kanseri tedavisinde kullanılan  oral 
TKİ’dir.  Bu  çalışmada  kesintisiz  olarak  her  gün,  tek  seferde 
verilen 37.5 mg dozunda sunitinib tedavisinin  etkinliği ve yanıt 
oranları araştırılmıştır. 
Gereç ve Yöntem:
Nisan 2006 ile ağustos 2010 arasında İ.Ü. Onkoloji Enstitüsüne 
başvuran  ardışık  hastalardan,  günlük  sürekli  doz  rejimini 
alan  74    metastatik  BHK  hastası  çalışmaya  dahil  edildi.  Yanıt 
oranları, progresyonsuz sağkalım(PFS)  ve genel sağkalım (OS)  
değerlendirildi. 
Bulgular:
Takip  süresi  18  ay,  median    siklus  sayısı  10  olarak  saptandı. 
Hastaların %91’inde nefrektomi,%23’ünde ise metastazektomi 
(akciğer  ve  retroperitoneal  bölgeden)  yapılmıştır.  Hastaların 
%62’si    sutenti  ilk  seçim  tedavi  olarak  alırken,  %38’i    sutent 
öncesi sitokin bazlı tedavi almıştır. Tedavisi kesilen hastaların 
%84’ünde progresyon, %16’sında major toksisite saptanmıştır. 
Objektif yanıt oranı ve  hastalık  kontrol oranı sırasıyla  %30 ve  
%78 bulunmuştur. Median progresyonsuz sağkalım 13 ay iken, 
genel  sağkalım  25  ay  bulunmuştur.  MSKCC  risk  skorlamasına 
göre iyi, orta ve kötü risk grubları arasındaki anlamlı PFS  farkı 
bulunmuştur.
Sonuç:
Bu  çalışmada  sunitinib’in  kesintisiz  günlük  37.5  mg  dozda 
kullanımı,    intermittan  olarak  (50  mg  4/2)  kullanıldığı  faz 
3  çalışmaların  sonuçlarına  göre  sağkalım  ve  yanıt  oranları 
benzerdir.  Dolaysıyla  bu  rejim  doz  esnekliği  ve  hasta  uyumu 
açısından  intermittan  kullanıma    iyi  bir  alternatif  olabilir.  Ek 
olarak,  Sunitinibin    etkinliği  ve  toksisitesi  etnik  farklılıklar 
gösterebilmektedir,  bu  anlamda  Türk  toplumunda  yeni 
çalışmalara ihtiyac vardır.
EP-332
KÜCÜK HÜCRELİ-DIŞI AKCİĞER VE OVER KANSERLİ 
HASTALARDA CARBOPLATİN-PAKLİTAKSEL KEMOTERAPİSİNİN 
HEMATOLOJİK TOKSİSİTESİNİN KIYASLANMASI
İBRAHİM YILDIZ , FARUK TAŞ , FATMA ŞEN , LEYLA KILIÇ
SERKAN KESKİN , RUMEYSA ÇİFTCİ , SEZAİ VATANSEVER  
 
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ, MEDİKAL 
ONKOLOJİ
Amaç:
Paklitaxel-carboplatin  ilerlemiş  over  kanserinin    standart 
ilk  seçim  standart  tedavisinde  ve      metastatik  kücük  hücreli-
dışı  akciğer  (KHDAK)  kanserinde      sıklıkla  kullanılan  bir 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
291
kombinasyondur. En önemli doz kısıtlayıcı yan etkisi hematolojik 
toksisitedir.  Bu  çalışmada  paklitaxel-carboplatin  tedavisi  alan  
ilerlemiş  over  ve  akciğer  kanserli  hastalarda  tedaviyle  ilişkili 
myelotoksisite karşılaştırımıştır.
Gereç ve Yöntem:
Şubat 2009 ile Temmuz 2011 tarihleri arasında ileri evre over 
(n:  51)  ve  akciğer  kanseri  (n:  52)  tanısıyla  ilk  seçim  olarak  
siklus  paklitaxel-carboplatin  alan  103  hasta  çalışmaya  dahil 
edilmiştir.  Tedavi,    hastalara  aynı  doz  ve  şema  ile  3  haftada 
bir ve maksimum 6 kür olarak verildi. Tedavi öncesi, her siklus 
öncesi ve tedaviden 1 ay ve 6 ay sonra kan sayımları ölcüldü.
Bulgular:
Median  yaş  KHDAK    kanserli  hastalar  için  59  (range,  35-77), 
over  kanserli  hastalar  için  56  (range;  38-75)  olarak  bulundu. 
KHDAK kanserli hastalarda tedavi başında, 3.kürde ve 6.kürde 
anemi  sırasyla,  %17,  %39.2  ve  %44.2;  lökopeni  sırasyla, 
%3.4,  %46.0,  %41.9  trombositopeni  sırasyla  %0,  %12.5,  % 
23.3 olarak bulunurken, Over kanserli hastalarda ise,  anemi 
sırasyla,%28.6, %68.0 ve %45.2;  lökopeni sırasyla %0, %41.2, 
%48.8, trombositopeni sırasıyla %0, %10.4, %25 bulundu. Hem 
over hemde KHDAK kanserli hastalarda  başlangıç değerlerine 
göre 3.kürde  hemoglobin, lökosit ve trombosit değerlerinde 
anlamlı  azalma  oldu.  Buna  ilaveten,  3.kür  değerlerine  göre 
6.kürde  KHDAK kanserli hastalarda hemoglobin düzeylerinde,  
over kanserli hastalarda ise   trombosit düzeylerinde  anlamlı 
azalma  bulundu.  KHDAK  hastaların  %13’ünde,  over  kanserli 
hastaların %28’ünde eritrosit transfüzyonu yapılmıştır.
Sonuç:
Aynı  doz  ve  şema  ile  yapılan  kemoterapi    farklı  kanserlerde 
farklı  hematolojik  toksisiteye  neden  olabilir.  Hastaların 
destek tedavisi ve toksisite yönetiminde bu sonuç göz önüne 
alınmalıdır. 
EP-333
RENAL HÜCRELİ KARSİNOM :TEK MERKEZ DENEYİMİ
ONUR EŞBAH 
1
, BURÇİN BUDAKOĞLU 
1
, ÖZLEM SÖNMEZ 
1

ÖZNUR BAL 
1
, AHMET ŞİYAR EKİNCİ 
1
, KAAN HELVACI 
1

ÜMMÜGÜL ÜYETÜRK 
2
, ÜLKÜ YALÇINTAŞ ARSLAN 
1
, BERNA 
ÖKSÜZOĞLU 
1
 
 

DR.ABDURRAHMAN YURTARSLAN ANKARA ONKOLOJİ EĞİTİM 
VE ARAŞTIRMA HASTANESİ TIBBİ ONKOLOJİ KLİNİĞİ 

ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ
Amaç:
Renal hücreli karsinomlar (RCC), tüm malignensilerin %3’ünü 
oluşturmaktadır.  İnterferon  alfa  veya  interlökin  2  temelli 
sitokin  tedavilerilerinin  cevap  oranları  %10  ila  20  arasında 
kalmaktadır. Tirozin kinaz inhibitörleri (TKİ) metastatik RCC’de 
etkili ajanlardır.
Gereç ve Yöntem:
Kliniğimizde  1997  ila  2011  tarihleri  arasında    RCC  tanısı 
konulan ve takibe alınan hastaların değerlendirilebilir verileri 
retrospektif olarak incelendi.
Bulgular:
Toplam 47 hasta analiz edilmiştir.
Tanıda  evrelerine  göre;  6  (%12,8)  hasta  evre  I,  4  (%8,5) 
hasta evre II, 37 (%78.7) hasta evre IV olarak değerlendirildi. 
Metastaz bölgesi olarak en sık % 63.8 ile akciğer  ve takiben 
%14.8 ile kemik metastazı görüldü. Tanıda 37 (%78)  hastaya 
nefrektomi uygulanmıştı.
Tanı  anında  37  hastanın  Memorial  Sloan-Kettering  Cancer 
Center  (MSKCC)  risk  skorlaması  yapıldı  .MSKCC’ye  göre;  7 
(%14.9) hasta skor 0, 20 (%42,6) hasta skor 1-2 ve 10 (%21,3) 
hasta skor 3 olarak değerlendirildi.
Hastaların  tedavi  açısından  değerlendirilmesinde;  10  (%21,3) 
hasta  erken  evre  olduğu  için  tedavi  planlanmadığı,  10 
(%21,3)  hastanın  tedavi  planlandığı  halde  takipsiz  kaldığı  , 
4  (%8,5)  hastanın  performansı  düşüklüğü  nedeniyle  tedavi 
planlanmadığı  ve  23  (%48,9)  hastaya  tedavi  planlandığı  ve  
başlandığı tespit edilmiştir.
Tedavi  başlanan  tüm  hastalara  birinci  sıra    olarak  interferon 
verilmiştir.  İFN  alan  hastalardan  sadece  1  (%4,5)  hastada 
parsiyel yanıt ve 1 (%4,5) hastada stabil hastalık elde edilmişken 
16  (%72,7)  hastada  progresyon  görülmüştür.  IFN  tedavisi  ile 
ortanca  progresyonsuz  sağkalım  süresi  2,0  ay’dır.  (min-maks: 
0.5-11)    
Dört (%18,2) hastada  intolerasyon nedeniyle tedavi kesilmiştir.
İFN  sonrası 16 (%72) hastaya  TKİ  başlanmıştır. Ondört hasta 
(%87,5) sunitinib ve 2 hasta (%12,5) sorafenib almıştır. TKİ alan 
hastaların 11’inde yanıt değerlendirilebildi. Altı (%37,5) hastada 
stabil yanıt ve 5 (%31,2) hastada progresyon görülmüştür. TKİ 
ile ortanca progresyonsuz sağkalım 7 aydır.
TKİ kullanan 1 hastada grade 3 diyare, 1 hastada grade 2 el-
ayak sendromu, 1 hastada hipertansiyon, 1 hastada hipotiroidi 
ve 4 hastada halsizlik izlenmiştir.
Sonuç:
Klasik  sitotoksik  kemoterapiye  dirençli  metastatik  RCC’li 
hastalarda TKİ’nin progresyonsuz sağkalım sürelerini arttırdığı 
görülmüştür.
EP-334
METASTATİK RENAL HÜCRELİ KARSİNOMDA PROGNOSTİK 
HEMATOLOJİK PARAMETRELER
AHMET DİRİCAN , YÜKSEL KÜÇÜKZEYBEK , IŞIL SOMALI , 
ÇİĞDEM ERTEN , K. BAHRİYE PAYZIN , LÜTFİYE DEMİR , ALPER 
CAN , İBRAHİM VEDAT BAYOĞLU , MURAT AKYOL , MEHMET 
KÖSEOĞLU , M.OKTAY TARHAN  
 
İZMİR ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
Amaç:
Lokal ileri ve metastatatik renal hücreli karsinomda uzun süreli 
sağkalım elde edilememektedir. Renal hücreli karinom (RCC) lu 
hastalarda prognozu etkileyen bir çok faktör bulunmaktadır ( 
TNM stage , histopatoloji , klinik faktörler v.d). Son yıllarda bir 
çok kanserde kullanımı kolay  daha ucuz prognostik faktörler 
geliştirilmeye  çalışılmaktadır.  Bunlardan  biriside  periferal  kan 
değerleridir.  Bir  çok  çalışmada  hematolojik  parametrelerin 
prognostik önemi olduğu gösterlmiştir.

292
Gereç ve Yöntem:
Bu  çalışmada  48  metastatik  RCC  tanılı  hastanın  metastataz 
tespit edildiğinde hematolojik parametreleri(nötrofil, lenfosit, 
trombosit,  mean  platelet  volümü,  nötrofil/lenfosit  oranı; 
trombosit/lenfosit  oranı)  kaydedildi.  Hastaların  median 
overall survival ile hematolojik parametreler arasındaki ilişkisi 
araştırıldı.  Ayrıca  Memorial  Sloan-Kettering  Cancer  Center 
göre  belirlenen  prognostik    risk  faktörleri  ile  hematolojik 
parametreler arasındaki ilişki olup olmadığı araştırlıldı.
Bulgular:
Bütün  hastalar  için    metastaz  saptandıktan  sonraki  median 
overall survival (OS) 16.6 ay  (95% CI; 9.6 to 35.5 ) saptandı.
Nötrofil/lenfosit oranı NLR <5 (40 hasta , 83 %)  ile NLR ≥5 (8 
hasta, 17 %)  olan hastaların median OS sırasıyla 30,1 ay vs 2,9 
ay saptandı (long rank; p<0.001) Lenfosit counts <1500/mm3 
(  14  hasta  ,29%)  vs    lenfosit  counts  ≥1500/mm3  (34  hasta  , 
71%) olan gruplarda ise median OS sırasıyla 15.9 ay vs 31.4 ay 
saptandı .Bu iki grup arasındaki sağ kalım farkı istatistiksel olarak 
anlamlı saptandı (long rank; p=0.039). MSKCC risk gruplarına 
göre  hastalar üç guruba ayrıldı (favorable , intermediate and 
poor risk group ) . Her bir grup için mean NLR ile  lenfosit counts 
belirlendi.Gruplar arasında mean değerleri arasındaki fark one-
way ANOVA test ile anlamlı saptandı. (sırasıyla F=7,923 p=0.01 
and  F=5,851  p=0.006).  Diğer  hemataolojik  parametreler  için 
istatistiksel olarak anlamlı sağ kalım  farkı saptanmadı.
Sonuç:
NLR  ve  lenfosit  sayısı  metastatik  RCC  de  prognostik  faktör 
olarak  kullanılabilir.  Ancak  rutin  kullanılabilmesi  için  ilave 
çalışmalara ihtiyaç vardır.
EP-335
POLİKİSTİK BÖBREK HASTALIĞI VE SPERMATİK KORD 
MALİGN FİBRÖZ HİSTİOSİTOMA BİRLİKTELİĞİ
LÜTFİYE DEMİR , ALPER CAN , AHMET DİRİCAN , VEDAT 
BAYOĞLU , MURAT AKYOL , YÜKSEL KÜÇÜKZEYBEK , ÇİĞDEM 
ERTEN , MUSTAFA OKTAY TARHAN  
 
İZMİR ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, TIBBİ 
ONKOLOJİ KLİNİĞİ
Amaç:
Spermatik korddan gelişen malign fibröz histiositoma 
(MFH) oldukça nadir görülmektedir.
Bulgular:
73  yaşında  erkek  hasta  son  1  ay  içerisinde  gelişen  ağrılı 
sol  skrotal  şişlikle  Üroloji  Polikliniği’ne  başvurduğunda 
ultrasonografide sol inguinalde 5x6 cm boyutlarında sert kitle, 
skrotumda  diffuz  şişlik,  bilateral  böbrekler  ve  karaciğerde 
multipl kistik lezyonlar saptandı (Resim 1). Babasında renal kist 
olan hastanın ultrasonografi ve soygeçmiş hikayesiyle otozomal 
dominant polikistik böbrek hastalığı (ODPKD) olduğu saptandı. 
Operasyon  gözleminde  sol  spermatik  korddan  kaynaklanan  
4x4x3.5  cm  boyutunda  sert  kitle    basit  tümorektomiyle 
çıkarıldı.  Patolojisinde,  kısa  fasiküller  halinde  yerlemiş  iğsi 
hücreler  ve  dağınık  yerleşimli  ksantomatöz  hücreler  içeren 
storiform  yapıda,  Hematoksilen-eozinle  vimentin  yaygın,  düz 

TIBBI
ONKOLOJI
KONGRESI
293
kas  aktin  (SMA)fokal  pozitif  boyanan,  perinöral  invazyon-
nekroz  gösteren  tümör  görüldü  (Resim  2-3-4).  Bu  bulgularla 
spermatik  kordun  MFH  tanısı  kondu.  BT’de  karaciğerde 
kistik  lezyonlar  dışında  multipl  hipodens  metastatik  lezyon, 
mediastinal  lenfadenopatiler  saptandı.  Hastaya  İfosfamid-
Doxorubicin kemoterapisi başlandı. Tedavinin 2.ayında karaciğer 
metastazlarında parsiyel yanıt saptanırken sol spermatik kordda 
yeni  gelişen  kitlesi  oldu.  Bu  bölgeye  radyoterapi  verilmesine 
rağmen progresyon olması nedeniyle yeniden kitle eksizyonu 
yapılan  hasta  halen  kemoterapi  tedavisi  altında  stabil  yanıtlı 
olarak 8. ayında izlenmektedir.
Sonuç:
Paratestiküler  bölge  ve  spermatik  kord,  MFH  için  çok  nadir 
lokalizasyonlardandır.  Vaka  serilerinde  metastatik  olmayan 
vakalarda  bile  adjuvan  kemoterapi  ve/veya  radyoterapiye 
rağmen yüksek uzak ve lokal rekürrens oranları verilmektedir.
ODPKD ile sarkomların birlikteliğine ilişkin literatürde yalnızca 
iki vaka görülmekle birlikte olgumuz spermatik kord MFH ve 
ODPKD birlikteliğine ilişkin ilk vakadır.
EP-336
RENAL SİNOVYAL SARKOM:VAKA TAKDİMİ
BERKANT SÖNMEZ , DİLŞEN ÇOLAK , İLHAN HACIBEKİROĞLU , 
MUSTAFA ALTINBAŞ  
 
YILDIRIM BEYAZIT DIŞKAPI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
Amaç:
Sinovyal  sarkom  bir  yumşak  doku  sarkomu  olup,  en  sık 
gençlerde  görülmekte  ve  sıklıkla  extremitelerde  eklem 
çevresine yerleşmektedir. Tüm yumşak doku sarkomların %5-
10’u  oluşturmakta  (1).  Nadiren  diğer  lokalizasyonlarda  da 
görülebilmektedir (2).
Gereç ve Yöntem:
Sık  görülmeyen  bir  durum  olması  nedeniyle,  renal  sinovyal 
sarkom vakasının takdimi uygun görülmüştür.
Bulgular:
Yirmi dört yaşındaki erkek hasta uzun süredir olan sağ yan ağrısı 
nedeniyle  doktora  başvurmuş.  Ek  şikayeti  olmayan  hastanın, 
özgeçmiş  ve  soygeçmiş  öyküsünde  özellik  tespit  edilmemiş. 
Fizik  muaynesinde  anormallik  olmayan  hastanın,  laboratuar 
incelemesi  de  doğal  saptanmış.  Radyolojik  incelemede 
tomografide  (şekil.1)  sağ  renal  kitle  saptanan  hastaya,  renal 
karsinom ön tanısıyla sağ nefrektomi operasyonu uygulanmış.
Patolojik olarak: Malign mezenkimal tümör, sağ nefrektomi; Pan 
CK(+), EMA(+), Vimentin(+), CD 99(+), Kİ67:%20, TM:10X12cm, 
Kapsül  invazyonu(+),  0/1  LN(-),  Sürrenal  Met(-)  (şekil.2). 
Bulgular  ön  planda  sinovyal  sarkomu  düşündürmüştür,  kesin 
tanı için genetik çalışma önerilir şeklinde yorum yapılmış.
Postoperatif  olarak  tarafımızca  değerlendirilen  hastada  uzak 
organ  metastazı  tespit  edilmedi  ve  hastanın  yakın  takibine 
karar verildi. Üçüncü ayındaki takipte problem saptanmadı.
Sonuç:
Primer  renal  sinovyal  sarkom  nadir  bir  durumdur.  İlk 
defa    Faria  ve  ark.  tarafından  raporlanmıştır  (3).  Literatürde 
bildirilmiş vaka sayısı 40’dan azdır (4). Literatürdeki hastalara 
bakıldığında  yaş  dağalımı  19-61  arasında  saptanmış  ve  ilk 
19  vakayı  derleyan  Chen  S  ve  ark.  çalışmasında  erkek:kadın 
oranı  1.7/1  olarak    tespit  edilmiştir  (5).  Nadir  görülmesi  ve 
diğer  böbrek  tümörlerine  benzer  başvuru  bulguları  olması 
nedeniyle,  ayırıcı  tanısı  önemlidir.  Karakteristik  t(x;18)
(p11.2;q11.2)  translokasyonu  tanının  zor  olduğu  vakalarda 
yardımcıdır  (6).  Nadir  görülmesi  nedeniyle  tedavide  sandart 
bir algoritim olmaması yanında, cerrahi tadavinin ana kısmını 
oluşturup diğer tedavi modaliteleri tartışmalıdır (7). Önceden 
yayınlanmış verilere bakıldığında renal sinovyal sarkom agresif 
seyredebilen bir tümördür (8,9). 
EP-337
METASTATİK RENAL HÜCRELİ KARSİNOMDA SİTOREDÜKTİF 
NEFREKTOMİNİN SAĞKALIM ÜZERİNE ETKİSİ
BERNA BOZKURT DUMAN 
1
, BERKSOY ŞAHİN 
2
, MELEK ERKİŞİ 
2

SEMRA PAYDAŞ 
2
, OĞUZ KARA 
2
, ÇİĞDEM USUL AFŞAR 
2

MERAL GÜNALDI 
2
, VEHBİ ERÇOLAK 
2
, PINAR KUM 
3
 
 

ADANA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 
MEDİKAL ONKOLOJİ 

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ MEDİKAL ONKOLOJİ 
B.D. 

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ KANSER KAYIT 
BİRİMİ
Amaç:
Renal  hücreli  karsinomda  son  zamanlarda  mTOR,  VEGF 
gibi  hedeflerin  belirlenmesi  ile  hedefe  yönelik  tedaviler 
gündeme  gelmiştir.  Metastatik  hastalıkta  primer  tümörün 
ortadan  kaldırılmasıyla  sağkalım  avantajı  sağlandığı  yapılan 
bazı  çalışmalarda  gösterilmiştir.Bizde  merkezimizde  takip  ve 
tedavisi yapılan renal hücreli karsinom vakalarını retrospektif 
olarak inceledik.
Gereç ve Yöntem:
Kanser kayıt merkezine 1994-2010 yılları arasında başvuran,  201 
hasta  çalışmaya  alındı.  Hastaların  klinikopatolojik  özellikleri, 
aldığı  tedavi  şekilleri  değerlendirildi  Bu  hastalardan  Evre  IV 
hastalığa sahip 35 hastada sitoredüktif nefrektominin sağkalım 
üzerine etkisini araştırmak amacıyla subgrup analizi yapıldı.
Bulgular:
İkiyüzbir  hastanın  81’i  kadın(%40.3),  120’si(%59,7)  erkekti. 
Yaş  ortalaması  56±12idi.  Otuzdört  hasta  Evre  I,  11  hasta 
Evre  II,  18  hasta  Evre  III,  83  hasta  Evre  IV  idi.  Hastaların 
158’i  (%78,6)  clear  cell,  5  (%  2,5)  sarkomatoid  8’i  (%4)  diğer 
histolojik alt tiplere sahipti. Hastaların çoğunluğuna 106 hasta 
(%52,7  oranında)  cerrahi  uygulanmıştı.  İnterferon  tedavisi 
52  hastaya  (%52,7),  Sunitinib  28  hastaya  (%35),  Sorafenib  6 
hastaya(%22,4), mTOR inhibitörü 4 hastaya(%2) IL2 22 hastaya 
(%10,2)  uygulanmıştı.  1.basamak  tedavi  olarak  Interferonu 

294
33hasta(%73,3),interferon+IL2 kombinasyonunu 4 hasta(%8,5), 
Sunitinib  5  hasta(%11)  kullanmıştı.  2.basamakta,  Sunitinib  21 
hasta(%70), sorafenib 3(%10) hasta, Temsirolimus 2 hasta(%6,7) 
kullanmıştı.  Tirozin  kinaz  inhibitörü  (sunitinib,  sorafenib)  34 
hastada  kullanılmıştı.  Evre  IV  hastalığa  sahip  83  hastadan 
düzenli  takibi  olan,  sitokin  tedavisi  almış  35  hastada  subgrup 
analizi yapıldı. Yaş ortalaması  55±10 idi. Bu grupta sitoredüktif 
nefrektomi  uygulanan  25(%71,4)  hasta,  uygulanmayan 
10(%28,6) hasta mevcuttu. Hastaların tümü clear cell histolojik 
subtipe    sahipti.  Bu  grupta  sadece  2  hasta  sunitinib  almıştı. 
Hastaların  11(%31.4)’i  kadın,  24(%68,6)’sı  erkekti.  En  çok 
metastaz  bölgesi  %45,8  ile  akciğerdi.  Primer  tümöre  yönelik 
olarak cerrahi yapılan ve yapılmayan hastalar karşılaştırıldığında 
cerrahi yapılan grupta sağkalım 69 ay iken yapılmayan grupta 
25  ay  olarak  saptandı  gruplar  arası  fark  istatistiksel  olarak 
anlamlıydı. (p=0,04)
Sonuç:
Bizim  yaptığımız  retrospektif  analizde  sunitinib,  sorafenib  ve 
temsirolimusun  devreye  girmesiyle  yıllar  içinde  bu  ajanlar 
sitokin  tedavisinin  yerini  almıştır.  Metastatik  renal  hücreli 
karsinomda  uygulanan  sitoredüktif  nefrektomi  sağkalım 
avantajı sağlamaktadır.
EP-338
SUNİTİNİB İLİŞKİLİ MİKROANJİOPATİK HEMOLİTİK ANEMİ
SERDAL KORKMAZ 
1
, SAADETTİN KILIÇKAP 
2
, NALAN 
BABACAN 
2
, MEHMET ŞENCAN 
1
 
 

CÜTF HEMATOLOJİ 

TIBBİ ONKOLOJİ
Amaç:
Mikroanjiopatik hemolitik anemi Sunitinibin nadir, ancak son 
derece ciddi bir yan etkisidir.
Gereç ve Yöntem:
Sunitinib  ile  tedavi  edilen  RHK’lu  bir  hastada  gelişen 
mikroanjiopatik hemolitik anemi sunulmaktadır.
Bulgular:
Altmış  yaşında  bir  kadın  hematüri  ve  sağ  lomber  ağrı 
ile  başvurdu.  FM’de  sağ  lomber  bölgede  ele  gelen  kitle, 
ultrasonda  sağ  böbrekte  10x13x14  cm  boyutlarında  kitle 
görüldü.  Sağ  radikal  nefrektomi  yapılan  hastaya  RHK  tanısı 
kondu.  Hastaya  Interferon  10  mu/m
2
  başlandı.  Tedaviden  3 
ay  sonra  hasta  öksürük  ve  8  kilo  kaybı  ile  başvurdu.  Toraks 
BT’de  metastaz  ile  uyumlu  2.5  cm  çaplı  bilateral  nodüler 
lezyonlar  ve  sağda  plevral  effüzyon  izlendi.  Metastatik  RHK 
nedeniyle hastaya Sunitinib 50 mg/gün başlandı. 6.ncı haftada 
hasta solukluk, güçsüzlük ve ekimotik lezyonlar ile başvurdu. 
Laboratuvar  incelemede  hemoglobin  9.4  g/dL,  trombosit 
55×10
3
/µL,  LDH  530  IU/L,  indirek  bilüribin  1.9  mg/dL,  ve 
retikülosit 8.2% olarak bulundu. Direk ve indirek Coombs testi 
negatif  idi.  Periferik  yaymada  trombositopeni  ve  fragmente 
eritrositler  izlendi.  Başka  bir  medikasyon  öyküsü  ve  sistemik 
bir bulgusu olmayan hastaya mikroanjiopatik hemolitik anemi/
TTP tanısı kondu. Sunitinib kesilerek taze donmuş plazma ve 
plazma değişimi yapıldı. Beş gün sonra tüm laboratuar bulguları 
normal bulundu.
Sonuç:
Sunitinib  sonrası  mikroanjiopatik  hemolitik  anemi  bugüne 
kadar  3  hastada  bildirilmiştir.  Dolaşım  ve  koagülasyon 
sistemindeki  bozukluk,  subendotelyal  kollajen  doku  hasarı 
ve  ADAMTS-13  aktivitesindeki  azalma  olası  mekanizmalardır. 
Plazma değişimi en önemli tedavi seçeneğidir.
Yüklə 6,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   65   66   67   68   69   70   71   72   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin