123
OKUL ÖNCESİ DÖNEM SELEKTİF MUTİZM VAKALARINDA FLUOKSETİN
TEDAVİSİ: İKİ OLGU EŞLİĞİNDE TARTIŞMA
İpek PERÇİNEL*, Kemal Utku YAZICI**
ÖZET
Selektif Mutizm (SM), konuşabilme becerisinin olmasına rağmen konuşmanın beklendiği bir takım ortam ve durumlar-
da konuş(a)mama olarak tanımlanmaktadır. Tedavisinde ilaç tedavisi ve psikoterapötik girişimlerin birlikte kullanıl-
ması önerilmektedir. SM’nin geçmişten günümüze anksiyete temelli bir bozukluk olduğunun düşünülmesi ve son ya-
yımlanan DSM-5’te anksiyete bozuklukları sınıfında yer alması nedeniyle özellikle davranışsal ve bilişsel-davranışsal
terapiler son yıllarda sıklıkla kullanılan terapi seçenekleridir. Anksiyolitik etkilerinden dolayı selektif serotonin geri
alım inhibitörleri (SSGI) SM tedavisinde en sık kullanılan psikofarmakolojik ajanlardır. Bu yazıda okul öncesi dönem-
de kliniğimize başvuran selektif mutizm tanılı iki kız olgunun tanı ve tedavi süreci ile birlikte fl uoksetinin semptomlar
üzerindeki etkisinin tartışılması amaçlanmıştır.
Anahtar Sözcükler: Selektif mutizm, okul öncesi çocuklar, fl uoksetin.
SUMMARY: FLUOXETINE TREATMENT IN PRESCHOOL CASES WITH SELECTIVE MUTISM: DISCUSSION
THROUGH TWO CASES
Selective Mutism (SM) is identifi ed as consistent failure to speak in specifi c settings and situations in which there is
an expectation for speaking though speech capacity is not impaired. Combined interventions that would integrate
medication and psychotherapeutic approaches are recommended for treatment. Since it has long been believed that
SM was an anxiety-based disorder and currently being categorized within anxiety disorders regarding the latest pub-
lication of DSM-5 diagnostic classifi cation, behavioral and cognitive-behavioral therapies in specifi c have been among
the most frequently used treatment options for the disorder, lately. Selective serotonin reuptake inhibitors (SSRIs) are
the most commonly used psychopharmacologic agents in the treatment of SM due to their anxiolytic effects. This ar-
ticle aims to discuss the effect of fl uoxetine on the symptoms along with the presentation of diagnostic and treatment
processes of two girls with selective mutism who had applied to our unit while they were preschoolers.
Key Words: Selective mutism, preschool children, fl uoxetine.
GİRİŞ
Selektif Mutizm (SM), konuşabilme becerisinin
olmasına rağmen konuşmanın beklendiği bir
takım ortam ve durumlarda konuş(a)mama ola-
rak tanımlanmaktadır. SM olan çocuklar kendi
evlerindeyken veya ebeveynleri ile birlikteyken
normal olarak konuşurlar. Ancak okulda, evle-
ri dışındaki bir ortamda veya tanımadıkları in-
sanların yanında konuş(a)mazlar (Göktürk ve
Coşkun 2008). Konuş(a)mama, konuşulan lisanı
kullanamama veya kullanılan lisan hakkındaki
yetersiz bilgilerden kaynaklanıyorsa bu durum
mutizm sayılmaz. Ayrıca iletişim bozuklukları,
yaygın gelişimsel bozukluklar ve psikotik bo-
zukluklardaki suskunluklar mutizm olarak de-
ğerlendirilmez (APA 2000, Krysanski 2003). SM,
DSM-IV-TR’de “Genellikle İlk Kez Bebeklik,
Çocukluk ya da Ergenlik Döneminde Tanısı Ko-
nulan Bozukluklar” başlığı altında sınıfl andırıl-
maktadır. DSM-IV-TR’ye göre konuş(a)mama en
az bir ay sürmeli ve bu durum okula başladıktan
sonraki ilk ay ile sınırlı olmamalıdır (APA 2000).
Net oranlar saptanamamış olsa da SM’nin, kli-
nik populasyonda %1’den daha az bir sıklıkta
görüldüğü ifade edilmektedir (APA 2000). Kız-
larda erkeklere göre ortalama iki kat daha fazla
izlenmektedir (Kopp ve Gillberg 1997, Steinha-
usen ve Juzi 1996). Son çalışmalardaki bulgular
başlangıç yaşının genellikle 5 yaşından önce ol-
duğunu ancak çocuk okula başlayıncaya kadar
bu durumun ailelerin dikkatini çekmediğini
göstermektedir (Bulut 2008, Krysanski 2003, Ma-
nassis 2009).
SM’nin etiyolojisi net olarak bilinmemektedir
(Berger ve ark. 2002, Krysanski 2003, Manassis
2009). Birçok SM vakası tek bir travmatik olay-
la (ruhsal ya da fi ziksel) ilişkili olmaktan ziyade
kronik seyirli bir anksiyetenin ve davranışsal in-
Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi : 21 (2) 2014
* Uzm. Dr., Osmaniye Devlet Hastanesi, Çocuk ve Ergen
Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği, Osmaniye.
** Uzm. Dr., Fırat Üniv. Tıp Fak., Çocuk ve Ergen Ruh
Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği, Elazığ.
124
PERÇİNEL VE YAZICI
hibisyonun (yeni uyaranlarla, durumlarla karşı-
laşınca aşırı, yoğun ve sürekli bir korku duyma,
utangaçlık ve sosyal içe çekilme davranışı gös-
terme) belirtisi olarak ortaya çıkmaktadır (Black
ve Uhde 1995, Göktürk ve Coşkun 2008, Sadock
ve Sadock 2009, Steinhausen ve Juzi 1996). SM
ile anksiyete bozuklukları arasında paralel kli-
nik, biyolojik ve aile dinamiği özelliği vardır. SM
olan çocuklarla, sosyal anksiyetesi olan çocuklar
neredeyse aynı mizaç ve çevresel özellikler gös-
termektedir (Black ve Uhde 1992, Manassis ve
ark. 2007, Standart ve Coueur 2003, Yeganeh ve
ark. 2003). Tam olarak bilinmeyen bir şekilde bu
olgular anksiyeteyi mutistik semptomlara çevir-
mektedir. Bu durumda mutizm, olguyu sosyal
etkileşimden doğacak anksiyeteye karşı koru-
makta ve öğrenilmiş bir davranış olarak tekrar-
lanmaktadır (Göktürk ve Coşkun 2008). Litera-
türde, SM’nin erişkin yaşamdaki sosyal fobinin
erken belirtisi olduğunu belirten araştırmalara
sıklıkla rastlanmaktadır (Anstendig 1999, Black
ve Uhde 1992, Chavira ve ark. 2007, Steinhausen
ve ark. 2006). Yakın dönemde yayımlanmış olan
DSM-5’te tanı kategorisi ile ilgili değişiklik yapı-
larak SM “Anksiyete Bozuklukları” başlığı altına
alınmıştır, tanı kriterleri ile ilgili herhangi bir de-
ğişiklik yapılmamıştır (APA 2013).
SM tedavisinde ilaç ve psikoterapötik girişim-
lerin birlikte kullanılması önerilmektedir (Fre-
eman ve ark. 2004, Manassis 2009, Sadock ve
Sadock 2009). SM’nin anksiyete temelli bir bo-
zukluk olduğunun düşünülmesi nedeniyle özel-
likle davranışsal ve bilişsel-davranışsal terapiler
son yıllarda sıklıkla kullanılan terapi seçenekle-
ridir (Freeman ve ark. 2004, Cohan ve ark. 2006).
Anksiyolitik etkilerinden dolayı selektif seroto-
nin geri alım inhibitörleri (SSGI), SM tedavisin-
de en sık kullanılan psikofarmakolojik tedavi
seçeneğidir (Carlson ve ark 1999, Manassis 2009,
Manassis ve Avery 2013).
Bu yazıda 3,5 ve 5 yaşlarında selektif mutizm
tanılı iki kız olguda izlem ve tedavi süreci ile,
tedavide kullanılan fl uoksetinin etki düzeyinin
tartışılması amaçlanmıştır. Olguların klinik de-
ğerlendirmeleri “Klinik Global İzlenim Ölçeği-
Şiddet” (CGI-S), “Klinik Global İzlenim Ölçeği-
Düzelme” (CGI-I) ve “Global Değerlendirme
Ölçeği” (GAS) ile yapılmıştır.
Olgu 1
3 yaş 6 aylık kız olgu polikliniğimize “hırçınlık
ve konuşmama” yakınmalarıyla getirildi. Aile-
den alınan öyküden; öncesinde konuşmasıyla
ilgili herhangi bir problemi bulunmayan olgu-
nun yaklaşık dört ay önce anne ve babasının ça-
lışması dolayısıyla kreşe verildiği, yakınmaları-
nın kreşe başladıktan sonra ortaya çıktığı, kreşte
öğretmeniyle ve yaşıtlarıyla hiç konuşmadığı,
oyun ve etkinliklere katılmadığı, gün boyunca
yalnız başına sınıfın bir köşesinde oturduğu, sö-
zel olmayan etkileşimlere de girmediği ve öğret-
meninin tüm çabalarına rağmen durumunda bir
gelişme izlenmediği öğrenildi. Ailenin ifadesine
göre kreşe başlamadan önce de utangaç ve çe-
kingen bir yapısı bulunan olgunun, sadece anne
babası ve aynı apartmanda yaşayan dört yaşın-
daki başka bir kız çocuğuyla konuştuğu, diğer
kişilerle konuşmaktan kaçındığı ancak ailenin
bu durumu çocuklarının yaşına bağladığı ve
sosyal gelişimine faydası olması açısından kre-
şe gönderdikleri öğrenildi. Kreşte şikayetlerinin
ortaya çıkması ve öğretmeninin acil yönlendir-
mesiyle, -bulundukları yerde çocuk psikiyatri-
si uzmanı olmadığından dolayı- aile hekimine
başvurmuşlar. Olguya aile hekimi tarafından
hidroksizin 3*1/2 başlanarak on gün sonra 2*1
ölçeğe çıkılmış. Verilen tedavi sonucu herhan-
gi bir fayda görmeyen olgu gün içinde sürekli
uyumaya başlamış. Bu nedenle aile ilacı keserek
polikliniğimize başvurmuş.
Özgeçmişinde; annenin ilk ve tek gebeliğinden,
hastanede, normal spontan vaginal doğumla
3550 gr ağırlığında, miadında dünyaya geldiği,
gebelik dönemi süresince, doğum sırasında ve
sonrasında herhangi bir sorun yaşanmadığı öğ-
renildi. Daha önce kaybedilmiş gebelik, küretaj
ya da ailede erken bebek-çocuk ölümü olmadığı
belirtildi. Olgunun nöromotor gelişimi sorgu-
landığında, bir yaşına kadar anne sütü aldığı,
125
Selektif Mutizm Tedavisi
yaklaşık yedi aylıkken emeklediği, yürümeye bir
yaşında, cümle kurmaya on sekiz aylıkken baş-
ladığı ve 2.5 yaşında tuvalet eğitimini kazandığı
ifade edildi. Bir yaşından sonra annesinin çalış-
ması nedeniyle olguya babaannesinin bakmaya
başladığı, ilerleyen dönemlerde olgunun sosyal
iletişiminin artırılmasına destek olması amacıyla
kreşe verildiği öğrenildi. Soygeçmişinde; anne
33 yaşında, üniversite mezunu, mimar; baba 35
yaşında, üniversite mezunu, inşaat mühendisi
idi. Anne baba arasında kan bağı bulunmadığı,
çekirdek ve geniş ailede psikiyatrik tanı alan ve
tedavi gören bir birey olmadığı öğrenildi. Baba,
kendisinin de çekingen bir yapısı olduğunu,
toplum içerisinde konuşmakta zorlandığını, lise
döneminde avukat olmayı çok istediğini ancak
utangaçlığı ve çekingenliğinden dolayı bu iste-
ğinden vazgeçtiğini, kendi ailesinde de çekingen
ve içe kapanık bireylerin bulunduğunu ifade
etti.
Yapılan psikiyatrik görüşmede; fi ziki görünü-
mü yaşına uygun olan olguyla sözel ya da sö-
zel olmayan iletişim kurulamadı. Görüşme bo-
yunca iletişim kurmak için gösterilen çabalara,
annesinin arkasına saklanarak, kafasını diğer
tarafa çevirerek ve öne eğerek tepki verdi. Aile-
sinden alınan bilgilere göre; dil ve motor gelişi-
mi normal sınırlarda olan olguda herhangi bir
dışa/içe vurum semptomu, sterotipik hareket,
duygusal kısıtlılık ve algı kusuru tarifl enmedi.
Olgunun ev içindeki sözel ve sözel olmayan
iletişimi normaldi. Yapılan Ankara Gelişim Ta-
rama Envanteri’nde (AGTE) (Savaşır ve ark.
1998), tüm alanlarda gelişiminin normal olduğu
saptandı. Anne ve babanın, çocuğun durumu
ile ilgili yoğun kaygılarının olduğu tespit edil-
di. Olguda DSM-IV tanı ölçütlerine göre, başka
durumlarda konuşuyor olmasına rağmen özgül
bir takım toplumsal durumlarda sürekli bir ko-
nuşamamazlık hali göstermesi, bu durumun bir
aydan fazla sürmesi ve okula başladıktan sonra-
ki ilk bir ayla sınırlı olmaması, konuşamamanın
söz konusu toplumsal durumda konuşulması
beklenen dili bilmeme ya da o dilde rahat konu-
şamamaya bağlı olmaması, çocuğun işlevselli-
ğini bozması, bu bozukluğun başka bir iletişim
bozukluğuyla daha iyi açıklanamaması ve sade-
ce yaygın gelişimsel bozukluk (YGB), şizofreni
ya da diğer psikotik bozukluğun gidişi sırasın-
da ortaya çıkmaması nedeniyle SM düşünüldü.
GAS’a göre işlevsellik puanı 41-50 arası olarak
değerlendirildi. CGI-S 5-Belirgin Düzeyde Has-
ta olarak nitelendirildi. Olgu için aileye öncelik-
le psikoeğitim yapılarak davranışsal önerilerde
bulunuldu. Baba erişkin psikiyatri polikliniğine
yönlendirildi. Üç hafta sonraki kontrolde ya-
kınmalarında herhangi bir azalmanın olmadığı
görüldü (GAS=41-50 CGI-S=5). Ailenin yoğun
kaygıları ve çocuğun işlevselliğinde belirgin bo-
zulma olması da göz önüne alınarak fl uoksetin
5 mg/gün başlandı. İki hafta sonraki kontrolde
ilaçla ilgili herhangi bir yan etkinin olmadığı
ama sıkıntıların aynı şiddette devam ettiği gö-
rüldü. Bunun üzerine fl uoksetin dozu 10 mg/
gün’e yükseltildi. İki hafta sonra yapılan polik-
linik kontrolünde de sıkıntılarının devam ettiği-
nin görülmesi üzerine fl uoksetin dozu 15 mg/
gün’e çıkıldı. Fluoksetin dozunun 15 mg/gün’e
çıkılmasından iki hafta sonraki görüşmede olgu-
nun sıkıntılarının belirgin olarak azaldığı, teda-
vi ile ilgili herhangi bir yan etkinin oluşmadığı
gözlendi. CGI-S’e göre “normal, hasta değil” ka-
tegorisinde olan hasta, CGI-I’ya göre “çok düzel-
di”. Olgunun GAS puanı 81-90 olarak belirlendi.
Olgu 2
5 yaşında kız olgu polikliniğimize anne ve babası
tarafından, ev içindeki konuşması ve iletişimin-
de problem yokken bu yıl başladığı anasınıfında
yaşıtları ve öğretmeniyle hiç konuşmaması üze-
rine getirildi. Aileden alınan öyküden; olgunun
öğretmeninin mevcut durum nedeniyle destek
alınması için aileyi çocuk psikiyatrisine yönlen-
dirdiği ancak ailenin sosyokültürel düzeyi dü-
şük bir aile olmasından dolayı destek önerisini
reddettikleri, hatta öğretmene inanmadıkları ve
kızdıkları, çocuklarının yabancılarla konuşurken
biraz çekingenlik gösterdiğini kabul ettikleri an-
cak çocuk psikiyatrisine gitmelerini gerektirecek
bir sorunları olmadığını ve durumu öğretmenin
126
abarttığını düşünüp ufak çapta bir tartışma ya-
şadıkları, sonrasında öğretmenin A.’nın sınıftaki
durumunu videoya çekerek aileye gösterdiği ve
ailenin ikna olarak destek almak amacıyla önce-
likle pediatri polikliniğine başvurduğu, burada
yapılan tetkiklerinde bir problem saptanmaması
üzerine ailenin çocuk psikiyatrisi polikliniğine
yönlendirildiği öğrenildi. Aile, çocuklarının ön-
ceden de az miktarda utangaçlığının olduğunu
ama bu şekilde konuşmamazlık haliyle ilk defa
karşılaştıklarını, şu an kızlarının gün boyunca sı-
nıfın bir köşesinde oturduğunu, öğretmeniyle ve
arkadaşlarıyla hiçbir şekilde iletişime girmediği-
ni ifade ediyordu. Özellikle annesinin, öğretme-
nin çektiği videoyu izledikten sonra çocuğunun
durumu ile ilgili yoğun kaygı yaşadığı dikkati
çekti.
Yapılan psikiyatrik değerlendirmede, olgu fi zi-
ki olarak yaşına uygun görünümdeydi. Olguyla
göz teması kurulabiliyordu ancak hiçbir şekilde
sözel iletişime geçilemedi. Yapılan AGTE’de,
tüm alanlarda olgunun gelişiminin normal ol-
duğu saptandı. Özellikle annenin çocuk psiki-
yatrisine yönelik inkarcı davranışlarının devam
ettiği ancak babanın işbirliğine daha açık olduğu
izlendi. Yapılan psikiyatrik ve psikometrik de-
ğerlendirmeler sonucunda, olguya DSM-IV-TR
ölçütlerine göre SM tanısı konuldu. GAS’a göre
işlevsellik puanı 41-50 arası olarak değerlendiril-
di. CGI-S 5- Belirgin Düzeyde Hasta olarak ni-
telendirildi. Aileye durumla ilgili bilgi verilerek
davranışsal ve destekleyici önerilerde bulunul-
du. Öğretmen görüşmesi yapılarak tedaviye öğ-
retmenin de katılması sağlandı. Üç hafta sonra
yapılan kontrolde olgunun yakınmalarının ve
ailenin çocuğunun durumu ile ilgili kaygıları-
nın devam ettiği izlendi (GAS=41-50 CGI-S=5).
Sınıf içerisinde de belirgin işlev bozukluğu ser-
gileyen olguya, öğretmeniyle de iletişim halinde
olunarak fl uoksetin 5 mg/gün başlandı. Olgu-
nun durumu, haftalık poliklinik kontrolleri ve
öğretmen bilgi formları (ÖBF) ile takip edildi.
5 mg/gün’lük kademeli artışlarla olgunun fl u-
oksetin dozu altı hafta içerisinde 20 mg/gün’e
çıkıldı. Bu dozda belirgin iyilik hali gözlendi ve
tedavi süresince ilaçla ilgili herhangi bir yan etki
tarifl enmedi. CGI-S’e göre “normal, hasta değil”
kategorisinde olan hasta, CGI-I’ya göre “olduk-
ça düzeldi”. Olgunun GAS puanı 81-90 olarak
belirlendi.
TARTIŞMA
SM, konuşma becerisinin olmasına rağmen ko-
nuşmanın beklendiği bir takım ortam veya du-
rumlarda konuş(a)mama durumudur (Göktürk
ve Coşkun 2008). Her iki olgumuzda da öncesin-
de dil becerilerinin normal olarak gelişmesi, ev
içerisinde ve tanıdık kişilerin yanında sözel ileti-
şimin olağan olması, yabancı insanlar varken ko-
nuşmanın olmaması bizlere SM tanısını düşün-
dürmüştür. DSM-IV-TR’ye göre SM tanısı için
konuşmama durumunun başka bir iletişim bo-
zukluğuyla daha iyi açıklanamaması ve sadece
YGB, şizofreni ya da diğer psikotik bozukluğun
gidişi sırasında ortaya çıkmaması gerekmekte-
dir (APA 2000). Bizim olgularımızda da motor-
mental gelişimlerinin normal olması, sterotipik
hareket gözlenmemesi, aileleri ve tanıdıklarıyla
yaşlarına uygun düzeyde sözel ve sözel olma-
yan iletişim kurabilmeleri ve herhangi bir alıcı
ve ifade edici dil bozukluğunun tanımlanmama-
sı, kucağa alınmaktan ve sarılmaktan hoşlanma-
ları, hayali oyun oynayabilmeleri, psikotik bir
bulgu tarifl enmemesi ve belirgin ilerleyici yeti
kaybı bulunmaması nedeniyle DSM-IV-TR kri-
terlerine göre SM tanısı konulmuştur.
Literatürde SM’nin başlangıç yaşının genellikle
2-4 yaş arası olduğu belirtilmektedir. Okul önce-
si dönemde ebeveynler sıklıkla çocuklarının çe-
kingen ve utangaç olduklarını dile getirmektir.
Ancak SM’nin ilk fark edilmesi ve bu konuyla
ilgili destek alınması okula başlanıldığı dönem-
lerde ve genellikle de öğretmenin yönlendirme-
siyle olmaktadır (Bulut 2008, Krysanski 2003,
Manassis 2009). İlk olgumuzda anne ve baba-
nın sosyokültürel düzeyinin yüksek olmasının,
çocuğun çekingenlik ve utangaçlık özellikleri-
nin daha erken fark edilmesine neden olduğu
düşünülmüştür. Hatta olgumuz kreşe biraz da
sosyal iletişiminin gelişmesi amacıyla verilmiş-
PERÇİNEL VE YAZICI
127
tir. Olgumuzun kreşe başlamasıyla birlikte mu-
tizmi de ortaya çıkmıştır. İkinci olgumuzda anne
babanın sosyokültürel düzeyinin nispeten daha
düşük olması, çocuğun okul öncesi dönemdeki
sosyal yakınmalarının öneminin yeterince far-
kına varılmamasına, hatta anasınıfı öğretmeni-
ne inanmayıp tavır almalarına neden olmuş ve
çocuk psikiyatrisi polikliniğine başvurmalarını
geciktirmiştir.
SM’nin etiyolojisi net olarak belli değildir (Ber-
ger ve ark. 2002, Krysanski 2003, Manassis 2009).
Ancak son zamanlarda, SM’nin tek bir travmatik
olayla ilişkili olmaktan ziyade, biyolojik olarak
utangaç mizaç özellikleri ile birlikte çevresel et-
menlerin etkileşmesiyle ortaya çıkan bir tür ank-
siyete bozukluğu olduğu ifade edilmektedir. Ek
olarak çocuğun mizacıyla ilgili olan davranışsal
inhibisyonun SM’de sık görüldüğü belirtilmekte
ve bu durumun SM etiyolojisinde önemli bir rol
oynadığı düşünülmektedir (APA 2013, Göktürk
ve Coşkun 2008, Sadock ve Sadock 2009, Stein-
hausen ve Juzi 1996). Her iki olgumuzun özgeç-
mişlerinde mutizme neden olabilecek belirgin
travmatik olay izlenmemiştir. Ancak olguların
her ikisininde de utangaç mizaç özellikleri ile
birlikte davranışsal inhibisyon sergiledikleri ve
yakın akrabalarında da benzer kişilik özellikleri-
ne sahip bireylerin bulunduğu saptanmıştır.
SM nadir görülen ve tedavisi zor bir çocukluk
çağı bozukluğudur (Göktürk ve Coşkun 2008,
Kaakeh ve Stumpf 2008). Tedavi için multidisip-
liner bir yaklaşım gerekmektedir ve çocuk ruh
sağlığı uzmanlarının yanı sıra aile, öğretmen ve
gerektiğinde konuşma terapistleri ile işbirliği
içinde olunmalıdır (Göktürk ve Coşkun 2008,
Kaakeh ve Stumpf 2008). Geçmişte SM tedavi-
sinde çoğunlukla psikodinamik psikoterapiler
ve aile terapileri kullanılmakta iken günümüz-
de sıklıkla bilişsel davranışcı terapiler (BDT)
ve psikofarmakolojik ajanlar kullanılmaktadır
(Kaakeh ve Stumpf 2008, Krysanski 2003). Ge-
nellikle BDT ve psikofarmakolojik ajanların
beraber kullanılması önerilmektedir (Freeman
ve ark. 2004, Manassis 2009, Sadock ve Sadock
2009). Psikofarmakolojik tedavide ise SM’nin bir
anksiyete bozukluğu olduğu fi krinden yola çı-
kılarak anksiyolitik ilaçlar, özellikle de SSGI’ler
kullanılmaktadır (Carlson ve ark. 1999, Kaakeh
ve Stumpf 2008, Manassis 2009, Manassis ve
Avery 2013). Çocuklarda SM nedeniyle en sık
kullanılan ve en fazla araştırılan SSGI, fl uokse-
tindir (Black ve Uhde 1994, Dummit ve ark. 1996,
Manassis 2009). Literatür incelendiğinde; bu ko-
nuda fl uoksetinle ilgili bir adet çift kör plasebo
kontrollü çalışma ile bir adet açık uçlu çalışmaya
rastlanmış, geri kalan yayımların olgu sunumla-
rından ibaret olduğu izlenmiştir (Berger ve ark.
2002, Black ve Uhde 1992, Black ve Uhde 1994,
Carlson ve ark. 1999, Dummit ve ark. 1996, Ma-
nassis ve Avery 2013, Motavalli 1995). Onbeş SM
olgusu ile (fl uoksetin grubunun yaş ortalaması
9.1 ± 2.3, plasebo grubunun yaş ortalaması 8.1
± 2.7), fl uoksetin 0.6 mg/kg/gün kullanarak ya-
pılan 12 haftalık çift kör plasebo kontrolü çalış-
mada, fl uoksetinle SM semptomlarında belirgin
iyileşme olduğu bildirilmiştir (Black ve Uhde
1994). 5-14 yaş grubu 21 SM olgusu ile yapılan
9 haftalık açık uçlu çalışma sonucunda da fl u-
oksetinin SM bulgularında belirgin düzelme
sağladığı saptanmıştır (Dummit ve ark. 1996).
Sertralinle ilgili ise sadece bir adet çift kör pla-
sebo kontrollü çalışmaya rastlanmıştır. Beş SM
olgusu ile yapılan çalışmada, 50-100 mg/gün
dozlarında sertralin tedavisi kullanılmış ve 16
hafta sonunda tüm olgularda belirgin düzelme
gözlenmiştir (Carlson ve ark. 1999). Okul öncesi
yaşta bu konuda yapılan bir çalışmanın olma-
dığı izlenmiş, ancak erken tedavi ve müdahale
durumunda yanıtların daha iyi olabileceği düşü-
nülmüştür. İlk olgumuzda üç hafta boyunca he-
kim-aile-öğretmen işbirliği içerisinde uygulanan
davranışsal yaklaşımlardan herhangi bir fayda
sağlanmamıştır. Yaşının küçük olması nedeniyle
bilişsel yöntemler kullanılamamıştır. Hem ol-
gunun yaşının küçüklüğü hem de bilişsel yön-
temlerin kullanılamamış olmasının, davranışsal
yöntemlerin etkisinin de sınırlı kalmasına ne-
den olmuş olabileceği düşünülmüştür. Mutistik
semptomların devamı üzerine olguya fl uoksetin
5 mg/gün başlanarak dört haftalık süre içeri-
Selektif Mutizm Tedavisi
128
sinde kontrollü olarak 15 mg/gün’e çıkılmıştır.
Fluoksetin dozunun 15 mg/gün’e çıkılmasından
iki hafta sonra yapılan kontrolde olgunun şika-
yetlerinde belirgin azalma olduğu görülmüştür.
Olgunun kreşteki mutistik davranışı tamamen
düzelmiş, kreşteki ilk 15-20 dakika bir miktar
utangaçlık ve çekingenlik gösterse de sonradan
açıldığı ve akran ilişkilerinde herhangi bir sorun
olmadığı görülmüştür. Bilebildiğimiz kadarıyla
bu olgumuz literatürde SM nedeniyle fl uoksetin
tedavisi alan ve herhangi bir yan etki gösterme-
den başarıyla tedavi edilen en küçük olgudur.
İkinci olgumuzda ise anne babanın nispeten
daha düşük olan sosyokültürel düzeyi ve çocuk
psikiyatrisine olan ön yargılı yaklaşımları nede-
niyle aile ile istenilen sağlıklı ilişki başlangıçta
kurulamamıştır. Öğretmenin bilinçli ve işbirliği-
ne açık bir öğretmen olması nedeniyle ilk etapta
okul ve öğretmen görüşmeleri aile görüşmele-
rinden daha ön planda tutulmuştur. Olgunun
polikliniğimize başvurduğu zamandan itibaren
her hafta öğretmenin ÖBF doldurması istenmiş
ve gerektiği durumlarda telefonla iletişime ge-
çilmiştir. Öğretmenin sağlıklı iş birliğine rağmen
ailenin işbirliğine girme konusunda inatçı olma-
sı davranışsal yöntemlerin etkisini sınırlamış ve
olguya ilaç tedavisi başlanması düşünülmüştür.
Olguya fl uoksetin başlanması düşünülerek aile-
ye fl uoksetin ile ilgili bilgi verilerek onam alın-
mış daha sonrasında ilaç tedavisi başlanmıştır.
Fluoksetin dozu altı hafta içerisinde 20 mg/
gün’e çıkılmıştır. Fluoksetin 20 mg/gün tedavi-
si ile olgunun mutistik davranışlarında belirgin
düzelme olduğu, öğretmenin ve ailenin tedavi-
den son derece memnun oldukları görülmüştür.
Bu yazıda, fl uoksetin kullanımı ile belirgin dü-
zeyde düzelme gösteren SM tanılı 6 yaş öncesi
iki kız olgu bildirilmiştir. Olgularımızda SM’nin
ortaya çıkışı 3.5 yaş ve 5 yaşta olmuştur. Gü-
nümüzde okul öncesi eğitime eskiye göre daha
erken başlanması, çocuk psikiyatrisi hekimleri
olarak bizlerin SM olgularıyla okul öncesi dö-
nemde daha sık karşılaşacağımızı düşündür-
mektedir. SM olgularının ortaya çıkma ve des-
tek arama yaşları düştükçe, gerek psikoterapötik
gerekse de psikofarmakolojik tedavide zorluklar
daha çok artmaktadır. Küçük yaşları nedeniyle
yalnızca basit davranışsal önerilerde bulunulan
olgularda -eğer çocuğun işlevselliğinde şiddetli
bozulma da varsa- bu yöntemlerin etkinliğinin
kısıtlı olduğu görülmektedir. Farmakolojik teda-
vi ile ilgili olarak, çocuğun yaşı ve konuşmama
süresi üzerinde durulmaktadır. Çocuk ne kadar
küçük ve konuşmama süresi ne kadar kısa ise
farmakolojik tedaviden daha çok etki görüldü-
ğü bildirilmektedir (Göktürk ve Coşkun 2008).
Davranışsal önerilerle istenilen iyilik hali sağ-
lanamayan olgularımızın başlanılan fl uoksetin
tedavisinden belirgin fayda gördüğü tespit edil-
miştir. Bu yaş grubu için görece yüksek bir ilaç
tedavi dozu kullanılmasına rağmen her iki olgu-
da da tedavi boyunca herhangi bir yan etki göz-
lenmemiştir. Her ne kadar bu yazıda, kısıtlı bir
izlem süreci iletildiyse de, olguların tarafımız-
dan kontrolleri devam etmektedir. Davranışsal
önerilerle birlikte kontrollü olarak başlanan fl u-
oksetin tedavisinin klinik gidişte olumlu etkiler
sağlayabileceği ve bu yaş grubunda güvenle
kullanılabileceği düşünülmüştür. Ek olarak;
ikinci olgumuzda fl uoksetin tedavisi başlandık-
tan sonra görülen belirgin iyileşme, ailenin ço-
cuk psikiyatrisine olan önyargısını da düzeltmiş
ve tedavideki işbirliğini artırmıştır.
Sonuç olarak; işlevselliğinde belirgin bozulma
olan, organik bir problemi bulunmayan ve dav-
ranışsal yöntemlerle iyilik halinin sağlanama-
dığı altı yaş öncesindeki olgularda da kontrollü
olarak uygulanan fl uoksetinin güvenli olarak
kullanılabileceği görülmüştür. Daha net ve gü-
venilir sonuçlar elde edilmesi için uzun süreli ve
kontrollü araştırmalara gereksinim vardır.
PERÇİNEL VE YAZICI
129
KAYNAKLAR
American Psychiatric Association (APA 2000) Di-
agnostic and Statistical Manual of Mental Disorders
(4th Ed.-Text Revision). APB Press, Washington
D.C.
American Psychiatric Association (APA 2013) High-
lights of changes from DSM-IV-TR to DSM-5. 11
Şubat 2014’de http://www.dsm5.org/Documents/
changes%20from%20dsm-iv-tr%20to%20dsm-5.pdf
adresinden indirildi.
Anstendig KD (1999) Is selective mutism an anxi-
ety disorder? Rethinking its DSM-IV classifi cation. J
Anxiety Disord 13: 417-434.
Berger I, Jaworowski S, Gross-Tsur V (2002) Selecti-
ve mutism: a review of the concept and treatment. Isr
Med Assoc J 4: 1135-1137.
Black B, Uhde TW (1992) Elective mutism as a vari-
ant of social phobia. J Am Acad Child Adolesc Psychi-
atry 31: 1090-1094.
Black B, Uhde TW (1994) Treatment of elective mu-
tism with fl uoxetine: a double-blind, placebo-control-
led study. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 33:
1000-1006.
Black B, Uhde TW (1995) Psychiatric characteristics
of children with selective mutism: a pilot study. J Am
Acad Child Adolesc Psychiatry 34: 847-856.
Bulut S (2008) Seçici konuşmamazlık (selective mu-
tizm): sebepleri ve tedavi yaklaşımları. Abant İzzet
Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Entitüsü Dergisi
17: 52-65.
Carlson JS, Kratochwill TR, Johnston HF (1999)
Sertraline treatment of 5 children diagnosed with se-
lective mutism: a single-case research trial. J Child
Adolesc Psychopharmacol 9: 293-306.
Chavira DA, Shipon-Blum E, Hitchcock C (2007)
Selective mutism and social anxiety disorder: all in
the family? J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 46:
1464-1472.
Cohan SL, Chavira DA, Stein MB (2006) Practiti-
oner review: Psychosocial interventions for children
with selective mutism: a critical evaluation of the li-
terature from 1990-2005. J Child Psychol Psychiatry
47: 1085-1097.
Dummit ES 3rd, Klein RG, Tancer NK ve ark. (1996)
Fluoxetine treatment of children with selective mu-
tism: an open trial. J Am Acad Child Adolesc Psychi-
atry 35: 615-621.
Freeman BJ, Garcia MA, Miller ML ve ark. (2004)
Selective mutism. Anxiety Disorders in Children and
Adolescents içinde, TL Morris, SJ March (ed) The
Guilford Press, New York, s: 280-301.
Göktürk Ü, Coşkun M (2008) Selektif mutizm. Çocuk
ve Ergen Psikiyatrisi Temel Kitabı içinde, F Çuhada-
roğlu ve ark. (ed) Hekimler Yayın Birliği, Ankara, s:
366-372.
Kaakeh Y, Stumpf JL (2008) Treatment of selective
mutism: focus on selective serotonin reuptake inhibi-
tors. Pharmacotherapy 28: 214-224.
Kopp S, Gillberg C (1997) Selective mutism: a popu-
lation-based study: a research note. J Child Psychol
Psychiatry 38: 257-262.
Krysanski VL (2003) A brief review of selective mu-
tism literature. J Psychol 137: 29-40.
Manassis K, Tannock R, Garland EJ ve ark. (2007)
The sounds of silence: language, cognition, and an-
xiety in selective mutism. J Am Acad Child Adolesc
Psychiatry 46: 1187-1195.
Manassis K (2009) Silent suffering: understanding
and treating children with selective mutism. Expert
Rev Neurother 9: 235-243.
Manassis K, Avery D (2013) SSRIs in a case of selec-
tive mutism. J Psychiatry Neurosci 38: E1-2.
Motavalli N (1995) Fluoxetine for (s)elective mutism.
J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 34: 701-703.
Selektif Mutizm Tedavisi
130
Sadock BJ, Sadock VA (2009) Kaplan & Sadock Ço-
cuk ve Ergen Psikiyatrisi Kısaltılmış Temel Kitabı
(çev. editörü T Türkbay). Güneş Tıp Kitapevi, Anka-
ra, 2012, s: 162-165.
Savaşır I, Sezgin N, Erol N (1998) Ankara Gelişim
Tarama Envanteri El Kitabı (Genişletilmiş 2. basım).
Rekmay Ltd Şti, Ankara.
Standart S, Coueur A (2003) The quiet child: a litera-
ture review of selective mutism. Child Adolesc Ment
Health 8: 154-160.
Steinhausen HC, Juzi C (1996) Elective mutism:
an analysis of 100 cases. J Am Acad Child Adolesc
Psychiatry 35: 606-614.
Steinhausen HC, Wachter M, Laimböck K ve ark.
(2006) A long-term outcome study of selective mu-
tism in childhood. J Child Psychol Psychiatry 47:
751-6.
Yeganeh R, Beidel DC, Turner SM ve ark. (2003)
Clinical distinctions between selective mutism and
social phobia: an investigation of childhood psycho-
pathology. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 42:
1069-1075.
PERÇİNEL VE YAZICI
Dostları ilə paylaş: |