ÖZOFAGUS KANSERLERİ ( YEMEK BORUSU KANSERLERİ)
Yrd Doç Dr Fatih METEROĞLU
Özofagus kanserleri dünya genelinde tüm kanserler arasında 6. sırada yer almaktadır ve
sıklığı 6.4/100.000 olarak bildirilmektedir. Tüm kanserlerin %1.5-2’ sini, gastrointestinal
sistem kanserlerinin ise %5-7’sini oluşturmaktadır. İnsidansın da ülkelere, hatta aynı ülkede
yörelere göre coğrafi farklılıklar sergiler. İran’da Gonbat ve Hazar Denizi kıyıları, Güney
Afrika’da Transkei, Kuzey Çin’de özellikle Linksien eyaletinde, Rodezya, Türkmenistan,
Kazakistan, Porto Riko, Hindistan’da Bombay, Singapur, Sri Lanka, Japonya, Kore insidansın
belirgin şekilde yüksek olduğu bölgelerdir. Bazı kaynaklara göre de Çin’in yüksek riskli
bölgelerinde her 3-5 kişiden biri özofagus kanseri nedeni ile ölmektedir. İran’da bu sayı
245/100.000 gibi yüksek orandadır. Avrupa ve ABD’de genel populasyonda insidans 3-
10/100.000 olarak bildirilmektedir. Ülkemizde ise en sık Doğu Anadolu bölgesinde
görülmekte insidansı tespit edilmemekle birlikte İran’da ki oranlarla benzerlik göstermektedir.
Yaş
30 yaşın altında seyrek görülmektedir. 13523 özofagus kanserli hastanın ancak 22’sinde
(%0.16) 30 yaş altında tespit edildiği bildirilmiş olmasına rağmen son yıllarda genç yaşlara
doğru kayma görülmektedir. Bu toplanmış seride averaj yaş 60 olarak tespit edilmiştir. Genel
olarak 5 ve 6. dekadlar en sık görüldüğü yaş gruplarıdır. Ülkemizde orta yaşta görülme sıklığı
artmaktadır. Bizim serimizde ortalama yaş 58 olup 20 yaşın altında ameliyat ettiğimiz 3 hasta
vardır.
Cins
Literatürde toplanmış 19532 özofagus kanserli hastada %71.1 erkek, %28.9 kadın,
Duke’nin serisinde %69 erkek, %31 kadın olarak rapor edilmiştir. Bizim 1280 vakalık
serimizde 829 ( % 64.77 ) erkek, 451 ( % 35.23 ) hasta kadındı.
Yerleşim yeri
Özofagus kanseri tespit edilen 28.959 hastayı kapsayan kollektif bir seride %14.7 üst
1/3, %52.3 oranında orta 1/3, %33 ise alt 1/3 özofagusta lezyon bulunmuştur.
Bizim serimizde özofagus kanserlerinin yerleşim yeri:
% 18.97 hipofarenks ve servikal özofagusta,
% 9.23 üst 1/3 torasik özofagusta,
% 28.71 orta 1/3 torasik özofagusta,
% 22.8 alt 1/3 torasik özofagusta,
% 20.68 abdominal özofagus ve kardiada tespit edilmiştir.
ETYOLOJİ
Özofagus kanserlerinde risk ve yüksek insidansa eşlik eden faktörler:
I.
Alkol, sigara kullanımı ve madde bağımlılıkları
II. Beslenme yetersizliği
a)Vitamin A, Karoten, vitamin C, riboflavin eksikliği
b) Eser element eksikliği
c) Meyve ve sebzeden yetersiz beslenme
III. Aşırı miktarda sıcak çay içme alışkanlığı
IV. Genetik ve çevresel faktörler
VI. Predispozan hastalıklar olarak beş başlıkta toplanabilir.
a) Tylosis
b) Akalazya
c) Kronik özofajit
d) Kostik striktürler
e) Barrett özofagus
f) Konjenital kolumnar epitel kalıntıları
I- Sigara, alkol kullanımı ve madde bağımlılıkları:
ABD, İngiltere ve Fransa da özofagus kanserinin en önemli sebebi alkol
suçlanmaktadır. Yapılan çalışmalarda kanser gelişme riskinin yüksek oranda alkol
ihtiva eden içki kullananlarda 25 kez daha çok olduğu bildirilmektedir. Aşırı bira
içenlerde ise risk normal kişilere göre 10 kat fazladır. Özofagus kanserinin sık
görüldüğü diğer bölgelerde beslenme ile ilgili faktörler sigara ve alkolden daha ön
plandadır. Hastalar alkol ve tütünü genellikle birlikte kullanmamakla birlikte her ikiside
birbirinden bağımsız risk faktörü olarak rol oynamaktadır.
Alkolun etkisi tek başına oldukça az olup, sigara ile birlikteliğinde özofagus
kanseri riski doz ve süreye bağlı olarak çok yükselmektedir.
II- Beslenme ile ilgili faktörler:
Beslenme yetersizlikleri de etiyolojide suçlanmaktadır. Özelikle eser elementlerin
( molibden, manganez, demir, silikon, baryum, titanyum, selenyum, magnezyum)
kanserin sık görüldüğü bölgelerde yetersiz alındığı tesbit edilmiştir. Ayrıca, Beta
karoten, A, B, C, E vitaminleri, folik asit, riboflavin gibi vitaminlerinin de eksik alımına
bağlı olarak hücre rejenerasyonu ve hücre bölünmesi üzerindeki etkileri bilinmektedir.
Bu maddelerin yetersiz alımı özellikle buğday, mısır ve pirinçten zengin, taze meyve ve
sebzeden fakir diyet sonucu önemli risk oluşturmaktadır. Sigara, alkol, taze sebze ve
meyvenin yetersiz alımı, özofagus kanseri için risk oluşturan en önemli 3 etken olarak
kabul edilmiştir. Bu 3 etken özofagus kanserli hastalarda %83 oranında saptanmıştır. A
ve B vitaminleri özofagus mukozasında proliferasyonun kontrolünde rol oynarlar.
Bunlardaki eksikliğin prekanseröz lezyonların gelişiminde etkisinin olabileceği
düşünülmektedir.
Beslenme alışkanlıkları, özellikle de çok sıcak içeceklerin fazla miktarda ve sık
alınması belirgin risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Özofagus epitelinin yüzeyinde
sigara ve çevresel faktörlerle depolanan kimyasal karsinojen maddeler, sıcak içecek ve
alkol gibi irritanlarla epitele penetre olmakta ve bazal tabakaya kadar ulaşabilmektedir.
Ülkemizde Doğu Anadolu’da sigara ile birlikte çok sıcak ve fazla miktarda çay
içme alışkanlığının olması ve bu bölgeye iklim koşulları nedeniyle taze sebze ve meyva
transportundaki güçlükler özofagus kanserinin sık görülmesinin nedenleri olarak
düşünülebilir.
III- Genetik ve çevresel faktörler:
Özofagus kanserinde hücre ve moleküler biyoloji
Hücre ve tümör gelişimindeki genetik bilgilerimizin şu anda yeterli olmamasına
rağmen özofagus kanser hücresinde bazı kesin değişiklikler saptanmıştır. Tümör
gelişiminde en önemli faktörlerden biri tümör hücrelerinin kendilerinin büyüme faktörü
üretmeleridir. Bu üretim kendi ürettikleri biyolojik aktivasyona sahip bu faktör ile
OTOKRİN LOOP adı verilen bir siklus sonucu proliferasyondur. Epidermal büyüme
faktörü reseptörü (EGFR- epidermal growth factor reseptör) tümör gelişiminden
sorumlu bir diğer faktördür. Fosforilat tirozin kalıntısı olan onkogenler viral
enfeksiyonlar sonrasında tümör gelişiminden sorumludur. Bu onkogenlerin EGFR
değiştirerek hücresel değişiklikler yaptıkları kanıtlanmıştır. Özofageal kanser
gelişiminde çeşitli büyüme faktörlerinin etkisi vardır.
Tümör supressör genler
Özofagus kanseri gelişiminde elimine olduğu veya silindiği düşünülen tümör
supressör genler p53 (375 aminoasitli bir fosfoprotein), Rb (retinoblastoma geni), APC
(kolonun ailesel adenomatöz polip gelişimindeki gen) ve MCC (sporadik kolon kanseri
gelişiminden sorumlu gen)’dir. Özofageal malignite gelişimi için bu genlerin her iki
kopyasının da elimine edilmiş veya kaybolmuş olması gereklidir. Barret özofagusunda
epitelyal displazi gösteren ve adenokanser gelişmiş her 8 olgudan 5’inde p53 mutasyonu
saptanmıştır. Diğer 3 olguda saptanmamış olması mukozanın multiklonal yapılanmasına
ve kanserin oluşumundaki diğer faktörlere bağlanmıştır.
Çevresel faktörlerden, özellikle sulardaki karsinojen bileşiklerin etkisi üzerinde
durulmaktadır. Petrol bölgelerinde suyun petrol ile kontaminasyonu, insidansın yüksek
olduğu bazı bölgelerde sudaki nitrojen bileşiklerinin, bazı bölgelerde ise riboflavin
eksikliğinin gösterilmesi, bazı bölgelerde hayvanlarda özofagus kanseri saptanmış
olması, çevresel faktörlerin etkisini desteklemektedir. Çevresel faktörler arasında asbest
maruziyeti, radyasyon ve viral etkenler, yiyecek ve içeceklerin nitrozo bileşiklikleri
karsinojenler, tohumlar ve mikrotoxinler kontaminasyonunun DNA’da spesifik
mutasyona neden olabildikleri ve böylece etiyopatogenezde rol oynayabilecekleri öne
sürülmektedir, buna bir örnekte sigara dumanındaki karsinojenlerin karakteristik gen
mutasyon patternlerine yol açabileceği, bunların arasında p53 tümör supresör gen
mutasyonlarının da bulunabileceğine dair ipuçları vardır.
IV- Predispozan hastalıklar
Bazı benign özofagus hastalıkları da özofagus kanseri gelişmesinde predispozan
kabul edilir. Akalzyalı olgularda hayatın bir döneminde % 5-10 malignleşme gözlendiği
bildirilmiştir.
Özofagus
mukozasındaki
bazı
lezyonlarda
kanser
insidansı
yükselmektedir, özellikle yüksek riskli bölgelerinde, toplumun %80’lere kadar varan
büyük bir kısmında özofajit saptanmıştır. Genellikle hayatın erken dönemlerinden
itibaren çevresel faktörlerin, diyetteki bazı faktörlerinde eksikliği eşliğinde, kronik
mukozal inflamasyona neden olduğu düşünülmektedir. Ayrıca yiyeceklerin, çeşitli
tohumlar ve silika ile kontaminasyonu sonucunda, mekanik irritasyon ile özofajite neden
olabilecekleri ileri sürülmektedir. Bu olgular özofagus kanseri yönünden sıkı takip
edilmeli, özofagus kanseri riskinin önlenmesi ve mevcut semptomların giderilmesi
amacıyla zamanında tıbbi ve cerrahi tedaviye alınmalıdır. Sözü edilen bu risk
faktörlerinden sırayla daha geniş olarak bahsedelim.
Barret özofagusu ve özofageal kanser
Barret özofagus, distal özofagustaki yassı hücreli epitelyumin anormal şekilde
kollumnar epitel ile yer değiştirmesi durumuna denir. Önceleri konjenital bir anomali
olarak düşünülmüş son zamanlarda ise ciddi derecede kronik reflü özofajiti olanlarda
mideden distal özofagusa kolumnar epitelin migrasyonu sonucu meydana geldiği
yolundaki görüş ağırlık kazanmıştır. Sık görülmeyen bu durum, genellikle reflü
özofajitlilerin %10’u civarında görülmektedir. Sıklıklada skuamo-kolumnar bileşkede
striktür bulunur. Genelikle kronik gastroözofageal reflüsü olan kişilerde görülür ve
özofageal adenokarsinom için predipozisyon oluşturması nedeniyle önemli bir
hastalıktır.
Barret özofagusunda kanser gelişme riski normal populasyondan 60-100 kez
fazladır. Bu hastaların takibi ve erken tanı malignitenin %100 oranında rezeksiyonunu
sağlar. İyi bir endoskopik takip ile kanserli olguların yaklaşık %75’i evre 0, I veya
IIA’da saptanabilir. Endoskopik takip ve bu evrelerin dışında saptanarak özofajektomi
uygulanan olgularda 5 yıllık sağ kalım oranı %20’lerde iken endoskopik takip ile erken
tanı alan olgularda bu oran %60’ın üzerine çıkmaktadır. Bu nedenle bu olgularda
endoskopik ve sitogenetik markerlarla takip kürabilite ve iyi bir sağ kalım için kesinlikle
gereklidir.
Akalazya
Yunanca ‘’gevşeyememe’’anlamına gelir. Akalazya terimi dışında kardiyospazm,
megaözofagus, idiyopatik özofagus dilatasyonu, özofagusun aperistaltizmi, aganglionik
veya amiyenterik akalazya gibi terimlerle de ifade edilir.
Bu hastalığın birbiriyle, ilişkili 3 ana karakteri vardır.
a) Yutmaya cevap olarak AÖS’ nın gevşeyemememsi,
b) AÖS’ de istirahat basıncının çok yüksek olması,
c) Özofagus gövdesinde peristaltizmin kaybolması ve aşırı dilatasyonu.
Etiyoloj halen belirsizliğini korusa da Cassella ve ark. Alt özofagus gövdesinde daha
yoğun olması gereken Aurbach pleksusu ganglionlarında dejenerasyon ve sayıca azalma
saptamışlardır. Akalazya özofagus kanseri gelişimi için predispozan hastalıklardan birisi
olarak kabul edilmektedir. Bu kişilerde normal populasyona göre 8-33 (ort:10 kat) kat fazla
kanser geliştiği bildirilmektedir.
Bu hastalıkta görülen başlıca semptomlar; disfaji, kilo kaybı ve göğüs ağrısı,
regürjitasyo gibi akalazyaya bağlanabilecek semptomların başlamasından, kanser gelişimine
kadar geçen süre ortalama olarak 20 yıl olup, akalazyalı hastalarda kanser gelişme sıklığı
yüzbinde 3-4’dür. Sekresyonların ve yiyeceklerin stazı ile retansiyon sonucunda, mukozada
kronik inflamasyonun karsinoma zemin hazırladığı bildirilmektedir.
Tylosis
Tylosis, avuç içleri ve ayak tabanlarının belirgin hiperkeratozu ile karakterli
otozomal dominant geçiş gösteren bir hastalıktır. En az 28 ayrı formu vardır, özofagus
kanseri gelişme riski çok yüksektir. Bu hastaların %50’sinde 45 yaşta, %95’inde ise 65
yaşa gelindiğinde özofagus kanseri gelişir.
Baş boyun bölgesi kanserleri
Baş boyun bölgesinde özellikle yassı hücreli kanser bulunan hastalarda genellikle
ikinci bir odakta da yassı hücreli kanser gelişme riski fazladır. Bu nedenle baş boyun
bölgesinde kanser olan hastalarda özofagusun belirli aralıklarla endoskopik olarak
kontrolü önerilmektedir.
Striktürler
Özofagusun kronik striktürleri yiyeceklerin birikmesine, özofajite ve epitel
hiperplazisine neden olarak kanser gelişmesine yol açabilir. Gıdaların retansiyonu
diyetteki nitrozaminler ile mukozanın temas süresini uzatır. Koroziv maddelere bağlı
olarak gelişen darlıklarda özofagus kanseri gelişme riski fazladır. Ancak bu
striktürlerden sonra kanser gelişmesi için bazı hastalarda 50-60 yıl geçmesi gerekebilir.
Parsiyel gastrektomi
Özofagus kanserli hastaların yaklaşık %2-10’unda daha evvelden parsiyel
gastrektomi uygulanmış olması parsiyel gastrektomi ile özofagus kanseri arasında bir
ilişki kurulmasına yol açmıştır. Gastrektomiden sonra gelişen gastroözofageal reflü ve
beslenme yetersizlikleri özofagus kanseri gelişiminden sorumlu olabilir
Plummer-Vinson sendromu
Plummer-Vinson sendromunda özofagusun üst ucunda yer alan web ve demir
eksikliğne bağlı hipokrom mikrositer anemi, el parmaklarında kaşık tırnak görünümü,
angular stomatitis, orofarinjial mukozada atrofi ve mide hidroklorik asit salgısında
yetersizlik ile karakterlidir. Hem özofageal weblerde hemde özofagus kanserlerinde
demir eksikliği anemisi sık olmakla birlikte her ikisinin de demir eksikliğinden
kaynaklandığını gösteren yeterli bulgu yoktur.
PATOLOJİ
Özofagus kanserleri makroskopik olarak çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir. Özofagus
duvar ve lümenindeki yerleşimine göre ekzofitik, endofitik veya intramural olabilir. Tümörün
penetrasyon, infiltrasyon ve orijin noktasına göre de klasifiye edilmiştir. Bugünde kullanılan
bu klasifikasyona göre iki ana grup ve bunların varyantları olarak ayrılmıştır.
a- Mantar benzeri (fungating), ülseratif veya ülsero-vejetatif tip
b- Annular veya skiröz tip
Mikroskopi
Özofagusta gelişen kanserlerin %90-95’i yassı hücreli kanser olarak görülmekle birlikte
bu oran her geçen yıl adenokanser lehine değişmektedir. Son yapılan çalışmalarda yassı
hücreli kanser %76, adenokarsinoma %16, küçük hücreli karsinomayı da içeren diğer tipler
%3, metastazlar %7.7 olarak bildirilmekte ve özellikle ABD’de özofagusta gelişen
karsinomların %40’ını adenokarsinomların oluşturduğu kaydedilmektedir. Bütün bu yayınlara
rağmen Türkiye ve bizim serimizde halen yassı hücreli kanserler, bütün özofagus
kanserlerinin yaklaşık %95’ini oluşturmaktadır.
Erken özofagus karsinomu
Submukoza invazyonu bulunmayan yüzeyel tümörler ile submukozal invazyonu olup
lenf nodülü metastazı bulundurmayan tümörlere denir.
EVRELEME
Özofagus karsinomalarında evreleme tüm malignitelerde olduğu gibi en önemli
terapotik ve prognostik belirleyicidir. Doğru bir evrelendirme hasta için en doğru tedavi veya
tedavi kombinasyonun seçimini sağlayacaktır. Evreleme; tümör, lenf nodu metastazı ve uzak
organ metastazı olmak üzere üç önemli faktöre bağlı olarak yapılır.
YAYILMA YOLLARI
Özofagus kanserinin yayılma yolları direkt invazyon, lenfatik metastaz ve uzak organ
metastazı olmak üzere 3 ayrı ana grup halinde incelenebilir.
Direkt invazyon: Organın tüm uzunluğu boyunca komşu organlarla olan sıkı ilişkisi ve
serozal tabakalardan yoksun olması direkt invazyonu kolaylaştırılan en önemli
faktörlerdendir.
Lenfatik yayılım: Özofagus zengin bir lenfatik drenaja sahiptir. Özofagus duvarı içinde
biri mukoza diğeri submukozal tabakada iki ayrı lenfatik plexsus vardır. Mukozal lenfatikler
yukarıda farinks aşağıda ise midenin lenfatikleri ile birleşecek şekilde tüm özofagus boyunca
uzanır. Muskuler tabaka kısmen daha bağımsız ve bölgesel drenaja sahiptir.
a) Servikal: Lateral servika, derin servikal, paraözofaiyal, supraklavikular
b) Üst mediyastinal: Paraözofajiyal, paratrakeal, aortikopulmoner pencere,
innominate arter
c) Orta mediyastinal: Trakeo-bronşial, subkarinal, hiler, paraözofajial
d) Alt mediastinal: Paraözofajial, diyafragmatik
e) Üst Abdominal: Superior gastrik, sol gastrik arter ve küçük kurvatür, çölyak aks,
kommon hepatik arter, splenik arter, paraaortik
Uzak organ metastazı: Hematojen yolla bilhassa hipofarenks ve servikal bölge
tümörlerinde beyin metastazı, akciğer parankimi, kemik ve karaciğer metastazları görülebilir.
KLİNİK TABLO
Özofagus kanserinde klinik semptomlar, tümörün oluşturduğu özofageal bozukluklara,
tümörün lokal yayılımına veya uzak metastazlarına bağlı olabilir. İlerlemiş özofagus kanserli
bir olguda iyi bir sorgulama ile ortalama 10 –12 ayrı semptom saptanır. Kısa bir süre önce
başladığı belirtilen semptomlara karşın bu tür olguların bir kısmının inoperabl olması
semptomların hasta ve hekimler tarafından yeterli incelenmemesi ve analiz edilmemesi
sonucudur.
Semptom
Oran (% ) .
Disfaji (yutma güçlüğü )
87
Kilo kaybı
70
Substernal/epigastrik yanma ve ağrı
46
Regurjitasyon veya kusma
28
Aspirasyon pnömonisi
14
Palpabl servikal LAP
14
İştahsızlık
8
Ses kısıklığı
7
Hemoptizi
4
Öksürük ve boğulma hissi
3
Hematemez
3
Özofagus kanserinde semptom ve bulgular
TANI YÖNTEMLERİ
Anemnez bir önceki bölümde anlattığımız gibi semptomların erken ve dikkatli
değerlendirilmesi için son derece önemlidir. Özofagografiler, özofagus kanserinin tanısında
endoskopiden sonra ikinci derecede önem taşır.
Özofagusun Full Kontraslı Pasaj Grafisi: Bu teknik ile, özofagusun konturunu
etkileyebilen striktürler, Webler, sirkumferensiyel karsinomlar, büyük ülserler ve ekstrensek
kitleler gibi hastalıklar ortaya çıkabilir.
Hava Kontraslı Özofagografi: Hava kontrast tekniğinin değeri, küçük özofageal
tümörler ve özofajit ile ilgili gizli mukozal düzensizlikleri gösterebilme yeteneğidir.
Bilgisayarlı Tomografi (BT): Ekstraözofageal yayılım ve metastazlarını tesbitinde en
yararlı teknik BT’dir.
Özofagoskopi: Özofagus kanseri şüphesi olan tüm hastalarda endoskopik incelemeye
gerek vardır. Özofagoskopinin önemi sadece teşhis konulmasında değil cerraha lezyonun üst
sınırı ile fiksasyonun tesbit imkanını da sağlamasıdır. Endoskopik tanıda en büyük zorluk
kardiada lokalize kanserlerdir. Eger konstriksiyon nedeniyle biopsi yapılamazsa büyük bir
buji ile pasajın sağlanması faydalı olabilir. Özellikle akalazya da buji kolayca geçerken
kansere bağlı obstrüksiyonda geçemez. Çok küçük lezyonu olan hastalarda görüntüleme zor
olduğundan mukozal boyanma önem taşır.
Kromoskopi (%1-2 lik lugol, %1-2 lik toluidin mavisi veya metilen mavisi) kanseröz
lezyonları ve lezyonların yaygınlığının tesbitini kolaylaştırır. Erken özofagus kanserlerinde
konvansiyonel endoskopik tetkiklerle yakalama şansı %80 iken lugol solüsyonu
kullanıldığında bu oran %100 çıkmaktadır.
Endoskopik Ultrosonografi: Endoskopik USG’nin yüksek rezolüsyon gücü sayesinde
malign lezyonların penetrasyon derinliği, komşu organ ve yapılara infiltrasyonları ve regional
lenf nodlarına metastatik yayılımı tespit edebilir. Böylece tümörün evrelendirilmesi ve uygun
tedavi yöntemi seçilmiş olur.
TEDAVİNİN SEÇİMİ
Özofagus ve kardiya kanserlerinin cerrahi tedavisi öncesinde iyi bir değerlendirme ve
hazırlık yapılmalıdır. Hasta seçimi yapılırken gereken dikkat gösterilmelidir. Hastanın
kardiyovasküler durumu optimal düzeyde olmalıdır. Preoperatif değerlendirme ve fizik
muayene tedavinin seçiminde yol göstericidir. Preoperatif sıvı replasmanı sağlanmaldır.
Özofagus kanserlerinde tedavinin seçimi öncelikle tümörün evresi ve lokalizasyonu olmak
üzere birçok faktöre bağlıdır. Sadece cerrahi tedavinin veya radyoterapinin kür temin
edemeyeceği bazı vakalarda kombine tedaviler düşünülebilir. Tümörün lokalizasyonuna göre
bazı vakalarda hastanın yutma restorasyonu ve konforu alternatiflerin olmadığı durumlarda
tedavinin sürecini etkileyebilir ve bu gibi vakalarda palyasyon, kürden daha önemli olabilir.
Çok dikkatli muayene ve araştırmada bazı hastalarda tümörün invazyonu ve metastatik
yayılım hastanın inoperabl olduğunu gösterebilir. Erken teşhis çabalarına rağmen özellikle
ülkemizde vakaların çoğunun ileri bölgesel hastalık aşamasında veya metastaz yaptıktan sonra
teşhis edilmektedir. Yani çoğunlukla evre III veya IV’ te tedaviye müracaatı inoperabl ve
unrezektabl vakaların ilk planda değerlendirilmesi açısından önemlidir. Ses kısıklığı ile
n.larengeus inferior’un invazyonu, axiller ve supraclavicular lenf bezleri invazyonu,
retrotrakeal fıksasyon ile tiroid ve larinks invazyonu tesbit edilebilir. Trakea ve bronş
invazyonların da karakteristik öksürük ve nefes darlığı vardır, fistül mevcudiyeti endoskopi
ile belirlenebilir. Akciğer veya kemik metastazı radyografide görülebilir. Karaciğer, kemik ve
beyin metastazlarının tesbitinde isotopla taramalar yararlı olur. Yemekten hemen sonra gelen
ve lezyonun alt kısımları seviyesinde hissedilen derinden gelen ağrı tümörün komşu organlara
yayıldığını düşündürebilir. Ateş mediastinal tululumda görülebilirse de özellikle tümörün
mediastane veya akciğer içine lokal perforasyonu için belirleyici bir semptomdur.
Epigastriumda palpabl nodüler kitle ve LAP, nodüler karaciğer, asit veya rektal shelf tümörün
iyice yayıldığının belirtisidir.
Cerrahi tedavi için hasta seçimi klinik değerlendirme sonucu yapılan evreleme esas
alınarak yapılır. Klinikte evrelemenin ideal şekilde nasıl yapılacağı konusunda genel bir
uzlaşma yoktur. Bu nedenle çeşitli merkezler arasında cerrahi tedavi endikasyonları
değişmektedir. Sonuç olarak cerrahi tedavi oranlarıda merkezlere göre %50-80 arasında
farklılıklar göstermektedir. Uzak metastaz gösterilemeyen kalp ve aort invazyonu, malign
trakeobronşial fistül ve intraabdominal yayılım olmayan hastalar cerrahi tedavi için adaydır.
Lezyonun yerleşim lokalizasyonu da tedavinin seçiminde önemlidir. Genelde
özofagusun 1/3 alt bölümündeki tümörler rezektabl, servikal bölümdeki tümörlerin ise
rezektabilite şansı daha azdır. Erken lezyonlar cerrahi için uygunken invazyon ve metastazlar
cerrahi dışı yöntemlerin aranması gerektiren sebeplerdir. Lezyonun boyu, derinliği ve kitlenin
total büyüklüğü tedavi seçimini yönlendirebilir çünkü 7-8 cm. den uzun tümörlerin komşu
dokulara invaze olma ihtimali fazladır. Diğer taraftan semptomların süresi de hastalığın evresi
açısından önemlidir.
Hastanın fizyolojik yaşı, operatif risk ve tedavinin seçiminde rol oynar. Senil ve
kaşektik hastalar da hem cerrahi hem de radyoterapide morbidite ve mortalite yüksek
seyreder, ilave olarak akciğer hastalığı, kardiak lezyonlar, karaciğer hasarı, böbrek
fonksiyonlarındaki bozukluk operatif riski artırıcı faktörlerdir. Yapılan araştırmalarda operatif
riskte teknik nedenlerden daha fazla olarak kardiak ve pulmoner ek lezyonlar rol oynar.
Tümörün cerrahi rezeksiyonundan önce kemoterapi ile birlikte veya yalnız radyoterapi
ve rezeksiyondan sonra yalnız radyoterapi veya kemoterapi ile birlikte radyoterapi
düşünülüyorsa 1980’li yıllarda varılan konsensusa göre 1/3 alt bölüm tümörlerinde cerrahi
rezeksiyonun öncelikle düşünülmesi, servikal lezyonlarda radyoterapinin rekonstrüksiyonda
problemler çıkartabileceği için cerrahiden sonra uygulanması, supraaortik karsinomlarda
torasik inlette sıklıkla lokal invazyonlar olabileceği için öncelikle radyoterapinin düşünülmesi
gerektiği bildirilmiştir.
Genelde tümörün özofagusun 1/3 orta bölümünde lokalize olduğu vakalarda, belirgin
kontrendikasyon yoksa cerrahi eksplorasyon mutlaka yapılmalıdır, unrezektabl tümörlerde
mide ile torax içinde internal derivasyon da yapılabilir.
Preoperatif kemoterapi tedavinin seçiminde bir diğer alternatiftir. Bu konuda kapsamlı
bir çalışma ilk kez 1982 yılında Cisplatin, Vindesin, Bleomisin kombinasyonu ile Bains ve
arkadaşları tarafından yayınlanmıştır. Bu seride %82 rezeksiyon oranı ve %65 objektif yanıt
bildirilmiştir.
KAYNAKLAR
1)Özofagus Hastalıklarının Tıbbi ve Cerrahi Tedavisi; İstanbul: 2002
2) Türk Göğüs Cerrahisi Derneği; Göğüs Cerrahisi, Cilt II.
Dostları ilə paylaş: |