Truncus brachiocephalicus
arkus aortadan ilk ay-
rılan ve en geniş daldır. Manubrium sterninin arkasında
yükselerek, trakeanın önüne ve sol v. brachiocephali-
canın arkasına uzanır. Yukarıya ve dışa doğru yönele-
rek, trakeanın ve sağ art.
Sternoclavicularis’ in sağ ta-
rafına ulaşır,
a. carotis communis dextra ve a. subclavia
dextra’ya ayrılır. A. carotis communis sinistra arkus
aortanın 2. dalıdır. Manubrium sterni arkasında
Trun-
cus brachiocephalicus’ un sol tarafına doğru uzanır. A.
subclavia sinistra’nın önünde, trakeanın ise önce
önünde sonra sol tarafında yükselir. Sol
art. Sternocla-
vicularis’ in arkasından geçerek boyun bölgesine ulaşır.
A. subclavia sinistra
arkus aortanın 3. dalı olarak ar-
kusun arka bölümünden ayrılırak,
a. carotis communis
sinistranın arkasında yer alır. Trakea ve a. carotis com-
munis sinistra’ nın dış tarafında superior mediastene
yükselir. A. subclavia sinistra mediasten içerisinde dal
vermez. Torakstan çıkarak boyun köküne doğru iler-
lerken, sol art. Sternoclavicularis’ in arkasından ve ve
sol
a. carotis communis’ in dış tarafından geçer.
(13)
Lig. Arteriosum,
fötal ductus arteriosus un kalıntı-
sıdır ve
truncus pulmonalis’den arkus aortanın ön yü-
züne doğru uzanan bir yapı olarak gözlenir. Sol
n. la-
ringeus recurrens, lig. arteriosum’a bitişik olarak kemerin
altından kıvrım yaparak özefagus ve trakea arasında
yükselir.
Art. Sternoclavicularis’in arkasında, v. jugularis in-
terna ve v. subclavia’ nın birleşmesi ile v. brachiocepha-
lica’ lar oluşur. V. brachiocephalica’lar 1. sağ kıkırdak
kaburganın alt kenarı seviyesinde birleşerek,
v. cava
superior’u oluştururlar. V. brachiocephalica sinistra sol-
dan sağa geçerken arkus aortanın üç ana dalının kök-
lerini önden çaprazladığı için
v. brachiocephalica dextra
dan iki kat daha uzundur.
V. brachiocephalica sinistra
baş, boyun ve sol üst ekstremiteden gelen kanı
v. cava
Prof. Dr. İskender Alaçayır, Yrd. Doç. Dr. Arda Demirkan
54
davi sonrası da dahil olmak üzere hayatta kalım oran-
ları anlamlı şekilde artmıştır
(1, 4, 5, 6, 7, 8)
. Progresyon ve
rüptürü önlemeye yönelik olarak, kan basıncı ve kalp
hızının kontrol altına alan yaklaşımın yerleşmesi, he-
parinsiz by-pass ve endovasküler yaklaşım seçenekleri
tedavi başarısı arttıran en önemli faktörler olmuşlardır.
Travma alanından uzak ve minimal invaziv girişimler
ile tedavi şansı, endovasküler yöntemlerin multi-sistem
travma hastalarında da daha az komplikasyon oranı
ve daha yüksek tedavi başarısı ile açık tekniklerin
önüne geçmesini sağlamıştır.
(9)
Torasik büyük damar yaralanmaları ile sık karşılaşıl-
ması ve travma sonrasında hayatta kalım süresinin
kısa olması konuyu oldukça önemli hale getirerek, tanı
ve tedavi aşamasında hızlı ve sistematik davranılmasını
zorunlu hale kılmaktadır.
(10)
Penetran göğüs travmaları, delici kesici alet yaralan-
maları ya da ateşli silah yaralanmaları nedeni ile ortaya
çıkmaktadırlar. Toraks içerisinde yer alan hayati yapılar
nedeni ile düşük hızlı penetran yaralanmalar dahi
ölümle sonuçlanabilmektedirler. Toraks yaralanmala-
rında dışarıdan görünen giriş yeri ya da yaranın de-
ğerlendirilmesi ile toraks içerisinde meydana gelen ha-
sarın öngörülebilmesi mümkün değildir.
(11)
Epidemiyolojik çalışmalar torasik büyük damar yara-
lanmalarının yaklaşık %90 penetran travmalar nede-
niyle ile meydana geldiğini ve çoğunun ölümle sonuç-
landığını ortaya koymaktadırlar.
(12)
Sivil hayatta ise
torasik büyük damar yaralanmaları sıklıkla künt trav-
malar ile karşımıza çıkmaktadırlar.
Anatomi
Torasik aorta kalpten sonra, torasik çıkışa doğru
seyreder. 180° lik bir dönüşü takiben diyafragmatik
hilusa doğru uzanır ve bu noktadan sonra da abdomi-
nal aorta adını alır. Cerrahi literatürde aorta: aorta
kökü, çıkan aorta (asenden aorta), transvers aorta ve
inen aorta (desenden aorta), olmak üzere 4 parça olarak
değerlendirilir. Asenden aortanın devamı olarak sey-
reden arkus aorta angulus sterni hizasında sağ 2. ster-
nokostal eklemin arkasından başlayarak sola, arkaya
ve yukarıya doğru bir kavis yapar. Arkus aorta sağ a.
pulmonalisin ve trakeal bifurkasyonun önünde yük-
selerek, özefagus ve trakeanın sol tarafında sol radiks
pulmonisin üzerinde en üst seviyesine ulaşır. Arkus 4.
torakal vertebra gövdesinin sol tarafında aşağıya doğru
iner. Sol 2. sternokostal eklemin arkasında torasik aorta
Toraks (Toraks Çıkışı) Damar Yaralanmaları
55
meydana gelir. Otopsi serilerine göre istmus %36- 54,
asenden aorta % 8 – 27, arkus aorta %8-18, distal de-
senden aorta ise % 11-21 oranında yaralanmaktadır.
(10, 24, 25)
Cerrahi seriler değerlendirildiğinde de istmu-
sun yine yüksek bir yüzde ile % 84- 97 oranında ya-
ralandığı, asenden aorta, arkus ve distal desenden aor-
tanın toplam % 3-10 arasında yaralandığı
görülmektedir.
(24, 25, 26, 27)
Bu tablo büyük olasılıkla ist-
musu saran mediastinal periadvensiyal yapıların ko-
ruyucu etkisi sayesinde istmus yaralanmalarında has-
taların hayatta kalma şansının daha yüksek olduğunu
göstermektedir. Aortanın birden fazla lokalizasyonda
yaralandığı hastalar az da olsa rapor edilmiştir.
(28)
Li-
gamentum arteriosum, sol ana bronş ve interkostal ar-
terler istmus seviyesinde aortanın mobilizasyonunu
kısıtlarlar. Deneysel çalışmalar travma sırasında aor-
tanın kranial ya da kaudal yönde istmusta yırtıklara
neden olabilecek kadar yer değiştirebildiğini göster-
mektedir.
(29)
Tipik olarak aorta transvers biçimde, damar duva-
rının tüm katlarının birbirlerinden ayrılması biçiminde
yaralanır ve kenarlar birbirlerinden birkaç santimetreye
kadar uzaklaşabilirler.
(24, 30)
Parsiyel ve spiral yırtılmalar
daha az sıklıkla görülmekte ve genellikle intramural
hematomlar ve fokal diseksiyonlara eşlik etmektedir-
ler.
(30)
Parsiyel yırtıklar genellikle posteriorda görü-
lürler ve adventisya sağlam kalacak biçimde intima ve
media tabakalarını ilgilendirirler. Hayatta kalabilen
hastalar çoğunlukla sadece intima ve medianın yırtıl-
dığı hastalardır. Buna rağmen tam kat yırtılmalarda
dahi hastaların sağ kalabilmeleri mümkündür. Periad-
ventisyal yapılar genellikle serbest yırtılmaya engel
olarak distal yapılara kan akımının devamlılığını sağ-
lamaktadır. Yaralanmaların çoğunun istmusta görül-
melerine karşın aortanın bu bölgede daha zayıf oldu-
ğuna dair bir bilgi yoktur.
(31)
Kronik pseudoanevrizma oluşumunda, başta ya-
lancı anevrizma içerisinde kan akımı mevcuttur ancak
daha sonra damar duvarında kalsifiye olmaya eğilimli
trombozlar oluşmaya başlar.
(32, 33, 34)
Posttravmatik
anevrizmalar pulmoner arter ve bronşlara fistülize ola-
bilirken, bronşial yapılarda bası semptomlarına neden
olma olasılıkları da vardır.
(35, 36)
Künt torasik aorta yaralanmalarının ortaya çıkış
mekanizmalarını tek başına açıklayabilecek bir teori
yoktur. Toraks üzerine direk bir travma olmaksızın de-
selerasyon güçlerinin yerçekiminin yüzlerce katı etki
yaratabildiği de bilinmektedir.
(37, 38)
Motorlu taşıt ka-
superior aracılığı ile sağ atriuma boşaltır. V. brachio-
cephalica dextra, v. jugularis interna ile v.subclavia’ nın
sağ
angulus venosus’ ta birleşmesi ile oluşur. Sağ angulus
venosus’a ductus lymphaticus dexter, sol angulus veno-
sus’a ise ductus thoracicus açılır.
Diyfragmanın üzerinde bulunan kalp ve akciğerler
dışındaki tüm yapıların kanını v. cava superior toplar
ve aşağıya doğru inerek, 3. kıkırdak kaburga seviye-
sinde sağ atriuma açılır.
V. cava superior süperior me-
diastenin sağ tarafında, trakeanın ön-dış, aorta ascen-
dens in arka dış tarafında seyreder. Sağ n. phrenicus,
v.
cava superior ile mediastinal plevra arasında yer alır.
V. cava superior’un alt yarısı orta mediasten içinde yer
alır ve aorta ascendens’in yanında uzanarak
sinus trans-
versus pericardii nin arka sınırını oluşturur.
(13)
1. Torasik Aorta Travmaları
Künt torasik aorta yaralanmalarının sıklığı 20. yy
ile birlikte motorlu taşıt kazalarındaki artışa paralel
olarak artmıştır. Motorlu taşıt kazalarına bağlı trav-
malarında yaklaşık olarak %1.5 – 2 oranında torasik
aorta yaralanmaları ile karşılaşılmaktadır.
(16, 17)
Künt torasik aorta travmaları vakaların %70-90
ında ölümle sonuçlanmaktadır. Hastaneye canlı olarak
ulaşabilen hastalar %75 hemodinamik olarak stabil-
dirler, ancak cerrahi girişim yapılamadan bu hastaların
yaklaşık yarısı kaybedilmektedir.
(18, 19)
Hastaların he-
men hepsinde bir ya da daha fazla ciddi yaralanma to-
rasik aorta yaralanmasına eşlik ederek hayati riski art-
tırmaktadır. Torasik travmaları takiben geç dönemde
kronik pseudo anevrizmalarla da karşılaşmak müm-
kündür. Travmatik torasik aorta rüptürlerinde yaklaşık
%2-5 hastanın cerrahi tedavi gerekmeden hatta tanı
bile almadan “kronik pseudo anevrizma” gelişimi ile
sağ kalabildiği bildirilmektedir.
(20)
Bu hastalarda tanı
dahi almadan pseudo anevrizma gelişimine olanak
sağlayan faktörler hakkında yeterli bilgi yoktur. Ancak
bu hastalarda geçmişteki travma sırasında diğer organ
ve sistemlerde ciddi yaralanmalar gözlenmediği bildi-
rilmektedir.
(21,22,23)
Patoloji
Künt travmalarda, aortik yaralanmaların çoğu, he-
men sol subclavian arterin ayrıldığı yerin distalinde
Prof. Dr. İskender Alaçayır, Yrd. Doç. Dr. Arda Demirkan
56
devam ediyor olabileceği ve hastaların yaklaşık %4
ünün cerrahi girişim mümkün olamadan hayatını kay-
betme riski ile karşı karşıya oldukları bildirilmekte-
dir.
(26)
Hastada hayatı tehdit etmeyen diğer yaralan-
maların, kırıkların stabilizasyonu sağlansa da tedavileri
“aorta yaralanması” tanısı ekarte edildikten sonra sağ-
lanmalıdır.
Tanı ve Görüntüleme Yöntemleri
Travma mekanizmasının ve karakterinin değerlen-
dirilmesi tanı aşamasındaki ilk basamaktır. Hikaye,
fizik muayene ve diğer yaralanmaların eşlik etmesi ile
desteklenen aorta travmaları mutlaka görüntüleme
yöntemleri ile ortaya konulmalıdırlar. PA AC direk
radyografisi travmaya ait ipuçları verebilse de tanıyı
netleştirmek ya da dışlamak konusunda tek başına ye-
tersizdir.
Mediastende 8 cm üzerinde genişleme,
Mediasten-göğüs oranının 0.25’in üzerinde
olması,
Trakeanın sağa kayması,
Aorta sınırlarının bozulması,
Aorta topuzunun kaybolması,
Sol ana bronşun bası altında olması,
Aortopulmoner pencerede opasite,
Nazogastrik tüpün sağa doğru yönlenmesi,
Geniş paraspinal çizgiler,
Öncelikle 1. kot olmak üzere kot kırıkları,
Klavikula kırığı,
Pulmoner kontüzyon,
Torasik vertebra kırıkları,
künt travmaya bağlı torasik aorta yaralanmala-
rında direk grafide
karşılaşılabileceğimiz bulgular-
dır.
(48, 49)
Birden fazla bulgunun gözlenmesi tanı açı-
sından tek birinin varlığından daha değerlidir.
Aortografi
özelikle deneyimli ellerde torasik aorta
travmalarını tanısında %100 e yakın başarıya sahiptir
ancak birçok dezavantajı nedeniyle yerini diğer gö-
rüntüleme yöntemlerine terketmektdir.
(11)
Günümüzde
multi dedektör bilgisayarlı tomografi
(MDBT) akut
torasik aorta travmalarını değerlendirilmesinde altın
standart olarak kabul edilmektedir. Konvansiyonel an-
jiografi
den ve transözefagial ekokardiyografiden
(TEE) de yararlanmak mümkündür. Görüntüleme yön-
temi olarak son derece duyarlı olmasına karşın, kulla-
zalarında aorta üzerinde cok ciddi traksiyon etkileri
de gözlenebilmektedir. Kan basıncında gözlenen ani
artışların da yaralanma mekanizmasında rolü olabile-
ceği savunulmaktadır.
(39)
Travma etkisinin aorta içe-
risinde geriye dönük olarak yarattığı basınç dalgasının
da yaralanmalarda rolü olduğu düşünülmektedir (40).
Bütün bu mekanizmalar aorta yaralanmasına tek ba-
şına neden olabileceği gibi, aortanın anterior toraksa
ait kemik yapılar (manibrum, 1.kotlar ve klavikula baş-
ları) ile posteriorda vertebra arasında sıkışarak da ya-
ralandığına dair klinik ipuçları mevcuttur.
(41, 42)
Klinik ve Fizik Muayene
Künt aorta travmalarına bağlı yaralanmalarda has-
taların % 50 sinden daha azında spesifik bulgu ve be-
lirtiler mevcuttur.
(43-47)
Dispne, göğüs ağrısı ve sırt ağ-
rısı gibi semptomlara rastlanabilse de bunlar travma
hastalarında birçok başka nedene bağlı olarak da göz-
lenebilirler. Bu nedenle travma anamnezinde özellikle
deselerasyon, yüksekten düşme ve crash hikayesi ol-
ması aorta travmasının tanısı açısından son derece de-
ğerlidir. Özellikle emniyet kemeri olmadan meydana
gelen trafik kazaları, araç dışına fırlama hikayesi, to-
raksın direksiyona çarpma hikayesi, araç dışı trafik ka-
zaları, motorsiklet kazaları, uçak kazaları, 3-4 m den
daha yüksekten düşme hikayelerinin varlığında aorta
travması mutlaka ekarte edilmelidir.
Fizik muayenede; Aorta yaralanması olan travma
hastalarında genellikle ilk muayenede gözlenebilecek
ipuçları mevcuttur.
Hemodinamik şok varlığı,
Sternum, 1. kot, klavikula, scapula, çok sayıda kot
kırıkları tespit edilmiş olması,
Göğüs duvarında travma izleri (direksiyon izi gibi),
Kardiyak üfürümler,
Ses kısıklığı,
Nefes darlığı,
Sırt ağrısı,
Hemotoraks,
Ekstremitelerde eşit olmayan kan basıncı ölçümleri
Parapleji varlığı
aorta travması şüphesini arttıran bulgulardır. Aorta
yaralanması tanısı netleşene kadar geçen süre son de-
rece önemlidir. Hastaneye canlı olarak ulaşabilen va-
kaların yaklaşık %20 sinde aortadan kan sızıntısının
Toraks (Toraks Çıkışı) Damar Yaralanmaları
57
Günümüzde minimal yaralanmaların etkin medikal
tedavi altında güvenle takip edilebileceği belirten ça-
lışmalar da mevcuttur.
(53)
Ancak hemodinamik olarak
stabil olmayan hastalarda, kaynağına bakılmaksızın ka-
namanın kontrol altına alınması ilk yaklaşım olmalıdır.
Hemopnömotoraksın göğüs tüpü ile drenajı, uzun ke-
mik kırıklarının geçici stabilizasyonu, instabil pelvik
kırıklarının redüksiyonu, eksploratif laparatomi veya
torakotomi, pelvik kanamanın coil embolizasyon ile
durdurulması ilk yapılacaklardır. Diğer işlemler ger-
çekleştirilirken eş zamanlı olarak TEE ile torasik aorta
da değerlendirilebilir. Takiben kitle etkisi yaratabilecek
intrakranial kanamaların tanısı konulmalı ve gerekirse
drenaj gerçekleştirilmelidir. Bu basamaktan sonra to-
rasik aorta travmasının tanısına yönelmelidir. Resusitatif
işlemler devam ederken, aorta travmasına yönelik ola-
rak kısa etkli β-bloker tedavisine başlanmalıdır. Teda-
vinin amacı kan basıncı ve kalp hızını kontrol altında
tutarak, aorta duvarı üzerindeki stresi azaltmaktır. Or-
talama sistolik kan basıncı 80-120 mmHg aralığında
tutulmasının rüptür olasılığını azalttığı bilinmekte-
dir.
(54,55)
β-bloker tedavinin travma sonrası hastanede
meydana gelen aortik rüptür oranını azaltırken, diğer
yaralanmalara yönelik olarak yürütülen tedavilerin so-
nuçlarını olumsuz yönde etkilemediği bildirilmiştir.
(56,57)
Hayatı tehdit eden diğer büyük yaralanmalar ile
birlikte görülen aorta travmalarında medikal tedavi
desteği ile ile aortaya yönelik cerrahi girişimin bir süre
ertelenebilmesi düşünülebilir. Belirgin hematom ve
ödeme yol açan beyin hasarı, ventilasyonu anlamlı bi-
çimde etkileyen pulmoner kontüzyon, inotropik destek
gerektirecek kardiyak hastalıklar, koagülopati prob-
lemleri, intraabdominal solid organ yaralanmaları ve
ciddi pelvik kırıkların varlığında aortaya yönelik giri-
şimlerin ertelenmesinin hasta açısından daha güvenli
olduğu bildirilmektedir.
(58, 59, 60)
Ancak erteleme için
optimal sürenin ne kadar olduğu konusunda literatürde
henüz bir fikir birliği oluşmuş değildir. Ertelenmiş cer-
rahi ya da nonoperatif takip kararı ile izlenen hasta-
larda, genişleyen mediastinal hematom, hemotoraks,
BT takiplerinde kontrast madde ekstravazasyonu veya
distal perfüzyon problemlerinin gözlenmesi (6 saatten
uzun süren anüri, ekstremitelerde iskemik değişiklikler
veya devam eden asidoz) takip dönemine son veril-
mesini gerektirir.
(61)
Hemorojik şoka yol açabilecek
başka nedenlerden dolayı resüsitatif desteğe ihtiyaç
duymayan ve nörolojik hasarı olmayan hastalarda ise
beklemeksizin aorta yaralanmasının tamirine karar
verilebilir. Böyle durumlarda hayatı tehdit etmeyen di-
nıcı bağımlı sonuçlar ve multitravma hastalarındaki
uygulama güçlükleri TEE kullanımını sınırlamaktadır.
MDBT ise daha az invaziv bir yöntem olarak tanı için
geçen zamanı anlamlı biçimde kısaltmaktadır. Ayrıca
torasik aorta ile ilişkili olsun ya da olmasın travmaya
bağlı diğer hayatı tehdit edebilecek yaralanmaların ta-
nısına da olanak sağlamaktadır.
(50)
Manyetik rezonans
görüntüleme, incelemenin uzun sürmesi nedeniyle to-
rasik aorta yaralanması şüphesi olan hastaların değer-
lendirilmesi için uygun bir yöntem değildir.
Multi Dedektör Bilgisayarlı Tomografide
Kontrast madde ekstravazasyonu,
İntimal flepler,
Psödo anevrizma oluşumu,
Mural trombüsler gibi dolma defektleri
aorta yaralanmasına ait direk bulgulardır. Periaortik
mediastinal hemoraji ve aorta kontürlerinde değişik-
likler gözlenmesi ise aorta yaralanması lehine değer-
lendirilmesi gereken indirek bulgulardır.
(51)
Aortaya
ait bazı yapısal farklılıkların görüntüler değerlendiri-
lirken bizi yanıltabilecekleri de akıldan çıkartılmama-
lıdır.
(51)
MDBT travma nedeni ile oluşabilecek nons-
pesifik mediastinal hematomların aorta kaynaklı
hematomlardan ayırt edilebilmesinde diğer görüntü-
leme yöntemlerinden daha üstündür.
(14)
(Aort disek-
siyonu için bkn. bölüm 11)
Tedavi
Bütün travma hastalarında olduğu gibi ilk tedavi
“temel yaşam desteği” ile başlamaktadır. Havayolu, so-
lunum ve dolaşımın hızlı bir biçimde değerlendiril-
mesini takiben laboratuar ve radyolojik değerlendir-
meleri içeren ikincil değerlendirmeye geçilir.
Künt travmaya bağlı torasik aorta yaralanmaları 3
kategoride değerlendirilebilirler:
1. Kaza yerinde hayatını kaybedenler (% 70-80)
2. Hastaneye ulaştığında hemodinamik olarak instabil
olan veya hastanede instabil hale gelen hastalar
(%2-5). Bu gruptaki hastalarda mortalite %90-98
arasında değişmektedir.
3. Hemodinamik olarak stabil olan ve travmadan
sonra 4- 18 saat arasında tanı alan hastalar (% 15-
25). Bu gruptaki hastalarda mortalite çoğunlukla
eşlik eden diğer patolojilere de bağlı olmak üzere
% 25 e yakındır.
(52)
ğer sistem yaralanmalarının tedavileri aorta onarımın-
dan sonraya bırakılmalıdır. Beta bloker tedavinin erken
başlanmış olması, cerrahiye kadar geçen süre boyunca
bu hastaların güvenliğini arttırmaktadır.
Açık Onarım:
Travmatik aorta yaralanmalarında bütün diğer te-
davi yaklaşımları ile karşılaştırıldığında, interpozisyon
gre ile onarım standart tedavi yaklaşımıdır. Güvenli,
efektif ve kalıcı bir tedavi yöntemi olduğu ispatlan-
mıştır. Geçmişte kullanılan basit aortik cross klemp
yoluyla “klemple ve onar” tekniği “yapay dolaşım sis-
temi” (ekstrakorporeal dolaşım) kullanılmasına göre
daha yüksek oranda paraplejiye yol açmaktadır.
(26)
Klempleme sürelerinin 30 dakikayı aşmasının % 15
ile 30 arasında değişen parapleji vakalarına neden ol-
duğu bildirilmiştir.
(26, 62)
Literatürde çeşitli merkezler
tecrübelerine göre değişen biçimde travmatik torasik
aorta onarımında klempleme sürelerini 20- 40 dk ara-
sında bildirmektedirler.
(62, 63, 64)
Spinal kordun kanlan-
ması anterior ve posterior spinal arterler tarafından
sağlanmaktadır. Bu nedenle cerrahi sırasında oluşan
iskemi ve buna bağlı paraplejinin önüne geçilebilmesi
için birçok teknik gündeme gelmiştir. Spinal kordun
anterior 2/3 ü anterior spinal arter tarafından beslen-
mektedir. Anterior spinal arter vertebral arterlerden
gelir. Anterior spinal arter, toraks üst kesiminde iyi ge-
lişmiştir, interkostal arterler aracılığı ile, sol vertebral
arter ve internal mammarian arterden kollateraller alır.
Buna karşın anterior spinal arter toraks alt kesimi ve
abdomen de daha az gelişmiştir. Bu seviyede interkostal
ve lomber kollateraller ile sağlanan akım daha ön plan-
dadır. T8 ve L4 arasında değişmekle birlikte, genellikle
L1 seviyesinde arteria radicularis manga
(Adamkiewicz
arteri) anterior spinal artere katılır. En az %25 hastada
spinal kordun bu seviyedeki beslenmesi açısından bu
arter oldukça önemlidir.
(65, 66)
Kronik anevrizmal has-
talığı olanlarda görüldüğü şekilde kollateral dolaşımı
iyi gelişmemiş genç travma hastaları bu nedenle spinal
kord iskemisi açısından yüksek risk altındadırlar.
Postoperatif parapleji açısından risk faktörleri
,
uzamış cross-klemp süresi, çıkartılan aorta parçasının
uzunluğu, düşük distal perfüzyon basıncı, sistemik hi-
potansiyon, bağlanan interkostal arter sayısı, artmış
vücut sıcaklığı, artmış serebrospinal sıvı basıncı, olarak
sıralanabilir. Aortanın istmusa yakın olarak klemplen-
mesi vücudun alt kısımlarında ve spinal kordda daha
ciddi hipotansiyona yol açar, klemplenme süresinin
önemi daha da ön plana çıkar.
(67)
Genellikle de aortanın
kollateral dolaşımı etkileyecek şekilde, sol subklavian
arterin ayrıldığı seviyenin proksimalinden klemplen-
mesi gerekmektedir. Vücudun alt kesiminin perfüzyonu
sağlanmadığı takdirde, 9 dakikalık klemp sürelerinde
dahi parapleji oluşabileceği bildirilmiştir.
(68)
Literatür-
deki bilgiler ışığında parapleji görülmesinin nedeni
tek faktöre bağlanmamış ve multifaktöriyel olarak ta-
nımlanmış olsa da birçok merkez yapay dolaşım sistemi
(ekstrakorporeal dolaşım) ile distal perfüzyonunu sağ-
layarak onarım yapmayı tercih etmektedirler.
İlk kez 70’li yıllarda tanımlanan pasif şant, heparin
kaplı polivinil bir tüp aracılığı ile gerçekleştirilmektedir.
Bu sayede proksimal aortadan (asenden aorta, arkus
aorta veya sol subklavian arter), distal aortaya (desen-
den torasik aorta veya femoral arter) kan akımı sağ-
lanmaktadır. Tüp çapı sabit olduğundan, akım moni-
törize edilmeksizin, basınç gradiyentine bağlı pasif
olarak gerçekleşir.
(67)
Ancak zaman içerisinde bu yön-
temin paraplejiyi önleme konusunda yetersiz kaldığı
gözlenmiştir.
(68)
Sistemik heparinizasyon gerektirmeyen ekstrakor-
poreal dolaşım sistemlerinin, kafa travması veya ağır
pulmoner kontüzyon gibi diğer travmatik patolojilerin
de yer aldığı hastalarda daha emniyetli olduğu düşü-
nülmektedir.
Distal perfüzyonun sağlanmasına ek olarak, motor
ve somatosensör uyarılmış potansiyellerin monitöri-
zasyonu, lomber serebrosipinal sıvı drenajı ve hipo-
termi de spinal kord iskemisi riskini azaltmaya yönelik
alınabilecek önlemler olarak bildirilmektedir.
(69, 70, 71)
Ancak acil şartlarda bu önlemleri sağlayabilmek çoğu
zaman oldukça zordur. Nöroprotektif olarak, steroid,
lidokain ve magnesyum kullanımının etkileri açısından
ise travma hastalarında henüz yeterli data elde edile-
bilmiş değildir.
(72)
Açık cerrahi girişim için standart yaklaşım, 4. in-
terkostal aralıktan gerçekleştirilen sol posterolateral
torakotomidir. Bu şekilde aorta istmusuna uygun yak-
laşım sağlanabilir. İnsizyon, proksimal kontrol ve dis-
talde akımı sağlayabilmek için, sol ortak karotis arter-
den, distal desenden aortaya kadar sahanın rahatlıkla
ortaya konulabilmesine olanak sağlayacak kadar geniş
olmalıdır. Acil girişimler genellikle daha hızlı yapılmak
zorunda olduğundan, daha aşağıdan ve daha geniş
alana ulaşabilecek biçimde gerçekleştirilirler. Hasta tek
akciğer ventilasyonunu tolere edemeyecek durumda
ise, tam kardiyopulmoner by-pass gereklidir. Bu du-
rumda hasta sağ lateral dekübit pozisyonuna alındıktan
sonra sol kasık da sol femoral vasküler yapılara ulaşı-
58
Prof. Dr. İskender Alaçayır, Yrd. Doç. Dr. Arda Demirkan
labilecek şekilde hazırlanmalıdır. Bütün vasküler ona-
rımlarda olduğu gibi yaralanan alana yaklaşmadan
proksimal ve distal kontrol sağlanmalıdır. Öncelikle
distal kontrol sağlanır, çünkü aşağıya biriken hema-
tomdan dolayı buradan serbest rüptür olasılığı daha
azdır. Aorta serbestlenerek askıya alınırken interkostal
arterler korunur. Daha sonra aortanın sol ortak karotis
arter ve sol subklavien arter arasından askıya alınması
ile proksimal kontrol sağlanır. Çünkü yırtıklar genel-
likle sol subklavian arterin çıktığı noktanın hemen dis-
talinde oldukları için, yırtığı saran hematomu parça-
lamadan subklavian arterin distalindeki aortayı açığa
koyabilmek genellikle mümkün değildir. Operasyon
sırasında mediastinal plevra açıldığında, frenik sinir,
vagus ve sol rekürren laringeal sinirleri zedelememeye
özen gösterilmelidir. Aorta kenarları debride edildikten
sonra, yırtık uygun çap ve uzunluktaki interpozisyon
grei ile onarılır. Öncelikle distal klemp açılarak gre
içerisindeki hava alınır. Göğüs tüpleri yerleştirilerek
torakotomi sonlandırılır. Operasyon sonrasında travma
resüsitasyonuna devam edilir ve hastanın klinik duru-
muna göre diğer yaralanmaların tamiri planlanır.
Dostları ilə paylaş: |