sunucudur. İlk anlamında adalet, insanların birbirlerine nasıl davranacaklarını öngören kuralları göz önüne alma ve uygulamayı, yani hakları ve gör evleri kapsar. Bu iki kavram Aristoteles’in “Etik” adlı eserinde sistematik biçimde ele alınmıştır. Platon, kanun yönetiminden çok bilgelerin (filozofların) yönetiminden yana olduğunu belirtir. Çünkü, kanun herkes için en soylu ve en adil olanı anlayamaz ve böylelikle en iyiyi uygulayamaz. Platon, “Devlet”te insanın tabiatına mükemmelen uygulanabilen bir adalet kavramı geliştirir. Bu adalet, aklın kullanılmasıyla keşfedilebilir. Aristoteles doğal ve uzlaşımsal adalet ayrımını yapar. Birincisi evr ensel, ikincisi ferdi durumlara mahsustur. Bu ikisi çatışınca doğal adalete müsaade etmek uzlaşımsal adalete düşer. “Devlet”te Platon, adaleti itidal, bilgelik ve cesaretle birlikte dört asli erdemden biri olarak zikreder. Adalet, denetleyici ve düzenleyic i bir erdemdir. Adil kişi, ihtirasları akılla denetleyen, kendisini disipline edebilmiş kişidir. Akıl sahibi bir varlık olarak insan, kendi tabiatı hakkında düşünmekle nasıl davranacağını anlayabilir. Hobbes ise farklı bir adalet kavramı öne sürmüştür. Bir akit, bir sözleşme yapılmışsa onu bozmak adalet dışı bir şeydir. “Adaletsizlik söz verip yapmamaktır ve adaletsiz olmayan her şey adildir. Adalet, bugün de herkese hakkını vermek ve doğruyla yanlışı birbirinden ayırmak anlamlarında kullanılmakla birlikte devletin bu görevini yerine getirecek kamu teşkilatları farklı biçimlerde olmaktadır. Genelde adalet hizmetleri siyasi ve idari otoritenin kumanda alanının dışında bağımsız kurumlar şeklinde düşünülmektedir. Devlet ve fert açısından adalet farklı anlamlar taşımaktadır. Devlet için adalet, kanunların yapımında, hak ve görevlerin dağıtılmasında belli kişileri veya zümreleri ötekilere üstün tutmadan vatandaşlara aynı hakları vermesini ve aynı görevleri yüklemesini ifade eder. Fert için ise vatandaşların mümk ün olduğu kadar birbirinin hakkına uymaya mecbur bırakılmasını ifade eder.
61. MİZAH HER KAPIYI AÇAR Nasıl ki güzellik karşı koyulamaz bir çekim yaratıyorsa mizah da en az güzellik kadar etki yapar. Sadece karşı cinslerin ilişkilerinde değil, bütün ilişkilerde mizahın her kapıyı açan bir işlevi vardır. Ne kadar ciddi ne kadar öfkeli olursanız olun, zekice yapılmış iyi bir espri sizin içinizdeki güzel insanı ortaya çıkaran bir etki yapar. Egonuzun duvarları aniden yıkılır. Sizi güldüren kişi, ruhunuza ulaşır. Onunla bağ kurmaya hazır hale gelirsiniz. Hepimiz ergenlik yıllarımızdan başlayarak kendi kimliğimizi oluştururken adına ego dediğimiz kaleler inşa edip içine varlığımızı gizliyoruz. Aradan yıllar geçtikçe varlığımıza kendimiz bile ulaşamaz oluyoruz. Çoğumuz tatsız, tuzsuz insanlar haline dönüşüyoruz. Hayat mücadelesi bizi bizden uzaklaştırıyor. Nasıl masallar ve öyküler bizi çocukluğumuzun saflığına geri döndürüyorsa mizah da bizim içimizdeki çocuğu ortaya çıkarıyor. Ağız dolusu kahkaha atan, k endinden geçen (egosundan kurtulan) insanlara bakın, onların içindeki çocuğun ortaya çıktığını görürsünüz.