belleklerini kurcalıyordu, bütün gün boyunca ne kadar da yoruluyorlardı.
Dinlenmeye o kadar ihtiyaçları olduğu halde derslere devam edebilmek için
uykularının bir kısmını feda ediyorlardı. Çalışmaya alışık olmayan akılları,
işten kabalaşmış, çatlamış kocaman elleriyle ne kadar güç harcıyorlardı!
Fabrikada işçi olduğu anlaşılan bir delikanlı geçti, belli ki bu önemli gün için
babasının ceketini ödünç giymişti. Ceketin kolları çok uzundu, sahneye
çıktığında ödülünü alabilmek için kollarını bir kere daha kıvırmak zorunda
kaldı. Bunu gören pek çok seyirci güldü ama, bu gülüş hemen alkış sesleriyle
boğuldu. Daha sonra sahneye saçsız başı, beyaz sakalıyla bir ihtiyar çıktı.
Arkadan piyade neferleri göründüler, bunlar bizim okuldaki gece kurslarına
devam ediyorlardı. Sonra, bekçiler, belediye zabıtaları geçti. En sonunda gece
okulu öğrencileri hep bir ağızdan gene Kırım’da ölenlerin anısına söyledikleri
o şarkıyı tekrarladılar; ama, bu kez öyle bir coşkunlukla, ruhlarının
derinliklerinden gelen bir istekle söylediler ki sormayın. Bütün salon alkıştan
inledi. Herkes çok heyecanlanmıştı, ağır ağır, sessizce salondan çıkıldı. Kısa
bir süre sonra kaldırımlarda adım atacak yer kalmamıştı. Tiyatronun kapısı
önünde küçük baca temizleyicisini tekrar gördük. Ödül olarak aldığı kırmızı
kurdeleli kitabını sıkı sıkı tutuyordu. Birçok bey etrafını almış, onunla
konuşuyorlardı. Pek çok kişi kaldırımlardan birbirlerini selamlıyorlardı:
İşçiler, çocuklar, bekçiler, öğretmenler... İkinci sınıf öğretmenim iki topçu
erinin arasından çıktı. Çocuklarını kucaklarında taşıyan pek çok işçi hanımı
görülüyordu. Bu çocuklar sevinçten sarhoş, küçük elciklerinde babalarının
diplomalarını tutuyorlardı.
Dostları ilə paylaş: