öldüğünü ancak şimdi anlayabilmişti. Hıçkırık krizine tutulmuştu, onu oradan
uzaklaştırmak zorunda kaldılar. Halk yavaş yavaş sıraya girdi ve alay
ilerlemeye başladı. En önde kız öğrenciler, arkadan din adamları, arabanın
arkasından da öğretmenler ve diğer öğrenciler geliyordu, en arkada da halk.
Yol boyunca meraklılar kapılara, pencerelere koşuşuyorlar ve ağlayan bütün
bu çocuklarla çelenkleri görünce de:
– “Bir öğretmen ölmüş!” diyorlardı.
Çocuklarıyla birlikte gelen beylerin arasında da ağlayanlar vardı. Mezarlığa
ulaşınca tabutu arabadan çıkardılar, öğretmenler tabutun üstüne çelenkleri
yerleştirdiler, çocuklar da ellerindeki demetleri. Sonunda öğretmeni tek
başına mezarlıkta bırakarak oradan uzaklaştık. Zavallı öğretmen, bana karşı
ne kadar iyi davranırdı, ne kadar sabırlıydı, yıllardır öğrencileri için ne kadar
yoruluyordu! Zaten pek az olan kitaplarını küçük öğrencilerine bıraktı; birine
bir kalem kutusu, diğerine bir mürekkep hokkası. Ölmeden iki gün önce de
müdüre okulun en küçük öğrencilerinin gelmelerini istemediğini söylemiş,
çünkü onların ağlamalarını istemiyormuş. Hayatı boyunca iyilik yaptı, ızdırap
çekti, öldü. Zavallı öğretmen, uçsuz bucaksız mezarlıkta tek başına kaldı!
Elveda! Elveda! Ebediyen elveda, benim iyi kalpli dostum, çocukluğumun
tatlı ve acıklı anısı!
Dostları ilə paylaş: