Türk Ortopedi ve Travmatoloji Birliği Derneği
TOTBİD Dergisi
TOTBİD Dergisi 2012;11(1):1-14
DOI: 10.5606/totbid.dergisi.2012.01
Minimal invaziv osteosentez: Temel prensipleri, cerrahi planlama ve
redüksiyon yöntemleri
Minimally invasive osteosynthesis: basic principles, surgical planning and
reduction techniques
Uğur Gönç, K. Kürşat Teker, Reha Tandoğan, Asım Kayaalp
Özel Çankaya Hastanesi, Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü, Ankara
Son yıllarda kırık tedavisinde önemli değişiklikler
olmuştur. Konvansiyonel plaklama ile osteosentezin
amacı, kırık fragmanlarının anatomik redüksiyonu ve
kompresyon sağlanarak stabilize edilmesidir. Bu tip
tespitte mekanik stabilite ön planda tutulmaktadır.
Kırık biyolojisinin kırık iyileşmesi üzerindeki etkilerinin
daha iyi anlaşılması ve mutlak stabiliteye kıyasla, göre-
celi stabilite kavramının ortaya konması, kırık teda-
visinde biyolojik tespit yöntemlerinin daha da geliş-
mesine yol açmıştır. İntramedüller çivi ve eksternal
fiksatör gibi kırığı atelleyen yöntemler ile elde edilen
başarılı sonuçlar, plakların da aynı amaçla kullanılma-
sını gündeme getirmiş ve köprü plaklama tekniği daha
popüler olmuştur. Plak ile yapılan biyolojik tespitte bir
sonraki aşama perkütan plaklama yöntemidir. Minimal
invaziv plak osteosentezi tekniğinde kırık hattı açılma-
dığı için kırık bölgesinde dolaşım bozulmamaktadır.
Bunu sağlamak için, kırık indirekt redüksiyon yöntem-
leri ile redükte edilmekte ve plaklama kırık hattından
uzakta yapılan küçük cerrahi kesilerden perkütan
olarak uygulanmaktadır. Bu amaçla uzun plaklar az
sayıda vida ile birlikte kullanılmaktadır. Son yıllarda
üretilen kilitli plaklar ve minimal invaziv cerrahiye
uygun cerrahi aletler, minimal invaziv osteosentezin
daha yaygın olarak kullanılmasını sağlamıştır. Minimal
invaziv plak osteosentezi biyolojiye uygun bir yöntem
olmakla birlikte, teknik olarak oldukça zordur ve indi-
rekt redüksiyon sonrasında dizilim bozuklukları gibi
birtakım komplikasyonlara yol açabilir. Bu nedenle,
bu teknik uygulanırken detaylı bir cerrahi planlama
yapılmalıdır. Bunun yanı sıra, başarılı bir sonuç için
değişik kırık redüksiyon tekniklerine ve elde edilen
redüksiyonun kontrolü için kullanılacak yöntemlere
hâkim olmak gerekir.
Anahtar sözcükler: Biyolojik tespit; indirekt redüksiyon; kilitli
plak; minimal invaziv osteosentez; perkütan plaklama.
• İletişim adresi: Dr. H. Uğur Gönç. Özel Çankaya Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü, Bülten Sok., No: 44, 06400 Çankaya, Ankara.
Tel: 0312 - 426 14 50 / 534 Faks: 0312 - 467 97 06 e-posta: ugurgonc@hotmail.com
• Geliş tarihi: 25 Ekim 2010 Kabul tarihi: 24 Haziran 2011
In the recent years many important changes have
been introduced in the treatment of fractures. The
aim of conventional plate osteosynthesis is to perform
anatomical reductions and stabilization of the fracture
fragments through compression. Mechanical stability is
the main goal of the conventional plate osteosynthesis.
Deeper understanding of the effects of the biology of
fractures on fracture healing and the introduction of the
concept of relative stability rather than absolute stability
have led to the development of biological fixation
methods. When successful results of splinting techniques
using intramedullary nails or external fixators were
achieved, the concept of using plates in the same manner
by means of bridge plating became more popular. The
next step of the biological fixation with plates was the
development of percutaneous plating techniques. In
minimally invasive plate osteosynthesis, the blood supply
of the fracture is preserved, as the fracture zone is left
intact. The fracture is reduced by indirect reduction and
plate is applied percutaneously through small incisions
far away from the fracture site. Longer plates with a
few screws are used for splinting the fracture. In recent
years, development of locking plates and new surgical
instruments specifically designed for minimally invasive
surgery has allowed minimally invasive osteosynthesis
to become a widely used technique. Although minimally
invasive plate osteosynthesis is consistent with the
biology, it is a challenging technique and may lead to
several complications such as malalignment following
indirect reduction. As a result, a detailed surgical
planning is required for successful results. In addition,
surgeon should be familiar with not only different
reduction techniques, but also methods for controlling
the reduction achieved during surgery.
Key words: Biological fixation; indirect reduction; locking plate;
minimally invasive osteosynthesis; percutaneous plating.
TOTBİD Dergisi
2
Biyolojinin kırık iyileşmesindeki öneminin daha
iyi kavranması sonucu son 20 yılda internal tespit ile
kırık tedavisinde çok önemli değişiklikler olmuştur.
Mekanik stabiliteye önem veren tespit yöntemleri
giderek yerini biyolojik tespit yöntemlerine bırakmış
ve bununla birlikte tüm cerrahi alanlarda olduğu gibi
ortopedik travma cerrahisinde de minimal invaziv
yöntemler popüler olmaya başlamıştır.
Tanım olarak minimal invaziv osteosentez, kemiğe
yumuşak doku pencerelerinden ulaşıldığı, kemik ve
yumuşak dokuya saygılı indirekt redüksiyon teknikle-
rinin kullanıldığı, kırık hattına direkt redüksiyon gere-
kirse bunun minimal ek travma oluşturarak yapıldığı
ve küçük “ayak izi“ bırakan cerrahi aletlerin kullanıldı-
ğı bir tekniktir.
KOnvansİyOnel PlaK OsTeOsenTezİnİn
Tarİhçesİ
Plak osteosentezi, eklem içi kırıklarda, birçok
metafizyel kırıklarda ve önkol ve humerus kırıkları gibi
bazı diyafizyel kırıklarda en çok tercih edilen tedavi
seçeneğidir. Osteosentez terimini ilk olarak Belçikalı
bir cerrah olan Lambotte kullanmıştır. Her ne kadar
Lane ve Lambotte gibi cerrahlar daha 20. yüzyılın
başlarında kırıkların internal tespit ile tedavisini uygu-
lamışlarsa da rijit tespit ile primer kemik iyileşmesi
elde edilmesi kavramı 20. yüzyılın ortalarında Danis’in
yaptığı çalışmalar ile popüler olmaya başlamıştır.
[1]
Danis’in çalışmalarını takip eden Müller ve
ark.
[2]
1950’lerin sonunda AO (Arbeitsgemeinschaft für
Osteosynthesenfragen) grubunu kurmuşlar ve kırıkla-
rın internal tespiti ile ilgili prensiplerini oluşturmaya
başlamışlardır. 1990’lı yılların başına kadar AO’nun
kırık tedavisindeki prensipleri:
• Anatomik redüksiyon
• Fragmanların rijit tespiti
• Kan dolaşımının korunması
• Erken eklem hareketi
olarak tanımlanmıştır. Bu prensipler ışığında kırıkta
kal dokusu olmadan direkt (primer) kemik iyileşmesi
amaçlanmıştır. Radyografik olarak kal dokusu görül-
mesi tespitin stabilitesinin yetersiz olduğu şeklinde-
yorumlanmıştır. Anatomik redüksiyon ve rijit tespit
sonrası hastalara erken hareket verilebilmesi “kırık
hastalığı” sorunlarını azaltmış ve başarılı sonuçlar elde
edilmesini sağlamıştır. Bu nedenle bu dönemdeki
çalışmalar daha stabil tespit yapılabilmesine yönelik
olmuş ve çektirme vidası ile interfragmanter komp-
resyon teknikleri, kompresyon cihazları ve plak üze-
rinden kompresyon sağlayan dinamik kompresyon
plakları geliştirilmiştir.
[2,3]
Her ne kadar kan dolaşımının korunması pren-
sipler içinde yer alsa da anatomik redüksiyon ve rijit
tespit cerrahlar tarafından daha ön planda tutulmuş-
tur. Rijit tespit için kırık bölgesinde çok fazla yumu-
şak doku hasarı oluşturulması zamanla enfeksiyon,
kaynamama ve tekrar kırık gibi komplikasyonların
görülmesine yol açmıştır. Perren ve ark.
[4]
plak osteo-
sentezi sonrası kemikte geçici osteoporoz geliştiğini
ve bunun plağın periosteal dolaşımı bozmasına bağlı
gelişen nekroz sonucu oluştuğunu belirtmişlerdir.
Bu nedenle 1990’lı yıllarda korteks ile daha sınırlı
temas alanı olan dinamik kompresyon plağı (LC-DCP;
Limited-Contact Dynamic Compression Plates)
[5]
ve
nokta temas fiksatör (PC fix; Point Contact Fixator)
[6]
gibi implantlar üretilerek bu olumsuz etki azaltılma-
ya çalışılmıştır. LC-DCP ve PC-Fix implantları, dinamik
kompresyon plağına göre periosteal dolaşımı daha
az bozmakla birlikte, kırık bölgesinin açık redük-
siyonu sırasındaki yumuşak doku hasarının kırık
iyileşmesi üzerindeki olumsuz etkileri tam olarak
giderilememiştir.
sTaBİlİTe KavraMının KırıK İyİleşMesİ
ÜzerİnDeKİ eTKİlerİ
Kuentscher
[7]
ve Ilizarov’un
[8]
öncülüğünde yapılan
çalışmalarda intramedüller çivi ve eksternal fiksatör
ile kırık tedavisinde başarılı sonuçlar elde edilmiş ve
bununla ilişkili olarak, kırık parçalarının rijit tespitinin
her zaman gerekli olmadığı anlaşılmıştır. İntramedüller
çivi ve eksternal fiksatörler ile elde edilen esnek tespit
sonucu kırıklar kal dokusu ile iyileşmekte yani indirekt
(sekonder) kemik iyileşmesi oluşmaktadır.
İndirekt kemik iyileşmesi aslında doğal kırık iyi-
leşmesidir. Kırık bölgesindeki granülasyon dokusun-
daki doku farklılaşması sonucu kırık, kal dokusu ile
iyileşir.
[9]
Kal dokusunun oluşması için kırık parçaları
arasında hareket olması gerekmektedir. Goodship
ve Kenwright,
[10]
kırık hattındaki mikrohareketin kal
oluşmasını artırdığını göstermişlerdir. Hareketin aşırı
olması ise doku farklılaşmasını durdurmakta ve kay-
namamaya yol açmaktadır. Yapılan esnek tespit ile
kırıkta kontrollü harekete izin verilirken bu aşırı hare-
ket engellenmektedir. Esnek tespit sonrası oluşan kal
dokusu ise kırık bölgesinin stabilitesini artırmakta
ve implantın aşırı yüklenmesini önlemektedir. Esnek
tespit sonrası elde edilen stabilite “göreceli stabilite”
olarak adlandırılmaktadır.
[11,12]
Rijit tespit ile kırık hattına kompresyon sonrası ise
direkt kırık iyileşmesi oluşur. Direkt kırık iyileşmesinde
doku farklılaşması aşamaları olmaz. Osteonlar, stabil
kırık hattını geçer ve Haversian kanallarının yeniden
yapılanması ile kırık iyileşmesini sağlar. Rijit tespit
3
Minimal invaziv osteosentez: Temel prensipleri, cerrahi planlama ve redüksiyon yöntemleri
sonrası elde edilen stabilite ise “mutlak stabilite” ola-
rak adlandırılmaktadır.
[11,12]
Göreceli stabilite sonrası esnekliğin ne kadar ola-
cağı ise Perren ve Boitzy’in
[13]
tanımladığı “boşluk geri-
lim teorisi” ile açıklanabilir. Kırık hattındaki gerilim (ε),
kırık hattındaki hareketin (δL) fragmanlar arasındaki
boşluğun genişliğine (L) oranı olarak tanımlanmıştır;
ε= δL/L. Bu teoriye göre boşluk dar olduğu zaman
aradaki granülasyon dokusunun gerilimi fazla olmak-
ta ve hareketi daha az tolere etmektedir. Kırık hat-
tının doğal rezorpsiyonu bu boşluğu genişleterek
bir anlamda gerilimi düşürmektedir. Boşluğun geniş
olduğu kırıklar ise belli miktarda harekete karşı daha
dayanıklıdır. Sonuç olarak kırık bölgesindeki gerilimin
%2’den az olması kal dokusu oluşmasını sağlamakta-
dır, %10-30 arasındaki gerilim ise yetersiz kemikleş-
meye ve fibröz kaynamamaya yol açmaktadır.
[11]
Bu
özellikle parçalı kırıklarda ön plana çıkmaktadır çünkü
kırık bölgesindeki hareket birçok parça tarafından
paylaşılmaktadır. Bu nedenle parçalı kırıklarda kırık
bölgesinde gerilim daha az olmakta ve esnek tespit
daha rahatlıkla uygulanabilmektedir.
BİyOlOjİK TesPİT ve MİnİMal İnvazİv PlaK
OsTeOsenTezİ (MİPO)
Kırık tedavisinde göreceli stabilite kavramının
anlaşılması, plak osteosentezinde daha biyolojik tes-
pit yöntemlerinin kullanılmasını gündeme getirmiştir.
Bunun ilk uygulamalarından biri Blatter ve Weber’in
[14]
tanıttığı dalgalı (wave) plak tekniğidir. Bu teknikte,
kırık bölgesinde plağa dalga şeklinde eğim verilerek
kırık bölgesinin kanlanmasının korunması amaçlan-
maktadır. Plağa verilen dalga şekli aynı zamanda
plağa binen yükün azalmasını sağlamakta ve plak
altına greft uygulanabilmesine izin vermektedir.
Özellikle intramedüller çivi uygulamasının zor
olduğu bölgelerdeki parçalı kırıklarda plak osteosen-
tezinin biyolojik tespit için kullanılması köprü plak-
lama tekniğini geliştirmiştir. Kinast ve ark.
[15]
ile Mast
ve ark.
[16]
kırığı indirekt olarak redükte ederek kırık
bölgesinde fazla yumuşak doku sıyrılmasına neden
olmadan kırık hattını plak ile köprülemeyi tanımlamış-
lardır. Her ne kadar bu tekniklerde klasik uzun cerrahi
kesiler kullanılmış olsa da, kırığın özellikle medialin-
de yumuşak doku diseksiyonu yapılmadığı için kırık
dolaşımı korunmuştur. Bu teknikle parçalı kırıklarda
kaynamama oranlarının çok azaldığı bildirilmiştir.
[17-19]
Farouk ve ark.
[20]
yaptıkları kadavra çalışmasında,
femurda lateral diseksiyonun linea asperadaki diseksi-
yona bağlı periosteal ve medüller dolaşımı bozduğu-
nu, küçük cerrahi kesiler kullanılarak yapılan perkütan
submusküler plaklamanın ise böyle bir etkisinin olma-
dığını göstermişlerdir. Bu bulgular biyolojik tespit
tekniğinin bir sonraki aşaması olan MİPO tekniğinin
gelişmesini sağlamıştır.
Krettek ve ark.
[21]
ilk defa proksimal ve distal femur
kırıklarının tedavisi için MİPO tekniğini kullanmışlardır.
Aynı yıllarda Helfet ve ark.
[22]
MİPO tekniği ile distal
tibia kırıklarının tedavisini tanımlamışlardır. Borrelli ve
ark.
[23]
perkütan plaklama ile distal tibiada periosteal
dolaşımın daha az bozulduğunu göstermişlerdir. Tüm
bu çalışmalarda elde edilen başarılı sonuçlar MİPO
tekniğinin giderek popüler olmasını sağlamıştır.
Son yıllarda vida başlarının plağa kilitlendiği kilitli
plakların geliştirilmesi MİPO tekniğinin de gelişme-
sine olanak sağlamıştır. PC-Fix geliştirildikten sonra
başı kilitli vidaların biyolojik avantajları anlaşılmış ve
AO tarafından distal femur ve proksimal tibiada MİPO
tekniği ile uygulanabilecek LISS (Less invasive stabili-
zation system) implantı üretilmiştir.
[24,25]
LISS, vida başlarının plağa kilitlendiği bir sistemdir
ve bir plaktan ziyade internal fiksatör olarak görev
yapmaktadır. Vida başlarının kilitlenmesi stabilite-
nin plak-vida birleşim yerinde olmasını sağlamakta
ve plak kemik ile temas etmemektedir. Bu neden-
le periosteal dolaşım korunmaktadır. LISS’de per-
kütan uygulamada kolaylık sağlayan bir uygulama
kolu bulunmaktadır. Bu kolay monte edilen kılıflar
vasıtası ile kendi delen-kendi yiv açan vidalar küçük
cerrahi kesilerden perkütan olarak uygulanabilmekte-
dir. Vidaların özellikle diyafiz bölgesinde tek korteks
konabilmesi de MİPO için bir avantaj oluşturmaktadır.
Tüm bu özellikler sayesinde distal femur ve proksimal
tibia kırıklarında MİPO tekniği daha sık uygulanmaya
başlamış ve oldukça başarılı erken klinik sonuçlar
alınmıştır.
[26-29]
İnternal fiksatörlerde 3. jenerasyon, kilitli komp-
resyon plakları (LCP)’nın geliştirilmesi olmuştur.
[30]
Bu
plakların avantajı hem başı kilitlenen vidaların hem
de konvansiyonel vidaların kullanılabileceği kombine
vida deliklerinin bulunmasıdır. Başı kilitlenen vidalar
kırık hattında primer redüksiyon kaybına neden olma-
dığı için LCP’de kemiğe göre tam bir plak şekillendir-
mesine gerek yoktur. Hem bu özellik hem de başı kilit-
lenen vidaların biyolojik ve mekanik özellikleri LCP’yi
MİPO için çok uygun bir implant yapmaktadır.
[31]
Zamanla değişik anatomik bölgeler için özel
LCP’ler geliştirilmiş ve LCP’nin kullanım alanı genişle-
miştir. Plak üretiminin yanı sıra MİPO tekniğini kolay-
laştırmaya yönelik çeşitli cerrahi enstrümanların da
geliştirilmesi sonucu nispeten yeni bir yöntem olan
MİPO tekniği kırık tedavisinde daha sık kullanılmaya
başlamıştır.
[32]
TOTBİD Dergisi
4
Cerrahİ PlanlaMa
Tüm cerrahi dallarda olduğu gibi travma cerrahi-
sinde de başarılı sonuçlar elde etmek için çok iyi bir
ameliyat öncesi planlama yapmak gerekir. İyi bir cer-
rahi planlama, kırık ile ilgili tüm sorunların tam olarak
ortaya konmasını ve olası çözümlerin belirlenmesini
sağlar. Bu sayede hem cerrahi süre kısalır, hem de
olası kompikasyonlar önlenerek başarı şansı artırılmış
olur. Cerrahi planlama hem cerrahın, hem de cerrahi
ekibin koordine bir şekilde ameliyata hazırlanmasını
sağlar.
Minimal invaziv osteosentezin teknik olarak farklı
özellikleri olması, ameliyat öncesi planlamayı daha
önemli hale getirmektedir. Minimal invaziv plak
osteosentezinde kırık hattı açılmadığı için genellikle
indirekt redüksiyon tekniklerinin uygulandığı kapa-
lı redüksiyon yapılmaktadır. Bu, teknik olarak açık
redüksiyondan daha zordur ve çoğunlukla skopi kulla-
nımı gerektirir. Bu nedenle cerrahi süreyi uzatmamak
ve skopi kullanımını artırmamak için cerrahinin her
aşaması adım adım planlanmalıdır. Aynı zamanda
nörovasküler yapılar açısından riskli bölgelere de açık
redüksiyonda olduğundan daha fazla dikkat edilme-
lidir.
Minimal invaziv osteosentez öncesi cerrahi planla-
ma şu aşamaları içerir:
• Cerrahi zamanlama
• Hastanın pozisyonu
• İmplant seçimi
• Cerrahi kesi
• Redüksiyon seçimi
• Redüksiyonun korunması
• Redüksiyonun kontrolü
• Tespit
Cerrahİ zaManlaMa
Minimal invaziv plak osteosentezi tekniğinde, kırık
bölgesinde ek yumuşak doku travması açık cerrahiye
göre daha az olmaktadır. Buna rağmen özellikle yük-
sek enerjili yaralanmalar sonrası oluşan proksimal ve
distal tibia kırıklarında yumuşak doku hasarının fazla
olması nedeni ile cerrahiyi iki aşamalı yapmak gereke-
bilir. Bu durumlarda, kırık eksternal fiksatör ile geçici
olarak tespit edilir ve kesin tedavi yumuşak doku iyi-
leşmesinden sonra yapılır. Yumuşak doku iyileşmesi
kırışıklık testi ile kontrol edilebilir. Yumuşak doku iyi-
leşmesi beklenirken eşlik eden diğer sorunlar tedavi
edilir ve bilgisayarlı tomografi ve gerekirse manyetik
rezonans gibi ileri tetkikler uygulanarak kırık tedavisi-
nin daha detaylı olarak planlanması yapılır.
hasTanın POzİsyOnu
Minimal invaziv plak osteosentezi tekniğinde
çoğunlukla skopi kullanımı gerekmektedir. Bu neden-
le kırığın yerine göre traksiyon masası veya ışın geçirir
ameliyat masaları kullanılabilir. Ameliyat öncesinde
ameliyathane odasındaki donanımın yerleşimi de cer-
rah tarafından düzenlenmeli ve cerrahi sırasında en
rahat çalışılabilecek ortam sağlanmalıdır. Skopi, kırık
bölgesini hem ön-arka hem de yan planda uygun
şekilde görüntüleyebilmek için doğru yerleştirilme-
lidir.
İMPlanT seçİMİ
İmplant seçimi yapılırken kullanılacak plak ve vida
tipine, plağın boyuna, vidaların yerleşimine ve kullanı-
lacak vida sayısına karar vermek gerekmektedir.
Plak ve vida Tipi
Minimal invaziv plak osteosentezi tekniğinde hem
konvansiyonel plaklar, hem de kilitli plaklar kullanıla-
bilir. Başarılı bir cerrahi teknik için bu plakların özellik-
lerinin doğru bilinmesi gerekir.
Konvansiyonel plaklar: Minimal invaziv plak osteo-
sentezi için konvansiyonel plaklar daha çok kemik kali-
tesi iyi olan hastalarda tercih edilmelidir. Kırık yerine
göre düz veya anatomik şekillendirilmiş konvansiyo-
nel plaklar kullanılabilir. Konvansiyonel vidalar kemiği
şekil 1. Dinamik kondiler vida kullanılarak minimal invaziv
plak osteosentezi tekniği ile köprü plaklama.
5
Minimal invaziv osteosentez: Temel prensipleri, cerrahi planlama ve redüksiyon yöntemleri
plağa doğru çektiği için düz plak kullanıldığında plak
kemiğe tam oturacak şekilde önceden şekillendirilme-
lidir. Aksi takdirde primer redüksiyon kaybı oluşur.
[33]
Kamalı plak veya Dinamik kondiler vida (DCS; dynamic
condylar screw) gibi sabit açılı plaklar da MİPO için
uzun yıllar proksimal ve distal femur kırıklarında kul-
lanılmıştır ve halen de kullanılmaktadır (Şekil 1).
[15,19,21]
Sabit açılı bu plaklar özellikle indirekt redüksiyona
yardımcı olmaları nedeni ile tercih edilmektedir.
[34]
Kilitli plaklar: Kilitli plakların geliştirilmesi MİPO
tekniğinin daha kolay ve yaygın kullanılmasını sağ-
lamıştır. Kilitli plakların MİPO için uygun olmasının
çeşitli nedenleri vardır:
[33,35,36]
• Vidaların plağa kilitlenmesi nedeni ile vidalar
kemiği plağa doğru çekmez. Bu nedenle plakta
kemiğe tam oturacak şekilde bir şekillendirme-
ye gerek yoktur. Ancak kırık önceden redükte
edilmiş olmalıdır.
• Periosteal dolaşımın bozulmaması MİPO felsefe-
sine uygundur.
• Başı kilitlenen vidaların açısal stabilitesi meta-
fizyel bölgelerde ve osteoporotik kemiklerde
daha iyi tespit sağlamaktadır.
• Başı kilitlenen vidalar, kendi delen-yiv açan veya
sadece kendi yiv açan vidalar şeklindedir ve
bu özellik perkütan uygulamada kolaylık sağ-
lamaktadır. Kendi delen-kendi yiv açan vidalar
tek korteks uygulanabilir. Ancak bu, iyi kemik
kalitesi olan diyafizyel bölgelerde tercih edil-
melidir. Osteoporotik kemiklerde ve metafizyel
bölgelerde kendi yiv açan vidalar çift korteks
olarak uygulanmalıdır.
Minimal invaziv plak osteosentezi için geliştirilen
ilk kilitli plak sistemi LISS’dir.
[24,25]
Bu sistemde perkü-
tan uygulamayı kolaylaştıran bir uygulama kolu ve bu
kola monte edilerek vidaların perkütan gönderilme-
sini sağlayan kılıflar mevcuttur (Şekil 2). Daha sonra
diğer anatomik bölgelere de özel kilitli plaklar gelişti-
rilmiştir. AO’nun geliştirdiği LCP
[30]
hem konvansiyonel
vidaların, hem de başı kilitlenen vidaların uygulana-
bildiği vida deliklerine sahiptir. Bu kombine delikler
hibrid vida uygulamalarına olanak sağlamaktadır.
Hibrid vida uygulaması: Bazı özel durumlarda kon-
vansiyonel ve başı kilitlenen vidaların beraber kulla-
nılması gerekebilir:
[33,35]
• Kırığın bir bölgesinde interfragmanter komp-
resyon veya dinamik aksiyel kompresyon gerek-
tiğinde,
• Anatomik şekillendirilmiş bir kilitli plakta kemik
fragmanını çekerek indirekt redüksiyon elde
etmek amacı ile (Şekil 3),
Dostları ilə paylaş: |