Orta Etkili İnsülinler
NPH (Nötral Protamin Hagedorn İnsülin, İzofan İnsülin): Regüler insülinlerin
yapısı ve kristal büyüklüğü değiştirilerek elde edilen NPH insülinler daha uzun etki
gücüne sahiptir. Gerçekte bir protamin çinko insülin türü olmasına karşın serbest
protamin içermediği için, kısa etkili nötral regüler insülinle kolayca karıştırılabilir. En
sık kullanılan modifiye insülin türüdür.
Karma lente insülin: Lente insülinlerin iki türünün karışımından oluşurlar. NPH ve
lente insülinlerin etkisi kısmen uzun olduğundan tokluk kan şekeri kontrolü için ideal
değildirler. Açlık plazma glukoz ve yemek öncesi plazma glukoz düzeylerinin
düşürülmesinde etkilidirler (58, 72).
Uzun Etkili İnsülinler
Protamin Çinko İnsülin: Oldukça fazla çinko içerir. İçindeki protamin miktarı insülini
nötralize etmek için gerekenin üstündedir. Bu nedenle serbest protamin içerir. Bu
preparat, glukozüriyi 24 saat boyunca ortadan kaldıracak dozda verilirse, genellikle bu
sürenin sonuna doğru belirgin hipoglisemi yapar. Bu nedenle kısa etkili bir insülin
preparatı ile birlikte azaltılmış dozda verilir. Etki süresinin 24 saatin üstünde olması
pratikte sakınca teşkil eder. Bu tür insülin preparatı fazla kullanılmaz (37, 73).
Ultralente İnsülin: En uzun etkili kristal lente insülin süspansiyonudur. İnsülinden
başka bir yabancı protein içermediği için, kombine insülin preparatlarına göre
alerjenliği daha azdır. Semilente ve kısa etki süreli insülinlerle karıştırılabilir (37).
38
İnsülin eksikliği Tip 1 DM‘un özelliğidir ve ketozis gibi durumların önlenebilmesi için
insülin replasmanı önemlidir. Doğru kullanıldığında insülin hiperglisemi gibi klinik
semptomları ortadan kaldırır, diyabetik ketoasidozisi önler, yağsız vücut kitlesi ve
egzersiz kapasitesinin yeniden kazanılmasını sağlar, bazı enfeksiyonların sıklığını
azaltır ve hastanın iyilik halini artırır, fetal ve maternal morbiditeyi azaltır,
mikrovasküler ve makrovasküler komplikasyonları önler veya geciktirir (74).
Tip 2 DM hastalarının tedavisi genellikle insülin içermez. Diyet, egzersiz, kilo kaybı ve
oral antidiyabetiklerle hipergliseminin kontrolünün sağlanması başlangıçta yeterlidir.
Ancak bunların yetersiz kaldığı durumda insülin tercih edilir (75).
İnsülin tedavisine bağlı komplikasyonlar iki grupta incelenir; birincisi insülinin
farmakolojik etkisine bağlı komplikasyonlar; ikincisi ise insülinin antijenik veya
immunojenik özelliğine bağlı komplikasyonlardır. Farmakolojik komplikasyonlar:
hipoglisemi, hipertrofik lipodistrofi, insülin ödemi, obezite ve kilo alma iken;
immunojenik komplikasyonlar: insülin lipoatrofisi, insülin alerjisi, artralji-artritis-myalji
sendromu ve nokturnal hipoglisemidir (14).
2.7.3.2. Oral Antidiyabetik İlaçlar
İnsülinin diyabet tedavisinde güçlü etkinliğine karşın ağız yolundan alınamaması
önemli bir dezavantaj oluşturmuştur. Bu nedenle oral yoldan etkili olan antidiyabetik
ilaçların bulunması için uzun çalışmalar yapılmıştır. İlk olarak 1920‘de bitkisel kaynaklı
bir alkoloid olan dekametilendiguanid maddesi bulunmuş, ancak belirgin hepatotoksik
etkilerinden dolayı kullanılamamıştır. 1940‘larda tifo tedavisinde kullanılan bir
sülfonamid bileşiğinin hastalarda hipoglisemi oluşturduğu bulunmuştur. Daha sonra
sülfonilüre türevleri ve biguanidler tedaviye girmiş, bunu 1990‘da sülfonilüre benzeri
ilaçlar ve insülin duyarlaştırıcıların keşfi izlemiştir (37).
Oral antidiyabetik ilaçların günümüzde kullanılan sınıflandırması şöyledir:
İnsülin salgılatıcılar
o
Sülfonilüreler
o
Metglinidler
39
İnsülin duyarlaştırıcılar
o
Biguanidler
o
Tiazolidindionlar (glitazonlar)
İnkretin-mimetikler
o
Glukagon benzeri peptid-1 (GLP-1) agonistleri
o
Dipeptidilpeptidaz-4 (DPP-4) inhibitörleri
Diğer
o
Alfa-glukozidaz inhibitörleri
o
Aldoz redüktaz inhibitörleri (76)
İnsülin Salgılatıcılar
Sülfonilüreler: Bu grup bileşikler pankreas beta hücrelerinden insülin salgılanmasını
artırarak kan şekerini düşürürler. Beta hücre membranı üzerindeki reseptöre bağlanarak,
ATP‘ye hassas potasyum kanalını kapatırlar. Böylece potasyumun hücre içinden
çıkışını önleyerek hücre membranını depolarize ederler. Hücre membran
depolarizasyonu sonucu voltaja bağımlı kalsiyum kanallarını açarak ekstrasellüler
kalsiyumun hücre içine girmesi sağlanır. Sonuçta hücre içi kalsiyumda artma olur ve
insülin sekresyonu uyarılır. Ayrıca insülinin hepatik klirensini azaltarak insülin
miktarını artırırlar (14, 68).
Sülfonilüre grubu ilaçlar birinci kuşak sülfonilüreler (tolbutamid, asetoheksamid,
tolazamid, klorpropamid) ve ikinci kuşak sülfonilüreler (glibenklamid, gliburid,
gliklazid, glikuodin, glimepirid) olmak üzere alt gruplara ayrılır. İkinci kuşak
sülfonilüreler daha olumlu yan etki profilleri ve daha az ilaç etkileşiminden dolayı
birinci kuşak sülfonilürelere göre daha fazla tercih edilmektedir.
Sülfonilüreler tek başlarına veya insülin ya da diğer oral antidiyabetiklerle kombine
edilebilir. Ancak insülin ile kombine edildiğinde endojen insülin üretimi olmalıdır (77).
40
Sülfonilürelerin en önemli yan etkileri hipoglisemi, alerjik reaksiyonlar, karaciğer
toksisitesi, hematolojik bozukluklar, kilo alımı, flushing ve mide-barsak yakınmalarıdır.
Tolbutamid ve asetoheksamid tabletlerinin büyük olması ve günde üç kez verilme
zorunluluğu kullanım yönünden dezavantaj oluşturur. Bu yönden ve ucuz olması
nedeniyle klorpropamid hastalar tarafından daha sık tercih edilmektedir (7, 58).
Metglinidler (Sülfonilüre Benzeri İnsülin Salıvericiler): Bu ilaçlar da sülfonilüreler
gibi beta hücrelerini SUR1 (sülfonilüre reseptörü) reseptörler aracılığıyla etkilerler.
Farmakolojik etki profilleri sülfonilürelere benzer ancak etki süreleri daha kısadır.
Tedavide kullanılan metglinidler, repaglinid ve nateglinid olmak üzere iki türdür (41).
Repaglinid, barsaktan çok çabuk absorbe edilir, bu nedenle etkisi çabuk başlar.
Karaciğerde hızlı bir şekilde inaktif metabolitlerine yıkılır. Bu nedenle böbrek işlevi
azalmış hastalarda doz ayarlaması gerekmez. Diyet ve egzersizle yeterinde kontrol
altına alınamayan hafif Tip 2 diyabet hastalarında bu uygulamalara ek olarak kullanılır.
Sülfonilüreler ile aynı hedef noktayı etkiledikleri için kombinasyonundan sinerji
beklenmez (37, 41).
İnsülin Duyarlaştırıcılar
Biguanidler: Biguanidlerin kullanımda olan tek örneği metformindir. Bu grup ilaçların
insülin sekresyonu üzerine hiçbir etkisi yoktur, antidiyabetik etkilerini başka yollardan
gösterirler. Etki mekanizmaları tam olarak belirlenememişsede çeşitli mekanizmalar
ileri sürülmüştür. Tip 2 diyabetli hastalarda metforminin bazı çalışmalarda endojen
glukoz üretimini inhibe ettiği gösterilmiştir. Bu etkinin insülini potansiyalize etmeleri
sonucu meydana gelmesi olasılığı vardır. Ayrıca periferik dokularda insülinin uyardığı
glukoz atılımını artırırlar (24).
Metformin tedavisi sülfonilürelerin aksine kilo alımıyla ilişkili değildir. Bu sebeple
şişman hastalarda onlar yerine tercih edilir. Diyet ve egzersizle hiperglisemisi kontrol
altına alınamayan hastalarda bu önlemler yanında tek başına yararlı olabilir. Yetersiz
kalırsa kombinasyon tedavisine geçilir (24).
Metformin tedavisinde en sık karşılaşılan yan etki, hafif gastrointestinal bozukluklardır.
Daha seyrek olsa bile laktik asidoz yapabilir. Laktik asidoz oluşanların çoğunda böbrek
41
yetmezliği bulunduğu ve ilacın itrahının azaldığı saptanmıştır. Ayrıca metformini laktik
asidoz eğilimi yaratan durumlarda, gebelerde ve emzirenlerde kontraendikedir (24).
Tiazolidindionlar (Glitazonlar): Klinik kullanıma giren ilk üye troglitazon, ağır KC
nekrozu yaptığı için piyasadan çekilmiştir. Daha güvenli olan rosiglitazon ve
pioglitazon halen kullanılmaktadır. Çeşitli tiazolindionların, insülin rezistansı gelişmiş
durumlarda hedef hücrelerin insüline duyarlılığını artırdıkları ve rezidansı kısmen
kırdıkları bulunmuştur. Bu ilaçların rezistan hastalarda hiperinsülinemiyi,
hiperglisemiyi, lipid düzeylerini ve glikozillenmiş hemoglobin düzeylerini düşürdükleri
saptanmıştır. Biguanidler gibi, sadece antihiperglisemik etki yaparlar, hipoglisemi
yapmazlar. Normal kimselerde insüline duyarlılığı ve onun etkinliğini artıramazlar,
glisemiyi değiştiremezler, insülin salgılanmasını artıramazlar.
Her iki ilaç da vücut ağırlığını artırır, vücutta su tutulması ve ödem yapabilir; kalp
yetmezliği olanlarda kontraendikedirler (37).
İnkretin-mimetikler
Yemek yeme eylemi gastrointestinal sistemden birtakım hormonların salınımına sebep
olur. Bu hormonların pankreastan insülin sekresyonunu stimüle ederek absorbe edilen
glukoz düzeyine çeşitli etkilerinin olduğu ileri sürülmüş ve bu glukoz düşürücü, barsak
kaynaklı faktörleri belirtmek için inkretin terimi kullanılmıştır. İnkretinler insülin
salgılanmasını düzenler ve glukagon salgılanmasını azaltırlar. En baskın inkretin
hormonu glukagon benzeri peptid-1‘dir (78).
Glukagon Benzeri Peptid-1 (GLP-1) Agonistleri: Klinikte kullanılan tek ilaç
eksenatiddir. Tip 2 diyabetin kombine tedavisinde kullanılır. Diğer oral
antidiyabetiklerle kontrol altına alınamayan Tip 2 DM’da insülin glarjin ile kombine
edilebilir. Kilo alımına sebep olan ilaçların aksine vücut ağırlığında ortalama 2-2,5 kg
azalmaya sebep olur. Cilt altına enjeksiyon yoluyla uygulanır. Başlıca yan etkileri
bulantı, kusma ve ishaldir (79, 80).
Dipeptidilpeptidaz-4 (DPP-4) İnhibitörleri: Klinikte kullanılan DPP-4 inhibitörleri,
sitagliptin ve vildagliptindir. Bu grup ilaçlar inkretin hormonlarının yıkımını
engelleyerek, onların etkilerinin güçlenmesini sağlarlar. Uzun süreli uygulama ile Tip 2
42
diyabetli hastalarda glikolize hemoglobin miktarını düşürdükleri, kilo alımını
önledikleri, pankreas beta hücre aktivasyonu sağladıkları ve plazma glukagon miktarını
azalttıkları gösterilmiştir. Gastrointestinal sistemde daha az yan etki oluştururlar (79,
80).
Diğer İlaçlar
Alfa-Glukozidaz İnhibitörleri(AGI): Bu grup içinde akarboz, vogliboz ve miglitol yer
almaktadır. Ülkemizde sadece akorboz bulunur.
Gastrointestinal sistemin Tip 1 ve Tip 2 DM patogenezinde önemli bir rolü olmamasına
rağmen, fizyolojik faaliyetlerindeki değişiklik kan şekeri ve lipitlerin kontrolünü
artırmak amacıyla kullanılır. Alfa gkukozidaz inhibitörleri ince bağırsaktan
karbonhidrat emilimini geciktirir ve bu sayede tokluk kan şekeri ve insülin düzeylerini
düşürürler. Aynı zamanda akarboz bazı gastrointestinal peptid hormonların
sekresyonunu azaltır. Uygun dozda malabsorbsiyona neden olmadığından kilo kaybı
yapmaz.
En sık görülen yan etkileri dolgunluk, şişkinlik ve diyaredir. Doz kontrollü bir şekilde
artırılırsa yan etkileri azalır (81, 82).
Aldoz Redüktaz İnhibirörleri (ARI): Tolrestat, sorbinil, alrestatin bu grup ilaçlardan
deneme dönemindekilere örnektir. AR enzimi etkisiyle diyabetlilerde glukozdan
sorbitol oluşumunun artması, poliol yolağı üzerinden hücrelere glukoz girişini artırır.
Bu durum membran permeabilitesini, böbrek, retina ve periferik sinir hücrelerinin
fonksiyonlarını bozar. Söz konusu ilaçlar glukozun sorbitole dönüşmesini inhibe ederek
etki gösterirler (37).
43
3. GEREÇ VE YÖNTEM
Kayseri‘de diabetes mellitus hastalarının kişisel özellikleri ve tedavi sonuçlarının
değerlendirilmesi çalışması gerçekleştirildi. 2011 Ekim-Aralık ayları boyunca yeni
teşhis konmuş ve tedavisi devam etmekte olan, araştırmaya alınma kriterlerine uygun 30
diabetes mellitus hastası ile yüzyüze görüşüldü. Katılımcılara, çalışma ile ilgili bilgi
verildi ve sözel onayları alındı. Bu hastalara sosyodemografik özelliklerinin, hastalık
bilgilerinin ve diyabet bakımının sorulduğu 23 soru içeren bir anket uygulandı (Ek1.).
Uygulanan anketin soru başlıkları şunlardır:
Cinsiyet, yaş
Boy, kilo: Hastaların boy ve ağırlıklarından beden kitle indeksleri (BKİ)
hesaplandı. BKİ‘lerine göre hastalar 3 gruba ayrıldı: Normal (<25 kg/m
2
), şişman
(25-30 kg/m
2
), çok şişman (>30 kg/m
2
)
Diyabet tanısı alalı kaç yıl olduğu
Hangi tip diyabet olduğu
Birinci derece yakınlarında (anne, baba, kardeş) diyabet olup olmadığı
Açlık kan şekeri ve HbA1C yüzdesi
Evde düzenli kan şekeri takibi yapıp yapmadığı
Sigara kullanıp kullanmadığı
Eşlik eden diğer kronik hastalıklar ve kullanılan ilaçlar
Sıklıkla yaşanan belirtiler (polidipsi, poliüri, polifaji, nefes kokusu, yaraların geç
iyileşmesi….)
44
Uygulanan tıbbi tedavi (insülin, oral antidiyabetik ajan veya insülin+oral
antidiyabetik ajan)
Kan şekerini dengede tutmak için uygulanan non-farmakolojik yöntemler (egzersiz,
diyet, bitkisel destek)
Hastalık boyunca yaşanan komplikasyonlar
Komplikasyonlarla ilgili rutin yaptırılan kontroller
Eczacı tarafından hastalık ve tedavi hakkında bilgilendirilip bilgilendirilmediği
Tedaviden hoşnutluk durumu
Uygulanan tedavinin ne kadar rahat ve pratik olduğu
Elde edilen veriler Excel programına aktarıldı ve çalışma sonuçları sayısal değerler veya
yüzde olarak hesaplandıktan sonra grafiklere aktarıldı.
45
4. BULGULAR
Çalışmaya yaşları 8 ila 78 arasında (ortalama 49,9 ±19,06 yıl) 30 hasta katıldı. Anket
uygulanan araştırma grubunun çeşitli sosyodemografik özellikleri, diyabet hastalığı ve
diyabet kontrolü ile ilgili özellikleri aşağıdaki şekillerde özetlenmiştir.
Hastaların cinsiyete göre dağılımları incelendiğinde rastgelleme yöntemi ile seçilmiş 30
diyabet hastasının 17’si (% 56,66) kadın, 13’ü (% 43,33) erkek olup, cinsiyete göre
dağılımları Şekil 4.1’de belirtilmiştir.
Şekil 4.1. Hastaların Cinsiyete Göre Dağılımı
13
17
0
2
4
6
8
10
12
14
16
18
erkek
kadın
hasta say
ıs
ı
Cinsiyet Durumu
kadın
erkek
46
Hastaların yaşa göre dağılımları incelendiğinde %76.66’sı 45 yaş üzerindedir (Şekil
4.2.).
Şekil 4.2. Hastaların Yaşa Göre Dağılımı
45 yaşından küçük hastaların %71,43’ü Tip 1 DM hastası iken, %28,57’si Tip 2
DM’dur (Şekil 4.3.). 45 yaş üzerinde ise Tip 2 DM görülme yüzdesi artmıştır. Bu grupta
hastaların %17,39’u Tip 1 DM, %82,66’sı Tip 2 DM’dur (Şekil 4.3).
Şekil 4.3. Hastaların Yaşa Göre Tip 1 Ve Tip 2 Diyabet Dağılımları
2
0
6
5
3
2
10
2
0
2
4
6
8
10
12
14
16
18
<25
25-45
45-65
>65
hasta say
ıs
ı
Yaş Durumu
kadın
erkek
4
1
3
1
1
1
13
5
0
2
4
6
8
10
12
14
16
18
<25
25‐45
45‐65
>65
hasta say
ıs
ı
Yaşa Göre Tip 1 ve Tip 2 Diyabet Dağılımları
tip 2 DM
tip 1 DM
47
BKİ’ne göre hastalar 3 gruba ayrılmıştır. Buna göre hastaların %26,66’sı normal,
%46,66’sı şişman ve %26.66’sı çok şişman (obez) dır (Şekil 4.4). Tip 2 diyabetlilerin
%25’i, Tip 1 diyabetlilerin %11,11’i obezdir.
Şekil 4.4. Hastaların Beden Kitle İndekslerine Göre Dağılımları
Ankete katılan hastaların %60’ında 7 yıldan uzun süredir diyabet varken, %6,66’sına
yeni tanı konmuştur (Şekil 4.5).
Şekil 4.5. Hastaların Tanı Konduktan Sonra Geçen Sürelere Göre Dağılımı
3
8
2
5
6
6
0
2
4
6
8
10
12
14
16
<25 kg/m2
25-30 kg/m2
>30 kg/m2
hasta say
ıs
ı
BKİ Durumu
kadın
erkek
1
5
6
1
1
5
8
3
0
2
4
6
8
10
12
14
16
yeni tanı konmuş
≤7 yıl
7-15 yıl
≥15 yıl
hasta say
ıs
ı
DM Geçmişi
kadın
erkek
48
Ankete katılan hastalardan %3,33’ü diyabetinin tipini bilmezken, %66,66’sı Tip 2 DM,
%30’u da Tip 1 DM’dur. (Şekil 4.6.) Sınırlı sayıda hastaya ulaşılabildiği için, hastalar
arasında gestasyonel diyabetli kimse yoktur. Kadınların %29,41’i, erkeklerin %30,76’sı
Tip 1 diyabetlidir. Buna göre kadınlarda ve erkeklerde Tip 1 ve Tip 2 DM dağılımı
birbirine yakındır (Şekil 4.6.).
Şekil 4.6. Hastaların Hastalıkları İle İlgili Bilgi Düzeyleri Açısından Diyabet Türüne
Göre Değerlendirilmesi
Görüşülen hastaların %60’ının birinci dereceden ailesinde DM hastası vardır (Şekil
4.7.). %26,66’sının ise hem ebeveynlerinde hem de kardeşlerinde diyabet
bulunmaktadır.
Şekil 4.7. Ailede Diyabet Öyküsüne Göre Hastaların Dağılımı
4
9
5
11
1
0
5
10
15
20
25
tip 1
tip 2
gestasyonel diyabet
bilinmiyor
hasta say
ıs
ı
DM Tipi
kadın
erkek
8
5
11
6
0
2
4
6
8
10
12
14
16
18
20
var
yok
hasta say
ıs
ı
Ailede DM Öyküsü
kadın
erkek
49
Hastaların %63,3’ü düzenli doktor kontrolüne gitmektedir. Erkeklerin düzenli kontrol
alışkanlığı kadınlara göre daha fazladır (Şekil 4.8.). Buradan DM’lu hastaların kontrole
gitmenin gerekliliğini bildikleri ve çoğunun rutin kontrollere gittiği sonucu çıkmaktadır.
Şekil 4.8. Hastaların Düzenli Doktor Kontrolüne Gidip Gitmedikleri Açısından
Değerlendirilmesi
Evde düzenli kan şekeri takibi yaptığını belirtenlerin oranı %76,66’dır. Bu ölçümlerin
bazıları günde birkaç kez, bazıları haftada birkaç kezdir. Kadınlar erkeklere göre daha
düzenli kan şekeri takibi yapmaktadır (Şekil 4.9.).
Şekil 4.9. Hastaların Evde Düzenli Kan Şekeri Takibi Yapıp Yapmadıkları Açısından
Değerlendirilmesi
9
4
10
7
0
2
4
6
8
10
12
14
16
18
20
evet
hayır
hasta say
ıs
ı
Düzenli Doktor Kontrolü
kadın
erkek
9
4
14
3
0
5
10
15
20
25
evet
hayır
hasta say
ıs
ı
Evde Düzenli Kan Şekeri
Takibi Durumu
kadın
erkek
50
Diyabet hastalarının %16,66’sının açlık kan şekeri üst sınırdayken, %83,33’ünün
yüksektir.
Şekil 4.10. Açlık Kan Şekeri Değerlendirmesi
HbA1C yüzdesi metabolik kontrolün göstergesidir. Buna göre hastaların %50’sinin
metabolik kontrolü kötü, %33,33’ünün sınırda, %6,66’sının iyi olarak
değerlendirilmiştir. Kadınların %5,88’inin, erkeklerin %7,69’unun metabolik kontrolü
iyidir. %6,66’sının ise HbA1C değerleriyle ilgili fikri yoktur (Şekil 4.11.).
Şekil 4.11. Hastaların HbA1C yüzdeleri
0
2
11
0
3
14
0
5
10
15
20
25
30
normal
üst sınırda
yüksek
hasta say
ıs
ı
25>25>25> Dostları ilə paylaş: |